• Sonuç bulunamadı

B- Kişisel haklar doğuran idari işlemlerin geri alınamaması

III- Yargısal Araçlar

1- İptal Davaları

İptal davaları, kanuni idare ilkesini vurgulayan ve uygulamada en çok başvurulan dava türüdür. İptal davaları, idari yetkinin aşılmasına bir tepki olarak ortaya çıkmış, geçirdiği evrimler sonucu yargısal bir nitelik kazanarak hukuk devleti kavramının kaçınılmaz bir koşulu, idare hukukunun gelişmesinde başlıca etken olmuştur142.

142 Selçuk, Sami, “Yönetimde Yasallık İlkesi ve Bunun Sağlanması”, DD, 9, sy. 32-33, Yarıaçık Cezaevi

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/a maddesinde “1. ( Değişik

bent: 10/06/1994 - 4001/1 md.) İdari dava türleri şunlardır:

İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları…,” ibaresine yer verilmek suretiyle idari yargılama sistemimizde

yer alan iptal davası kurumu düzenlenmiştir.

İptal davası, idare tarafından tesis edilmiş bulunan idari bir karardan şahsi, meşru ve aktüel bir menfaati zarara uğrayan bir kişinin idari bir mahkemeye başvurarak bu kararın mevzuata, hukuka; yetki, sebep, konu, şekil ve maksat bakımlarından biriyle aykırılığından ötürü iptalinin istemesidir143.

İptal davalarının ayrı ayrı her özelliğine değinmeyerek sadece inceleme alanımız açısından, temel hak ve özgürlüklerin korunmasındaki rolüne değinmeyi uygun görmekteyiz.

Anayasamızda ve diğer mevzuat hükümlerinde yer alan temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan hükümlerin, idari makamlarca tesis edilen idari işlemler sonucunda ihlal edilmesi durumunda, iptal davası açılması söz konusu olacaktır. Eğer idarenin bir eylemi nedeniyle hak ihlali gerçekleşmişse, bu durumda ancak tam yargı davası açılması mümkündür. Çünkü iptal davaları, sadece idari işlemler için öngörülmüş bir kurumdur.

İptal davaları kişi hak ve özgürlüklerine yönelik ihlallerin sonlandırılmasını, bir başka deyişle hukuk aleminden silinmesini ve işlemin tesis edildiği andan itibaren ortadan kaldırılmasını sağlamaktadır.

2577 sayılı Kanunda iptal davası açılabilmesi için “menfaat ihlali” şartı getirilmiştir. Menfaat ihlali şartının gerçekleşmemesi durumunda, idari yargı mercilerince davanın ehliyet yönünden reddine karar verilir. Bu nedenle idari işlem ve

eylemlerin hukuka uygunluğunun sağlanması bakımından önemli bir yargısal araç olan iptal davalarında ehliyet kavramının geniş yorumlanması gerekmektedir. İdari işlemler nedeniyle oluşabilecek menfaat ihlalleri hususunda idari yargı mercilerince asla menfaat ihlali kavramının dar yorumlanması yoluna gidilmemelidir. Çünkü, bu durumda hakların ve özgürlüklerin özü itibariyle korunduğundan söz edilmesi mümkün olamayacaktır. Nitekim, Danıştayın birçok kararında menfaat ihlali kavramının geniş bir biçimde yorumlanması gerektiğine vurgu yapılmaktadır. İl Han Özay’a göre de, idare hukukunun ve iptal davalarının demokratik hukuk devletinin olmazsa olmaz temeli sayılmasının asıl gerekçesini teşkil eden menfaat koşulu, ancak hakların ihlal edildiği durumlarda yargının uyuşmazlığı çözümleyebilmesine olanak sağlayan özel hukuk alanında olduğundan bile dar yorumlanma yoluna gidilmemelidir. Yargı yerlerinin aksine tutum sergilemeleri durumunda Cumhuriyetimizin “kendine özgü bir hukuk devleti” olması kaçınılmazdır144.

