• Sonuç bulunamadı

I TANSU ÇİLLER HÜKÜMETİ (25.06.1993 – 05.10.1995)

III KOALİSYON HÜKÜMETLERİ DÖNEMİ (1991–2003)

B) I TANSU ÇİLLER HÜKÜMETİ (25.06.1993 – 05.10.1995)

Turgut Özal’ın vefatından sonra Cumhurbaşkanlığa Süleyman Demirel’in seçilmesi sonucunda Doğru Yol Partisi’nde yapılan genel başkanlık seçimini Tansu Çiller kazanmış

365 Hürriyet, 8 Mart 1993. 366 Milliyet, 18 Mart 1993. 367 Cumhuriyet, 12 Haziran 1993.

ve böylece 50. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni kurma görevi kendisine verilmiştir. Bu hükümet, programında Avrupa Birliği ile ilişkiler konusunda şu konulara yer vermiştir;

“Kıta genelinde güvenlik ve işbirliğinin sağlam ve kalıcı emellere oturtulmasının, Avrupa bütünleşme hareketinin başarısı için de zorunlu olduğu görüşündeyiz. Geleceğin Avrupa Birliği ancak Türkiye'yi de kapsayan doğal boyutları içerisinde gerçekleşebilir. Hükümetimiz, Avrupa Topluluğu ile ilişkilerimizin, tam üyelik perspektifi doğrultusunda geliştirilmesi ile Türkiye'nin Avrupa güvenlik ve savunma kimliği bağlamında da tam üye olarak yer alması yönünde azami çaba gösterecektir. Türkiye ile Topluluk arasında 1995'de yürürlüğe girmesi öngörülen gümrük birliğinin gerçekleşmesi, bu çabalarımızın önemli bir aşamasını oluşturacaktır368”

Hükümet programında belirtilen gümrük birliği üyeliği konusu, yeni hükümet döneminde ilk kez Avrupa Konseyi toplantısında gündeme gelmiş ve taraflar arasında gümrük birliğinin 1995 yılında gerçekleştirilebilmesi için bir çalışma programı kabul edilmiştir369. Bu program, taraflar arasında mal ve hizmet akışı serbestisinin geliştirilmesi, Türkiye’nin AT Ortak Tarım Politikası’na uyumu, tarım ürünlerinin sürümünde kolaylıklar sağlanması, üçüncü ülkelere karşı ortak bir ticaret politikası sağlanması gibi konuları kapsamıştır. Ayrıca GB sağlanana kadar Türkiye’nin toplu konut fonunu kaldırması da öngörülmüştür. Ayrıca ticarette uygulanan tüm kotalar ve serbest rekabet koşullarına uygun olmayan sübvansiyonlara da son verilmesi üzerinde anlaşılmıştır370. Varılan mutabakatlar neticesinde Türkiye, ilk uygulamasını 1994 yılından itibaren ithalat rejimi üzerinde gerçekleştirmiştir. Buna göre; Topluluktan ithal edilen sanayi ürünlerine yönelik koruma oranı %19.7’den %12.8’e indirilmiştir371.

1994 yılı geldiğinde, taraflar arasında en büyük sıkıntı, Kürt kökenli Türk vatandaşlarının kurduğu Demokrasi Partisi (DEP) milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ile belirmiştir. Bu olaya yönelik ilk tepki Avrupa Parlamentosu’ndan (AP) gelmiş ve Türkiye kınanmıştır. Türk Dışişleri Bakanlığı bu kınamayı sert bir dille yanıtlamış ve Kürt azınlığından ve özerklikten söz eden kararı “önyargılı ve sakat” olarak

368 http://www.belgenet.com/hukumet/program/50.html 369 Birand, s. 363.

