• Sonuç bulunamadı

II Meşrutiyet'ten Prost'a İstanbul'da Planlama: Tarihsel Arka Plan

2. KENTİN DEĞİŞİMİNİN TARİHSEL ARKA PLANI

2.4 II Meşrutiyet'ten Prost'a İstanbul'da Planlama: Tarihsel Arka Plan

Tekeli’ye (1985) göre, Osmanlılar, 19. yy’daki kentsel dönüşümü incelerken üç soruna çözüm bulmaya çalışmışlardır. Bunlar; kentte büyük tahribat yapan yangınların önlenmesi, yeni kent içi ulaşım araçlarının gereksinmesini karşılayacak şekilde yolların geliştirilmesi, kentin artan nüfusunu barındırmak üzere kent çevresinde yeni mahalleler kurulmasıdır. Bu girişimler kenti bütünsel olarak planlamaya yönelik olmaktan çok noktasal müdahalelerdir. 19.yüzyılın birinci yarısının sonlarından itibaren ise, kentsel yapıya müdahalelerin başladığı ve yapılaşmayı denetleme yönünde yapılmış girişimlerin olduğu bilinmektedir. Bu planlama girişimleri Osmanlı bürokratik seçkinlerinin, büyük oranda Batılılaşmanın etkisiyle, henüz daha planlamayı gerektirecek toplumsal nedenler yok iken kente müdahale etmek gereğini duymasıyla başlamıştır.

19. yüzyılda gerçekleşen en önemli planlama etkinliği olan 1865-1866 Hocapaşa-Gedikpaşa planlaması Türkiye’nin kent planlama tarihinde bir dönüm noktası olarak değerlendirilir. Tanyeli’ye (2004a, s.513) göre, kentsel mekan üretiminde araçsal rasyonalitenin başat hale gelişini örnekleyen, kentin mevcut strüktürüne dönüştürücü müdahale kavramını radikal biçimde gündeme taşıyan ve geniş ölçekte bu amacını başaran ilk kapsamlı planlama etkinliği budur. Aynı zamanda, Hocapaşa’da uygulanan planlama yaklaşımı, mevcut kentle ve kentliyle mutabakat araması açısından da dikkate değerdir. Ne var ki, bu planlama etkinliğinden sonra 1930’lara dek somut bir planlama etkinliğiyle bir daha karşılaşmaz (Tanyeli, 1992, s.119). İstanbul’un 19. yüzyılda bütünsel olarak yeniden planlanmasına ise 1839 yılında kalkışılmıştır. Bu tür bütünsel bir planlama girişimine de yine 1930’lara dek rastlanmaz (Tanyeli, 1992, s.119).

Bu doğrultuda, bu bölümde, ağırlıklı olarak, 20. yüzyıl başından 1930’lu yıllara dek İstanbul’un kentsel değişiminde etkili olan önemli gelişmeler değerlendirilecektir. II. Meşrutiyet’in ilanından başlayarak 1930’ların başında kent planlama uzmanının yarışma yoluyla belirlenmesine kadar uzanan aralıkta kente yapılan müdahalelerden ve fiziksel çevreyi değiştirmeye yönelik girişimlerden söz edilecektir.

II. Meşrutiyet dönemi (1908-1922) çağdaşlaşmaya yönelik atılımların, tüm devlet kurumlarında yenileştirme, geliştirme ve düzenleme çabalarının olduğu, bu çabaların Osmanlı Devleti’nin daha önceki yenilik hareketlerinden farklı olarak tabandan gelen bir hareket sonucunda ortaya çıktığı bir dönem olarak kabul edilir (Tanör, 2002, s.216). Toplam 14 yıl süren II. Meşrutiyet döneminde, İstanbul, aynı zamanda Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı’nı yaşar, Osmanlı Devleti’nin dağılmasına tanıklık eder. Bu dönemde, kentin

