• Sonuç bulunamadı

II TURGUT ÖZAL HÜKÜMETİ (21.12.1987 – 09.11.1989)

II ANAVATAN PARTİSİ HÜKÜMETLERİ DÖNEMİ (1983 1991)

B) II TURGUT ÖZAL HÜKÜMETİ (21.12.1987 – 09.11.1989)

1987 yılında yapılan genel seçimler neticesinde Anavatan Partisi yeniden tek başına iktidar olmuş ve Turgut Özal Başkanlığı’nda kurulan hükümet, Avrupa ile ilişkilerde herhangi bir tutum değişikliğine gitmeden mevcut politikayı sürdürmüştür. Bu çerçevede AET’den sorumlu başbakan yardımcılığı görevini sürdüren Bozer’in ikinci Avrupa turunun ise, 1988 Şubat’ında gerçekleştiği gözlenmiştir. İlk durağı yine Almanya olan Bozer’in ortaya attığı Türk işçilerinin serbest dolaşımı konusu Almanya tarafından pek sıcak karşılanmamış, Ortaklık Antlaşmasında öngörülen gümrük indirimlerini hatırlatan Bozer’e Alman diplomatlar, lüks ithalata konan fonların düşürülmesini istemiştir. Sonrasında Londra’ya geçen Bozer, burada Türkiye’nin OECD, Avrupa Konseyi ve NATO üyeliklerinin bir sorun yaratmadığını, kararlaştırılan ilkelere hep sadık kaldıklarını, Avrupa Topluluğu ilkelerine uyum sağlamak için de ellerinden geleni yapacaklarını söyleyerek Avrupalı meslektaşlarını ikna etmeye çalışmıştır324.

Ali Bozer’in Avrupa turunun en olumlu neticesi, ortaklık kurumlarının işlerlik kazanması yönünde alınan karar olmuştur. Türkiye’nin taraflar arasında kurumlara işlerlik kazandırmak için yaptığı girişim, 1988 yılı Şubat ayı içerisinde sonuç vermişti. Topluluğun dönem başkanlığını yapan Federal Almanya, 25 Nisan tarihinde Türkiye-Avrupa Topluluğu

322 Sözü edilen referandum, eski siyasi liderlerin yeniden siyaset yapmaları konusunda gerçekleşmiştir. ANAP dışındaki tüm partiler eski siyasilerin serbestliği konusunda tutum takınmışlar ve ANAP referandumu kaybetmiştir. Böylelikle Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş gibi yasaklı liderler siyasete dönebilmişlerdir.

323 Milliyet, 18 Eylül 1987. 324 Hürriyet, 25-26 Şubat 1988.

Ortaklık Konseyi’nin, Dışişleri Bakanları düzeyinde toplanmasını kararlaştırmıştır325. Dışişleri Bakanlığı düzeyinde gerçekleşecek Ortaklık Konseyi’nin son hazırlıkları Nisan ayı başında başlamıştı. “İki Numaralar”dan oluşan bir komite ön görüşmeler için 12 Nisan tarihinde toplanmıştır. Türk tarafı; 4. Mali Protokolün işlerlik kazanması, serbest dolaşım müzakerelerinin başlaması ve ilişkilerin tümüyle normalleşmesini istemişti. Topluluk üyesi ülkeler ise, demokrasi konusunda hatırlatmalarda bulunacaklardır. Bu toplantılarda Ankara şu görüşleri savunmuştur; Türkiye’de demokratikleşme süreci rayına oturmuş ve Türkiye, demokrasi ilkelerini temel kıstas aldığını, hem AT’ye yaptığı tam üyelik başvurusu ile hem de diğer uygulamalarla göstermiştir. Bu yüzden Avrupa Parlamentosu dahil, Türkiye ile AT arasındaki bütün organların çalıştırılması, kesin bir normalleşmenin gerçekleşmesi, Ortaklık Konseyi’nin düzenli aralıklarla ve anlaşmalara uygun bir biçimde toplanması sağlanmalıdır. Bunun görülmesi için topluluk hükümetleri, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Topluluğu Komisyonu’nun Türkiye’ye karşı normalleşmesi için inisiyatif almalıdır. Bu doğrultuda 12 Eylül askeri müdahalesi sonrasında dondurulan 600 milyon ECU’luk 4. mali protokole işlerlik kazandırılmalıdır. Üstelik, AT’nin Türkiye’den talep ettiği gümrük indiriminin Ankara için bir maliyeti mevcuttur ve 4. mali protokol bunun bir bölümünü karşılayabilir. Serbest dolaşım ilkesi bir haktır. Türkiye, AT ülkelerinin içinde bulunduğu durumdan dolayı anlayışlı davranmaya ve konuyu tam üyelik çerçevesinde müzakere etmeye hazırdır. Fakat topluluğun önerisi olan teklifler temel kabul edilemez. Bunlar hem çok sert hem de serbest dolaşım ilkesinden çok uzaktır. Türkiye, uyguladığı serbest ekonomi ve AT ile bütünleşme doğrultusunda, gümrük indirim takvimini yerine getirmek zorundadır. Bu konuda bir takım zorluklar çıkması anlayışla karşılanmalıdır. Üstelik AT tarafı da tekstil ve demir-çelik ürünlerinde Türkiye’ye karşı himayeci önlemler uygulamaktadır ve bu durum ortadan kaldırılmalıdır326.

