• Sonuç bulunamadı

II. KÖRFEZ(2003) SAVAġ’INDA ABD POLĠTĠKAS

2.2. IRAK‟A MÜDAHALENĠN NEDENLERĠ

Irak‟a saldırı, sağ çevrelerce ve özellikle de yeni muhafazakârlarca, Soğuk SavaĢ ve Körfez SavaĢı sonrasında uygulamaya konması için sıklıkla Washington‟a salık verilen bir seçenekti. Clinton‟ın Saddam‟ı yatıĢtırma politikasını Ģiddetle eleĢtiren ve ona karsı tek taraflı harekete geçilmesini savunan AEI ve Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi gibi yeni muhafazakâr kuruluĢlar ve giriĢimler bu noktada en çok öne çıkanlarıydı. PNAC‟tan Perle, W. Kristol, Bolton, Khalilzad ve Armitage gibi yeni muhafazakârlar, Clinton‟a 1998‟de yazdıkları bir mektupta, Irak‟ı çevreleme politikasını eleĢtirerek yönetimi Saddam‟ı devirmeye çağırmıĢlardı(Yılmaz, 2006:177-178). 11 Eylül, savaĢın nedeni olmaktan ziyade bahanesiydi. Bush Doktrini‟nin ilk uygulamasını oluĢturan savaĢ, aslında aylar önce kararlaĢtırılmıĢtı ve Bush, daha 2001 yılı sonlarında CIA ve Pentagon‟a olası bir saldırıya hazırlanılması talimatı vermiĢti. Hatta Pentagon, 11 Eylül‟den aylar önce Irak‟a saldırı planları

üzerinde çalıĢmaya baĢlamıĢtı. Yönetim, bu yolda istihbarat bilgileri ve verilerini bu kararı uygulamaya koyma doğrultusunda istediği gibi yorumlayarak kendi lehine kullanmaktan, çarpıtmaktan ve hatta, kanıtlanmamıĢ bilgilere dayalı olarak gerçek dıĢı istihbarat bilgileri üretmekten çekinmedi (Khan, 2004:43).

Bakan George W. Bush yönetimi, Irak lideri Saddam Hüseyin‟in Amerika BirleĢik Devletleri‟nin güvenliğine yönelik ciddi bir tehdit olduğu konusunda halkı ikna ettiğinden, Irak‟a çok uluslu bir koalisyon tarafından beklenen saldırı, Amerikan halkının büyük çoğunluğu tarafından kuvvetli bir Ģekilde desteklendi. Irak‟a yönelik baĢarılı bir saldırı, onu liderlik koltuğundan indirecek ve böylelikle, bu tehlikeyi ortadan kaldıracaktır. Ancak, savaĢın nedenleri, Bush yönetiminin belirttiğinden daha karmaĢıktır. Saddam Hüseyin yönetimini tasfiyesi, ABD çıkarlarına yönelik tehlikeleri yok edecek, dahası Ġran‟ın karĢısına çıkmak için gerekli ve Suudi Arabistan‟dakilerin yerini alacak yeni üsler oluĢturarak bölgedeki geniĢ bir ABD varlığının önünü açacaktır (Thayer, 2003:86).

Irak‟ın iĢgali öncesi yönetim, savaĢı haklı göstermek için Saddam‟ın kitle imha silahları ürettiği, 11 Eylül olayları ve el-Kaide örgütü ile bağlantısı olduğu ve BM kararlarına uymadığı gibi gerekçelere baĢvurdu. Nitekim, 11 Eylül‟e bir yanıt olarak görülen ve içeride dıĢarıda büyük destek alan Afganistan SavaĢı‟nın aksine, halkın önalıcı bir savaĢa rızasını almak çok daha zorluydu ve bunun için birtakım gerekçeler öne sürülmesi gerekti.11 Eylül terör saldırıları, Soğuk SavaĢın sona ermesinden bu yana, ABD dıĢ politika dönüĢümünün en önemli aracı olmuĢ, bölgede kurulacak hegemonyanın temel dayanak noktasını teĢkil etmiĢtir (Erkmen, 2003:21). Dünya ülkelerinden hiçbirinin açık olarak destek vermediği El Kaide gibi terör unsurları, ABD‟nin belirtilen politikalar çerçevesinde bölgeye yapacağı operasyonlara en önemli gerekçeyi oluĢturmaktadır (Kaynak, 2006:202). Bu saldırılar aynı zamanda, ABD‟ye NATO‟nun ortak savunmayla ilgili 5. maddesini hayata geçirme yönünde fırsat vermiĢtir (Wilkei, 2003:18). Uluslararası alanda ABD‟ye verilen bu desteğin altında ise, saldırıya maruz kalan bir ülke olarak “meĢru müdafaa” hakkını elde ettiği gerekçesi yatmaktadır. Amerikalı yetkililer de bu meĢruiyeti genelleĢtirmek için saldırının doğrudan ABD‟ye değil, uygarlık ve özgürlük merkezine yönelik olması bakımından tüm özgür ve uygar toplumlara