dönüşümünde etkili olan girişimlerden biri, 1909 yılında Evkaf Nezareti’nde vakıf yapılarının onarımıyla uğraşacak bir İnşaat ve Tamirat Müdürlüğü kurulmasıdır. Bu müdürlüğün başına Kemalettin Bey’in getirilmesiyle İstanbul'un eski vakıf yapılarının onarım çalışmaları başlar. Kemalettin Bey, Evkaf Nezareti’ndeki görevine ek olarak 1914 yılında İstanbul Şehremaneti Heyet-i Fenniye Müşavirliği’ne atanır. II. Meşrutiyet dönemi boyunca süren çalışmalar arasında Sultanahmet, Fatih, Ayasofya, Yeni Cami gibi büyük külliyelerin yanı sıra birçok küçük cami ve mescidin de onarımı bulunur. Kemalettin Bey'in önerileri doğrultusunda Vakıflar’ın gelirlerini arttırmak amacıyla yeni yapılar yapılması için İnşaat ve Tamirat Heyet-i Fenniyesi’nin kadroları genişletilerek çeşitli uzmanlık dallarından alınan teknisyenlerle örgütün büyük bir mimarlık ve inşaat bürosu biçiminde çalışması sağlanır (Aslanoğlu, 2000). 1912 yılından itibaren İstanbul Şehreminliği görevini yürüten kişi Cemil Topuzlu’dur. Topuzlu, Birinci Dünya Savaşı yıllarını geçirdiği Cenevre'den İstanbul'a döndükten sonra 1919 yılı Mayıs ayında ikinci kez İstanbul Şehremini seçilmiştir. Cemil Topuzlu, Balkan Savaşı’nın yarattığı bir borçlanma olanağından yararlanarak bir milyon altınlık istikrazda bulununca kentte bazı imar uygulamaları yapma olanağı elde eder. Topuzlu, imar planını yapmakta kullanılacak olan büyük ölçekli bir harita yaptırmıştır. Öte yandan, 1891 yılında Fransa Yüksek Askeri Mühendis Okulu ve Fransız Ordusu Coğrafya Dairesi’nde eğitime gönderilmiş olan Şevki Paşa tarafından 1909 yılında Harita Komisyonu kurulmuş ilk defa Osmanlı Devleti’nde nirengi şebekesi kurulmaya, buna dayalı olarak haritalar alınmaya başlanmış, İstanbul ve çevresinin 1/25 000 ölçekli haritaları askeri haritacılar tarafından hazırlanmıştır. 1912 yılından sonra Cemil Topuzlu’nun şehreminliği zamanında yapılan harita ise daha büyük ölçekli bir haritadır. Cemil Topuzlu Avrupa başkentlerini ziyaretinden sonra Fransa’dan teknik elemanlar çağırmış, Lyon Belediyesi Başmühendisi üç yıllık bir anlaşma ile Şehremaneti Fen Kurulu Müdürlüğü’ne atanmıştır. Çırçır, Aksaray, Fatih yangın yerlerinin planları hazırlanmış ancak, bu planların uygulanması Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine tamamlanamamıştır (Tekeli, 1985). Bu dönemde, çıktığında tüm bir semti yok eden yangınlar konut arzını düşürmekte ve binlerce insanı evsiz bırakmaktadır. Öyle ki, sur içi İstanbul’unda çıkan 1908 Çırçır yangınında 1500, 1911 Aksaray yangınında 2400, 1911 Balat yangınında 350, 1918 Cibali yangınında 7000’den fazla ev tahrip olur. 23 Temmuz 1911 tarihinde çıkan ve bütün gün devam eden Aksaray yangınında, basında çıkan sayılara göre 2400 eve ek olarak, 3000 dükkan, on beş fırın, on altı cami, üç hamam ve iki okul yanar (Duben ve Behar, 1998, s.48-52). Bu yıllarda yangınları önlemek ve İstanbul’da izinsiz ve kanuna aykırı yapılan ahşap binaların yıkımı için yapılan kanuni düzenlemeler çerçevesinde, yapılan kagir binalara iki sene vergiden muafiyet uygulanarak kagir binaların çoğaltılması

hedeflense de istenilen sonuçlar elde edilememiştir∗. Bununla birlikte, Kırım ve Balkan savaşları sonrasında İstanbul’a göç edenlerin inşa ettiği, “teneke mahalleler”, yangınların neden olduğu sefalet görüntüsünü pekiştirir (Tekeli, 1994, s.94).