İdari makamlarca, bir idari işlemin iptal edilmesi durumunda hem bu işlemin hukuka aykırılığı tespit edilmiş olur, hem de iptal davasının özelliği gereği söz konusu işlem hukuk aleminden silinerek dava konusu hakkın ihlal edilmesinden önceki haline dönülmesi sağlanır.

İptal davalarının kişi hakları ve özgürlükleri açısından önemine vurgu yapmak amacıyla konuyla ilgili bir karara değinmeyi uygun görmekteyiz. Emniyet Genel Müdürlüğünün davacı hakkında düzenlediği güvenlik soruşturmasına ilişkin arşiv kaydının iptali istemiyle açılan davada, “güvenlik soruşturması sonucunda saptanan ve

arşiv kaydına geçirilen bilgiler "istihbari" nitelikte olup, tek başına hukuki sonuç doğuracak, kesin ve yürütülmesi zorunlu idari işlem niteliği taşımadıklarından idari davayı konu edilebilmelerine hukuki olanak bulunmadığı” belirtilmiştir145. Dava konusu olayda, “İdare Mahkemesi’nce Emniyet Genel Müdürlüğü arşivinde, davacının

144 Özay, İl Han, “Kendine Özgü Bir Hukuk Devleti” I. Ulusal İdare Hukuku Kongresi, Üçüncü Kitap,

Çeşitli İdare Hukuku Konuları, Ankara 1-4 Mayıs 1990, Danıştay Matbaası, 1991, Birinci Kitap, s. 122.

145 D.10.Da., KT.20.04.1991, E.1992/888, K.1992/1129, www.danistay.gov.tr,

Tıp Fakültesinde öğrenim gördüğü yıllarda yasa dışı bir örgüt adına duvarlara yazı yazdığı, afiş astığı, bildiri dağıttığı, korsan mitinglerde elebaşlığı yaptığı, öğreniminden sonra aynı Fakültede görevli bulunduğu sırada, boykotlara katıldığı, daha sonraları da 12 Eylül 1980 Askeri Müdahalesini ve Anayasa oylamasını sık sık eleştirdiği, devlet büyükleri aleyhine propagandalar yaptığı yolunda kayıtların bulunduğu, ancak davacının herhangi bir mahkumiyetinin olmadığının anlaşıldığı; bu bilgi fişinin varlığı gerekçe gösterilerek, zaman zaman davacı aleyhine işlem tesis edilmesi karşısında, davalı idarenin, bilgi fişinin tek başına dava konusu edilemeyeceği yolundaki iddiasının kabulüne olanak bulunmadığı, bu durumda, Anayasanın 10, 25 ve 38/3-4 maddeleri çerçevesinde, davacının yargı kararı ile saptanmayan fiilleri hakkında düzenlenmiş olan arşiv kaydının iptali gerektiğinden, bu arşiv kaydının silinmesi için yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline ilişkin karar Danıştay tarafından bozulmuştur. Danıştay konuyu daha bu aşamaya getirmeden söz konusu kayıtlara icrai bir nitelik dahi tanımamakta, bu kayıtların kişiler hakkında idari işlem tesis edilmesine dayanak teşkil edemeyeceğini kabul etmektedir. Söz konusu karar oldukça isabetlidir ve bu karar ülkemizde çok büyük sorun haline gelen fişleme olaylarının önüne geçilmesinin sağlanması amacına hizmet etmektedir. Kişi hakları ve özgürlüklerinin, kim tarafından tutulduğu belli olmayan raporlara dayalı olarak kısıtlanması, demokratik bir hukuk devletinde var olabilecek bir olgu değildir. İdari yargıda iptal davalarının önemi bu kararla açıkça ortaya konulmuştur.

İptal davalarının, idari mercilerin hukuka aykırı olarak vermiş oldukları kararların hukuk aleminden silinmesini sağladığını belirtmiştik. Bu özelliği nedeniyle iptal davaları, kişi haklarının ve özgürlüklerinin ihlalini doğuracak nitelikteki idari işlemleri iptal etmekle esas itibariyle, hukuk devleti ilkesinin sağlanması amacına hizmet etmektedir.