yapıldığını ileri sürerek terörizmle savaĢta yandaĢ cephesini geniĢletmeye çalıĢmıĢlardır (Dedeoğlu, 2002:28).

2.2.1.Müdahalenin Açıklanan Nedenleri

2.2.1.1.Kitle Ġmha Silahları:Amerika‟nın Irak‟ı iĢgal gerekçelerinin baĢında Saddam Hüseyin‟in Kitle Ġmha Silahları‟na sahip olduğu düĢüncesi gelmekteydi. BaĢkan George W. Bush, Irak‟ın 1980‟lerde Ġran-Irak SavaĢı sırasında siviller üzerinde bu silahları kullanmaktan kaçınmadığını, pek çok masum insanı bu yolla öldürdüğünü, Körfez SavaĢını takiben imzalanan ateĢkes anlaĢması çerçevesinde bu silahların ortadan kaldırılmalarını denetlemekle görevli BM gözlemcileriyle iĢbirliği yapmayıp pek çok defa sınır dıĢı ettiğini değiĢik konuĢmalarında dile getirmiĢti. Irak‟ın daha önce kullandığı ve tüm denetimlere ve yaptırımlara rağmen hala sahip olduğundan “kuĢku duyulmayan” kimyasal ve biyolojik silahların yanı sıra, Bush yönetimi Saddam‟ın nükleer silah geliĢtirmeye çalıĢtığını, elindeki kitle imha silahlarını komĢuları üzerinde kullanabileceği tehdidiyle Ortadoğu‟da hakimiyet kurabileceğini ve bu tehlikeli silahların teröristlerin eline geçebileceği korkusunu vurguluyordu. Bu korku, ABD‟de özellikle 11 Eylül olayları sonrası ĢiddetlenmiĢti (Aydı, Özcan ve Kaptanoğlu, 2007: 29). Oysa CIA bile, yaptığı incelemelerde Irak‟ın artık Ortadoğu için bir tehdit olamayacağı ve elinde KĠS olsa bile, Saddam‟ın ancak kıĢkırtılması halinde bunları kullanmaya kalkacağı sonucuna varmıĢtı. Fakat yeni muhafazakârlar, zaten istekli olan Bush‟u bu bahanelerle Irak‟a saldırmaya teĢvik ettiler ve bunda baĢarılı oldular. Irak hükümeti silah denetçilerini kabul etmesine ve herhangi bir KĠS bulunamamasına rağmen, Bush yönetimi Irak‟ın BM‟yi engelleme çabası içinde olduğunu savunarak yeni bir BM kararına ya da Kongre onayına ihtiyaç duymadan, 19 Mart 2003‟te Irak‟ı iĢgal etme yoluna gitti. Bu noktada yönetim, BM silah denetçilerinin basındaki Blix‟in rapor ve bulguları ile daha fazla zamana ihtiyaçolduğu uyarılarını tamamen göz ardı ederek hareket etti (Tanner, 2005:325- 327).

2.2.1.2.Silah Denetimlerinin Verimli Gözetlenememesi:Bush yönetimi baĢvurduğu ikinci gerekçeyse, Irak‟ın nükleer araĢtırmalarının mevcut BM denetleme sistemi çerçevesinde hiçbir zaman verimli bir Ģekilde gözetlenemeyeceğini ve geliĢtirme

faaliyetlerinden vazgeçmeyen Saddam‟ın BM sistemine meydan okuyarak, sistemin bütününün inanırlılığını tehlikeye attığını ileri sürüyordu. Bush‟a göre silahsızlanmaya direnerek BM‟ye meydan okuyan Saddam yönetimini hizaya getirmek uluslararası hukuk ve otoriteyi koruması gereken BM Güvenlik Konseyi‟nin göreviydi. Öte yandan BM yaptırımlarının Irak halkını zor durumda bırakmak dıĢında bir iĢe yaramadığı da açıkça görülüyordu (Aydın, Özcan ve Kaptanoğlu, 2007: 29-30).

