• Sonuç bulunamadı

Din ve inanç özgürlüğü kavramından önce, din kavramını ele almak gerekir. Din tanımları sosyoloji literatüründe iki kategoride toplanır. Bunlardan biri; kutsal, aşkın, ilahi ve doğaüstü şeklinde ifade edilen bir anlam grubunu öne çıkarır. Diğeri ise; birey ve toplum hayatı için ortaya koyduğu işleve göre dine yaklaşır.

Din, bir inanç ve uygulamalar bütünüdür. Ayrıntılar bir yana bırakılırsa bu inanç ve uygulamalar başlıca iki ana konu ile ilgilidir. Bunlardan birincisi doğaüstü güçlere sahip, yani doğa olaylarını ve insanları, şu ya da bu ölçüde, istediği veya istedikleri gibi etkileyebilen bir

ölümden sonra insanlar için şu ya da bu şekilde bir yaşam vaat edilmesidir. (Payaslıoğlu,1990:185)

Mevcut din özgürlüğü tanımları arasından, farklı yaklaşım tarzlarını temsil etmeleri bakımından, sadece ikisini ele almak yeterli olacaktır. Bunlardan biri herkesin inanıp kabul ettiği dinin ayin ve ibadetlerini serbestçe yapabilmesi ve bu hususta hiçbir müdahaleye, hakaret ve işkenceye uğramaması şeklindedir. Buna karşılık din dışı inançları kapsayan tanımlar da vardır. Bu tanımlara örnek olarak inançsızlıkla, insanlara önerilenler içinde bir dine katılma arasında tercih serbestliği ve dinin gereklerini bireysel veya toplu uygulama serbestliği tanımı gösterilebilir. (Kaboğlu, 2002:364)

Din alanındaki kanıların bir yandan bir inanç niteliği taşımaları, diğer yandan da tarih boyunca fiilen veya potansiyel olarak zor kullanmaya ve şiddete yol açmaları, zamanla, insanların bu konuda serbest bırakılması gerektiği fikrinin gelişmesine yol açmıştır. Din özgürlüğünün temel niteliği budur ve bu özgürlük insan haklarıyla ilgili uluslararası belgelerin ve demokratik rejimlere sahip ülkelerin tümünde yer almaktadır. (Payaslıoğlu, 1990: 185)

İnsan aklıyla öğrenen; aklıyla ve kalbiyle, vicdanıyla ise inanan ve etrafını değerlendiren bir mahluktur. Bu noktada bireye sınırlama getirilemeyecek şey, düşünce ve inanç özgürlüğüdür. Düşünce bireyin zaten içindedir. Dışarıya vurulmadığı taktirde düşünce ürünlerini keşfetmek henüz bilimsel bir imkan içinde değildir. Bundan dolayıdır ki düşünce hiçbir biçimde önlenemeyen, en mutlak bir özgürlüktür. Hatta dışarıya vurulmadığı taktirde, belki bir özgürlük bile sayılmayabilir. (Mumcu, 1994: 164) Koruma altına alınan, düşünce ve inancın ifadesi ve ifade şekilleridir. Bu anlamda din ve vicdan özgürlüğü, bir kişinin vicdani bir kanaate sahip olması ve bu kanaatin dışa vurulması ile ilgilidir.

Bir kez, bir dine mensup olmanın temelinde, zorunlu olarak o dinin önerdiği dünya sistemine kişisel bir katılım söz konusudur. Bu katılım birey ile Allah arasında bağımlılığı

ortaya koyan ilişkileri beslemeye yönelik davranışlar bütünü ile sonuçlanır. İnanan kişi için anlatımını dinin uygulamaya geçirilmesinde bulan bu davranışlar, bir kanaatin ortaya konması kavramına indirgenemez. Çünkü burada, kişisel bir düşüncenin toplumsal anlatımını aşan, kökeni ve yaptırımı, insandan kaynaklanan iktidarın ötesinde bulunan bir kurala itaatin dışavurumu söz konusudur. Bir kişinin oruç tutması, başkalarına Müslüman olduğunu anlatmak için değil, orucun Kur’an’ın her mümin için zorunlu kıldığı bir ibadet olmasındandır.

