• Sonuç bulunamadı

1. İNTİHAR VE TRAVMA SONRASI GELİŞİM

1.2. İntihara Bağlı Kayıpların Psikolojik Etkileri

1.2.2. İntihara Bağlı Kayıplar ve Travma Sonrası Stres Belirtileri

Sevilen birinin kaybının ardından kaybı yaşayan kişi birçok sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Duygusal acıyla başetme, kayıp nedeniyle yaşanan değişime uyum sağlama, yaşam için yeni amaçlar bulma; ölümü anlamlandırmaya çalışma; ölen kişiyle var olan bağı sürdürmeye çalışma karşılaşılan sorunlardan bazılarıdır (Baddeley ve Singer, 2009; Begley ve Quayle, 2007; Neimeyer vd., 2006; Owens vd., 2008).

Bir yakınını kaybetmenin etkisinin ölümün türüne bağlı olarak farklılaşabileceği düşünülmektedir. Bazı araştırmacılar özellikle intihar nedeniyle yaşanan kayıplarda kayıp yaşantısıyla başetmenin daha zor olabileceğini ve intihara bağlı ölümlerin karmaşık yas tepkilerine yol açabileceğini ileri sürmektedir (Cerel vd., 2008; Zhang vd., 2006; Supiano vd., 2017). İntihara bağlı kayıplarda; işlevsel olmayan inançların ve yas süreciyle ilgili hatalı yorumlamaların karmaşık yas sürecini başlatmada ve sürdürmede etkili olduğu belirtilmektedir (Groot vd, 2010). Karmaşık yas yaşayan kişilerin sıklıkla ölen kişiyle ilgili yineleyen ve istemsiz düşüncelerinin olduğu, yoğun üzüntü ve karamsarlık yaşadıkları, sosyal ilişkilerden uzaklaştıkları ve yaşamı amaçsız olarak algıladıkları görülmektedir (Zhang vd., 2006; Supiano vd., 2017; Shear vd., 2011).

Yas literatürü incelendiğinde intihara bağlı ölümlerin travmatik tepkilerin ortaya çıkmasına neden olabilecek bazı özellikleri tanımlanmaktadır (Kaltman ve Bonanno, 2003). Sıklıkla söz edilen özelliklerden biri ölümün ani ve beklenmedik olmasıdır (Young vd., 2012; Mitchell vd., 2004). Bu konuya ilişkin yapılan bir gözden geçirme çalışması kaybın ani ve beklenmedik olmasının semptomların artmasıyla ilişkili olduğunu göstermektedir (Kristensen vd., 2012); ancak bu türden bir ilişki olmadığını ortaya koyan araştırmalar da bulunmaktadır (Kaltman ve Bonanno, 2003; Zisook ve Shuchter, 1991). İntihara bağlı kayıpların TSS

belirtilerine yol açabilecek bir diğer özelliği ise doğası gereği şiddet unsurları içermesidir (Kaltman ve Bonanno, 2003). Eşlerini şiddet içeren olaylar nedeniyle (Örneğin; kaza, cinayet ve intihar) kaybedenlerle doğal nedenlere (Örneğin; hastalık) bağlı olarak kaybeden kişiler karşılaştırıldığında ilk grubun anlamlı olarak daha fazla TSSB sergilediği ve TSS belirtilerindeki bu farkın olaydan 6 ay ve 14 ay sonra da anlamlı olduğu bulunmuştur (Kaltman ve Bonanno, 2003). Başka bir araştırma çocuklarını intihar, cinayet ve kaza nedeniyle kaybeden anne ve babalar iki yıl boyunca takip edilmiştir. Çocuklarını kaybeden ailelerin yeniden yaşantılama, kaçınma ve aşırı uyarılmışlık gibi TSS belirtileri sergiledikleri ve TSSB oranının annelerde babalara kıyasla daha yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca yeniden yaşantılama dışında tüm semptomların zamanla azaldığı tespit edilmiştir (Murphy vd., 1999). İntihar, cinayet ve doğal nedenlerle yakınlarını kaybedenlerin travmatik tepkilerinin incelendiği bir başka araştırmada; olayı yeniden yaşantılama belirtisinin genel olarak tüm kayıp türlerinde görüldüğü ve belli bir kayıp türüne özgü olmadığı ortaya konulmuştur ( Ogata vd., 2011).

İntihara bağlı kayıpların etkilerine ilişkin kanıtlar çoğunlukla diğer ölüm nedenlerine bağlı kayıp yaşayan kişilerle yapılan karşılaştırmalı çalışmalardan elde edilmektedir. İntihar ya da kaza nedeniyle eşlerini kaybedenler, doğal nedenlere bağlı olarak ani ve beklenmedik şekilde kayıp yaşayan kişilerle karşılaştırıldığında TSSB riskinin arttığı görülmektedir (Zisook vd., 1998). Bir diğer araştırmada ise çocuklarını intihar nedeniyle kaybeden anneler bu türden bir kayıp yaşamayan annelerle karşılaştırılmıştır. İntihar nedeniyle çocuklarını kaybeden annelerde majör depresyon ve TSSB oranlarının daha yüksek olduğu bulunmuştur (Brent vd., 1993a). Bir yakınını intihar nedeniyle kaybeden kişilerin kaybın ardından genellikle istemsiz düşünceler, kaçınma tepkileri gibi TSSB semptomları yaşadıkları gözlenmektedir (Van der Wal, 1989-1990).