2.2.1.3.El- Kaide Terör Grubu: Bush yönetiminin terörist El Kaide örgütü ve Irak hükümeti arasındaki bağlardan duyduğu endiĢedir. Yönetim, Irak ve El Kaide arasındaki mevcut bağlar konusunda delilleri olduğunu açıklamakta, fakat bu iddia, Saddam Hüseyin rejiminin laik doğası ve El Kaide‟nin Irak, Mısır, Suriye veya Türkiye‟deki bu gibi rejimleri doğrudan karĢıt ideolojisi nedeniyle, ciddi bir Ģüphecilikle karĢılanmaktadır. Gerçekte, El Kaide bunların yöneticilerinin dinden dönmüĢ kiĢiler olduğunu düĢünmektedir. Bununla birlikte, bu gibi Ģüphelere rağmen, bu tip bağlar geliĢtirilebilir. Amerika BirleĢik Devletleri‟ne yapılan 11 Eylül 2001 terörist saldırılarının (ABD‟de 9/11 Ģeklinde adlandırılan) bir sonucu olarak, yönetim, her Ģeyden önce nükleer, biyolojik veya kimyasal silahların kullanıldığı bir baĢka saldırıyı önlemek istemektedir. Irak, biyolojik ve kimyasal silahlara sahipti ve eğer durdurulamazsa, nükleer silahlar da elde edecektir. Yönetim Irak‟ın El Kaide‟ye biyolojik veya kimyasal, ya da ileride nükleer silah temin edebileceği görüĢünü ifade etmiĢtir. Nükleer, biyolojik veya kimyasal bir 9/11, her ne pahasına olursa olsun önlenmelidir. El Kaide, dinden dönmüĢ rejimler tarafından temin edilmiĢ olsalar bile, bu silahları Amerika BirleĢik Devletleri‟ne saldırmak için kesinlikle kullanacaktır(Thayer, 2003:87). Ancak bunun ötesinde esas yapılmak istenen, terörle küresel mücadele üzerinden bu düzen içinde herhangi bir rakibin ya da rakip ülke koalisyonlarının ortaya çıkmalarını önlemek ve bunlar üzerinde askerî güç yoluyla ve zora dayalı olarak hâkimiyet kurmaktır. ABD, kendisine rakip çıkmasını önleme çabası içinde terörizmi bir araç olarak kullanıp terör gerekçesiyle dünya hegemonyasını sürdürmek ve sağlamlaĢtırmak istemektedir. Todd‟un da tespitiyle yönetim, Irak ve K. Kore gibi ufak güçlerle giriĢtiği çarpıĢmalar üzerinden, aslında

öteki büyük rakiplerine kendi mutlak üstünlüğünü kabul ettirme arayıĢı içindedir (Todd,2004:29).

2.2.1.4. Saddam Hüseyin’in Karakteri: Bush yönetimi Saddam Hüseyin‟i muazzam ve çoğu kez iyi düĢünülmemiĢ riskler almaya hazır, büyük bir kumarbaz olarak ilan etmiĢtir. Bu yüzden, tehlikeli ve Amerikan misillemesi olasılığına bakmaksızın, ABD veya bölgedeki ABD çıkarlarını tehdit edebilir. Saddam Hüseyin‟in karar alma sicili, Ģüphesiz karıĢıktır; bir yandan ihtiyatlı iken, diğer yandan risk almaya hazırdır. Kürtler, Ġran ve Amerika BirleĢik Devletleri ile ilgili karar almada önemli hatalar yapmıĢtır. Gelecekte ne yapacağını tahmin etmek fazlasıyla zordur. Amerika BirleĢik Devletleri veya müttefiklerine saldırmak için El- Kaide ile bir ittifak kurabilir veya caydırılabilir. Bush yönetimi, açıkça, Saddam‟ın ılımlı oluĢuna veya rasyonel kararlar almasına güvenmemeye karar vermiĢtir (Thayer, 2003:87).

