• Sonuç bulunamadı

JEOEKONOMİ’NİN ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE ARTAN ÖNEMİ

3. JEOEKONOMİ: ULUSLARARASI İLİŞKİLER BAĞLAMINDA

3.1. JEOEKONOMİ’NİN ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE ARTAN ÖNEMİ

Jeoekonomi kavramını açıklamaya geçmeden önce ekonominin uluslararası ilişkilerde önemli bir öğe olarak nasıl geliştiğini kısaca açıklamakta fayda vardır. Çünki ileride daha kapsamlı olarak açıklayacağımız jeoekonomi kavramının kabaca coğrafya, politika ve ekonominin toplamından ibaret olduğunu söyleyebiliriz. Ekonominin uluslararası ilişkilerde ağırlık kazanmasının Soğuk Savaş sonrası dönemde olduğunu görmekteyiz. Bu döneme kadar olan süreci incelediğimizde ise uluslararası ilişkilerde hangi konulara öncelik verileceği ile ilgili temel görüşlerin dönemin hakim teorisi olan realizm tarafından belirlendiğini görmekteyiz. Realizme göre devletlerin temel amacı güvenliklerini sağlamaktır ve güvenliklerini sağlamak için ise güç peşinde koşmaktadırlar (burada güç denildiğinde daha çok askeri güç kastedilmektedir).69 Uluslararası ilişkilerde güvenlik çalışmaları İkinci Dünya savaşının ortaya çıkması ile ivme kazanmıştır diyebiliriz. İkinci dünya savaşı öncesinde uluslararası ilişkiler disiplinindeki güvenlik çalışmaları bir alt dal konumundaydı ve iki savaş arası dönem olarak tanımlanan 1918-1939 arası dönemde ve İkinci Dünya savaşı sonrası erken dönemde güvenlik kavramı disiplinler arası ve çok boyutlu bir kavram olarak anlaşılmaktaydı.70 Az önce söylediğimiz gibi, İkinci Dünya savaşının başlaması ile güvenlik çalışmalarında bir artış yaşanmaya başlamış ve bundan dolayıdır ki, dönemin en çok araştırılan konularının başında gelmekteydi. Soğuk Savaş döneminde ise güvenlik çalışmaları en çok önem verilen konulardan olmuş ve bundan dolayıdır ki,

69 Arı, op.cit., ss. 108, 109.

70 Zerrin Ayşe Bakan, “Soğuk Savaş Sonrasında Yeni Güvenlik Teorileri ve Türkiye'nin Güvenlik Algılamaları”, 21. Yüzyıl Dergisi, C. 1, S. 3 (2007), s. 37.

21

Soğuk Savaş dönemine, güvenlik çalışmalarının “Altın Çağı” denilmektedir. Bu dönemde uluslararası politikada nükleer silahların öne çıkmaya başladığını görmekteyiz. Aynı zamanda nükleer savaş, silahların kontrolü, sınırlı savaş gibi konuların devletler tarafından öncelikli hale getirildiğini görmekteyiz.71 Yani askeri güce sahip olmak, bu gücü geliştirmek ve kullanmak devletlerin temel odak noktası haline gelmiştir.72

Realist düşüncede uluslararası ilişkiler gündemine yönelik hiyerarşi belirlenirken

“yüksek politika (high politics) ve “alçak politika (low politics)” ayrımına gidilmiştir.

Yüksek politika denildiğinde aslında ulusal güvenlik vurgulanmaya çalışılmaktadır.

Ulusal güvenlikle kastedilen ise güç merkezli askeri güvenlik ve stratejik konularıdır.

Alçak politikada ise ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel konular yer almaktadır.73 Buradan da anlaşılacağı üzere Soğuk Savaş döneminde uluslararası ilişkilerin ana gündeminde askeri konular önemli ve birincil konuma sahip konular olmuş, buna karşılık ekonomik, siyasal, kültürel konular ise ikincil dereceden öneme sahip olmuştur.74 Fakat bu durum hiç de ikincil öneme sahip olan bu konuların önemsiz olduğunu göstermez. Zira Soğuk Savaş döneminde ABD ve SSCB tarafından politik amaçlarla yapılan ekonomik yardımların var olması (ABD tarafından Truman Doktrini ve Marshall yardımı, SSCB’nin COMECOM’u (Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi) kurması ve Molotof planı) söz konusu blok lideri olan bu iki ülke tarafından zaman zaman ikincil öneme sahip alçak politikaya da başvurulduğunu göstermektedir.

Fakat önemli olan nokta bu dönemde devletlerin alçak politika olarak belirledikleri bu ikincil önemde olan konuların güvenlik çalışmaları kapsamında değerlendirilmemesidir.

