• Sonuç bulunamadı

II. KÖRFEZ(2003) SAVAġ’INDA ABD POLĠTĠKAS

2.7. IRAK SORUNUNUN BÖLGESEL ETKĠLERĠ VE KOMġULAR

Irak sorunu, sırf bu ülkedeki Sünni-ġiî gerginliğini arttırmakla kalmamıĢ, Ġslam dünyasında da genel olarak kamplaĢmalara neden olmuĢtur. SavaĢın savunucuları, Irak ġiîlerinin çoğunlukla laik olduğunu söylediklerinde, bu grubun emellerinin Saddam Hüseyin‟in diktatörlüğü altında acımasızca bastırıldığını ve bu nedenle de Irak ġiîlerinin kendilerini gittikçe mezhep ile tanımlamalarına neden olan bir sürece doğru itildiklerini göz ardı ediyorlardı. Saddam Hüseyin‟in devrilmesine kadar hiçbir ġiî topluluk Ortadoğu‟da modern bir Arap devletini yönetmemiĢti. Son geliĢmeler ile Bağdat, Arap ġiî gücünün merkezi haline geldi. Ama bu artan ġiî güç, sonuçsuz kalmadı. Ülkedeki Sünnilerden sert ve ani bir tepki geldi. Ġlk önce Amerikan askerlerini hedef alan saldırılar daha sonrasında mezhep savaĢına dönüĢtü (Aydın, Özcan ve Kaptanoğlu, 2007:46).

Ülkedeki Sünni-ġiî çatıĢmaları, Ġran‟ı da resmin içerisine doğru çekmektedir. Çünkü Amerika, Irak‟taki etnik çatıĢmaların önemli bir bölümünden Ġran‟ı sorumlu tutmakta ve bu ülkenin ġiî direniĢçilere yardımcı olduğunu savunmaktadır. Öte yandan, Irak‟ta artan mezhepsel çatıĢmalar, çevredeki Sünni ülkeleri de kaygılandırmaktadır. Örneğin Suudi Arabistan, geliĢmelerin, Krallığın doğusunda değerli petrol rezervlerine yakın bölgelerde yaĢayan ġiî azınlığı etkileyebileceğinden endiĢelenmekte, bu çerçevede zaman zaman Irak‟ta ġiîleri suçlayan ve Sünnileri kollayan açıklamalar yapmaktadır.Yine Ağustos 2006‟daki Ġsrail ve Lübnan‟daki ġiî Hizbullah arasındaki çatıĢmalar, benzeri nedenlerle Suudiler ve diğer ġiî azınlığa sahip Sünnî Müslüman ülkeler tarafından kaygıyla izlenmiĢtir(Aydın, Özcan ve Kaptanoğlu, 2007:46).

2.7.1.Ġran

Ġran ġahı‟nın devrilmesi ile baĢlayan ABD-Ġran Ġslam Cumhuriyeti gerginliği, zaman zaman irtifa kaybetse de, günümüze kadar farklı Ģekillerde devam etmiĢtir. Söz konusu olumsuz iliĢkide Ġsrail‟in rolü de göz ardı edilemez. 11 Eylül saldırısı, iliĢkilere yeniden olumsuz ivme kazandıran geliĢmeleri tetiklemiĢtir. ABD, Afganistan‟ı iĢgal ederek radikal Taliban rejimini Irak‟ı iĢgal ederek de Saddam rejimini iktidardan uzaklaĢtırmıĢ, Orta Asya‟ya ve Kafkasya‟ya yerleĢmeye baĢlamıĢtır. Ġran, Taliban ve Saddam gibi düĢmanlardan kurtulurken, ABD gibi küresel bir rakiple komĢu olmuĢ, bu durum Ġran‟ı kaygılandırmaya baĢlamıĢtır. Üstelik ABD‟nin artan “radikal Ġslam” karĢıtı ve demokrasi içeren söylemleri Ġran‟ı daha fazla rahatsız etmeye baĢlamıĢtır (Aydın, Özcan ve Kaptanoğlu, 2007:46-47).

Bir de buna ABD‟nin Irak‟ta gerçekleĢtirdiği müdahaleden sonra sıranın Irak‟a geleceği yorumları da eklenince durumun Ġran açısından vehameti daha iyi anlaĢılır. Yani yeni düzendeki yeni komĢu, Ġran için en büyük tehdittir (Paulsen, 1994:102).