Kasım 1918-Mart 1920 yılları arası ise, İstanbul’un işgal altında olduğu dönemdir. İttihat ve Terakki döneminin üzerinde durulması gereken seri imar çabaları, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin önde gelen yöneticilerinden Cemal Paşa’nın Birinci Dünya Savaşı içindeki uygulamalarıdır. Cemal Paşa∗∗ Suriye’den İstanbul’a geldiği zaman Curher adında bir Alman kent plancısına Bahriye Nezareti’nde İstanbul planı için çalışmalar yaptırmış ve İstanbul Belediyesi’ni bu plancıyla anlaşma yaptırmaya zorlamışsa da belediye, bu plancının koşullarını ağır bularak kabul etmemiştir (Tekeli, 1985). 1920’li yıllarda İstanbul şehreminlerinin kenti bir “Avrupa şehri” haline dönüştürme çabaları dönemin gazetelerine verdikleri beyanatlardan izlenebilir. Bu dönemde amaç, “İstanbul’u bir Avrupa şehri yapmadan evvel orada sakin olan halkı Avrupalı yapmak”tır∗∗∗.

1920’li yılların başında İstanbul, Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı, kentin işgalinin ve yangınların yarattığı yıkımın etkisindedir. 1923 yılında Cumhuriyet kurulduğunda, İstanbul, daha çok barınma, sağlık ve güvenlik sorunlarının çözülmesi ve olağan üretim ve tüketim ortamına yeniden dönülmesine odaklanmış durumdadır. Nüfusu neredeyse yarı yarıya azalarak 600 000’lere düşmüştür. Topraklarının üçte biri terk edilmiş yangın yerlerinden oluşur (Alişanzade Sedad Hakkı, 1931). Cumhuriyet’in kurulması ile birlikte İstanbul başkentlik ayrıcalığını, ülkenin en büyük kenti, en önemli ekonomik ve kültürel merkezi olma özelliğini de yitirmiş durumdadır. Şehremanetinden belediyeye dönüşen yerel yönetim ise deneyimsiz ve yetkisizdir. Yeni oluşan Türk burjuvazisi de kenti –şayet varsa- kendi çağdaşlaşma amaçları doğrultusunda yönlendirecek irade ve deneyimden yoksundur (Tanyeli, 1992, s.120). Öte yandan, kentsel alanda Batılılaşma sorunu ise güncelliğini korumaktadır. Yeni Cumhuriyet yönetimi özellikle İstanbul dışındaki kentleri ve yeni başkent Ankara’yı çağdaşlaştırma kaygısı duymaktadır.

Kagir evlerin yapımını teşvik maksadıyla uygulanan iki yıl süreli vergi muafiyetinden oluşan gelir kaybını

önleme adına en azından bu binaların dışarıdan gelen malzemelerinden vergi alınmasını talep eden Şehremaneti’nin Dahiliye Nezareti’ne gönderdiği yazı: (B.O.A., D.H. UMVM., Dos: 101, Nr: 53, Tar: 1340 L 1 / 29.05.1922) aktaran: Özer, 2006, s. 58.

∗∗ Suriye ve Batı Arabistan Orduları Genel Komutanlığı’na atanarak Birinci Dünya Savaşı'nda Suriye ve

Filistin'in güvenliğini sağlamak için bu bölgede görevlendirilen Cemal Paşa, Suriye'de bulunduğu sırada çeşitli toplumsal hizmetlerin ve bayındırlık etkinliklerinin yaygınlaştırılması için çalışarak bölgenin arkeolojik özellikleriyle yakından ilgilenir.

