• Sonuç bulunamadı

D) 12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ’NDEN YENİDEN DEMOKRASİYE (1980–1983)

I TÜRKİYE’NİN TOPLULUK İLE İLİŞKİLERİ (1959–1983)

D) 12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ’NDEN YENİDEN DEMOKRASİYE (1980–1983)

Erkmen’in istifasından altı gün sonra, 12 Eylül 1980’de darbe gerçekleşmiş, ordu yönetime el koymuştur. Darbenin hemen ardından Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren tarafından yapılan açıklamada; Türkiye’nin AET, Avrupa Konseyi ve demokratik ülkelerin üyesi bulunduğu diğer kuruluşlarla mevcut anlaşmalar çerçevesinde ilişkilerin devam edeceği belirtilmiştir191.

Topluluk, 12 Eylül darbesini ilk olarak 17 Eylül 1980 tarihli Avrupa Konseyi’nde görüşmüştür. Alınan kararda Türkiye ile ilişkilerin kesilmemesi, belirli bir süre tanınmasının yararı vurgulanmıştır. Bu eğilimde özellikle ABD ve NATO ile SSCB’nin olumlu etkileri olmuştur. Almanya ve İngiltere’nin öncülüğündeki Avrupa Konseyi bu kararı alırken, parlamentoda ise muhafazakâr ve liberal milletvekilleri bu durumu komünist milletvekillerine karşı savunmuşlardır. Ancak hem konseyde, hem de parlamentoda herkesin ortak görüşü demokrasiye dönüş yolunda bir an önce karar alınması olmuştur192.

1981 Mart’ında Türkiye ile Avrupa’nın ilişkilerinin gerilmesine yol açan olay, Avrupa Konseyi’nden çıkarılması yolundaki gelişmelerle ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Konsey’in gerçekleştirdiği bir toplantıda Konsey üyeleri, Türkiye’yi Konseyden çıkarmayı görüşmüşlerse de, Hollanda’nın Maastricht kentinde yapılan zirve sonucunda Konsey üyeleri, Türkiye’nin Konsey’de kalması yönünde bir karar almışlardır. Toplantıdan sonra

190 Atila Eralp, “Soğuk Savaştan Günümüze Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri”, Türkiye ve Avrupa, Ed: Atila Eralp, Ankara, 1997, s. 97.

191 Milliyet, 13 Eylül 1980. 192 Bozkurt, vd, s. 154.

bir açıklama yapan Yunanistan Dışişleri Bakanı Mitsotakis; “Türkiye, NATO’nun değerli

bir üyesidir. Avrupa Konseyinden çıkarsa NATO gücünden çok şey kaybeder” diyerek kararın stratejik önemden kaynaklandığına vurgu yapmıştır193.

12 Eylül darbesinden bir hafta sonra, Türkiye’de yeni bir hükümet kurulmuştur. Oramiral Bülent Ulusu başkanlığındaki hükümetin (20 Eylül 1980–13 Aralık 1983) programında; AET ile ilişkilerin nihai olarak Türkiye’nin topluluk içinde Ankara Antlaşması’nda öngörülen yeri alması amacına yönelik olacağı ve Avrupa Konseyi ile demokratik ülkelerin üyesi bulunduğu diğer kuruluşlarla ilişkiler ve işbirliğinin, hükümetin parlamenter düzene dönmedeki kararlılığını pekiştireceği ifade edilmiştir194. Bu kararlılığın aslında üç temel nedene dayandığı görülmektedir. Bunlar; 12 Eylül darbesine Batıdan destek almak, ekonomik yönden AET’nin yardımına ihtiyaç duymak ve Yunanistan’ın gerisinde kalmamak olarak söylenebilir195.