Yine de ġiîlerin Irak‟ta en önemli güç haline gelmesi, Ġran‟ın bölgede nüfuzunu arttırmasını sağlamıĢ, Saddam‟ın devrilmesi ile Basra Körfezi‟nde Ġran‟ı dengeleyecek baĢka bölgesel güç kalmamıĢtır. ĠĢgal sonrasında Ġran, ġiî‟ler aracılığı ile Irak‟ta siyasî, askerî ve psikolojik nüfuzunu arttırmıĢtır. Ġran‟ın etkinliği Irak‟la sınırlı kalmamıĢ, diğer bölge ülkelerinde de pekiĢmiĢtir. Her ne kadar Ġran, Irak‟taki bütün ġiî grupları istediği gibi kontrol edemiyorsa da, istediği takdirde Irak‟ı istikrarsızlaĢtırabilecek güce ve ABD‟yi güç durumda bırakabilecek imkanlara sahiptir (Aydın, Özcan ve Kaptanoğlu, 2007:47). 2003 yılından itibaren Arap Körfezi‟nde bir Siî Hilal‟inden söz edilmeye baĢlanmıĢtır. Bu Hilal‟ın Irak merkezli olacağının altı önemle çizilmiĢtir. Büveyhoğulları ve Safevilerden sonra tarihte ilk kez bir Arap ülkesi olan Irak, Siîlerin hâkimiyetine geçmiĢtir. Irak dünyadaki ve körfez‟deki Siîlerin merkez ekseni olarak ortaya çıkmıĢtır. Irak‟ta meydana gelen bu yeni olusumla ilgili argümanlara Sii Hilali teorisi adı verilmektedir. Ayrıca bu Siî Hilal‟i kavramı yeni bir kavram değil, Ġran devriminden sonra ABD ve bölge ülkelerinde kullanılmaktaydı. Iraklı Siîler Irak Hükümeti‟nin baĢına geldiklerinde,

Ortadoğu‟daki birçok devlet, Arap dünyasındaki Siîlerin, özellikle Suudi Arabistan, Kuveyt ve Bahreyn gibi Siî‟nin yaĢadığı Körfez iĢbirliği Konseyi (KiK) ülkelerinin iç güvenlikleri açısından dramatik bir yayılma etkisi yaratacaklarını öngörmüĢlerdir (Kechichian, 2004:35). Bunun yanında körfez ülkeleri dünya petrolünün üçte ikisine sahiptir. Arap Körfezi ülkelerde petrolün bulunduğu bölgelerde genellikle Siîler‟in çoğunluk oluĢturdukları bölgelerdir(Ayoob,2006:153). Bu yüzden Siîler‟in yükseliĢi sadece körfez ülkelerinin iç güvenliklerini etkilemekte kalmaz aynı zamanda bölgenin petrol arzının geleceği açısından da geniĢ etkilere sahiptir.

Ġran, savaĢtan ekonomik bakımdan da kârlı çıkmıĢtır. Irak savaĢı ve ardından devam eden istikrarsızlık dünya petrol ve doğalgaz fiyatlarını 75 dolar seviyesine kadar çıkartmıĢ, Ġran bu geliĢmeden hatırı sayılır miktarda gelir elde etmiĢtir. Dünya ekonomisinin petrole bağımlılığı dikkate alındığında bölgedeki siyasî istikrarsızlık devam ettikçe Ġran bu süreçten ekonomik açıdan kârlı çıkmaya devam edecektir (Aydın, Özcan ve Kaptanoğlu, 2007:47). Irak SavaĢı, ABD ve müttefiklerinin ihtiyaç duyduğu hayatî öneme sahip enerji kaynaklarını ve bunların dünya pazarlarına taĢınmasını riske atmıĢtır. SavaĢ sırasında ve sonrasında dünya petrol ve doğalgaz fiyatları 30 dolardan 75 dolara yükselmiĢ, Irak ölçeğinde ise üretim düĢmüĢtür. Irak‟ın iĢgali ile bozulan bölgesel dengelerde Ġran ön plana çıkmıĢ, Ġran- ABD gerginliği önemli petrol tasıma merkezlerinden Basra Körfezi‟nin güvenliğini riske etmiĢtir. Ġran, Basra Körfezi‟nde yer alan ülkelerde yasayan Siî nüfus üzerindeki etkisini kullanarak bu ülkelerde istikrarsızlık yaratabilecek duruma gelmiĢtir. Öte yandan iĢgal edilen Irak‟ta elveriĢli ortam bulan radikal örgütler de ABD‟nin müttefiki petrol üreticisi ülkelerde güvenliği tehdit edebilecek duruma gelmiĢlerdir. Nitekim petrol ve doğalgaz tesislerinin güvenliğinin sağlanmasındaki zorluklar, hasar verme kolaylığı, saldırılar için bu tesisleri cazip hale getirmektedir. Nitekim, terör saldırıları, siyasî istikrarsızlık, toplumsal kargaĢa halinde boru hatları, rafineri ve kuyular saldırıya açık hale gelmektedir (Kahraman, 2008:82).