Bu dönemde planlamanın mutlaka sorun çözmesi beklenmemektedir. Planlama bir amaç haline getirildiğinde ise sorunlar yaratmaya başlar. Örneğin, İstanbul planlanmak istendiğinde kentin kadastrosunun yapılmamış olması sorunu ile karşılaşılır. Kadastrosuzluk sorunu, yani kentsel mülkiyetin fiziksel sınırının belirsizliği ağırlıklı olarak 1930’lardan itibaren çözülür (Tanyeli vd, 1996). Cumhuriyet döneminde 22 Nisan 1925 tarihli ve 658 sayılı kanunla “Tapu Müdüriyeti Umumiyesi”ne bağlı bir “kadastro” örgütü kurulur, 1934 yılında ise, 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahrir Kanunu’yla kasaba ve şehirlerde kadastro çalışmalarına başlanır. 1930’lu yıllara dek, merkezi bürokrasi İstanbul’dan elini ayağını çekip tüm olanaklarını ve gücünü Ankara’nın yeniden kurulmasında ve İzmir gibi yangınların etkisiyle ekonomik açıdan yıkıma uğramış kentlerin imarında kullanır. 3 Mart 1924 tarihinde Hilafet’in kaldırılması ve Osmanlı hanedanı mensuplarının yurt dışına çıkartılmaları da kentsel yaşamda değişikliklere neden olur. Saraylar, sahilsaraylar ve yalılar boşalır, bunların bazıları kamu kurumlarına verilir, bazılarına depo, okul gibi işlevler yüklenir, bazıları da yıkılır. Osmanlı bürokratik seçkinlerine ait konaklar da benzer akıbete uğramakla birlikte konaklar da kiraya verilir, terk edilir ya da yanarak, yıkılarak yok olur. Bu gelişmelere bağlı olarak ticari hayat da sarsıntıya uğrar.

Cumhuriyet gazetesinin haber ve yorumları o yılların İstanbul’unun halini ayrıntıyla yansıtır. Bir yandan siyasi güç odağını elinde bulunduranların, belediye başkanlarının kenti imar etme niyetleri yinelenirken, diğer yandan başyazılarında sık sık İstanbul’un durumuna değinen Yunus Nadi ve sonraları Nadir Nadi’nin dışında Abidin Daver, Burhan Felek, Ahmet Hamdi Tanpınar, Falih Rıfkı Atay, Mustafa Şekip Tunç, Sıdık Sami Onar gibi yazarlar yorumlarında şehrin harabiyetinden yakınırlar. Altınyıldız’a (2003, s.182) göre, İstanbul’a değinmelerin böyle sürüp gitmesi, şehrin sürekli ertelenen imarının bir türlü gerçekleşemediğini, muhafaza edilenin ise tarihi ve mimari mirasın kendisi değil, onu çevreleyen harabeler olduğunu gösterir.

Tarihsel ağırlığına ve simgeselliğine, geniş denebilecek sermaye ve beceri birikimine rağmen İstanbul’un planlanmasına ve düzenli kentleşme arayışlarına Ankara’nın imarına başlanması ivme kazandıracaktır. Bu tarihe kadar alınan fiziksel mekanı ilgilendiren kararlar, daha çok iskana, yeniden yerleştirmeye ve yanan ya da terk edilen yapıların yeniden kullanılmasına, var olan cadde ve sokakların durumlarının iyileştirilmesine ilişkindir. “Pay-i taht” İstanbul’da gerçekleşen modernleşme çalışmaları, çoğunlukla, yangınlardan etkilenen kent parçalarının ∗∗∗İkdam, 16 Şubat 1924, aktaran: Özer, 2006.

yenilenmesi biçiminde kısmi uygulamalardır. Örneğin, Cumhuriyet’in devraldığı İstanbul’da, tarihsel yarımada büyük ölçüde planlanmış, bununla birlikte ahşap kaplama konutlarla karakterize olan, bütünleşmemiş, parçalı bir alandır.

