• Sonuç bulunamadı

İstihkak Prosedürüne Özgü Karinelerin Unsurları

Karinenler; karine temeli ve karine sonucu olmak üzere iki parçadan oluşur. Karine temeli, bilinen; karine sonucuna da bilinmeyen denilmektedir. Örneğin, TMK m. 985’te düzenlenen zilyetliğin mülkiyete karine teşkil etmesinde, karine temeli, zilyetlik; karine sonucu ise mülkiyettir. İspatı gerekli olan karine temelidir. Yani kişi, zilyetliğini ispatlamalıdır. Zilyetlik, ispat edildikten sonra artık mülkiyet hakkını ispatlamasına gerek yoktur236. Kısaca, karine temeli ispat edilirse, belirli olmayan karine sonucunun ispatlanmasına gerek yoktur. HMK m. 190 hükmünün gerekçesinde de bu ayrım belirtilmiştir237. Buna göre karineye dayanan taraf bakımından, karine sonucunu, karine temelinin ispatından sonra oluşur.

İstihkak davalarında karineler incelenirse; karinelerin, mülkiyet karinesi başlığı ile İİK m. 97/a altında toplandığı görülmektedir238. Maddenin ilk cümlesi, TMK m. 985’te düzenlenen zilyetliğin mülkiyete karine teşkil etmesine benzese de İİK, zilyetliği değil, elde bulundurmayı öngörmüş böylece haciz esnasında çıkacak bir uyuşmazlıkta mülkiyet ile elde bulundurma arasında bir uyum

234 TOPUZ, Medeni Usul Hukukunda Karinelerle İspat, 2012, s. 68.

235 KURU, B. (2001). Hukuk Muhakemeleri Usulü (6 b., Cilt II). İstanbul: Demir Demir, s. 2013; POSTACIOĞLU, İcra Hukuku Esasları, 1982, s. 391.

236 ATALAY, Pekcanıtez Usul, 2017, s. 1659; TOPUZ, Medeni Usul Hukukunda Karinelerle

İspat, 2012, s. 71.

237 “Karine söz konusu olduğunda, karine temeli ile karine sonucunu birbirinden ayırt etmek

gerekir. Karineye dayanan taraf, sadece karine sonucunu ispat yükünden kurtulmuş olur, ancak karine temelini ispat etmek yükü altındadır.” Bkz. m. 190 gerekçesi.

238 KAYGANACIOĞLU, M. (1983). İcra Hukukunda İstihkak Davası. Yargıtay Dergisi, 9(1-2), s.

67

yakalamayı amaçlamıştır239. Bir başka ifadeyle, İİK m. 97/a bir taşınır malı elinde bulunduranı, malik olarak addederken; TMK m. 985 taşır mala zilyet olanı, malik saymaktadır. Bu kısımla ilgili konunun daha açıklayıcı olması bakımından zilyetlik kavramı ile elden bulundurmadan kısaca bahsetmek gerekir.

Roma Hukukunda possessio olarak anılan zilyetlik, taşınır mallarda fiili hakimiyeti elinde bulundurma, devam ettirip kaybetmeme olarak anlaşılırdı240. Bu hakimiyetle, hak fiili bir şekilde dış dünyaya yansıtılır; bu da zilyetliktir241. TMK’da doğrudan doğruya tanımına rastlanmayan bu kavram, corpus ve animus denen iki kavramı karşılar. Corpus bir eşya üzerinde hakim olma ve hakimiyeti sürdürme; animus ise iradi olarak bu hakimiyeti yerine getirmektir242. Esasında

“zilyetlik bir hak değildir, hukuken korunmuş bir durumdur.243” Zilyetlik tek başına mülkiyeti göstermez ancak hak sahibi konusunda bir belirti gösterir244.

İİK m. 97/a’da geçen “elde bulundurma” kavramının zilyet kavramından çok daha geniş bir anlam ifade eder245. Hatta haksız zilyet olma halinde bile elde bulundurma m. 97/a’daki karineden yararlanmak için yeterlidir. Bu maddede düzenlenmiş elde bulundurmadan anlaşılması gereken zilyetlik değil; zilyetliğin maddi ve harici unsuru olan (corpus) sadece elde bulundurma durumudur246. Her ne kadar İİK m. 96 ve 99’da kenar başlıklarında zilyetlik ifadesi kullanılmışsa da bu maddeler için de yapılan açıklamalar geçerlidir 247.