İntihara bağlı kayıplarda yaşanan TSS’ nin eğitim düzeyi ve cinsiyet gibi belirli değişkenler ile ilişkili olabileceği görülmektedir. Çocuklarını intihar ve kaza nedeniyle kaybeden ebeveynlerin yer aldığı bir çalışmada izolasyonun, düşük eğitim düzeyinin, ev dışında çalışmamanın ve kadın olmanın TSS belirtilerinin en güçlü yordayıcıları olduğu bulunmuştur. Ayrıca çocukları intihar eden ebeveynlerin % 62’ sinin psikososyal ve fiziksel şikayetlerinin olduğu; % 52’ sinin yüksek düzeyde TSS belirtileri bildirdiği ve % 78’ inin ise karmaşık yas tepkilerinin olduğu görülmüştür (Dyregrov vd., 2003).

İntihara bağlı kayıpların travmatik etkileri yetişkin grupların yanı sıra ergenlerle yürütülen araştırmalarda da incelenmektedir. Melhem vd. (2004), belirli aralıklarla yaptıkları görüşmelerle arkadaşlarının intiharlarına tanık olan ergenlerde karmaşık yas, depresyon ve TSSB ile ilişkili faktörleri incelemişlerdir. Ölüm anını görmenin, son 24 saatte intihar eden kişiyle iletişime geçmenin, ölümü engellemek için bir şeyler yapılabileceğini düşünmenin TSSB tanısı almayla ilişkili olduğu belirlenmiştir. Ayrıca TSSB tanısı alan ergenlerin TSSB tanısı almayanlara kıyasla intihar eden kişiyle daha yakın ilişki içinde oldukları bulunmuştur (Melhem vd., 2004). Arkadaşlarını intihar nedeniyle kaybeden ergenlerin kayıp yaşantılarının incelendiği bir başka araştırmada TSSB gelişen ergenlerin daha ciddi yas tepkileri sergiledikleri; yakınlarının ölümüyle ilgili amaçlı ve istemsiz/girici düşüncelerinin olduğu; aşırı uyarılma ve abartılı irkilme tepkileri gösterdikleri, ölümü hatırlatan uyaranlardan kaçındıkları ve diğer insanlar tarafından anlaşılmadıklarını düşündükleri görülmüştür. Özellikle intihar eden kişiyle yakın olmanın, intihar girişimi öyküsünün bulunmasının, aile ilişkilerinde ve sosyal ilişkilerde yaşanan sorunların TSSB gelişimi için bir risk oluşturduğu belirlenmiştir. Bunun dışında intihar nedeniyle yakınlarını kaybeden ve TSSB tanısı alan ergenlerde madde kötüye kullanımı, agorafobi ve intihar girişimi bulunma olasılığının daha fazla olduğu görülmüştür. (Brent vd.,1995).

Ergenlerle yürütülen başka bir araştırmada ise katılımcılar üç yıl boyunca belirli aralıklarla değerlendirilerek arkadaşlarının intiharının daha uzun süreli etkisi incelenmiştir. Hem ilk altı aylık dönemde hem de sonraki takip dönemlerinde TSSB riskinin artış gösterdiği, özellikle intihar planından haberdar olan kişilerde tüm takip dönemlerinde depresyon ve TSSB gelişme riskinin daha fazla olduğu belirlenmiştir. Dolayısıyla intihar edenlerin yakınlarında uzun vadede depresyon, kaygı ve TSSB gelişme olasılığının daha yüksek olduğu ileri sürülmektedir (Brent vd.,1996).

Bir intiharın ardından yaşanan yas süreci, diğer yas türlerinden farklı algılanmasına rağmen, konuyla ilgili araştırmalar bu konuda çok kesin bilgiler sunmamaktadır (Jordan ve McIntosh, 2011). Bazı araştırmalarda intihar nedeniyle yakınlarını kaybedenlerin, diğer nedenlere bağlı olarak kayıp yaşayanlara kıyasla travma sonrası stres belirtileri yaşama olasılıklarının daha yüksek olduğu belirtilmektedir (Brent vd., 1993b; Cerel vd., 2009). Buna karşın travma sonrası stres belirtilerinin ölüm nedenine bağlı olarak farklılaşmadığını, hem intihara hem de diğer nedenlere (Kaza, cinayet, doğal nedenler) bağlı kayıplarda istemsiz düşüncelerin ve kaçınma davranışlarının görülebileceğini ortaya koyan araştırmalar da

bulunmaktadır (Ulmer vd., 1991; Range ve Niss, 1990). Seven ve Walby (2008) yaptıkları gözden geçirme çalışmasında intihar ve diğer yas grupları arasında psikolojik sağlık, TSSB, depresyon, kaygı ve intihar davranışı yönünden anlamlı bir farklılık olmadığını bulmuşlardır. Buna karşın intihar nedeniyle yakınlarını kaybedenlerin diğer nedenlerle yakınlarını kaybedenlere kıyasla daha fazla suçluluk, reddedilme, utanma, damgalanma, intihar eden kişiye yönelik öfke ve yalnızlık yaşayabilecekleri ileri sürülmektedir (Cerel vd., 2008; Clark ve Goldney, 1995; Cerel vd., 2009; Seven ve Walby, 2008). Bir başka çalışmada da intihar, kaza, cinayet ve doğal nedenlerle yakınlarını kaybedenlerin olayın etkisi yönünden (istemsiz düşünceler, hatırlatıcı uyaranlardan kaçınma) farklılaşmadıkları ve kişilerin yaşam amaçlarının olmasının olayın etkisini azalttığı bulunmuştur (Ulmer vd., 1991).