İstanbul’un imar planı gereksinimini karşılamaya yönelik arayışlar özellikle Ankara’nın imarı için ilk adımların atılmasıyla birlikte Erken Cumhuriyet dönemi otoritelerinin zihinlerini meşgul etmeye başlamış gözükür. İktidar fiziksel mekanın dönüşümü kararlarına zaman ayırmaya başlar. Aynı zamanda ülkenin fiziki mekan planlamasına da katkıda bulunma insiyatifini kullanma arayışındadır. Kendi geleceğini karar altına alan yeni toplumun, kendi fiziksel mekanının geleceğini de kararlı biçimde yönlendirmesi, bu kimlik arayışının güçlü bir sonucudur. İstanbul’da dönemin Cumhuriyet yöneticilerinin gerçekleştirmeye çalıştıkları kentsel yaşam imgesi, bir yandan Osmanlı kentlerinin 19. yüzyıldaki gelişmelerinden esinlenirken diğer yandan bu gelişmelerin yadsınmasından gelen öğeleri taşır. Tekeli’ye (1992b, s.140) göre, amaçlanan, sanayi öncesi Osmanlı kentinin kentsel dokusundan farklı bir modern kent dokusu yaratmak, bu doku içinde ulusal bir kentsoylu modern yaşam oluşturmaktır. Tekeli, böyle açık bir imgenin varlığının kentsel yaşamı değiştirmek için zorlamalara bir meşruiyet kazandırdığını da düşünür.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında kentsel koşulların iyileştirilmesine, geliştirilmesine ve bir yandan da gelişmesini disipline etmeye yönelik girişimlerden biri, 11 Nisan 1923-8 Haziran 1924 tarihleri arasında kısa bir süre şehreminliği yapan Ali Haydar Bey’in (Yuluğ) 1924 yılında yangın yerlerini imar etme projesini öne sürmesidir (Altınyıldız, 2003, s.182). Ali Haydar Yuluğ, kentin modern itfaiyesini kurmuş, mezbahayı işletmeye açmış ve Beyazıt Meydanı’nı bir yangın havuzu etrafında yeniden düzenletmiştir∗. Bu havuza Marmara’dan borularla denizden su basılmaktadır. Böyle bir yola başvurulmasının bir nedeni Terkos Şirket’ine su parası ödememek olduğu kadar diğer nedeni yangın olduğunda donmuş bir havuzla karşılaşmamak isteğidir (Tekeli, 1992a). Yuluğ, önemli yol yatırımlarına başlamak için kent hizmetlerini üreten yabancı şirketlerle müzakerelere girerek belediye gelirlerini arttırmaya çalışır (Tekeli ve İlkin, 1989, s.265). 26 Şubat 1924 tarihinde çıkarılan 423 sayılı Belediye Vergi ve Resimleri Kanunu ile şehremanetinin gelirlerini arttırma olanağı doğması üzerine Ali Haydar Yuluğ Cemiyet-i Belediye’yi toplantıya çağırarak yeni duhuliye vergisi (oktruva vergisi)∗∗ tarifesini belirlenmesini ister ve artan geliri bir inşaat programına bağlar. Bu

Bkz. Bölüm 4.1.4.4 Beyazıt Meydanı ve Yakın Çevresi ∗∗ Bkz. Bölüm 3.1.1 Kent ile İlgili Yasal Altyapı

vergiler basının, Ticaret ve Sanayi Odası’nın tepkilerini çeker. Bu komisyonun çalışmaları sırasında Ticaret ve Sanayi Odası bir rapor hazırlayarak yeni vergilerin hayatı yüzde 15-20 pahalılandıracağını ileri sürer∗. Odanın çalışması, 19 Mart’ta şehremanetine verilir. Tekeli ve İlkin’e (1989, s.226) göre, bu çalışmaların da etkisiyle 8 Haziran 1924 tarihinde Ali Haydar Yuluğ Ankara’ya şehremini atanırken Operatör Emin Bey (Erkul) İstanbul Şehremini olur. 8 Haziran 1924 tarihinde İstanbul Şehreminliği’ne atanan Emin Erkul 1928 yılına kadar bu görevini sürdürür.

Emin Erkul dönemindeki kent planlaması düşüncesi açısından önemli olan gelişmelerden biri, Türkiye’nin ilk belediye ve kent planlama dergisi olan “İstanbul Şehremaneti Mecmuası”nın 1924 yılında yayınlanmaya başlamasıdır. Böylece, ülkede ilk kez bir kent planlama ve yerel yönetim mevzuatı oluşmaya başlar. Aynı zamanda, 1926 yılında, Türkiye’de ilk kent planlama kitapları yayınlanır. Bunlar, Emin Erkul’un kendisinin Joillant’tan çevirdiği “Şehircilik” ve Celal Esat Arseven’in Camillo Sitte’den çevirdiği “Şehir Mimarisi” kitaplarıdır. Bunlara, Osman Nuri Ergin’in başta Mecelle-i Umur-u Belediye olmak üzere diğer yayınları da eklenebilir (Tekeli, 1992a).