Ġran, bu yeni oluĢumda diğer birçok ülke gibi Irak‟ta birliği desteklese de özellikle güney Irak‟ta bulunan ġiîler üzerindeki emel ve çalıĢmaları devam etmektedir. ġiîlerin etkinliğinin artması ve Ortadoğu‟da geliĢebilecek ġiîlik, olumlu geliĢmeler olarak Ġran tarafından izlenmektedir. Bununla birlikte kurulabilecek bir Kürt devleti ise Ġran açısından barındırdığı Kürt nüfus düĢünüldüğünde risk

taĢımaktadır. Ayrıca Ġran kurulacak ABD etkisinde herhangi bir kukla rejimine karĢı da oldukça hassastır (Paulsen,1994:102). Irak‟ın iĢgal edilmesinin ardından ABD‟nin Kürtlerin hamisi rolünde olması ve Kürtlerin artık ABD ile daha yoğun bir iliĢki içinde bulunması Ġran‟ın bölgeye dönük dıĢ politik açılımlarında nüfuz edebildiği Kürtleri kaybetmesi anlamına gelmiĢtir (KurubaĢ, 2003:210). Böylece Ġran ile Iraklı Kürtler arasındaki iliĢkinin geçmiĢ dönemlere damgasını vuran Bağdat karĢıtlığında ortak paydaya sahip olma ġeklinde ifade edilebilen içeriği değiĢmiĢtir. Bundan sonra Kürtler Bağdat yönetimine karĢı ABD‟den destek almaya baĢlarken Ġran‟ın da artık Bağdat yönetimini zayıflatmak için Kürtlere ihtiyacı kalmamıĢ ve doğrudan ġiîler ile bu yönde giriĢimlerde bulunmaya baĢlamıĢtır (Keskin, 2007:48). Ġran sınırları içinde yaĢamakta olan Kürtler de Irak‟ın iĢgali sonrası dönemde küçük çaplı da olsa Ġran‟ı meĢgul eden konulardan biri olmuĢtur. GeçmiĢ dönemlerde özellikle Ġran istihbarat ve güvenlik birimlerinin Ġran içindeki Kürt yapılanmalarını sona erdirme yolundaki faaliyetleri Ġran açısından kesin çözüm sağlayamamıĢtır. Ġran yönetimi tarafından birçok haktan mahrum bırakılan Ġranlı Kürt unsurlar Iraklı Kürtlerin sahip oldukları imkanlardan etkilenmiĢlerdir. ABD‟nin Irak‟ı iĢgali ile baĢlayan süreç içinde hemen hemen aynı zamanlarda Ġran ve Suriye Kürtleri arasında benzeri söylemler geliĢtirilerek bu ülkeler konjonktürün sağlamıĢ olduğu imkanlar doğrultusunda sıkıĢtırılmaya çalıĢılmıĢsa da baĢarı sağlanamamıĢtır. Silahlı unsurları Irak‟ın kuzeyindeki Kürt Yönetiminin idaresi altındaki topraklarda kamplara sahip olan PKK terör örgütünün Ġranlı Kürt gençler arasında büyük bir ilgi toplamasının ardından PKK‟nın bir kolu olarak PJAK (Kürdistan Özgür Hayat Partisi) isminde bir oluĢum 2004 yılında kurulmuĢtur (Güzel, 2009:108).

