• Sonuç bulunamadı

4. BÖLÜM

4.2. ARAŞTIRMANIN AMACINA YÖNELİK BULGULAR

4.2.4. İstanbul’da Yaşlı Olmak

4.2.4.2. İstanbul’da Yaşlı Olmanın Olumlu ve Olumsuz Yönleri

Şişli’de yaşayan ve eğitim düzeyi yüksek olan katılımcılar İstanbul’da sağlık kuruluşlarının çok olmasından ve çeşitliliğinden memnun olduklarını dile getirmektedirler.

“Sağlık yönünden var. Mesela belediye buraya bir cihaz taktı, evde ani bir rahatsızlığımız olsa o cihazın düğmesine bastığın zaman hemen arabayla geçiyorlar. Diyelim ki banyoda düştüm efendim veyahut da kalp krizi geçiriyorsun… Öyle olduğu zaman hemen irtibat kuruyorlar ambulansı gönderirler. Ancak bu yine uzun kısa imkânı olanlara bu imkânı tanıyorlar. Mesela İstanbul’da kırsal kesimlerde zannetmem ki böyle bir şey olsun. Burası mesela emniyetli. Spor yapacak yerler var. Yürüyüş yapacak yer var. O bakımdan rahatlık veriyor bize. Emniyetli.” (DG 226, Ş, E, 77)

“Var tabi İstanbul’un imkânları çok. Her bakımdan. Olumlu yönleri çok her bakımdan gelişmiş imkânı olan bir şehir tabi. Sağlık açısından... Çok hastane var. İstediğine gidebilirsin. Özel de var, devlet de var. Parana göre. Ayrıca her istediğini bulabileceğin... İmkânın varsa tabi. İmkânlı bir şehir... Dostlar için de imkânları olan bir şehir.” (DG 227, Ş, E, 74)

Sancaktepe’de yaşayan ve eğitim düzeyi düşük olan katılımcılar ise toplu taşıma araçlarının sıklığından ve istedikleri yere toplum taşıma araçları ile gidebildiklerinden memnun olduklarını dile getirdiler.

“Tabii avantaj... Hastaneye şuradan biniyon, hastanenin tam merdiveninin önünde iniyon. Minibüs var… Dolmuş minibüsleri var. Aha şuradan biniyon şu yoldan (camdan

87

dışarıyı gösteriyor), tam hastanenin, yukarıki hastanenin, önünde iniyor. Belediyemiz sağ olsun her şeyi düşünmüş.” (DG 135, S, K, 70)

Katılımcıların bir kısmı da İstanbul’da yaşlılık dönemlerini geçirmekten memnun olmadıklarını belirterek İstanbul’un pahalılığı, kalabalığı ve gürültüsü nedeniyle yaşlılara uygun bir şehir olmadığını dile getirmektedirler.

“Zor. İstanbul’da yaşamak zor. İstanbul’da, Boğaziçi’nde bir fakir olmak… (Orhan Veli’nin “İstanbul’da Boğaziçinde” şiirini okumaya başlıyor)...

İstanbul'da Boğaziçi'nde Bir garip Orhan Veli'yim Veli'nin oğluyum Tarifsiz kederler içindeyim

Urumeli Hisarı'na oturmuşum Oturmuş da bir türkü tutturmuşum İstanbul'un mermer taşları Başıma da konuyor martı kuşları Gözlerimden boşanır hicran yaşları Edalım... Senin yüzünden bu halim.

İstanbul'un orta yeri sinema Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama El konuşurmuş, görüşürmüş bana ne Diyor Orhan Veli efendim... (DG 231, Ş, K, 83)

“Hayır, değilim. Burası bir çağdaş metropol değil, köy kenti olduğu için çarpık bir kent. O yüzden de rahatsızlıkları beni rahatsız ediyor. Çarpık kent. Çarpık kent... İnsani ilişkiler boyutu, düzensiz bir kent, trafiğiyle, yaşam standardıyla, pahalılığıyla her şeysiyle çarpık kentin bütün kötülüklere karşıyım. Burası bir çağdaş Paris ya da New York olmadığı için, o nedenle köy kent olmasından dolayı rahatsızım... Burası yaşlılar için yaşanılacak bir kent değil. Zaten trend emeklilerin hepsinin Ege’ye kaymasını

gerektiriyor. Çevremizdeki bütün yaşıtlarımız ve akranlarımızın hepsi bu trendden rahatsız ve onların hepsi Ege’ye sahillere, yazlıklara kaymaya çalışıyorlar. Bizim de daha çok kendi memleketimize dönme arzumuz var.” (DG 224, Ş, E, 64)

