• Sonuç bulunamadı

1. İNTİHAR VE TRAVMA SONRASI GELİŞİM

1.2. İntihara Bağlı Kayıpların Psikolojik Etkileri

1.2.1. İntihara Bağlı Kayıplarda Duygusal Süreçler

İntiharın yas sürecini daha karmaşık hale getirdiği düşünülmektedir (Supiano vd., 2017). Birçok çalışmada intihardan sonraki ilk ayların yoğun acı, sıkıntı ve korku ile dolu olduğu bildirilmektedir (Begley ve Quayle, 2007; Fielden, 2003; Owens vd., 2008). Bu süreçte intihar nedeniyle yakınını kaybedenlerin; aile içinde başka intiharlara karşı tetikte oldukları ve diğer insanları üzmekten çekindikleri için duygularını ifade etmekten kaçındıkları görülmektedir. Öte yandan yakınlarını kaybeden kişiler kendi üzüntülerine yoğunlaştıkları için diğer aile üyelerinin üzüntülerini kabullenmekte ve onlara destek olmakta da zorlanmaktadırlar (Tzeng vd., 2010). Dolayısıyla intihar eden kişinin yakınları yoğun bir

duygusal yük, intihar konusunun tam olarak kapanmaması ve intiharın hayatlarını nasıl etkileyeceği ilgili belirsizlikle baş başa kalmaktadırlar (Van Dongen, 1991).

İntiharla ilişkili yas sürecinde birçok duygu tanımlanmasına rağmen kişilerin en fazla suçluluk duygusu yaşadıkları ve kendilerini sorumlu hissettikleri görülmektedir (Begley ve Quayle, 2007; Fielden, 2003; Maple vd., 2007; Owens vd., 2008; Sands ve Tennant, 2010; Tzeng, Su, Chiang, Kuan ve Lee, 2010).

Yakınlarını intihar nedeniyle kaybeden kişilerde diğerlerini suçlamanın yaygın bir davranış örüntüsü olduğu görülmektedir. Yakınını kaybeden kişinin diğerlerine yönelik suçlamalarının; kendi hayatının kontrolünü ve düzenini yeniden sağlamaya, kendini bağışlamaya, ölen kişiye ve kendisine yönelik öfkesini başkalarına yönlendirmeye yönelik bir girişimi temsil ettiği düşünülmektedir. Dolayısıyla yas tutan kişilerin hem kendilerini hem de ölen kişiyi korumaya yönelik güçlü bir ihtiyaçlarının olduğu ve diğerlerini suçlamanın ölen kişiyi suçlamanın yerini aldığı öne sürülmektedir (Dunn ve Morrish-Vidners, 1987).

İntihara bağlı kayıplarda kişiler diğerlerinin yanı sıra kendilerini de suçlamaktadırlar. Burada kendini suçlamanın; yas tutan kişinin kendini sorumlu hissetmesi ve intiharı önleyememeyle ilgili çarpıtılmış düşüncelerini yansıttığı belirtilmektedir. (Begley ve Quayle, 2007; Sands ve Tennant, 2010). Ölüm, suçluluk ve korku duygularıyla birlikte geride kalanlarda büyük bir boşluk duygusu yaratmaktadır (Fielden, 2003). Dolayısıyla kişilerin kendilerini suçlamalarının bir anlamda olayı anlamlandırmaya çalışmayla ilişkili olabileceği belirtilmektedir (Sands ve Tennant, 2010). Kayıp yaşayan kişiler ölümün ardından yakınlarının intiharına nasıl neden olmuş olabileceklerine ilişkin kanıtları araştırabilirler. Bu anlamda kayıp yaşayan kişilerin kedilerine ve diğerlerine yönelttikleri suçlamaların, intiharı anlamlandırmaya ve intiharı önlemek için yapabilecekleri herhangi bir şey olup olmadığına ilişkin sorgulamalarına bir yanıt oluğu ileri sürülmektedir (Tzeng vd., 2010).

İntihar nedeniyle yakınlarını kaybedenler; intihar eden kişi tarafından reddedildiklerini, cezalandırıldıklarını ya da ihanete uğradıklarını düşünebilirler (Dunn ve Morrish-Vidners, 1987). Yakınlarını kaybedenler bir anlamda kendilerinin zorlu ve istenmeyen bir yaşantıyla mücadele etmeye mecbur bırakıldıklarını ve yaralanmış hissettiklerini belirtmektedirler (Kalischuk ve Hayes, 2004). İntihara bağlı kayıplarda yaşanan duygular; yakınını kaybeden kişinin intiharı nasıl anlamlandırdığına ve açıkladığına; sosyal bağlama ve diğer faktörlere bağlı olarak farklılık göstermektedir (Shields vd., 2017). Örneğin