ABD‟nin Irak‟ı iĢgalinin hemen ardından PKK‟nın Ġran topraklarında böyle bir yapılanmaya gitmesi Ġran‟ın bu defa kendi Kürtleri vasıtasıyla zora sokulmaya çalıĢıldığının göstergesi olmuĢtur. Özellikle Irak‟ın güneyindeki ġiî bölgelerindeki Ġran etkisini kırmak için Kürt kartı devreye sokulmuĢ gibi görünmektedir (Deliceolu, 2006:112). Ġran bu bağlamda sürekli olarak PJAK‟ın ABD‟nin desteğini arkasına aldığını iddia etmiĢ ve PKK‟nın ABD‟nin terör örgütleri listesinde olmasına rağmen PJAK‟ın bu listeye dâhil edilmemesini de bu iddiasına kanıt olarak göstermiĢtir.

ABD tarafından Ġran‟a karĢı kullanıldığı ileri sürülen PJAK üyeleri Irak‟ın kuzeyindeki Kürt yönetimin sınırları içindeki PKK kamplarında eğitim ve lojistik

destek almaktadır. Bölgesel Kürt Yönetimi ile Ġran arasındaki iliĢkilerin son dönem itibariyle kırılma noktasını bu konu teĢkil etmektedir. Ġran, PJAK‟ın faaliyetlerini artırmasının ardından özellikle 2007 yılından itibaren Irak‟ın kuzeyine yerleĢmiĢ bulunan PJAK‟a karĢı operasyonlar düzenlemeye baĢlamıĢtır (Özdağ,1999:289-290). ABD‟den destek alan Kürt yönetimi ise tıpkı Türkiye‟yi rahatsız eden PKK da olduğu gibi Ġran‟ı rahatsız eden bu oluĢumu etkisiz hale getirmek için hiçbir giriĢimde bulunmamaktadır. Kürt yönetiminin bu tavrı karĢısında Ġran, Irak‟ın kuzeyine gerçekleĢtirdiği askerî operasyonlarına ekonomik tedbirleri de eklemiĢ ve Ġran ile Irak‟ın kuzeyi arasındaki beĢ sınır kapısını kapatmıĢtır. Çok büyük bir gelir kaynağı olan sınır kapılarının kapatılmıĢ olması Kürt yönetimini telaĢlandırmıĢ ve sınıra bizzat giden Mesut Barzani‟nin giriĢimleri ve Tahran yönetimine PJAK hususunda vermiĢ olduğu taahhütler neticesinde sınır kapıları tekrar açılmıĢtır (Özdağ, 1999:290).

Ġran‟ın savaĢın ilk günlerinde duyduğu kaygılarından kısa sürede kurtularak, sorunun çözümünde önemli ve dikkate alınması gereken bir aktör olduğunu göstermeyi baĢarmasını büyük ölçüde ABD‟nin Irak‟taki beceriksizliği, Irak‟la tarihsel ve dini bağları ve ısrarlı çabalarıyla alakalıdır. ABD‟nin Irak‟ta baĢarılı olması halinde sıranın kendisine geleceğini düĢünen Ġran, Irak ‟ı ABD ile mücadelesinde savaĢın ön cephesi olarak görmektedir. ABD‟yi Irak‟ta meĢgul etmenin ve mümkünse baĢarısızlığa uğratmanın en ucuz ve iĢlevsel savunma yolu olduğunu düĢünmektedir. Bunun için de Irak‟ta ABD‟ye direnen güçlere destek vermenin ve ġiîleri güçlendirmenin kendi lehine olduğunu görmektedir. Nitekim Ġran‟ın ABD‟ye karĢı yürüttüğü “Irak‟ta meĢguliyet” stratejisi Ģimdilik baĢarılı olmuĢ gözükmektedir.

Ġran‟ın, ABD‟nin Irak‟ta baĢarılı olmaması için ihtiyatlı bir diplomasi izlediği görülmektedir. Nükleer silah edinmek ve ABD‟nin baskılarından korunmak isteyen Ġran‟ın zamana ihtiyacı vardır. Bu nedenle Irak‟taki çatıĢmaların durması ve özelikle ABD‟nin Irak‟ta baĢarılı olması, Ġran‟ın çıkarlarına uygun değildir. Ġran, çatıĢmaların kontrollü bir Ģekilde devamını istemektedir. ÇatıĢmalar sürdükçe bir yandan ABD halkı kendi yönetimine baskı yaparak askerlerin çekilmesini talep edecek, diğer yandan Ġran‟ın gündemden düĢmesi sağlanacaktır. Yine bu süreçte ABD Ortadoğu‟da meĢruiyetini yitirecek, bölge halklarının tepkisini çekmeye devam

edecektir. Bu süreçte ABD‟nin Ġran konusunda gündeme getireceği iddialar ve baskılar Irak öncesine oranla dünya kamuoyunda etkili olamayacaktır (Aydın, Özcan ve Kaptanoğlu, 2007:47-48).