Türkiye bu beklentiler doğrultusunda radikal bir karar alarak AET’ye tam üyelik için başvuru hazırlıklarına başlamıştır. Türkiye’nin geleceği açısından temel tercihlerini gösteren AET’ye tam üyelik, çeşitli kesimlerde geniş yankılar uyandırmıştır. Dışişleri Bakanı İlter Türkmen’in Lahey’de bulunduğu sırada, AET Bakanlar Konseyi dönem başkanı ve Hollanda Dışişleri Bakanı Van Der Klauw’un, Ankara’nın bu görüşünden haberdar edildiği bildirilmiştir. Aynı anda AET nezdindeki Türkiye’nin daimi temsilcisi Büyükelçi Cenap Keskin, Brüksel’de gerek topluluk yetkilileri gerekse de onların temsilcileri ile temaslarında resmi bir girişim niteliği taşımamakla birlikte, Türkiye’nin AET’ye katılma niyetini duyurmuştur. Türkiye, Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve Milli Güvenlik Kurulu (MGK) üyelerinin yaptıkları toplantıda, adaylık başvurusu konusunda izlenecek stratejiyi belirlemişlerdir.

Buna göre Türkiye, resmi başvuruyu hemen yapmayacaktır. Başvuru, parlamenter düzene geçildikten sonra gerçekleştirilecek ve tam üyelik için gerekli çalışmalar derhal

193 Hürriyet, 25 Mart 1981. 194 Acar, s. 15.

başlatılacaktır196. Türkiye bu çalışmaların ilk aşaması olarak Katma Protokolle birlikte yüklenmiş olduğu periyodik gümrük indirimleri ve benzeri sorumlulukları yerine getirmeye başlayacaktır. AET’nin, Yunanistan’ın da katılmasıyla başlayan genişleme hareketinin, İspanya ve Portekiz’in tam üye olmalarından197 sonra, Türkiye dışındaki tüm Akdeniz

ülkelerini içine alacağı, bu genişlemenin sonucu Türk sanayi ve tarımının AET pazarları dışında kalması ihtimalinin büyük olduğu belirlenmiştir. Bu ekonomik sakıncalar yanında Avrupa bütünleşmesinde dışarıda kalmanın bazı siyasal ve sosyal sonuçlar yaratacağı da saptanmış ve Türkiye’nin AET ile imzaladığı katma protokolde nihai hedef olarak kabul edilmiş bulunan tam üyelik durumunun gerçekleşmesini sağlayacak her türlü içe dönük çalışmaya bir an önce başlanması kararlaştırılmıştır198. Orgeneral Kenan Evren başkanlığında gerçekleşen 22–24 Mart 1981 tarihli Milli Güvenlik Konseyi toplantısında AET ile ilişkiler konusu bir kez daha görüşülmüştür. Evren’e yapılan bilgilendirmenin ardından ilişkilerde bugüne kadar boşuna vakit kaybedildiği sonucuna varılmış ve ilişkileri planlaması ve yürütmesi için bir teşkilat kurma kararı alınmıştır. Alınan bu kararın sonucunda Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı AET Dairesinin

Teşkilatlanma Şekli ve Görevleri ile ilgili karar 15 Aralık 1981 tarihinde kabul edilmiştir199. Ancak alınan ve uygulamaya konulan bazı kararlar, 12 Eylül yönetiminin, Avrupa’nın bir an önce istediği demokrasiye dönüşü baltalayan uygulamaları nedeniyle anlamsız hale gelmişti. 1981 yılının ikinci yarısından itibaren 12 Eylül yönetimi Türkiye’deki tüm siyasi partileri feshederek malvarlıklarına el koymuştur. Barış Derneği kapatılarak yöneticileri tutuklanmıştır. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) kapatılması davası gündeme gelmiş, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı yorumları yapılmaya başlanmıştır. Ülke dışında ise Ermeni ve Kürt grupların Türkiye

196 Cumhuriyet, 30 Mart 1981.

197 Bu iki devlet 1 Ocak 1986 tarihinde Avrupa Birliği’ne tam üye olmuşlardır. 198 Milliyet, 27 Mart 1981.

aleyhine çabaları görülmüştür. Topluluğa yeni katılan Yunanistan ve faşizmin pençesinden henüz kurtulmuş İspanya ve Portekiz’de200 ise Türkiye karşıtı hava ağır basmıştır201.