Türkiye, tutumunu netleştirdiği süreçte hiç beklemediği bir sonuçla karşılaşmıştır. Ortaklık Konseyi, Türkiye ve Yunanistan arasında gelişen Davos Sürecine rağmen, Kıbrıs

325 Sabah, 3 Şubat 1988. 326 Cumhuriyet, 12 Nisan 1988.

sorunundan dolayı bu ülkenin engeliyle karşılaşmış ve toplanamamıştır. Türkiye-AT Ortaklık Konseyi’nin çıkmaza girmesi, Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz’a göre, Yunanistan’ın “Davos ruhuna indirdiği darbe”den kaynaklanmıştır. Yılmaz; Kıbrıs sorununun AT bünyesinde ele alınamayacağını, topluluğun bunu bir şart olarak ileri sürmeye devam etmesi halinde Türkiye-AT ilişkilerinin donuk kalacağını, Türkiye’nin kesinlikle bu konuda taviz vermeyeceğini vurgulamıştır327. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Nüzhet Kandemir de, AT’ye üye ülkelerin büyükelçilerini çağırarak Türkiye’nin son gelişmelerden duyduğu rahatsızlığı dile getirmiştir328.

Bu esnada Türk Dışişleri Bakanlığında önemli bir gelişme yaşanarak Halefoğlu’nun yerine Mesut Yılmaz Dışişleri Bakanı olmuştur. Ağustos ayında ilk basın toplantısını yapan Yılmaz, Türk dış politikasında önemli bir yere sahip olan topluluk ile ilişkilere değinmiştir. Son yıllarda Yunanistan, İspanya ve Portekiz’in üye olmalarıyla topluluğun Akdeniz’e açıldığını söyleyen Yılmaz, bu gelişme ile NATO, OECD, Avrupa Parlamentosu gibi kuruluşlara üye olup, AT dışında kalan tek Akdeniz ülkesi Türkiye’nin kaldığını belirtmiştir. Türkiye’nin Avrupa için taşıdığı öneme değinmiş, NATO içinde Avrupa savunması açısından oynadığı rol ve yüklendiği mükellefiyetlerde Avrupa’nın jeostratejik mekanının vazgeçilmez bir unsur olduğuna dikkat çekmiştir. Bu nedenle Türkiye’nin tam üyelikten başka hiçbir formülü kabul etmeyeceğini belirterek, daha önceki politikanın kendi bakanlığı döneminde de devam edeceğine işaret etmiştir. Tam üyelik sürecinde ileri sürülecek gereksiz birtakım engellemelerin kamuoyunda “Avrupa’nın Türkiye’ye reddi” olarak anlaşılabileceğini, ancak önemli olanın toplulukta ve üye ülkelerde makul bir süre sonunda tam üye olunacağı ile ilgili aktif bir siyasi iradenin ortaya konması olduğunu söylemiştir. O günlerde çok yoğun olarak tartışılan Türkiye-Yunanistan arasındaki sorunları da Türkiye-AT ilişkilerine bağlamayacaklarını belirtmiştir329. Türkiye’nin tam üyelik başvurusuna cevap beklediği bu günlerde Başbakan Özal da, Türkiye’nin Avrupa ile her yönden bütünleşme isteğinin gerekçelerini anlatacağı dört günlük Avrupa turuna

