• Sonuç bulunamadı

İslâm Eğitim Sisteminde Eğitim-Öğretim Yöntemleri

Belgede HADİS İLMİ İ (sayfa 93-97)

İslâm eğitim sisteminde, öğretmenin öğrenciye faydalı olabilmesi için gerekli olan ahlâkî özellikler ve ilmî alanda kendini yetiştirmiş olmasının yanında bilgi aktarma yöntemleri de önem taşımaktadır. Öğretmen ne kadar bilgili olursa olsun hedefine ulaşmak için birtakım yöntemler belirlememişse başarıya ulaşması mümkün değildir.

Öğrencinin de öğretmeninden alacağı ahlâk eğitimi ve rehberlik faaliyetleri sonucunda edineceği çalışma yöntemleri plânsız çok bilgi öğrenmekten daha verimli olacaktır.234

Bilginin sadece öğretmen tarafından aktarılması, öğrencilerin dinleyici durumunda kalması olarak tanımlanan ‘takrir’ metodu öğretimde en eski metod olarak kabul edilir. Bu metod öğretmenin konuya hâkim olacak şekilde hazırlık yapmasını

231 Kuşeyrî, a.g.e., c. II, s. 731-752.

232 Muhâsibî, a.g.e., s. 119.

233 Hucvirî, Keşfu’l-mahcûb, s. 487.

234 Hatîb el-Bağdâdî, el-CÀmi‘, c. I, s. 121.

gerektirir. Öğretmen öğrencinin sıkılmaması için ilgili misâller, şiirler ve hikâyelerle konuyu zenginleştirmeli, dersi gereksiz yere uzatmamalı, anlaşılır bir şekilde ve tane tane konuşmalı, ses tonunu anlattığı konuya göre değiştirmelidir. Dersin sonunda da öğrencilere soru sorma imkânı tanımalıdır.235

Öğretmen ders anlatırken kolaydan zora, basitten karmaşığa doğru bir sıra takip etmelidir. Bir işi muhatabının özelliklerine göre aşama aşama yaptırmak Cenâb-ı Hakk’ın ‘sünnetullah’ olarak adlandırdığı umumî kanunlarındandır. Allah Teâlâ insanlara İslâm ile birlikte ilk önce bedenî ve malî bir külfet gerektirmeyecek iman esaslarını, sonra namaz, oruç gibi bedenî ibadetleri, maddî durumu iyi olanlar için zekât ve hac ibadetini emretmiştir. İslâm eğitim sistemine göre de öğrencinin anlayamayacağı, uygulayamayacağı ve seviyesinin üstünde olan bilgiler öğrenciye aktarılmamalıdır. Tahsile ilk başlayacak öğrenciye maksat okulu sevdirmek olmalı, ilim öğrenmenin faziletleri anlatılmalı, ilk günlerde az ders verilmeli, sonra yavaş yavaş dersin miktarı artırılmalıdır. İlk önce okuma-yazma öğretilmeli, her ilmin gaye ve konusu anlatılıp her ilimle ilgili temel bilgiler verilmeli, sonra ilgi ve kabiliyetine uygun bir alanda kendini yetiştirmesi sağlanmalıdır. Öğretmen bir konu iyice anlaşılmadan diğer konuya geçmemelidir. Öğrencilerin konuyu anlayabilmesi için onların anlayabileceği bir dille konuşmalı, bu konuda ölçü sınıfın en zayıf kavrayışlı öğrencisinin anlayabileceği seviye olmalıdır. İslâm eğitiminde bu uygulama ‘tedricîlik metodu’ olarak adlandırılır.236 İbn Haldûn’a göre basitten mürekkebe, esaslardan teferruata ve kolaydan zora doğru gitmek olan tedricîliğin üç önemli safhası bulunmaktadır. Birinci safhada öğretmen bir konunun kısa bir özetini öğrenciye sunar, sonra tekrar aynı konuya dönerek önemli kısımları şerh ve izah eder, üçüncü safhada da kapalı ve kilitli olan bütün noktaları izaha kavuşturur. Ona göre talebenin tembelliği yanlış eğitim metodundan kaynaklanmaktadır.237 Günümüz eğitim sisteminde ilköğretim, lise ve üniversitede verilen bilgilerin birbirinin açılımı şeklinde olması İbn Haldûn’un bu görüşünün uygulanabilirliğini göstermektedir. Öğrenciye tavsiye edilen de her gün üç mesele öğrenmesi, fazla öğrenmeye çalışmaması, ezberleyebileceği ve