Nihayet hemen hemen bütün dinlerde, insanla ilahi olan arasındaki ilişkiler sadece bireysel değildir. Bazılarında bu kolektif özellik, bir dinsel topluluğun örgütlenmesine varacak kadar yoğundur. Bu gerçekliği yaymak, onlar için hem Allah karşısında hem insanlar karşısında bir zorunluluktur. Kısacası dinler, özellikle tek Tanrılı olanlar, inananın bireysel ve sosyal davranışlarını, düşünce ve eylemlerini biçimlendirir. (Kaboğlu, 2002: 362)

Düşünce hürriyetinin çekirdeğini teşkil eden din hürriyeti, dini hoşgörüden farklıdır. Din hürriyeti, temel bir insan hakkıdır. Din hürriyeti özünde, tercihlerine göre inancını seçme, herhangi bir korku veya engelle karşılaşmaksızın inançlarını açıklayabilme, inançlarının gerektirdiği ibadet, tören ve ayinleri yapabilme, öğretebilme ve yayabilme haklarını içerir. Hürriyet, insanın düşünce alanında ve toplum hayatında en çok ilgilendiği konuların başında gelir. Hürriyet, herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme, davranma, herhangi bir koşula bağlı olmama ve her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi isteği ve kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumudur. (Kalabalık, 2009: 34)

Din ve vicdan özgürlüğü; yaşam hakkı, kişi dokunulmazlığı ve güvenliği, savunma ve adil yargılanma hakkı, düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplanma ve dernek kurma özgürlüğü gibi temel hakların yanında sivil özgürlükler arasında yer alır. Bu hakların güvence

altına alınmadığı bir yerde ne hukuk devletinin varlığından, ne de demokratik bir siyasal sistemden bahsetmek mümkündür.

Fertlere düşüncelerini rahatça açıklama, yayma ve bu düşüncelerine uygun olarak yaşama hakkının, insan haklarının gereği olarak ciddi bir engelle karşılaşmadan tanınması gerekir. Demokrasinin ve laiklik prensibinin gereği olan bu durum bireylere bir lütuf, ihsan olarak değil, hak olarak sağlanmalıdır. Sivil özgürlükler, siyasi iktidar karşısında korunmuş güvenceli bir yaşam sağlamak suretiyle bireyin kendi kendini geliştirebilmesine imkan sağlar. İnsan haklarının nihai amacı, siyasi iktidarın bireyler karşısında zora başvurma olanaklarını azaltmak ve bu yolla kişilerin cebre maruz kalmaksızın tercihte bulunabilme kapasitelerini arttırmaktır. (Mumcu, 1994: 16)

Genel olarak din ve inanç özgürlüğü, kişilerin istedikleri dini serbestçe seçmeleri, seçtikleri dinin kurallarını hiçbir müdahaleye maruz kalmadan uygulamaları, bu konuda sahip oldukları öğrenme, öğretme, yayma vb. hakları kullanmaları şeklinde ifade edilmektedir. Din sadece inançtan ibaret değildir; aynı zamanda kişinin dünyevi hayatına yön verecek ahlaki ve sosyal kuralları da ihtiva eder. Bu sebeple dini, yalnızca kişi ile inandığı varlık arasında bir vicdan meselesi olarak ortaya koymak yanlıştır. Dini kuralların bağlayıcılık özelliği ve müeyyideleri vardır. Dinin başka bir temel özelliği de aynı inancı paylaşan, aynı davranış biçimlerini benimseyen kişilerden meydana gelen bir sosyal birlik oluşturmasıdır. Böylece dinin ferdi yaşayışı aşan sosyal yönü olduğu gibi, manevi boyutu aşan dünyevi yönü de vardır. Batı dünyasında din ve vicdan hürriyeti, insan temel hak ve hürriyetlerinin en önemlilerinden biri sayılmakta ve bu husus anayasa düzeyindeki kanunlarla güvence altına alınmış bulunmaktadır. (Bakkal, 2007)