Yeni Şehremini Emin Erkul göreve geldikten sonra kentin on yıllık imar programını belirlemek için kentin ileri gelenlerinin düşüncelerini toplamaya başlar (Tekeli ve İlkin, 1989, s.226). Emin Erkul’un on yıllık dönem için bir imar programı hazırlamak üzere yaptığı anketler, Ticaret ve Sanayi Odası İktisat Komisyonu’nun 1924 tarihli raporunda, beyhude çabalar olarak nitelendirilir. Öyle ki, “Bugünkü şeriat dahilinde İstanbul’un imarına dair programlar yapmak, anketler açmak, Boğaziçi’nde rıhtımlar, Üsküdar’da bulvarlar tasavvuratını beslemek hakikat-i ahvelden çok gaflet etmek” olacaktır (Tekeli ve İlkin, 1989, s.301). Kurtuluş Savaşı sonrası nüfusun azaldığı bu dönemde, Cibali-Fatih-Altımermer’i kapsayan büyük yangın alanının canlandırılması için çalışmaların yapıldığı ve bu alan kendiliğinden gelişme göstermeyeceği için Fatih tramvay durağından Edirnekapı’ya kadar bir tramvay hattı döşendiği de bilinmektedir. Tekeli (1992a), bu alan ve İstanbul yakası için Rahtree’ye bir plan yaptırıldığını belirtir. Öyle ki, Tekeli’nin belirttiğine göre, Operatör Emin Erkul zamanında bir imar komisyonu kurulmuştur. Eski şehreminlerin sanat ve kültür adamlarının yer aldığı bu komisyonda müşavir uzman olarak Dr. Grossman ve Alman şehircilik uzmanı Dr. Bau Rahtree bulunur∗∗. Bu noktada, “Dr. Bau Rahtree” ismi dikkati

Yaşanan bu çatışma, ilerleyen satırlarda söz edilecek olan, Ticaret ve Sanayi Odası İktisat Komisyonu’nun

1924 tarihli raporuna da yansır.

çekmektedir. Böyle bir kişi isminin olma olasılığı çok düşüktür. “Bau” ismi Almanca’da bir insan ismi değil, yapı anlamına gelen bir kelimedir. Bu durum, “Dr. Bau Rahtree” biçiminde yazılan ismin hatalı kullanıldığını düşündürmektedir. Tekeli’nin çalışmasında bu bilginin hangi kaynaktan alındığı belirtilmediği için “Dr. Bau Rahtree” ile ilgili daha fazla bilgiye ulaşılamamıştır. Muhtemelen, Almanca “Baurat” kelimesinin yanlış okunması veya Osmanlıca’dan yanlış aktarılması sonucu “Baurat”, “Bau Rahtree”ye dönüşmüş olmalıdır. Cengizkan (2004, s.53) ise, 1926 yılında Sağlık Bakanlığı bünyesine çağrılan Theodor Jost ile Ziraat İstasyonları’nı ve Ziraat ve Veteriner Fakültesi’ni tasarlamak için Alman Baurat firmasının Ankara’ya davet edildiğini yazar. Bu bilgiden yola çıkılarak söz edilen yangın alanının planlanmasının Alman Baurat firması tarafından yapıldığını söyleyebilmek de mümkün değildir. Planlama müdürü/başkanı olarak çevrilebilecek “Baurat” kelimesinin bir firma adı olması da kuşkulu bir durumdur. Öte yandan, “Baurat” bir unvan olarak kullanılıyorsa bir ismin önünde “Dr. Baurat” biçiminde bir kullanım da akla yatkın değildir. Dolayısıyla, çeşitli olasılıklar akla getirmekle birlikte “Dr. Bau Rahtree” ismine ilişkin kesin bir fikir ileri sürmek mümkün değildir.