370 Hürriyet, 9 Kasım 1993. 371 Cumhuriyet, 18 Şubat 1994.

ifade etmiştir372. Başbakan Çiller ise konuyla ilgili demecinde; “Bunlar bizim iç işimiz. Biz

haklı davamızı dünyaya anlatırız” demiştir. Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın ise;

“Türkiye’nin içişlerine müdahale edilmesine izin vermeyiz. Ne olup bittiğini incelememişler bile” diyerek tepkisini dile getirmiştir. Parlamentonun Türkiye’yi kınamasına yönelik en sert tepki Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Milli Savunma Bakanı Mehmet Gölhan’dan gelmiştir. Gölhan, başta Fransa olmak üzere bir takım aşırı unsurları ve sola yatkın Avrupalı parlamenterleri Sevr’in mihmandarlığını yapmakla suçlamıştır373. Cumhurbaşkanı Demirel ise Sevr planlarının yeniden icraya konulmak istendiğini belirtmiş ve “Dünyanın hatırına, Türkiye’nin birliği kurban edilemeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti

Devleti’ni, TBMM’yi, Türk halkını haksız, canileri haklı saymayı fevkalade garip bulurum”

demiş ve Türkiye’de demokratik seçim yapılamayacağını savunan bazı Avrupalı parlamenterleri de sert bir dille yanıtlamıştır. Türkiye’nin her şeyin tartışıldığı açık bir ülke olduğunu savunan Demirel, “milletin hür iradesine dayanan parlamento, hür yargı organı,

hür basın ve diğer anayasal kuruluşlar görevinin başındadır” diyerek Türkiye’nin tepkisini en üst düzeyde dile getirmiştir374.

DEP’in kapatılması konusunu Avrupa Parlamentosu’nun dışında Avrupa Konseyi de gündemine almıştır. Buna göre; 12–16 Nisan tarihleri arasında yapılacak olan Konsey toplantısına dokunulmazlıkları kaldırılan DEP milletvekillerinin de çağırıldığı bildirilmiştir. Ayrıca başını Fransa Sosyalist Partisi üyesi eski Fransa Dışişleri Bakanı Roland Dumas’ın ve yine Sosyalist milletvekili Sagolare Royal’in çektiği bir grup avukatın şikayetleri üzerine, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlık Divanı DEP konusunu acil bir gündem maddesi olarak ele alma kararı almıştır375. Türkiye ise Avrupa’daki bazı odakların DEP olayını istismar etmeye çalıştıklarını savunarak Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin (AKPM) 30 Haziran’da yaptığı toplantıya bir çağrıda bulunmuş ve sağduyulu Avrupalı parlamenterlerin bu oyuna gelmemelerini istemiştir. Türkiye’nin bu girişimleri

372 Zaman, 11 Mart 1994. 373 Milliyet, 12 Mart 1994. 374 Cumhuriyet, 13 Mart 1994. 375 Cumhuriyet, 29 Haziran 1994.

sonucu, AKPM Hukuk Komisyonu toplantılarına DEP milletvekillerinin davet edilmesi önerisi reddedilmiştir376. Ancak, Türkiye’nin tüm tepki ve karşı önlemlerine rağmen, Avrupa Parlamentosu (AP), DEP’in kapatılması ve bu partiye mensup milletvekillerinin yargılanması nedeniyle TBMM bünyesinde bulunan Türkiye-Avrupa Karma Parlamento Komisyonu (KPK) ile ilişkilerini dondurma kararı almıştır377. Avrupa Parlamentosunun bu kararı, Dışişleri Bakanlığı ve siyasi parti temsilcileri tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Avrupa Parlamentosunun kararını, “önyargılı, siyasi, yanlış bilgilendirmeden kaynaklı” olarak nitelendiren Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ferhat Ataman, “DEP’in kapatılması,

Almanya’da komünist partinin kapatılmasından farklı değildir” demiştir. Ataman, kararın yanlış bilgilendirilmeden kaynaklanan ifadelerle dolu olduğunu söylemiş ve;