327 Türkiye, 27 Nisan 1988. 328 Milliyet, 30 Nisan 1988. 329 Cumhuriyet, 20 Ağustos 1988.

çıkmıştır. Federal Almanya Şansölyesi Kohl ile yaptığı görüşmenin ardından Fransa’ya geçen Özal, buradaki görüşmelerinden sonra konuyla ilgili bir açıklama yapmış ve Türkiye’nin 1992 tarihinden önce AT’ye üye olamayacağını belirtmiştir330. Özal’a göre; Türkiye, son sekiz yıl içinde gerçekleştirilen kapsamlı değişim sonunda AT tam üyeliği için başvuru cesareti kazanmıştır. Özal için önemli olan konu, tam üyelik başvurusunun olumlu sonuçlanmasıdır. Sorun sanıldığı kadar büyük değildir, Komisyon çevrelerinin yaptıkları gayri resmi hesaplamalarda topluluk, Türkiye’ye yılda 2-2,5 milyon Ecu’luk bir katkı yapacaktır. Bu rakam da üye ülkeler açısından çok önemli bir miktar değildir. Topluluğu korkutan en büyük sorun ise serbest dolaşımdır. İşçi akını Türkiye’nin yabancı sermaye çekmesi ile aşılacak bir sorundur331. Özal’ın Kohl ve Fransız liderleriyle yaptığı görüşmelerden sonra Ankara’nın AT için yeniden atağa kalktığı görülmektedir. Özal, AT ile ilişkiler konusunda çıkarılacak bir kanun hükmünde kararname ile ilgili bakanlıklarda yeniden örgütlenmeye gidileceğini açıklamış, Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz ise topluluk üyesi ülkelerdeki büyük elçilerini geniş içerikli bir toplantı için 9-10 Aralık tarihinde Brüksel’e çağırmıştır. Bu ay içerisinde planlanan diğer çalışmalara göre ise; Devlet Bakanı Ali Bozer 13 Aralık’ta Cheysson ile görüşecek, aynı gün DPT Müsteşarı Ali Tigrel Başkanlığındaki Türk Heyeti, Ankara ile Ortak Pazar arasındaki ticari sorunları çözümleyebilmek için AT Komisyonu ile masaya oturacak, TRT Genel Müdürlüğü ise Cem Duna öncülüğünde görsel-işitsel işbirliği için Cheysson ve diğer topluluk üyeleriyle bir araya gelecektir332.

Türkiye-AT ilişkilerinin 1989 Sonbahar’ında arttığı görülmüştür. Eylül ayı içerisinde Avrupa Konseyi Genel Kurulunda bir konuşma yapan Turgut Özal böylece, Bülent Ecevit’in 1973 yılında Strasbourg’da yaptığı konuşmadan sonra Avrupa Konseyi önünde söz alan ilk Türk Başbakanı sıfatını üstlenmiştir. Konuşmasında Türkiye’deki

330 30 Nisan 1989 tarihli Türkiye Gazetesi’nde görüleceği üzere; Hükümetin AT’ye üyelik konusunda 1992 sonrasında bir tarihi hedef aldığı, o zamana dek ise Avrupa’nın kendilerine bu yönde bir takım açılımlar sağlamasının beklendiği anlaşılmaktadır. Nitekim ilerleyen dönemde Ali Bozer’de İKV’de yaptığı konuşmada 1992 öncesinde Topluluğun Türkiye’ye yeşil ışık yakması gerektiğini, bunun da yabancı sermaye için şart olduğunu belirtmiştir.

331 Hürriyet, 1 Aralık 1988. 332 Cumhuriyet, 5 Aralık 1988.

ekonomik ve insani gelişmelere dikkat çekmiştir333. Bir gün sonra da Avrupa Konseyi Danışma Meclisinde parlamenterlerin sorularını yanıtlamıştır. Burada kendisine, özellikle Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda sorular sorulmuştur. Özal; kendi adına Türkiye’de dinci ve komünist partilerin kurulmasına karşı olmadığını ancak bunun zamanlamasının iyi ayarlanması gerektiğini belirtmiştir. Demokratikleşme adına Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Divanı kararlarını hukuken bağlayıcı olarak kabul edeceğini açıklamış334 ancak gösterilen tüm çabalara rağmen Avrupa Hıristiyan Kulübü kimliğini korursa, Türkiye’nin topluluğa girmek için din değiştirmeyeceğini belirtmiştir335.