“İş imkanları falan iyi ama bu imkanlar memleketimde olsa da orda yaşasam...İstanbul artık bitmiş. Kalabalıııık, trafik... Her şey pahalı, yediğin bir sebze, hepsi hormonlu. Memlekette olsam, evimin önünde bahçem var, tarlam var, suyum var... Kendiliğinden oluyor. Kendin organik...” (DG 116, S, E, 65)

“Dedim o gün dolmuşta... Şoförle sohbet ediyoz... Biri dedi ki üçüncü köprü açılırsa İstanbul trafiği rahatlar. Şoför ne dedi biliyor musun? İstanbul’a 3. köprü değil, 5. köprü bile açsan gene yetmez dedi... Anca anca ne olur biliyor musun? Anca ya bir savaş olacak ya bir deprem olacak...İnsanların yarısı gidecek, İstanbul da kalacak... Ancak öyle dedi... Hakkı var... O iki köprüyle üç köprüyle bu iş çözülmez... Çok şükür sağlığım yerinde ama çevrem mutlu değil. Eskiden 10-15 dakikalık yola 1 saatte anca giderdik. İstanbul’da yaşamak kalmadı artık kızım. Diyeceğim İstanbul’dan mutlu değilim ben. Çok var anlatacak çoook. Çooook kızım hangisini sayayım? Çok var. Kalabalığı mı dersin, iti kopuğu mu dersin... Pisliği mi dersin... Her bir şeyi var. Ama biz napıyoruz? Katlanıyoruz... Gidecek yer yok çünkü....” (DG 112, S, E, 70)

“İstanbul yaşlılar için iyi değil. Gençler için iyi. Çalışıyor adam, onda para bol. Çalışana… Emme şimdi benim gibi adama ne? Dışarıda, sokakta bir yere gezemiyom, arabadan, şundan, sesten… Emme köylerde olsa… Gezerim. Tarlalara da giderim, ormanlara da giderim... Açmıyor beni açmıyor. İstanbul beni açmıyor. Bura gençleri açıyor, ihtiyarları açmıyor kızım, yoook... Köyde olsam ormanlara giderim. İki odun keserim, hayvanlara giderim. Köyde öyle… Ben İstanbul’u sevmiyim, bağa yaramıyor. Ben çalışamam, göremem, iş yapmıyom ben... Arabası da kalabalık, insanı da kalabalık… Bağa açmıyor. Bir kahveye gitsem oturaman. Alışıklık… Alışık değilim… Ben kumar bilmem... Allah’a şükürler olsun... Cigara içmesini bilmem. Onun için…” (DG 123, S, E, 78)

“Şimdi İstanbul’da yaşamak şöyle; Kalabalık... Trafikten desen sıkıntılı. Trafik sıkıntılı oluyor... Alışverişe gidiyorsun sıkıntılı oluyor... Bir kahveye oturmaya gidiyorsun, kahve gürültülü oluyor... Bilmem ne... Bu konular tabi insanı biraz şey yapıyor... Küçük yerler öyle değil! Küçük yerler tabii ki öyle değil. O da büyükşehri hepten konuştuğumuz zaman bu da pek suç değil yani. Şimdi İstanbul’u konuştuğumuz zaman on ülke saysan belki İstanbul on ülkenin nüfusundan çok. Kimi ülke var iki buçuk üç milyon beş milyon.

89

Bugün İstanbul olmuş 15 milyon, belki 17 milyon da olmuştur. Onun için de fazla yüklenmeyecem büyükşehre...(DG 123, S, E, 78)

Özellikle Şişli’deki katılımcılar İstanbul’da yaşayan insanların birbirine olan saygısızlığından şikâyetçi olduklarını söylemişlerdir.

“Sadece kalabalığı, insanların birbirlerine saygısı diye bir şey kalmamış, ondan çok nefret ediyorum. Herkes birbirinin gözünü oyacak neredeyse. Koskocaman kadınım, beni itiyor, kendisi otobüsün önüne gidiyor. Asansörleri bizim için yapıyorlar, en önde gidip gençler duruyor. Geçenlerde bir hanım dedi ki: ‘’Ya çekilin de alırsa, siz binin.’’ dedi. Mecbur oldu, utandı geri çekildi. Yani...”(DG 222, Ş, K, 77)

“Ahlak bozuk… Bozuldu artık. Kimse kimseyi takmıyor. İstanbul kötü değil. Ama insanların ahlakı bozuk.” (DG 235, Ş, E, 65)