“Avrupa parlamentosunun kararında, Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesine atıfta bulunuluyor. Buradaki haliyle ‘ölüm cezası zorunlu’ gibi bir anlam çıkıyor. Sanki ‘burada yangılanan kesinlikle idam cezasına çarptırılır’ diyor. Ama böyle bir hadise yoktur. 125. maddenin en üst sınırı idam cezasıdır. Kaldı ki daha öncesi Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu’nun aldığı kararda, 10 yıldır Türkiye’de idam olmadığı belirtiliyor”

diyerek, Avrupa Parlamentosu’nun yanlış bilgilendirildiğine işaret etmiştir378. Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal ise AP’nin, KPK’yi askıya alma kararını Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesini istemeyen çevrelerin baltalayıcı hareketi olarak nitelemiştir. Soysal; “kendilerini Türkiye konusunda bilgisiz kalmaya mahkûm etmişlerdir. O diyalog

devam etseydi kendilerine Türkiye’nin gerçekleri çok daha iyi anlatılabilirdi” demiştir379. Avrupa’nın bu yöndeki yaptırımlarına rağmen, Türkiye’de DEP milletvekillerine yönelik mahkumiyet kararı çıkmıştır. Bu karar, Avrupa Birliği tarafından Almanya’nın Essen şehrinde gerçekleşen zirvede kınanmıştır380.

Bu olumsuz gelişmeler, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile gümrük birliğini gerçekleştirme isteği ve kararlılığını engellememiştir. 1994 yılı Temmuz ayında konuyla ilgili olarak Yabancı Sermaye Derneği’nde (YASED) konuşan Başbakan Tansu Çiller 1994 376 Hürriyet, 30 Haziran 1994. 377 Sabah, 1 Ekim 1994. 378 Milliyet, Ekim 1994. 379 Zaman, 3 Ekim 1994. 380 Cumhuriyet, 10 Aralık 1994.

yılının sonuna kadar AT ile karşılıklı güven sağlayacak, yatırımlara güvence ve cesaret verecek geçiş dönemi düzenlemeleri konusunda anlaşmaya varmak zorunda olduklarını söylemiştir. Çiller; globalleşme ve uluslararası bütünleşme trendinin devam etmesi gerektiği, özelleştirmenin bir bütün olarak ekonomik verimliliğin artmasında önemli bir rol oynadığını belirtmiş 1995 yılı içerisinde AT ile gümrük birliğini gerçekleştirecek adımların atılacağını söylemiştir381. Hükümetin konu ile ilgili kararlılığı konusunda konuşan Başbakanlık Başdanışmanı Ali Tigrel’de; 1 Ocak 1996 yılında sonuçlanması beklenen gümrük birliğine geçiş sürecini değerlendirmiştir. Buna göre Tigrel; Avrupa Birliği ile gümrük birliği ilişkisini evliliğe benzetmiş ve bu evliliğin her iki tarafı da tatmin etmesi gerektiği üzerinde durmuştur. Topluluğun, kendi sorumluluklarını yerine getirmeden Türkiye’nin gümrük birliğine girmesini büyük cesaret olarak nitelemiştir. Tigrel; Yunanistan’ın gelinen süreçte topluluktan 25 milyar dolarlık uygun koşullu fon kullandığını anımsatarak şimdi Türkiye’ye 700 milyon dolarlık bir imkan sağlayacak 4. mali protokolün Yunanistan tarafından engellendiğini, topluluğun bu engellemeye nasıl razı olduğunu anlayamadığını söylemiştir. Tigrel, Türkiye’nin ekonomik açıdan darboğazdan geçtiği bir dönemde gümrük birliğine katılmasıyla birlikte önemli gelir kayıplarına uğrayacağını vurgulayarak, Türkiye’ye zararı dokunması olası izlenecek politikalara değinmiştir. Buna göre; fonlar tümüyle kaldırılacak, gümrük gelirleri sıfırlanacak, patent ve faydalı model yasası, patent işbirliği anlaşmasına katılım, Paris Antlaşması-Stockholm metnine katılım, markalar ve sınai tasarım yasaları, rekabetin korunması yasası, gürültü kontrol yönetmeliği, kara ulaştırması anlaşmasına katılım, sinema, video ve müzik eserleri yasasında değişiklik, fikir ve sanat eserleri yasasında değişiklik gibi düzenlemeler hedeflenen çalışmalar arasındadır382. Tigrel; her şeyin yolunda gitmesi durumunda 1 Ocak 1996 tarihinde AB mahreçli bir çok ithal malında ucuzlama olacağını, ithal otolarda o gün için %31-32 düzeyinde gerçekleşen korumanın kalkacağını ve dolayısıyla gümrük