1982 yılında topluluğun Türkiye’ye yönelik yaptırımları ardı ardına gelmiştir. İlk olarak Avrupa Parlamentosu, Türkiye’de demokratik yönetime dönülünceye kadar AET’nin bu ülkeye bütün parasal yardımlarını durdurmasını isteyen bir karar tasarısını onaylamıştır. Avrupa Parlamentosunun onayladığı kararda, Türk hükümetinin sivil ve demokratik hakları tanımasına ve siyasal tutukluları serbest bırakmasına kadar, bu yardımların durdurulması gerektiği vurgulanmıştır. Avrupa Parlamento’na (AP) üye bazı milletvekilleri, 600 milyon ECU, ya da 630 milyon dolarlık parasal yardımın AET Dışişleri Bakanları toplantısında durdurulması için çalışmışlardır. AP ayrıca, seçimle Türkiye’de bir parlamento kuruluncaya kadar da Türkiye-AET ortak parlamento komisyonu çalışmalarını durdurmak da istemiştir. Konuyla ilgili dönemin Konsey Başkanı Leo Tindemans; “Türkiye’de demokratik yönetime

dönülmeden bu ülkeye parasal yardım yapılmayacaktır. AET Türkiye’den demokratik kurumların yeniden kurulması konusunda açık ve somut güvenceler beklemektedir”

demiştir202.

Bu gelişme Milliyet Gazetesinde, “AET; Türkiye ile ilgili tavsiye kararı aldı” şeklinde yer almış, Hürriyet Gazetesinde ise, “Avrupa Parlamentosu Komünistlerin

oyununa geldi” şeklinde ifade bulmuştur203. Bu başlığa sebep Parlamento tasarısını İtalyan

ve Fransız komünist milletvekillerinin hazırlamış olmasıdır. Tasarı 56 lehte, 53 aleyhte ve 9 çekimser oyla kabul edilmiştir. Ertesi gün konuyla ilgili bir açıklama yapan Dışişleri, yoruma gerek olmadığını söylemiştir. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Akıman kararla ilgili şunları söylemiştir:

“Avrupa Parlamentosunda alınan bu karar, doğrudan doğruya bir

kulis manevrası sonucu 434 kişilik bir parlamentoda 56 oyla ve 3 oy farkıyla alınmıştır. AET Parlamentosu, bu gibi usullere açık bir içtüzüğe sahip

200 İspanya Franko, Portekiz ise Salazar yönetimindeki dikta rejiminden kurtulup demokrasiye kavuşmuşlardı. 201 Birand, ss. 305-306.

202 Cumhuriyet, 23 Ocak 1982.

olduğuna göre, bu gibi kararları her zaman çıkartabilir. Biz bunun içeriği hakkında yorumlara girmeye gerek görmüyoruz”204.

AET diplomatik çevrelerine göre, AET Parlamentosu Siyasi Komisyonu raportörü Von Hassel’in Ankara’ya gelişi arifesinde, alelacele ve yine azınlık oylarıyla geçirilen bu karar tasarısının amacı, hem raportörü baskı altında tutmak, hem de aynı hafta Türkiye’nin durumunu görüşecek olan Avrupa Konseyi Danışma Meclisinde sosyalist ve komünistleri etkilemekti205.

Parlamentonun tavsiye kararını değerlendirmek ve tespitlerde bulunmak üzere Avrupa Konseyi Danışma Meclisine bağlı raportör Ludwig Steiner tarafından “Türkiye’de

Durum” adlı bir rapor hazırlanmıştır206. Raporda; Türkiye’nin Konseyden çıkarılmasının hata olacağı, Evren’in demokrasiye dönüş takvimini açıklaması ile birlikte yepyeni bir durumun ortaya çıktığı ve Türkiye’nin Konseyden çıkarılmasının ülkede demokrasiye dönüşü hızlandırmayacağı ifadeleri yer almıştır207. Ancak raporun Konsey Genel Kurulunda görüşülmesinden önce, siyasi komisyonda değiştirilmesi gibi bir sürprizin yaşandığı görülmektedir. Türkiye’de tam bir şok etkisi yaratan bu durumun Yunanlıların, Komünist üyelerin, İspanyolların, Portekizlilerin ve bazı parlamenterlerin çabalarıyla doğduğu anlaşılmaktadır. Raportör Steiner dahi, “Bu rapor benim olmaktan çıktı. Ben o

rapora oy vermem istifa ederim” demiştir208. Türkiye de, bu durum karşısında tepkisini net bir biçimde dile getirmiştir. Steiner’in söz konusu raporunun haksız ve yersiz suçlamalarla doldurulması karşısında “Rapor ve karar sureti bu şekliyle genel kuruldan geçtiği taktirde” Türkiye’nin Avrupa Konseyinden çekilmesi eğilimi belirmiştir. Ankara yeni metni;