235 Bayraktar, a.g.e., s. 199–204.

236 Bayraktar, Faruk, a.g.e., s. 189–196.

237 İbn Haldûn, Mukaddime, s. 502–503.

anlayabileceği kadarını azar azar öğrenmeye çalışmasıdır. Zira Kur’ân-ı Kerîm bir seferde inmemiş, azar azar tertile uygun olarak inmiştir.238

‘Münakaşa, münâzara ve mutala‘a’ da İslâm eğitim sisteminde uygulanan bir diğer metoddur. Bu metoda göre bir konu üzerinde araştırma yapılıp bilgi toplanır ve bu konu etrafında öğretmenin rehberliğinde tartışma ortamı oluşturulur. İslâm eğitim sisteminde öğrenciler dersten önce derse hazırlık mahiyetinde bir sonraki günün konusunu aralarında münâzara metodu ile öğrenmeye çalışırlardı. Ders esnasında ise öğretmen öğrencilerine kendilerini ifade etme imkânı tanır, öğrenciler de farklı görüşlerini söylerlerdi. Dersten sonra da öğrenciler bir araya gelirler ve o günkü konuyu aralarında tekrar ederek pekiştirirlerdi. Öğrenci bir arkadaş bulamazsa dersi kendi kendine tekrar etmelidir. Müzâkere için en uygun vakit gecedir.239 Müzâkere metodu hem öğretmen hem de öğrencinin kendini geliştirmesine, bilgisini artırmasına sebep olur. Öğretmen derse hazırlıklı olarak gelir, öğrencinin görüşlerine saygı gösterir, hep birlikte doğruyu bulmaya çalışırlar. Öğrencinin de derse katılımı sağlanır, düşüncelerini ifade edebilme ve konuşma kabiliyeti gelişir. Ancak öğretmen, bu metodu kullanarak öğrencileri kendi görüşlerini kabule zorlamamalıdır.240 İlmin meleke hâline dönüşmesi ve kalıcı olmasının en kolay yolu münâzara metodu olarak kabul edilmiştir. İbn Haldûn eğitimde kuru ezbercilik anlayışının ilim öğrenmeye katkısının olmadığını, gerçek ilmin uygulama ve araştırma ile elde edilebileceğini ifade etmiştir. Ona göre kendi döneminde Endülüs’te öğrencilerin uzun yıllar ilim tahsil etmelerine rağmen şarktaki öğrencilerden daha kötü seviyede olmaları ve özgün eserler verememeleri, eğitim-öğretim metodlarındaki bu usûl ve adâb eksikliği dolayısıyla ilgili ilim dalının kendilerinde bir meleke kesbedememiş olmasından kaynaklanmaktadır.241

‘İsticvâb metodu’ da İslâm eğitim sisteminde kullanılan metodlardan biridir.

Öğretmen öğrenciyi aktif hâle getirebilmek için soru-cevap yöntemi ile dersi işler.

Bazen ilgi çekmek için bir soru sorarak derse başlar, cevabını kendi verir veya

238 Hatîb el-Bağdâdî, Kitâbu’l-fakîh, c. II, s. 101.

239 İbn Cemâ‘a, Tezkiratü’s-sâmi‘, s. 142–145.