381 Milliyet, 16 Temmuz 1994. 382 Cumhuriyet, 22 Ağustos 1994.

birliğinin birçok maliyetin aşağı çekilmesinde faydalı olacağını söylemiştir383. Bunun yanı sıra, rekabet şartlarının yoğunlaşacağını ve kar marjlarının düşeceğini, hükümetin bu önlemleri gümrük birliği olmasa da almak zorunda olduğunu söyleyerek; “örneğin, sınai-

fikri mülkiyet hakları yasasını çıkarmamış olmamız dolayısıyla ABD sermayesinin Türkiye’ye gelmesini büyük ölçüde engelliyoruz” demiştir384. Gümrük birliği ile ilgili bir başka açıklama da Devlet Bakanı Ali Şevki Erek’ten gelmiş ve bakan gümrük birliğinin gerekliliğini savunmuştur. Erek, Türkiye’nin çağdaş teknoloji ve sanayi düzeyini yakalamak, ihraç ettiği malın rekabet edebileceğini göstermek zorunda olduğunu anlatarak gümrük birliği içinde yer alınmasının gerektiğine dikkat çekmiştir. Gümrük birliği’ne girerken alt yapı eksikliklerini gidermeye de çalıştıklarını söylemiş ve kaçakçılıkla ilgili ulusal ve uluslararası bilgi bankasının kurulduğunu, yabancı ve yerli uzmanlarla uyum seminerlerine hız verildiğini, otomasyon eksiğinin giderilmesi için Dünya Bankası birlik üyeleri, Avrupa Yatırım Bankası ile çalışmalara hız verildiğini söylemiş ve hükümetin uyguladığı politikalara da değinmiştir385.

Hükümetin bu çabaları gümrük birliği konusunun ülke içerisinde uzlaşı ile yürütülmediğini göstermektedir. Özellikle muhalefetin gümrük birliği konusunda karşı söylemleri görülmektedir. Demokratik Sol Parti Başkanı Bülent Ecevit, yakın dönemde Türkiye’nin Birliğe katılmasını mümkün görmediğini, bu yüzden de bu koşullarda gümrük birliğine katılmanın “eli kolu bağlı, denize atılmak” anlamına geldiğini savunmuştur. Ecevit bu gidişle Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden de atılma noktasına geleceğini öne sürmüştür386. Gümrük birliği konusunda yürütülen politikalara da değinen Ecevit, Türkiye’nin gümrük birliğine hazırlıksız bir şekilde sürüklendiği, Avrupa Birliği’nin Türkiye pazarında büyük çıkarı bulunduğunu ancak Türkiye’nin bunu pazarlık gücüne dönüştüremediğini, Avrupa’nın dışsatım ve gümrük konularındaki toplantılarına Türkiye’nin katılamadığını, katkı koymadan alınan kararlara uyulmasının ulusal egemenlik

383 Gümrük birliğine uyum çalışmalarının sürdüğü 1994 yılı sonbaharında bir kazanç olarak Avrupa Birliği ülkelerine yapılan tekstil ihracatında kotaların %35 artması gerçekleşmiştir.

384 Cumhuriyet, 22 Ağustos 1994. 385 Zaman, 18 Ekim 1994. 386 Sabah, 6 Eylül 1994.

hakkıyla bağdaşmadığını belirterek; “Bu ihmalcilik sürerse, Türkiye, gümrük birliği

sürecinde Batı Avrupa’nın sömürgesi durumuna gelecektir” demiştir387.