239POSTACIOĞLU, İcra Hukuku Esasları, 1982, s. 386.

240 Zilyetlik kavramı üzerinde görüş birliği yoktur. Bkz. OĞUZMAN, SELİÇİ / OKTAY ÖZDEMİR, Eşya Hukuku, 2018, s. 52, ESENER / GÜVEN, Eşya Hukuku, 2015, s. 61; ERMAN, H. (2018), Eşya Hukuku Dersleri (6 b.). İstanbul: DER Yayınları, s. 9; AKİPEK, J. (1976). Türk

Eşya Hukuku (Ayni Haklar) Birinci Kitap Zilyetlik ve Tapu Sicili. Ankara, s. 156; ANTALYA, G.

O. (2018). Eşya Hukuku Zilyetlik (Cilt II). İstanbul: Legal, s. 9 vd.

241 AYBAY, A.; / AYBAY, R. (2002). Hukuka Giriş (7 b.). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, s. 150.

242 YIANNOPOULOS, A. N. (1991). Possession. Louisiana: Louisiana, s. 526. 243 OĞUZMAN, SELİÇİ / OKTAY ÖZDEMİR, Eşya Hukuku, 2018, s. 54. 244 AYM, T. 12.01.2012, 2010/90 E., 2012/4 K., R.T. 19.05.2012, S. 28297.

245 “İİK 97/a hükmü TMK m. 985 (eski 898) hükmü karşısında bir haşiv değildir. Çünkü TMK 985

zilyetten söz edildiği halde İİK’da sadece malı elinde bulundurmak yeterlidir.” KURU, B.,

ARSLAN, R. / YILMAZ, E. (1985). İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı. Ankara: S Yayınları, s. 269; MUŞUL, İcra ve İflas Hukukunda İstihkak Davaları, 2017, s. 209.

246 ASLAN, Hacizden Doğan İstihkak Davaları, 2005, s. 249.

247 KURU, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2013, s. 542; POSTACIOĞLU, İ. E. / ALTAY, S.

68

İstihkak davası bakımından karinelerin unsurlarına dönülürse: Bu karinelerden ilki; bir taşınır malı elinde bulunduranın onun maliki sayılmasıdır. Karine sonucu olarak malik sayılabilmek için koşul vakıa, karine temeli olan elde bulundurmadır.

İkinci karine, m. 97/a c. 2’deki: Borçlu ile üçüncü şahısların taşınır malı

birlikte ellerinde bulundurmaları halinde dahi mal borçlu elinde addolunur.

Karine temeli, borçlu ve üçüncü kişinin malı birlikte elde bulundurmasıdır. Bu, karineden yararlanmak isteyen tarafın, ispat etmesi gereken koşul vakıadır. Diğer bir ifadeyle alacaklı, karine temeli olarak borçlu ve üçüncü kişinin hacizli malı birlikte elde bulundurduğunu ispat yükü altındadır. Bu ispatlanırsa, ikinci cümledeki “borçlu elinde addonolur” ifadesinin ispatına gerek yoktur. Esasında bu ifade tek başına bir anlam oluşturmaz. Anlamı kavramak için m. 97/a’nın ilk cümlesindeki karine sonucuna bakılır. Dolayısıyla, birlikte ellerinde bulundurmaları halinde dahi mal borçlu elinde addolunmuşsa; o mal, borçlunun sayılır. Üçüncü kişinin de bunun aksini ispatlaması gerekir.

Üçüncü karine, m. 97/a, c. 3’teki: “Birlikte oturulan yerlerdeki mallardan

mahiyetleri itibariyle kadın, erkek ve çocuklara aidiyetleri açıkça anlaşılanlar veya örf ve adet, sanat, meslek veya meşgale icabı olanlar bunların farz olunur.”

Karine temeli, mahcuzun borçlu ile birlikte oturulan yerde olması ve niteliği gereği sayılan kişilere ait oldukları açıkça anlaşılan veya örf ve adet, sanat, meslek veya meşgale icabı olan bir mal olması; karine sonucu ise malın sayılan kişilere ait sayılmasıdır. Bu karine; yukarıda aktarılan ikinci karineyi sınırlandıran bir karinedir248. İkinci karine alacaklı lehine iken, m. 97/a, c. 3’te sayılan kişiler lehinedir. Üçüncü kişi bu karineye dayandığında karinenin aksini ispat, davalı alacaklıdadır. Alacaklı malın borçluya ait olduğu ispatlamak durumundadır.