240 Bayraktar, Faruk, a.g.e., s. 196–199.

241 İbn Haldûn, Ebû Zeyd Veliyyüddin Abdurrahman b. Muhammed, Mukaddime, Dârü’ş-ş‘ab, ts., s. 400.

öğrenciye verdirir.242 Bazen de ders esnasında konu ile ilgili sorular sorarak öğrencinin dikkatinin dağılması önler. Öğretmen kendisine sorulan sorulara da cevap vermeli, ama emin değilse araştırmak için süre istemeli, bilmediğini söylemekten çekinmemelidir.

Öğrenciyi belli kaynaklara yönlendirip araştırma yapması sağlanarak da bilginin daha detaylı olarak öğrenilmesi sağlanabilir.243

İslâm eğitiminde öğrencinin ilgi duyduğu alanda kendini geliştirmesi esastır.

Öğrenci sevmediği, kabiliyetsiz olduğu bir alanda kendini geliştiremez. İslâm tarihi boyunca seçmeli ders usûlü uygulanmış, öğrenciye istediği dersi ve hocayı seçme özgürlüğü tanınmıştır. İslâm âlimleri de eğitime yeni başlayacak öğrenciyi önce imtihan ederler, ilgi ve kabiliyetine göre o öğrenciyi yönlendirirlerdi. Öğrencinin derse ilgisinin artması için hangi bilgiyi neden öğrendiği kendisine anlatılmalı, amacının öncelikle Allah rızasını kazanmak olması gerektiği söylenmeli, ilim öğrenmenin faziletleri yeri geldikçe tekrar edilmelidir. Öğretmen derse herkesin ilgisini çekecek bir olay, bir söz, bir fikir ya da örnekle başlamalıdır.

İnsanların seviyeleri farklı olduğu için öğretmen dersi öğrencilerin seviyelerini göz önünde bulundurarak anlatmalıdır. İslâm dininde ibadetler konusunda Müslüman kişinin durumuna göre farklı uygulamalar getirilmesi dinî emirlerin seviyeye uygunluğunu göstermektedir. Meselâ zekât ve hac ibadeti zengin olan kişiye emredilirken, bedenî rahatsızlığı olan kişiye namaz ibadetini oturarak, yatarak veya imâ ile kılma kolaylığı sağlanmıştır. Hz. Peygamber, insanlara aklî seviyelerine uygun hitap edilmesi gerektiğini söyleyerek bu esasa dikkat çekmiştir. O, kendisine farklı kişiler tarafından sorulan aynı soruya muhatabın durumuna göre farklı cevaplar vererek herkese seviyesine uygun davranmıştır. Öğrencilere de zekâ, yaş, bilgi yönünden seviyelerine göre ders verilmesi esas olmalıdır. Zekâ geriliği olanlara özel eğitim verilirken, üstün yetenekli öğrencilere zamanla körelmemeleri için seviyelerine uygun eğitim verilmelidir.244 İslâm eğitiminde eğitime başlamak için 5–7 yaşları kabul edilmiş, ayrıca eğitim kademelerini çabuk geçebilen öğrencilere de bir sınırlama getirilmemiştir.

242 Kur’ân-ı Kerîm’de bu metod bazı sûrelere soru ile başlanıp cevabının verilmesi şeklinde uygulanmıştır. Örnek olarak bkz. İnsan, Kari‘a, Fil … sûreleri.

243 Bayraktar, a.g.e., s. 204–211.

244 Fârâbî, Ebû Nasr Muallim-i Sani Muhammed b. Muhammed B.Tarhan, es-Siyâsetü’l-Medeniyye, çev., Mehmet Aydın-Abülkadir Şener-Rahmi Ayas, Kültür Bakanlığı Yay., İstanbul, 1980, s. 42.

Bu sebeple İslâm âleminde İbn Sina gibi daha küçük yaşlarda tahsilini tamamlayan önemli ilim adamları yetişmiştir.

Belgede HADİS İLMİ İ (sayfa 93-97)