2.2.1.5.Demokrasi:Tüm bunların yanı sıra, Saddam rejiminin Irak‟ta yaygın insan hakları ihlalleri yaptığı, uluslararası terörizme destek verdiği, statükoyu sürdürmenin maliyetinin arttığı, Irak halkının da demokratik bir ülkede yaĢama haklarının olduğu ve Irak‟ın demokratikleĢtirilmesinin ahlakî bir sorumluluk olduğu argümanları da savaĢ öncesinde zaman zaman kullanıldı (Aydın, Özcan ve Kaptanoğlu, 2007:30; Thayer, 2003:17-19). ABD‟nin Irak‟ı iĢgal etmek istemesinin arkasındaki asıl neden daha önce de belirtildiği gibi tüm Ortadoğu‟yu kapsayan bir değiĢim projesini hayata geçirmekti. Yeni muhafazakârlar ve onlara destek veren akademisyenler, ABD‟nin Irak‟ı iĢgal etmesiyle baĢlayacak bir demokratikleĢme sürecinin tüm Arap devletlerini etkileyeceğini ve bunun Ortadoğu‟da siyaset yapma biçimini değiĢtireceği ileri sürüyordu (Ajami, 2003: 2). Bu düĢünceye göre, Ortadoğu‟daki istikrarsızlığın ve ABD karĢıtlığının artmasının nedeni bölgesel düzenin kendisiydi. Çevreleme politikası bu düzeninin devamını sağlıyordu. Bu nedenle, çevrelemenin yerini, sorunlara kökten bir çözüm getirecek olan rejim değiĢikliği almalıydı. Bu değiĢikliğin baĢlayabileceği yer Irak‟tı ve ancak ABD‟nin tek taraflı bir müdahaleyle bu düzeni değiĢtirebilecek büyüklükte bir süreci baĢlatabilirdi (Ajami, 2003:10). Bu bağlamda amaç, ABD hegemonyasını ekonomik kalkınma-demokrasi ekseninde

değil, askerî güvenlik-demokrasi ekseninde yeniden üretmek, ve dünya üzerinde pekiĢtirmektir (Keyman,2006:10). Burada, dünyada demokrasinin yayılması anlamında idealist tonlara sahip, ama aslında bunu kaba güce dayalı olarak hayata geçirmeyi öngören bir anlayıĢ göze çarpar. Washington böylece, demokrasi ve öteki değerler çerçevesinde kendi iradesini zorla öteki uluslara kabul ettirme çabası içine girmiĢ olmaktadır.

2.2.2.Müdahalenin Açıklanmayan Nedenleri

Yönetimin kamuya açık Ģekilde tartıĢtığı nedenlere ek olarak, Irak ve rejimine son vermek isteyiĢinin baĢka nedenleri vardır. Bunlar, yönetim tarafından kesinlikle göz önüne alınması gereken ve belli nedenlerdir, ancak Amerikan halkı, Suudi Arabistan ve Ġran gibi belirli ülkeler ve uluslararası toplum üzerinde yapacağı düĢünülün tesirleri sebebiyle, açık Ģekilde ifade edilememektedir.

2.2.2.1.Petrol: petrol ve doğalgaz dünya ekonomisinin en önemli girdilerinden ve politik askerî gücün stratejik araçlarından biridir(Noreng, 2004; Yergin, 1995; Noreng, 2007; Klare,2005) Dünya petrol ve doğalgaz yataklarının /65‟ine sahip Ortadoğu bölgesi uzun yıllar ABD‟nin öncelikli ilgi alanı olmuĢtur.

2.2.2.1.1.Hegemonya:Bu açıklanmayan nedenlerden birincisi, bunlardan birisi ve belki de en önemlisi hegemonyanın maddi temelinin sürdürülebilmesi açısından Irak petrolleri üzerinde hâkimiyet kurmaktı(Johnson, 2005:257). Çünkü petrol kaynakları üzerindeki denetim, küresel ekonomiyi tehdit eden her türlü güç dengesi değiĢimini– gerek ekonomik, gerekse askerî– karĢılamak için uygun bir araçtır(Harvey, 2004:66). Dünyanın en büyük petrol ithalatçısı olan ABD‟nin, dünya petrol rezervlerinin en fazla bulunduğu Ortadoğu bölgesini kendi politikalarıyla zıt düsen yönetimlere bırakması, hayati çıkarları ile tamamen ters düĢmektedir. Ortadoğu petrollerinin alıcılarının, ABD‟den çok küresel güç olma yolunda ABD‟ye rakip olabilecek ÇHC, Japonya, RF ve AB olması ve ayrıca özellikle RF, Almanya ve Fransa‟nın Körfez SavaĢı‟ndan sonraki dönemde Irak ile petrol imtiyazı sağlayacak nitelikte anlaĢmalar yapması, ABD hegemonyasını engelleyebilecek bir gelimse olmuĢtur(Vedat,