“Türkiye’nin bugüne kadar Avrupa Konseyi ile ilişkilere verdiği önemi, demokratik rejimin ve devlet düzeninin sağlam temellere oturtulması çabalarını ve Ankara’da temaslarda bulunan parlamenterlere içtenlikle açıklanmış olan gerçekleri hiçe saymak, ülkelerin iç politika kaygılarına Türkiye’yi alet etmek, iyi niyetten yoksun bazı yersiz ve mesnetsiz suçlamalarla dolu bir belge”

204 Cumhuriyet, 24 Ocak 1982. 205 Milliyet, 24 Ocak 1982. 206 Hürriyet, 25 Ocak 1982. 207 Milliyet, 26 Ocak 1982. 208 Hürriyet, 27 Ocak 1982.

şeklinde nitelendirmiştir209.

Türkiye raporun iyi niyetten yoksun olduğunu söylerken şu hususlar vurgulanmıştı: Konseye üye ülkeler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzalamış ülkeler olarak, gerek gördükleri takdirde bir ülkeyi İnsan Hakları Komisyonu’na şikâyet etmek ve dava açmak hak ve yetkisine sahiptirler. Bunu kendi iradeleriyle yapabilecekleri ortadayken, Türkiye’yi söz konusu mahkemeye vermek için rapora ayrı bir madde konulması ve böyle bir çağrıda bulunulması, Konseyin Türkiye ile ilişkilerinde devamı mümkün kılan güven ve iyi niyetin ortadan kalktığına işaret etmektedir. Rapora, Türkiye’nin insan haklarını ihlal ettiği maddesi herhangi bir delile dayanmadan eklenmiştir ve bu sebeple Türkiye kınanmıştır. Oysa yönetim Türkiye’de 12 Eylül’den önce tamamen ortadan kalkmış olan insan haklarının korunmasını sağlayan güven ve huzur ortamını sağladığını düşünmektedir. Bu konu anayasanın temel hak ve özgürlükler bölümünün olduğu gibi uygulamada bırakılması ile kanıtlanmıştır. Yeni anayasada da bu hakların korunacağı en yetkili ağızlardan ifade edilmiştir210. Aynı şekilde, Türkiye’de siyasi partilerin kapatılarak yeni partiler kurulması kararının kınanması da, politikacılar arasındaki dayanışmanın doğurduğu, Türkiye’nin gerçeklerini göz ardı eden, içişlerine tam bir müdahale niteliği taşıyan bir görüştür. 12 Eylül’den bu yana hükümetin çıkardığı önemli yasaların içeriğini, amaçlarını ve hatta nasıl uygulanacağını dahi bilmeyen Konsey üyesi parlamenterlerin, “bu yasaların demokrasiye uygunluğundan şüphe duydukları”nı rapora koymaları da akıl ve mantıkla bağdaştırılamamakta, hangi yasalardan söz edildiği bile anlaşılamamaktadır. Rapora konulan bir madde ise Türkiye’deki siyasi tutukluların salıverilmesini istemektedir. Oysa Türkiye’de siyasi tutuklu değil, terör tutuklusu olduğu belirtilmektedir211.