çocuğunu intihar nedeniyle kaybeden ailelerin, çocuklarını diğerlerinin ve sosyal adaletsizliğin bir kurbanı olduklarını düşündüklerinde daha az suçluluk ve sorumluluk hissettikleri görülmüştür. Buna karşın aileler intiharın kendi hatalarından kaynaklandığını düşündüklerinde daha fazla suçluluk ve sorumluluk yaşamışlardır (Owens vd., 2008). İntihar nedeniyle yakınlarını kaybedenlerin duygularını etkileyen bir diğer faktör bu durumun kendileri için beklendik bir durum olup olamamasıdır. İntihar eğilimi olan bir çocukla yaşayan ailelerle bu türden bir olay yaşamayacaklarını düşünen ya da intihara ilişkin ipuçlarının farkına varamayan ailelerin duygusal tepkilerinin farklılaşacağı ön görülmektedir. Bu bağlamda intihara eğilimli bir çocukla yaşayan aileler yıllarca çocuklarının üzüntüsüne tanık olarak ve intiharı engellemeye çalışarak yaşadıkları için intiharın ardından duygusal anlamda bir rahatlama hissettiklerini bildirmişlerdir. Buna karşın yakınlarının intiharı gibi travmatik bir olayın asla başlarına gelmeyeceğini düşünen ailelerin; sosyal işlevselliklerini ve aile işlevini etkileyecek düzeyde yoğun üzüntü yaşadıkları ve uyum sağlamak için daha fazla çabaladıkları görülmüştür (Maple vd., 2007).

Yakınlarını intihar nedeniyle kaybedenlerin, yaşadıkları kayıpla ile ilgili duygularını ifade etmekte ve intihar hakkında konuşmakta da belli zorluklar yaşadıkları görülmektedir. Örneğin intihar nedeniyle yakınlarını kaybeden ailelerin kaza ya da doğal nedenlerle yakınlarını kaybedenlere kıyasla ölüm hakkında konuşma eğilimlerinin daha az olduğu bulunmuştur (Demi ve Howell, 1991). İntihara bağlı kayıplarda kişilerin, duygularını açığa vurmanın diğerleri tarafından nasıl algılanacağı üzerine düşündükleri, güçsüz ve yetersiz görünmekten endişe ettikleri ve üzüntülerini göstermekten çekindikleri belirtilmektedir (Smith vd., 2011). Benzer şekilde aile üyeleri arasında da duyguları ifade etmeyle ilgili zorluklar yaşanmaktadır. İntihar nedeniyle yakınlarını kaybedenlerin; diğer aile üyelerinin kayıptan nasıl etkilendiği konusunda endişeli oldukları ve onları üzmemek adına duygularını paylaşmak için istekli olmadıkları görülmüştür (Van Dongen, 1991; Begley ve Quayle, 2007). Anne ya da babasını intihar nedeniyle kaybeden kişilerin aile içinde yasla ilgili duygularını genellikle paylaşmadıkları ve kapalı bir iletişim örüntüsünün olduğu gözlenmiştir (Simone, 2008). Çocuklarını intihar nedeniyle kaybeden aileler de, intiharın sosyal anlamda kabul görmemesine bağlı olarak duygularını ifade etme konusunda içsel bir çatışma yaşadıklarını ve konuşmakta zorlandıklarını bildirmişlerdir (Maple vd., 2010). İntihar davranışının potansiyel damgalayıcı doğası nedeniyle, intihar eden kişinin yakınlarının sıklıkla intihar olayı gerçekleşmemiş ya da intihar eden kişi hiç var olmamış gibi davrandıkları ve bu durumu kabullenemedikleri ileri sürülmektedir (Dunn ve Morrish-Vidners, 1987). Ayrıca

damgalanmayla ilgili sürecin ailelerin utanmasına, sosyal etkinliklerden kaçınmasına ve diğer insanlara yabancılaşmasına yol açtığı dolayısıyla sosyal destek kaynaklarını sınırladığı vurgulanmaktadır (Van Dongen, 1991; Fielden, 2003; Begley ve Quayle, 2007). Sosyal desteğin yeterli olmaması da kayıp yaşayan kişilerin yeterince anlaşılmadıklarını ve konuşmaya hakları yokmuş gibi düşünmelerine, diğer insanlarla iletişime geçmekte zorlanmalarına ve intiharla ilişkili duyguların ve anlam yaratma sürecinin daha karmaşık bir hal almasına neden olmaktadır (Dunn ve Morrish-Vidners, 1987; Fielden, 2003; Maple ve ark., 2010).