Ġran, Irak‟taki geliĢmeleri yakından ve çok dikkatli bir Ģekilde takip etmekte, kendisi aleyhine geliĢebilecek tehditlere karĢı da önlem alma yoluna gitmekte ayrıca ABD karĢısında yalnız kalmamak ya da karĢısında oluĢabilecek bir birlikteliği engellemek amacıyla da Mısır örneğinde olduğu gibi bölge ülkeleri ile yakınlaĢma ve iĢbirliği yoluna gitmektedir. Türkiye ile son dönemlerde planlanan doğalgaz çalıĢması, terör örgütüne yönelik yapılan çalıĢmalar da bu yöndeki diğer geliĢmelerdir. Ġran‟ın gelecekte bölgede sebep olabileceği önemli bir tehlike de halen devam etmekte olduğu nükleer çalıĢmalardır ki, ABD‟nin Irak müdahalesinin temel sebeplerinden biri de kitle imha silahları konusudur. Böylesi bir çalıĢma bölgedeki dengeleri sarsmakla birlikte aynı zamanda yeni ve belki de daha büyük kaosun habercisi olacaktır (Güldalı, 2009:100).

Sonuç olarak; Ģu ana kadar Irak savaĢından en kârlı çıkan ülke Ġran olmuĢtur. Ġran, çatıĢmalar devam etse de, istikrar sağlansa da konumunu güçlendirecektir. Irak‟ın bütünlüğünün korunması durumunda ülkedeki en güçlü grup haline gelen ġiîlerle mevcut bağları, onu bölgenin en avantajlı ülkesi konumuna getirecektir. Öte yandan ABD, Ġran‟a karĢı PKK‟yı destekleyerek Ġran‟da istikrarsızlık ve güvenlik sorunu yaratmak istemektedir. Fakat tablonun bütünü göz önüne alındığında ġiîlerin güçlenen konumları Kürtlerin verebileceği zarardan daha fazlasını sağlayabilecek niteliktedir. Kürtler, Ġran‟da siyasî merkezden uzak olup, kendi içlerinde ciddi sorunları bulunmaktadır. Ġran‟ın bu sorunu yönetmekteki tarihsel tecrübeleri krizi az hasarla atlatma fırsatını verebilecektir. Irak‟ın parçalanması durumunda da Ġran‟ın Ortadoğu bölgesinde ortaya çıkabilecek olası bir ġiî aksı dayanıĢmasından azami faydayı elde edebileceği düĢünülebilir. Fakat Arap kökenli bir ġiî dünyası uzun vadede pragmatik Ġran yönetimi için tehdit de oluĢturabilir. Bağımsızlığına kavuĢmuĢ bir ġiî Irak‟la Ġran arasında baĢlayacak mezhep liderliği mücadelesi, zengin petrol yatakları üzerinde yaĢayan Ġran yurttaĢı Arap azınlığın kıĢkırtılması ve Kürt

ayrılıkçılığının Ġran‟a taĢınmasıyla birlikte Ġran için riskli bir süreci gündeme getirebilecektir (Aydın, Özcan, ve Kaptanoğlu, 2007:48).