28 Ocak 1982 tarihinde yapılan bir toplantıda Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden çıkarılması tartışılmış, 155 üyeli danışma meclisinde 68 lehte, 41 aleyhte oyla, Türkiye’nin Konseyde kalmasına karar verilmiştir212. Buna karşın kırk iki adet değişiklik önergesinin

209 Cumhuriyet, 28 Ocak 1982. 210 Hürriyet, 28 Ocak 1982. 211 Milliyet, 28 Ocak 1982. 212 Cumhuriyet, 29 Ocak 1982.

verildiği görüşmelerden sonra 41 ret, 68 kabul oyuyla; “üye ülkelerin Türkiye’de insan

hakları ihlal edildiği yolundaki iddiaların gerçeklik derecesinin araştırılması için İnsan Hakları Komisyonuna başvurulması gerektiği” kararlaştırılmıştır. Türkiye ile ilgili bu durumun ortaya çıkmasında, Danimarka ve Norveç etkili olmuştu. Kararla ilgili açıklama yapan Başbakan Ulusu; “Türkiye’deki gerçek durumla bağdaşmayan bazı iddialar ve

yönetimimiz hakkında ağır ve haksız suçlamalar içerdiğini, bu kararın Türkiye’ye karşı hasmane bir yaklaşımı ortaya koyan unsurlar taşıdığını” söyledikten sonra; “Bu kararın,

hükümetimizin 12 Eylül Harekâtının amaçlarını gerçekleştirme konusunda yapacağı çalışmaları etkilemesi söz konusu değildir. Bu son karar, Türkiye’nin temsil edilmediği bir organı kendimize muhatap sayamayacağımızı bir kere daha ortaya koymaktadır”

demiştir213. Böylece Başbakan Ulusu, Türkiye’nin Avrupa Konseyinden çekilmeyeceğini, ancak danışma meclisinden çıkan tavsiye kararındaki bazı gerçek dışı suçlamaları da kabul etmeyeceğini ve kendisini muhatap saymadığını açıklamıştır. Bu yorum, İnsan Hakları Mahkemesi’ne üye ülkeler tarafından Türkiye aleyhine bir dava açıldığında, Türkiye’nin bunu tanımayacağı anlamına gelmemektedir. Türkiye, bu mekanizmanın işletilmesine itiraz etmeyecektir. Hükümetin kendisini Danışma Meclisi kararına muhatap addetmemesi ve cevap vermeyeceğini açıklaması, Başbakan Ulusu’nun şu sözleriyle açıklanmıştır; “Bu

karar sadece Türkiye demokrasisinin kurulması arzusuyla ortaya konan çabalara aykırıdır ve Türkiye’ye karşı hasmane bir yaklaşımı ortaya koyan unsurlar içermektedir”214.

Evren ise konuşmasında, 12 Eylül’den önce Türkiye’de günde ortalama 20 insanın öldüğünü, bu tip terör olayına son veren bir uygulamaya bazı Avrupalı güçlerin karşı çıkmasının, Türkiye’yi zayıflatmaya yönelik dış güçlerin oyunu olduğunu belirtmiştir215. Bir televizyon konuşmasında ise, bundan sonra Konsey ile kurulacak ilişkiler konusuna açıklık getirmiştir. Buna göre, Türkiye’nin Avrupa Konseyi Danışma Meclisi ile kurumsal ilişkileri askıya alınmıştır. Bu Meclis üyelerinin Türkiye’ye gelmeleri, Türkiye’ye resmi ziyarette bulunmaları yasaklanmıştır. İlişkiler hükümetlerin temsil edildiği bakanlar

213 Hürriyet, 30 Ocak 1982. 214 Hürriyet, 31 Ocak 1982. 215 Milliyet, 1 Şubat 1982.

komitesi düzeyinde yürütülecektir. Bu arada üye ülkelerden biri ya da birkaçı Türkiye’nin iç işlerine müdahalede bulunurlarsa, durum yeniden değerlendirilecektir216. Evren’in konuşmasını takip eden Dışişleri Bakanlığı bildirisinde, insan hakları konusunda Türkiye’nin gocunacak bir durumunun olmadığı belirtilmiş ve gelinen durumla ilgili olarak, Avrupa Konseyinden çıkılmadığı fakat Konseyden gidip gelen heyetlerin raporları ile meclisin aldığı kararların uyuşmadığı, bu yüzden de heyetlerin gelmesinin engelleneceği belirtilmiştir217.

Böylece 1983 yılında yapılacak seçimler sonrasında gerçekleşecek Anavatan Partisi iktidarına kadar Türkiye, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ile ilişkileri askıya almıştır.

II - ANAVATAN PARTİSİ HÜKÜMETLERİ DÖNEMİ (1983 -