Öte yandan, Emin Erkul döneminde İstanbul’un imar çalışmalarında yabancı şirketlerin önemli payı olur. Örneğin, şehremanetinin anlaşma yaptığı Şirket-i Teşebbüsat Sanayi Anonim Şirketi kentin planlaması ile ilgili önemli görevler üstlenir∗. Mr. Bolan’ın, şehremantine sunduğu proje ise incelemeye alınır∗∗ . Şehrin imarı için ayrıca bütün cemiyetlerin, şirketlerin, bankaların görüşünün alınması için sürekli toplantıların yapıldığı ve bu tip gelişmelerin basın tarafından yakından takip edildiği görülür∗∗∗.

Bu dönemde kentin imarıyla ilgili görüşünü istek üzerine bildiren bir başka kuruluş ise İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası’dır. Müslüman-Türk unsurların denetimine 1923 yılında geçen İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası’nın etkinliklerinin başında İstanbul’un ekonomik durumunun belirlenmesi ve ortaya konan sorunların aşılmasına ilişkin önerilerin yer aldığı bir

Bkz: Batur, A., (1998), “1925-1950 Döneminde Türkiye Mimarlığı”, s.216, Bilanço 98: 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Y. Sey (Ed), Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul.

Bkz: Tapan, M., (1998), “İstanbul’un Kentsel Planlamasının Tarihsel Gelişimi ve Planlama Eylemleri”, s.78, Bilanço 98: 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Y. Sey (Ed), Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul.

Cumhuriyet, 29 Teşrinsani (Kasım) 1924, aktaran: Özer, 2006, s.158.

∗∗ Bu bilgi, şu kaynakta geçmektedir: Cumhuriyet, 24 Ağustos 1924, aktaran: Özer, 2006, s.159. Ancak, Mr.

Bolan’a ait başka bir bilgiye ulaşılamamıştır.

rapor düzenlemek gelir. TBMM Başkanı ve İstanbul Milletvekili Fethi Bey, İstanbul milletvekilleri adına 11 Ocak 1924 tarihinde odaya yazdığı bir mektupla, savaş sonrasında ekonomisi gerileyen İstanbul’un ekonomik durumunun geliştirilmesi için neler yapılmasının gerektiğini ve Türklerin İstanbul ekonomisinde neden bir yer tutamadığının araştırılmasını ister∗ (Anonim, 2003, s.230). Gerek mektubun yazılış tarihi, gerek soruların formüle edilişi İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası’ndaki gelişmelerle yakından ilişkilidir. Öyle ki, mektup 18 Ocak 1924 tarihinde İstanbul’da toplanacak olan Milli Türk Ticaret Birliği Kongresi öncesinde yazılmaktadır. Öte yandan, Gayrimüslimlerin de üye olduğu bir kuruma, salt Türklerin ekonomik hayattaki başarılarına ilişkin soru sorulmaktadır. Tekeli ve İlkin’e (1989, s.262) göre, böyle bir sorunun sorulabilmesi Kurtuluş Savaşı sonrasında “Milli Türk Ticaret Birliği”nin girişimleri ile Oda yönetiminin Türkleştirilmesi sonucunda olanaklı hale gelir. Fethi Bey’in mektubunu dikkate alan oda, 27 Ocak 1924 tarihli toplantısında bir komisyon oluşturur. 30 Ocak 1924 tarihinde çalışmaya başlayan oda, 22 Mart’a kadar yaptığı toplantılarda İstanbul’un ekonomik hayatında etkili olan 104 kişiyi dinler. Bu sürecin sonucunda hazırlanan rapor İstanbul’un ekonomik sorunlarına olduğu kadar, İstanbul kentinin raporun hazırlandığı dönemde yaşadığı olaylara ve tartışma konusu olan şehremaneti uygulamalarına da yer verir. İstanbul ekonomisinde tekellerin ve yerel sektörlerin genel durumunun tasvir edildiği rapordan, bir yandan nüfusu azalmış diğer yandan azalan nüfusun alım gücü düşmüş olan İstanbul’da, ekonominin genel olarak küçüldüğü, ancak ucuz emeğe

Benzer Belgeler