Avrupa Birliği ile gümrük birliğini gerçekleştirme sürecinde uyumsuzluklar zaman hükümet kanadında da görülmüştür. Buna göre dışişleri bakanlığına yeni getirilen Mümtaz Soysal’ın Avrupa Birliği ile ilişkilerde daha dikkatli bir tutum takınıp, geçmiş dönemlerin aksine ince eleyip sık dokuduğu görülmüştür. Göreve geldikten kısa bir süre sonra, Türkiye’nin Brüksel büyükelçisi Cem Duna’nın görev değişikliğini gerçekleştirmiş, bu durum Avrupa Birliği’nin Ankara’daki temsilcileri nezdinde, “bu değişiklik ile Türkiye

gümrük birliği konusundaki müzakerelerde bir politika değişikliği mi gidiyor?” sorusunu gündeme getirmiştir. Türkiye, birlik yetkililerine verdiği cevapta Ankara’nın gümrük birliği politikasında bir değişiklik olmadığını ancak müzakerelerde dört konuda ısrarcı bir tutum izleneceğini açıklamıştır. Buna göre Dışişleri Bakanlığı; Türkiye’nin gümrük birliğine geçişte uğradığı zararların karşılanması için taahhüt edilen mali yardımın uygulamaya konması, Avrupa Birliği’nin 1995 yılı sonuna kadar gümrük birliğine tam üye olması öncesinde Türkiye’ye yönelik anti damping uygulamasını kaldırması, Türkiye’ye uygulanan tekstil kotalarının tamamen kaldırılması ve gümrük birliğine geçildikten sonra Türkiye’nin Avrupa Birliği komisyonlarına tam katılımı konularında Türkiye’nin taviz vermeyeceğine yönelik bir bildiride bulunmuştur388.

Bu konularda görüşmeleri yürütmek amacıyla, Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal ile Almanya Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel’in 24 Kasım’da bir araya geldikleri görülmüştür. Ağırlık noktasını yine gümrük birliğinin oluşturduğu görüşmeler, taraflar arasında ciddi görüş ayrılıkları doğurmuştur. Bu noktada ilk ve temel görüş ayrılığı tekstil kotaları konusunda olmuştur. Türkiye, 1995 yılı itibariyle tekstil kotalarının kaldırılmasını isterken, Avrupa Birliği ise pazar payını kaybetmekten korkan Portekiz’in baskısıyla gümrük birliğinin resmen başlayacağı 1995 yılı sonundan itibaren yaklaşık 5 yıllık bir geçiş süreci talep etmiştir. Bunun dışında Türkiye, anti damping uygulamasının kaldırılmasını isterken

387 Milliyet, 16 Ekim 1994. 388 Cumhuriyet, 8 Eylül 1994.

birlik, rekabet yasasını dahi hazırlamamış durumda olan Türkiye’den 1995 yılı sonundan itibaren anti-dampingin kaldırılması için yaklaşık 5 yıllık bir geçiş süreci istemiştir. Ayrıca Türkiye’nin hali hazırda telif hakları yasasını çıkarmamış olması, Türkiye’ye gümrük birliğine girişte uğradığı zararların karşılanması için mali yardımın yapılması ve gümrük birliğine geçildikten sonra Türkiye’nin Avrupa Birliği komisyonlarına tam katılımı temel anlaşmazlık noktaları olarak görüşmelerde ortaya çıkmıştır389.

Avrupa Birliği ile gümrük birliği anlaşmasının imzalanacağı tarih yaklaştıkça hükümetin de bu yöndeki atakları hızlanmıştır. Başbakan Tansu Çiller, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin Ankara’daki büyükelçileriyle başbakanlık konutunda toplanmış ve Avrupa’daki bazı ülke liderlerini de telefonla bizzat aramıştır390. Aslında Çiller’in bu yoğun diplomasisinin ardında Avrupa Birliği’nin gümrük birliğini erteleme yönündeki tavsiye kararının da etkisi vardır391. Yunanistan’ın öncülüğünde gerçekleşen bu duruma tepki hükümet düzeyinde hem başbakan hem de başbakan yardımcısından gelmiştir. Gümrük birliği görüşmelerini Atina’nın engellemek istemesini değerlendiren Çiller, “O Yunan’a

söyleyecek bir çift lafımız var. Dostluğumuza güvenin ama düşmanlığımızdan korkun” demiştir. Başbakan Yardımcısı Karayalçın’da Türkiye’nin taviz vermesinin söz konusu olamayacağına dikkat çekerek; “Türkiye kimseye yalvarma durumunda değildir. Kararlı

tavrımızı sürdürüyoruz” demiştir. Türkiye’nin Yunanistan’ın taleplerine ufak bir göz kırpmasının bile bugün gümrük birliği anlaşmasının imzalanmasına yeteceğini söyleyen Karayalçın, Türkiye’nin, Yunanistan’ın taleplerinin392 son derece yanlış olduğu kanısında olduğunu belirtmiştir393.