2003:158). Ortadoğu‟daki enerji kaynaklarının ve nakil güzergahlarının denetim altına alınması da rakipleri hizaya getirmede ABD‟nin elindeki en önemli koz olacak ve onu, öteki büyük güçlerin rekabeti karsısında “olağan” bir hegemon güç olmaktan kurtarabilecektir. Bu doğrultuda, Irak‟ın iĢgalini, ABD‟nin küresel enerji kaynaklarını denetimine alması itibarıyla bahsi geçen aktörlere karsı bir önalıcı vuruĢ olarak değerlendirmek mümkündür (Okur, 2005:130).

2.2.2.1.2.Artan Petrol Ġhtiyacı: Bilinen bir baĢka gerçek de, ABD‟nin petrol kaynaklarının gittikçe kendi tüketimini karĢılayamaz olmasına karĢılık, petrole olan gereksiniminin gün geçtikçe artmasıydı. ABD‟nin günlük petrol tüketiminin 7.4 milyon varil artarak 2020‟de 27.5 milyon varile ulaĢacağı tahmin edilmektedir. Ayrıca, ABD‟nin tüketimi dünyanın toplam tüketiminin % 25‟ine denk gelmektedir. Bu haliyle dünya petrol piyasaları üzerinde büyük ağırlık taĢımaktadır (Morse ve Richard, 2002: 22). Bu sebeple ABD, dünya petrol rezervlerini kontrolü altında tutmak istemektedir.

2.2.2.1.3.Petrol ġirketlerinin ve SavaĢ Sanayisinin Çıkarları: Irak müdahalesinin ardındaki gerçek sebeplerden birinin, ülke içinde Chevron ve Halliburton gibi petrol Ģirketlerinin ve savaĢ sanayisinin çıkarları doğrultusunda baĢlatıldığı ve nitekim, savaĢla birlikte bunların büyük kârlar elde ettikleri de bu çerçevede ağırlık kazanan bir görüĢtü (Tanner, 2005:317-318). Zaten George W. Bush yönetiminde, bizzat baĢkanın kendisi de dâhil, birçok yetkilinin petrol meselesiyle ilgili özel çıkarları vardı. Bizzat BaĢkan Bush‟un kendisi, yardımcısı Cheney (Neale, 2004: 288-299), o dönemdeki Ulusal Güvenlik DanıĢmanı Rice, Savunma Bakanı Rumsfeld ve Savunma Bakanı Yardımcısı Wolfowitz, vaktinde petrol Ģirketlerinde yöneticilik yapmıĢlardı. Hatta bu petrol Ģirketlerinden Chevron‟un, bir zamanlar bu Ģirkette çalıĢan Rice‟ın adını tankerlerinden birine verdiği de ileri sürülmekteydi. Bütün mesele, bir zamanlar millileĢtirilmiĢ olan Irak petrollerini yeniden bir zamanlar birlikte çalıĢtıkları Amerikan petrol Ģirketleri için kullanmaktı. Bu istek daha 1991‟de Körfez krizi sırasında mevcuttu. Ancak, karĢılarında güçlü bir “itiraz cephesi” mevcuttu. ġayet, 11 Eylül 2003‟den önce bu istek dile getirilseydi, ABD‟nin uluslararası camiadan dahi yalıtılabileceği riskinin taĢındığı ileri sürülmektedir. 11

Eylül terör saldırıları ile bu petrol lobisi hemen Irak‟a saldırmayı gündeme getirdi. Daha 12 Eylül 2003‟te Ulusal Güvenlik toplantısında Irak‟ı yönelik bir operasyon yapılmasını savunan Rumsfeld‟e en büyük direnci DıĢiĢleri Bakanı Powell gösterdi. Powell öncelikle Afganistan‟daki terör odaklarına yönelik bir operasyon yapılmasını önermiĢ ve önerisi kabul edilmiĢti(Johnson, 2005:257-258).