2.7.2.Suriye

Irak‟taki rejim değiĢikliğine sebep olan müdahaleden en fazla endiĢe duyan ülkelerden biri de kuĢkusuz Suriye‟dir. Zira dünyanın tek süper gücü konumundaki ABD tarafından yine terörü destekleyen ülkeler kapsamında değerlendirilen Suriye ABD‟nin bölgeye bir yönüyle tam manasıyla gelmesinden çok etkilenmiĢtir. Bölgedeki ABD varlığı Suriye için önemli bir tehdittir. Suriye sıranın kendisine geleceği endiĢesini taĢımaktadır. Yine zaman zaman Ġsrail‟le karĢı karĢıya gelen Suriye, ABD‟nin bölgeye gelmesi, Irak‟ın ortadan kalkmasıyla Ġsrail‟e karĢı da bir yönüyle zayıflamıĢ ve yalnız duruma düĢmüĢtür. Lübnan‟daki Suriye askerlerinin son dönemlerdeki olaylar sonucunda geri çekilmesi de meydana gelen diğer bir geliĢmedir ki bu da ABD tarafından istenen fakat Suriye tarafından çok da arzu edilmeyen bir geliĢmedir. Dolayısıyla Suriye‟nin Lübnan‟daki etkinliği çok önemli bir düzeyde kaybolmuĢtur. Irak‟ın bölünmesine yine kendi içindeki muhtemel ayrılığı tetiklemesi bakımından karĢı çıkan Suriye bu konudaki geliĢmeleri de merakla izlemektedir. Ayrıca Ġran örneğinde olduğu gibi Suriye‟nin bölge ülkelerine özellikle Türkiye‟ye yaklaĢtığı da son dönemlerde fark edilen diğer bir geliĢmedir ki böylelikle Suriye daha geniĢ bir siyaset izleme ve gerekirse Türkiye‟yi da aracı olarak kullanma imkânına sahip olmaktadır. Bu eksende Suriye müdahale öncesine kıyasla çok fazla oranda dıĢa açılım yapmakta, diğer ülkelerle iliĢkilerini geliĢtirmektedir (Güldalı,2009:101).

2.7.3.Ürdün

ABD ile çok özel iliĢkileri bulunan Ürdün, Irak sorunundan en fazla etkilenen bölge ülkelerinden biridir. Körfez SavaĢı sonrası dönemde, ABD‟nin yardımı ile ekonomik olarak büyük miktarda zarar gördüğünü BM‟ye kabul ettiren Ürdün, yıllarca önemli miktarda yardım almıĢtır. Aynı zamanda Saddam Hüseyin‟in ambargoları delme giriĢimine el altından destek veren Ürdün, bu süreçte de önemli miktarda gelir elde

etmiĢtir. Irak iĢgalinin bölgede çeĢitli sorunlara yol açacağını ve bundan belki de en fazla kendisinin etkileneceğini fark eden Ürdün, Irak‟a karĢı yapılacak operasyona karĢı çıkmıĢtır. Nitekim savaĢ sonrasında devam eden Ģiddet ve çatıĢmalar Ürdün‟deki güvenlik sorunlarını derinleĢtirmiĢtir. Bu süreçte Ürdün, birkaç defa terör saldırıları ile karĢı karĢıya kalmıĢtır. Bu saldırılardan en önemlisi 9 Kasım 2005‟de Amman‟daki üç ünlü otelde (Grand Hyatt Hotel, Radisson SAS Hotel ve Days Inn) birden gerçekleĢtirilen bombalı saldırılardır. Irak‟taki El- Kaide örgütünün sorumluluğunu üstlendiği bu saldırılarda 115 kiĢi yaralanmıĢ, 60 kiĢi de hayatını kaybetmiĢtir (Aydın, Özcan, Kaptanoğlu, 2007:50).

Ürdün de Suudi Arabistan gibi bölgede ġiîliğin yükselme ihtimaline kaygıyla yaklaĢmakta ve bundan etkilenmekten çekinmektedir. Yine Ġran‟ın ġiî gruplar üzerindeki etkileme çalıĢmaları da ABD ile iliĢkileri iyi olan Ürdün‟ü rahatsız etmektedir. Ürdün de bölgenin diğer ülkeleri gibi Irak‟ın bütünlüğünü istemekte, parçalanması ya da iç savaĢın bölgeye yayılmasını arzu etmemektedir. Ürdün‟ün Ġsrail‟le Kasım 1994‟teki barıĢ anlaĢmasıyla baĢlayan ve devam eden ekonomik ve siyasî iyi iliĢkileri de göz önünde bulundurulduğunda iĢgal belli bir yönüyle bu ülkede kaygı uyandırmamıĢtır. Ürdün açısından baĢka bir önemli nokta da ekonomi konusu olup Irak‟tan Saddam döneminde bile ucuz petrol ihtiyacını karĢılamıĢ, ekonomik iliĢkileri genelde iyi bir seyir takip etmiĢ fakat savaĢla birlikte sıkıntılar baĢ göstermiĢtir. Devamında da petrol fiyatlarının artması da Ürdün için karamsar bir tablo oluĢturmuĢtur (Güldalı, 2009:102).