Taraflar arasında ortaya çıkan gerginlik 19 Aralık tarihinde yapılan Ortaklık Konseyi toplantısında da gündeme gelmiştir. Avrupa Birliği tarafından Türkiye’ye yönelik bir

389 Hürriyet, 11 Kasım 1994. 390 Sabah, 15 Aralık 1994.

391 Bu tavsiye kararı Yunanistan’ın yoğun kulis faaliyetleri sonucunda Avrupa Parlamentosu tarafından alınmıştır.

392 Yunanistan, izlediği politika gereği Türkiye’nin yürüttüğü Gümrük birliğine dahil olma çabasını, Kıbrıs sorununa ve Türkiye’de yaşanan insan hakları konusuna bağlamıştır.

eleştiri platformuna dönüştürülen toplantıda, birlik yetkilileri PKK’nın adını vermeden terörü kınamalarına rağmen, tutuklu DEP milletvekillerinin derhal serbest bırakılmasını ve Kıbrıs’ta çözüm için çaba harcanmasını istemişlerdir. Ayrıca birlik bu toplantıda 7 Mart 1995 tarihinde yapılacak olan bir sonraki Ortaklık Konseyi toplantısına kadar Türkiye’nin yapacağı iyileştirmelere bağlı olarak bu tarihte gümrük birliğini müzakere edip etmemeyi kararlaştırmıştır. Konu üzerine açıklama yapan Murat Karayalçın; Ortaklık Konseyi toplantısı sonrasında gümrük birliğine yönelik bir belge ortaya çıkmamasına rağmen yapılan toplantının önemine değinmiştir. Bu noktada taraflar arasında ilişkilerin kesintiye uğramamasının önemini vurgulayan Karayalçın, insan hakları sorununun AB ile müzakere edilecek bir sorun olmadığını belirtmiş, eski DEP milletvekillerinin mahkumiyet kararlarını Yargıtay ve AİHM’ye götürmeleri için yasal yolların açık olduğunu dile getirmiştir. Gümrük birliği ile ilgili olarak da; “Bu iş olacak, kararı da alınacak. Kimsenin hatırı için

oluyor değil, her iki tarafın da gereksinimi var, aşacağız” demiştir394.

Hükümet nezdinde yapılan bu açıklamalara rağmen GB çerçeve anlaşması metni üzerindeki Kıbrıs konusundan kaynaklanan sorunların 1995 yılının ilk ayında da devam ettiği görülmüştür. AB Komisyonu Türkiye masası şefi Serge Abou 16 Ocak’ta Türkiye’ye gelmiş ve konu ile ilgili görüşmelerde bulunmuştur. Ancak tarafların aralarındaki pürüzleri giderememesi nedeniyle bu pürüzlerin aşılamadığı gözlenmiştir. Buna göre Türk tarafı, GB çerçeve anlaşmasına ek olarak çıkacak ve Türkiye ile AB arasında bilimsel, kültürel işbirliği alanlarını belirleyecek kararda, Türk işçilerinin AB ülkeleri ile sosyal diyaloğunun arttırılması çerçevesinde birlik sınırlarının Türk işçilerine açılması önerisinin yer almasını istemiştir. Türkiye bu isteği ile, Türk işçilerinin serbest dolaşımının önündeki ilk engelin kalkması için çabalamıştır. Türkiye ayrıca aynı karara Türk hizmet sektörünün AB ülkelerinde iş kurması olanaklarının da tanınması hükmünün konmasını istemiştir. Bu bağlamda fikri mülkiyet ve sınai hakların, GB’ye geçilmesi için öngörülen 1996 tarihinden sonraki üç yıl içinde AB mevzuatı ile tam uyumlu hale getirilmesini kabul etmiştir. Ancak, Türk tarafı ilaç sanayinde AB’nin önerdiği 1996 sonrasındaki 3 yıllık geçiş sürecinin metne