Bunların dıĢında Irak petrolünün doğrudan kontrolü, sadece petrolü satmanın kârını ve petrol alanlarındaki servis hizmetlerinin Amerika‟nın ellerine geçmesinden doğacak gelirleri değil, aynı zamanda ABD hükümetinin istediği bir zamanda piyasaya süreceği petrol miktarını belirleyerek petrol fiyatını kontrol etmesini ve ABD dolarının diğer ülkeler tarafından petrol alıĢveriĢinde kullanılacak para birimi olmasının sürdürülmesini de sağlayacaktı. Çünkü Irak, 2000 yılından bu yana, ABD finansal egemenliğine zarar vermek için, dünya ticaretinde doların hegemonyasını yıkmaya çalıĢarak petrolünü “Euro” üzerinden satıyordu. Bu rakipsiz enerji kaynağı azalmaya baĢladıkça, ABD neredeyse tek taraflı olarak, hangi ülkenin geliĢip hangilerinin geliĢmeyeceğine karar verme pozisyonunda olacaktı. Amerikan askerî ve siyasî gücünün bölge ve uluslararası alanda hegemon duruma geçiĢinin sağlanması; Ortadoğu‟nun kalbindeki önde gelen bir Arap ülkesinin sonu belirsiz bir süre için, dost hükümetlerin ve pazar ekonomisinin bölgedeki varlığına destek vermek amacıyla doğrudan, olmazsa sömürgesel bir kontrol altına alınması; askerî bütçenin geniĢletilmesi için bir neden yaratılması ve bu sayede petrol endüstrisini de içine alacak Ģekilde silah endüstrisinin kârlarının artırılması ise diğer amaçlardı(Arı, 2004: 499). Dolayısıyla, 11 Eylül ile birlikte ABD, her ne kadar yönetim aksini iddia etse de Ortadoğu‟yu Batılı ya da Amerikan değerleri çerçevesinde kökten dönüĢtürerek petrol üzerinde tam bir hâkimiyet sağlamak üzere bulunmaz bir fırsat yakaladığını düĢündü. Petrolün savaĢın maddi arka planını oluĢturduğunun en belirgin göstergesi ise Amerikan Ordusu‟nun Bağdat‟a girdikten sonra müze ve milli arĢivlerin talan edilmesine göz yumarken, Petrol Bakanlığı‟nı koruma altına almasıydı. (Johnson, 2005:257-258) Nitekim, yönetimin iĢgal ile bir amacı da Irak petrollerini özelleĢtirip OPEC‟in kota sisteminin dıĢına çıkarmaktı. Son olarak, petrolün isletilmesinden sağlanacak gelirle savaĢ ve yeniden inĢa maliyetinin karĢılanabileceği düĢünülmüĢtü.