Devletlerin yüksek politika kapsamındaki askeri rekabet alanında kullandıkları güç araçları füzeler, uçaklar, savaş gemileri, bombalar, tanklar vs. olmuştur. Alçak politika kapsamındaki ekonomik rekabet alanında, güç araçları ise üretkenlik, piyasa kontrolü, ticaret fazlası, güçlü para birimi, döviz rezervleri, fabrikalar, teknoloji vs.dir.75

71 Ibid., s. 38.

72 Ibid., s. 39.

73 Atilla Sandıklı, “Güvenlik Yaklaşımında Değişim ve Dönüşüm”, Teoriler Işığında Güvenlik, Savaş, Barış ve Çatışma Çözümleri, ed. Atilla Sandıklı, İstanbul: BİLGESAM Yayınları, 2002, ss. 7-8.

74 Kadir Sancak, “Güvenlik Kavrami Etrafindaki Tartışmalar ve Uluslararası Güvenliğin Dönüşümü”, Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 1, S. 6 (2013), s. 128.

75 Sanjaya Baru, “Geo-economics and Strategy”, Survival: Global Politics and Strategy, C. 54, S. 3 (2012), s. 3.

22

Soğuk Savaş bittikten sonra ise devletlerin gündemi artık çeşitlenmeye başlanmış ve gündem konuları arasında bir hiyerarşi belirlemek zorlaşmıştır. Bundan dolayı artık

“yüksek politika-alçak politika” ayrımının sonlandığını, askeri güvenlik konularının artık en önemli gündem konusu olmaktan çıktığını görmekteyiz.76 Yani ülkenin güvenliğini artık sadece askeri-stratejik çerçeveden yorumlamak yetersiz kalmıştır.

Ekonomik faktörler, toplumsal refaha ilişkin unsurlar, teknoloji, çevre vs. konular (bu konular Soğuk Savaş döneminde alçak politika olarak görüldüğü için güvenlik konuları dışında değerlendirilmekte idi) güvenlik konuları kapsamında değerlendirilmeye başlanılmıştır.77 Aslında Soğuk Savaşın bitmesi ile ortaya çıkan bu gelişmeler üzerinde Robert Keohane ve Joseph Nye’nin de belirttiği gibi devletler arasındaki karşılıklı bağımlılığın artması ve bunun sonucu olarak askeri konuların öneminin azalmasının da etkisi olmuştur.78 Özellikle, karşılıklı bağımlılık devletleri ekonomik konulara daha fazla önem vermeye itmiştir.

Ekonomik konulara önem verilmeye başlanması ile beraber artık uluslararası ilişkiler literatüründe jeoekonomi kavramı giderek gelişmeye ve devletler tarafından önemsenmeye başlanmıştır. Jeoekonominin önemindeki bu artışta ekonominin uluslararası ilişkilerdeki belirleyiciliğinin artması ile beraber Soğuk Savaş sonrasında jeopolitiğin giderek öneminin azalmasının da etkisi olmuştur. Jeoekonominin uluslararası ilişkilerdeki öneminin artmasında, Ümit Özdağ’a göre iki temel nedeninin olduğunu söyleyebiliriz:

1. Jeopolitik, ekonomik ve politik olarak küreselleşme veya bölgeselleşme ile yeniden şekillenen dünyayı açıklamakta yetersiz kalmıştır.79

2. Soğuk Savaş döneminin çatışan iki kutbunun lideri olan ABD ve SSCB jeopolitiği ve siyasal önceliklerini daha çok önemsediklerinden dolayı kendi bloklarındaki ülkelere yönelik ekonomik tavizler vermişlerdir. Örneğin, ekonomik yardımlar ABD ekonomisine zarar verse de, SSCB’yı zayıflatmak için Japonya ve AB’ye yönelik ekonomik tavizler ve blok ülkelerine gerektiğinde yapılan ekonomik

76 Arı, op.cit., s. 326.

77 Hasan Aykın, “Jeopolitikten Jeoekonomiye: Ekonomik Güvenliğin Yükselişi”, der. Süleyman Aydın, Ekonomik Güvenlik, Ankara: Adalet Yayınevi, 2015, s. 30.

78 Arı, op.cit., s. 327.

79 Ümit Özdağ, “Jeopolitikten Jeoekonomiye, Jeokonomi”, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, C. 1, S. 1 (1999), ss. 3-5.

23

yardımlar, SSCB’nin de aynı şekilde kendi bloğundaki ülkelere yönelik yaptığı ekonomik yardımlar vs. (bazı ekonomik yardımlarla ilgili yukarıda kısaca değinilmiştir.)80 Bunların aslında jeopolitik gereklilikden ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

Fakat Soğuk Savaşın bitimi ile beraber ABD ve SSCB’nin mirascısı Rusya’nın jeopolitik gerekliliklerinin ve önceliklerinin yerini artık jeoekonomik gereklilikler ve öncelikler almaya başlamıştır.81

3.2. JEOEKONOMİ’NİN TANIMLANMASI VE