Irak‟ta devam eden Ģiddet mülteci sorunlarının artmasına da neden olmuĢ, çok sayıda Iraklı güvenlik kaygıları ile Ürdün‟e göç etmiĢtir. SavaĢın baĢlangıcından Kasım 2006‟ya kadar çoğu Irak‟ın batısından ve Bağdat‟tan gelen yaklaĢık 700,000 Iraklı mülteci Ürdün‟e sığınmıĢlardır. Altı milyon nüfuslu Ürdün için bu sayı endiĢe vericidir. Sınırlı kaynakları olan bu küçük ülkenin bu kadar Iraklıyı hazmetme kapasitesi yoktur. Bunun farkında olan Ürdün yönetimi, mültecilerin geliĢini mümkün olduğunca sınırlayan önlemler almaktadır. Örneğin, bir yıllık oturma izni miktarını 150.000 dolar olarak belirlemiĢtir. Pek çok Iraklı mülteci, bunu ödeyebilecek güçte değildir ve bu nedenle üç ay içinde ülkeden uzaklaĢtırılma riski

ile karĢı karĢıyadır. Ürdün, kendi topraklarına olası etkilerinden dolayı, Irak savaĢının baĢlamasını istememiĢtir. KuĢkularında da haklı çıkmıĢ, savaĢ sonrası yaklaĢık olarak 700.000 civarında mülteciyi konuk etmek zorunda kalmıĢtır. Yine de Irak‟taki rejim değiĢikliği sonrası ülkenin yeniden yapılanması ve istikrarın sağlanması için elinden geleni yapmıĢ, Geçici Koalisyon Ġdaresi ile 30.000 Irak polisinin Ürdün‟de eğitilmesine talip olmuĢtur. Ürdün nüfusunun neredeyse % 10‟unu bulan mültecilerin bir süre sonra çeĢitli sorunlara yol açacağı da bir gerçektir. Nitekim mülteciler, Ürdün‟de siyasî istikrarı, ekonomik dengeleri ve güvenlik Ģartlarını altüst edebilirler. Özellikle Irak‟tan kaçarken getirdikleri mali güçleri tükendikçe Ürdün için suç teĢkil eden olayları derinleĢtireceklerdir. Bu zorlu Ģartlar altında mültecilerin radikalizme kayma ihtimalleri de yüksektir. Bu nedenle de Irak‟taki direniĢçi grupları destekleme ve Ürdün‟de güvenliği tehdit etme olasılıkları yüksektir (Aydın, Özcan ve Kaptanoğlu, 2007:51).

2.7.4.Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri

ĠĢgal sonrası geliĢmeler bölgede ġiî etkinliğini arttırırken ABD karĢıtlığını da her geçen gün güçlendirmektedir. Öte yandan yükselen dini radikalizm, mevcut iktidarları zorlamaktadır. Her ne kadar savaĢla birlikte artan petrol fiyatları bu ülkelerin gelirlerini arttırmıĢsa da, Irak‟ın içine düĢtüğü durum Basra Körfezi‟ndeki geleneksel dengeleri alt üst etmiĢtir. Irak‟ın iyice zayıflaması Ġran‟ın bölgedeki nüfuzunu arttırırken bölge ülkelerindeki ġiî nüfus kaygı kaynağı olmaya baĢlamıĢtır. ABD‟nin Basra Körfezi‟ndeki lojistik merkezleri ve artan askerî hareketlilik radikal Ġslami hareketler açısından bölgeyi cazibe merkezi haline getirmiĢtir. Güvenlik, bölge ülkelerinin en önemli sorunu haline gelirken, ABD yönetimi durumun enerji arzını tehdit edilebileceği endiĢesiyle bölgedeki güçlerine takviyeler yapmıĢtır. Ġran‟la artan gerginlik de ABD‟nin bölgeye ek uçak gemileri göndermesine neden olmuĢtur. Öte yandan Körfez ülkelerinin gittikçe artan kaygıları onları ABD‟ye daha fazla yaklaĢtırmakta ve bağımlı hale getirmektedir. Bu durum, bölge halklarının

Benzer Belgeler