2.2.2.2.Askerî ve Ġstihbarat Üsleri: Ġkincisi, Bağdat‟taki ABD yanlısı bir hükümetin, Amerika BirleĢik Devletleri‟ne, kendi topraklarında askerî ve istihbarat üsleri kurmasına müsaade etmesinin muhtemel olmasıdır. Bu üsler birçok nedenden dolayı kullanıĢlı olacak ve ABD‟nin güç planlamasını gerçekleĢtirebileceği bölgenin kalbinde, sürekli bir varlığa sahip olmasına imkan verecektir. Bu üsler, Ġran‟ın kontrol etmede yararlı olacaklardır. Ġran Irak‟tan daha büyük bir terörizm destekçisidir. Ġranlılar, Lübnan‟da Hizbullah‟ı ve Irak‟ta ġiîler‟i uzun süre desteklemiĢlerdir. Ġsrail‟e karĢı mücadelesinde, Hamas‟ı teĢvik etmiĢlerdir. Dahası, El Kaide ile resmî bağları bulunmaktadır. Pentagon‟un açıkladığı üzere, El Kaide ve Taliban kuvvetleri Ġran‟da varlıklarını devam ettirmektedir. Ġran ayrıca, kimyasal silahlar ve uzun menzilli balistik füzelere ilaveten, geniĢleyen bir nükleer silahlar ve uzun menzili balistik füzelere ilaveten geniĢleyen bir nükleer silah geliĢtirme programına sahiptir. Ġran, bir demokrasi değildir ve Ġranlılar, 1979 Ġran Devrimi‟nden beri baĢlarına gelen çoğu felaketten Amerika‟yı sorumlu tutan bir teoloji ile, kuvvetli bir Ģekilde Amerikan karĢıtıdır. Ġran, BaĢkan Bush‟un Ocak 2002‟deki birliğe çağır konuĢmasında “ġer Ekseni” olarak adlandırdığı Irak, Ġran ve Kuzey Kore‟den oluĢan üç güçten birisiydi. Kısacası, Bush yönetiminin Irak‟a yönelik saldırı konusunda açıkça öne sürdüğü nedenlerin hepsi, Ġran için de geçerli olmaktadır. Eğer karĢı karĢıya kalınması gereken bir sonraki devlet Ġran olacaksa, Irak‟taki üsler bunu için gerekli olacaktır. Orta Asya, Afganistan ve hatta Körfez‟deki diğer üsler, Ġran‟ı kontrol altında tutmak için yeterli değildir. Ġran‟la karĢı karĢıya gelmek, kesinlikle ülkeye saldırılması anlamına gelememektedir. Irak saldırısı yeterince zordur; Ġran daha kuvvetlidir fakat bir saldırı gerekirse, bu önlenemez. ABD bunu gerçekleĢtirmeye yetecek kadar üçlüdür. Bununla birlikte, ABD‟nin Irak‟taki askerî ve istihbarat üslerini Ġran hakkında bilgi toplamak ve El Kaide‟yle olan bağlarını sona erdirmeye ve nükleer silah programını feshetmeye zorlamak için tehdit etme amacıyla kullanacak olması daha muhtemeldir. Ancak, diplomatik çabalar baĢarısızlıkla sonuçlandığı taktirde bu hedeflere ulaĢmak için kuvvete baĢvuracaktır (Thayer, 2003:88).

2.2.2.3.Ġsrail’in Güvenliği: Ġsrail‟in bölgedeki güvenliğinin güvence altına alınması üzerinde duruldu. Bu çerçevede, petrol zengini, ama zayıf Arap yarımadasından ya da Mısır ve Ürdün‟den herhangi bir tehdit algılaması olmayan Ġsrail‟e en büyük

tehdidin büyük güç potansiyeli bulunan Ġran ya da ağır yaptırımlar altında bile olsa Irak‟tan gelebileceği yönündeki görüĢler çerçevesinde, Saddam rejiminin ortadan kalkmasından en fazla Saron yönetiminin memnun olacağı açıktı. Dolayısıyla, Bush yönetimi üzerinde büyük etkisi olan yeni muhafazakârların basta Perle, Feith, Bolton ve Leeden olmak üzere asırı Ġsrail yanlısı tutumları ve Bush‟un temsil ettigi Hristiyan sağın Ġsrail ile son dönemdeki teolojik ve siyasî yakınlığı düsünüldüğünde, Irak‟ın iĢgalinde Ġsrail faktörünün de rol oynadığı söylenebilir (Tanner, 2005:298; Arı, 2004: 497-499). Ancak, yeni muhafazakâr bakıĢ açısından, bölgenin Ġsrail‟in iĢine yarayacak Ģekilde yeniden düzenlenmesi, sadece Irak‟la sınırlı olmayıp Suriye ve Ġran‟ın da etkisiz hâle getirilmesini gerektirmekteydi.

2.2.2.4.ABD Yanlısı Müttefikler Elde Etmek: Irak‟ta var olacak ABD yanlısı bir hükümet, Suudi Arabistan‟ın yerine geçecektir. Bir çok kiĢi tarafından belirtildiği üzere, Amerika BirleĢik Devletleri‟nin Suudiler‟le olan iliĢkileri, 9/11 sonucunda, hızla azalan bir ivme göstermiĢtir. Washington perspektifinden, bunun nedeni, Suudi Arabistan‟dan El Kaide‟ye direkt veya parayla destek verilmekte olmasıdır. Amerika BirleĢik Devletleri‟ndeki yorumcular, 9/11‟in 19 uçak korsanından 15‟inin Suudi olduğunu sürekli belirtmektedirler. Suudiler, ayrıca, mevcut Irak‟ı kontrol altına alma giriĢiminde Amerika BirleĢik Devletleri‟ne yardım etmeyi reddetmiĢtir. Dahası, Amerika BirleĢik Devletleri, gittikçe gençleĢen nüfusu ve bunun büyük bölümünün

Benzer Belgeler