geçirilmesini kabul etmemiştir. Bunun yerine, ilaç sanayinde öngörülen geçiş sürecinin metne ek olarak geçirilmesini istemiş ve buna gerekçe olarak TBMM’nin böylesine bir zorunluluğun kendisine dikte ettirilmesini kabul etmeyeceğini göstermiştir. AB, bu öneriyi reddetmiş ve kanunun metne geçirilmesini istemiştir. AB’nin GB metninin mart ayı öncesinde sonuçlandırılması yolundaki umutlarını önemli ölçüde kıran bu gelişmeye ek olarak görüşmelerdeki bir diğer tıkanıklıkta işlenmiş tarım ürünleri konusunda yaşanmıştır. Türk tarafı bisküvi ve çikolata gibi işlenmiş tarım ürünlerine üç yıllık geçiş sürecini kabul ettirmiş ancak daha önceden hazırlanan iki listeye ek bir liste Birlik yetkililerinin karşısına çıkınca bu alanda da sorunlar yaşanmıştır395.

Ancak gümrük birliği müzakere sürecinde, bu gibi teknik konulardan ziyade sorunun temelini Kıbrıs konusu oluşturmuştur. Şubat ayı başında Brüksel’de yapılan AB Dışişleri Bakanları toplantısında, Yunanistan’ın Türkiye’nin GB’ye geçişi üzerindeki vetosunu kaldırması karşılığında Kıbrıs Rum tarafına AB’ye tam üyelik için müzakere takviminin belirlenmesi ilişkileri hayli gerginleştirmiştir396. Konuyla ilgili açıklama yapan Çiller ve Karayalçın; Kıbrıs sorununun çözümünde nihai aşama gelmeden, her iki tarafın hakkaniyet kurallarına göre belli bir güvenlik anlayışı içinde bir karara varmadan Kıbrıs’ın AB’ye girmesinin mümkün olamayacağını söylemiş, Kıbrıs’ın girmesinin ancak ve ancak Kıbrıs’ın Güney kesiminin girmesi anlamına geleceğini, bunun da Kıbrıs’ın AB’ye girmesi demek olmayacağını belirtmişlerdir. Karayalçın; “Türkiye, Kıbrıs’ın AB’ye girmesini kabul

edemez. Her şeye karşın eğer böyle bir gelişme olursa tekrar ediyorum, Kıbrıs’ın Kuzeyi de Türkiye ile bütünleşir” diyerek hükümetin kararlılığını ifade etmiştir. Başbakan Çiller’de Karayalçın’ı teyit eder bir ifadeyle; Kıbrıs’ın AB’ye girmesi durumunda Kuzeyin Türkiye ile bütünleşeceğini söylemiştir397. Bu tepkiler ilerleyen günlerde gelişen söylemlerle devam etmiştir. Türkiye, AB’nin, Yunanistan’ın ifadeleri doğrultusunda daha ileri düzeyde bir karar alması ve mali yardım konusunda Ankara’ya kesin bir rakam vermemesi halinde

395 Cumhuriyet, 19 Ocak 1995. 396 Sabah, 8 Şubat 1995. 397 Milliyet, 13 Şubat 1995.

GB’ye girmeyeceği uyarısında bulunmuştur. Ayrıca bir koz olarak da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile bütünleşmeyi gündeme getirmiştir.

Karşılıklı restleşmelerle yaşanan sürecin ardından 1995 yılının Temmuz ayında, gerçekleşecek olan Ortaklık Konseyi toplantısından önce uzlaşı sağlanmıştır398. Türkiye’nin GB’ye girmesi konusunda Yunanistan’ın veto tehdidiyle ortaya çıkan sorun aşılmıştır.