• Sonuç bulunamadı

Kuru mlar

4.2. İmparatorluk Kurumu

Devlet-Toplu m-Ekonomi Bağlantıları 1:

Kuru mlar

4.1. Giriş

Piyasa ekonomisi öncesi ve merkeziyetçi bir devlette, toplumsal hayatın iktisadi ekseni diğer eksenlerden ayrıştırılamaz nitelik­

tedir. Bu nedenle bugünden bakıldığında iktisadi olduğu düşü­

nülen ticaret, artizanal üretim, vergi gibi konuları incelemek için devlet yapısının iktisadi olmayan (ya da iktisadi olmadığı düşünülen) ögelerinin de göz önünde tutulması gerekmektedir.

Bu nedenle dördüncü bölümde dört alt başlık altında Bizans devlet yapısı verilmekte, beşinci ve altıncı bölümlerde ise bu yapı ile bağlantılı olarak iktisadi hayata ilişkin temel meseleler üzerinde durulmaktadır.

4.2. İmparatorluk Kurumu

Bir devletin yönetim kurumu ile ilgili olarak akla ilk gelebilecek husus o kurumun nasıl işlediği ve hangi kurum ve kişilerle ne tür ilişkiler içinde bulunduğudur. Dolayısıyla bu alt bölümde Bizans İmparatorluğu'ndaki yönetim kurumu ile ilgili olarak

imparatorun ve halefinin nasıl belirlendiği, imparatorun kilise ile olan ilişki leri ve bu kurumun fiziki mekanı olan sarayda bu­

lunan imparatorun yakın çevresindeki bazı görevlilerden bah­

sedilmektedir.

Bizans İmparatorluğu'nun tarihini şekillendiren üç unsur­

dan biri Roma imparatorluk geleneği idi. Kökenine bakıldığın­

da imparatorluk Romalıydı; geç antikitenin Inıperiımı Ronıanunı 'unun mirasçısıydı ve üyeleri kendilerine Romaioi (Romalılar) diyorlardı. Roma İmparatorluğu'ndan gelen bir un­

sur, imparatorun seçimle belirlenmesi usulü olup erken Bizans dönemindeki uygulama bu yöndeydi. Senato, ordu ve halk (özellikle Konstantinopolis halkı) seçmen durumundaydı.1 Da­

ha sonraları senatonun yerini büyük toprak sahipleri aldı. Hı­

ristiyan inancına göre, seçmenler seçim yaparken Tanrı'nın is­

teğini yerine getiriyor, böylece imparator seçilen kişi bu maka­

ma Tanrı'nın görevlendirmesi ile gelmiş oluyordu. İmparator üç grup tarafından onaylandıktan sonra taç giyme törenine baş­

lanıyordu. Eğer imparator bu görev için yetersiz bulunursa yeni bir imparator isteme yolu her üç gruba da açıktı. Genellikle or­

du bu yolu deniyordu ve en önemli seçici unsurdu. Erken Bi­

zans dönemi için geçerli olan bu usulden zaman içinde vazge­

çildi. Çünkü 7. yüzyıldan itibaren, ölmek üzere olan veya yaş­

lanan bir imparatorun halefini belirlemesi usulü yerleşmeye başladı. Genellikle imparatorlar oğullarından birini (ki, yaşça en büyük oğul olması zorunluluğu yoktu) halefleri olarak tayin ediyorlardı. Bu durumda oğul da taç giyiyor ve ortak impara­

torluk olarak adlandırılan yönetim biçimi ortaya çıkıyordu. An­

cak ortak imparator makamı Roma İmparatorluğu döneminde­

kinden farklıydı. Çünkü bütün güç daima Autokrator

Tlıc Caıııbridge Medieval History (1967), Vol.4-Part II, s.2; Runciman, 1975, s.63; Psellos-Klıroııograplıia, s.171 .

Basileos 'un, yani yaşça büyük olanın elindeydi. Böylece ilke ola­

rak seçimli bir monarşiye rağmen imparatorluk makamı kalıtsal hale geldi. İmparatorların halefleri olarak yaşça en büyük oğul­

larını seçmek zorunda olmayışları, iktidarda olan imparator ve imparatoriçenin doğan bütün çocuklarına önem verilmesini ge­

rektiriyordu. Tahttaki çiftin çocukları, sarayın imparatoriçeye ayrılmış olan, adını zemininin ve duvarlarının dekorasyonunda kullanılan eflatun renkli mermer ve kumaşlardan alan Eflatun Oda'sında dünyaya geliyor ve Porfirogeııitos (eflatunlar içinde doğmuş olan) lakabını alıyordu. Zamanla bu odada doğmuş olan çocuk ya da çocukların tahtın gerçek varisi olduğu düşü­

nülmeye başlandı.2

İmparator seçilen ya da olan kişi tacını Bizans Kilisesi'nin en yüksek din otoritesi ve aynı zamanda tacın iktidarı altındaki en yüksek makamın sahibi olan Konstantinopolis patriğinin elinden giyiyordu. Bu gelenek 1. Leon (457-474) ile başladı ve 7.

yüzyıldan itibaren Hagia Sofia (Ayasofya) Kilisesi'nde gerçek­

leştirildi. Törende senato üyeleri, ordu ve halk temsilcileri de bulunuyordu. Özellikle imparatorluğun atlattığı en büyük ve ciddi dini sapkınlık olan tasvirkırıcılıktan sonra, imparatorların inançlarını açıklayan bir belge imzalamaları ihtiyacı doğdu ve bir gelenek olarak yerleşti. Ayrıca imparatorun Kilise'ye karşı da bazı teminatlar vermesi gerekiyordu. İmparator, Genel Konsiller'in kararlarına ve kabul edilmiş çeşitli Kilise doktrinle­

rine riayet etmek, Kilise'nin hak ve imtiyazlarını kabul etmek, Kilise tarafından aforoz edilmiş ya da lanetlenmiş her şeyi la­

netlemek, tebasını adilane ve nezaketle yönetmek, ölüm ve

Alcxiad (Çev: Bilge Umar), 1996, s.215; Talbot Rice, T. (1967), Everyday Life iıı Byzantiuın, s.34-5; The Cambridge Medieııal History (1967), Vol.4-Part II, s.5.

10. yüzyıl hükümdarlarından VII. Konstantinos (913-959), porfirogeııitos lak­

abını taşıyordu.

uzuv kesme cezalarından mümkün olduğunca kaçınmak gibi teminatları taç giyme töreni sırasında açıklıyordu.3

· Bizans İmparatorluğu tarihinin Ko�stantinopolis'in kurul­

masıyla başlaması ve şehri kuran Konstantinos'un aynı zaman­

da ilk Hıristiyan Roma imparatoru olması sebebiyle, Bizans İmparatorluk kurumu Hıristiyanlık ile ayrılmaz bir bağ için­

deydi. Hıristiyanlığın kabulüyle birlikte pagan kültür ortamın­

da şekillenmiş bir imparatorluk otoritesi, Hıristiyan inancı ve düşüncesi içinde kilisenin de siyasi yapının içine oturtulmasını sağlayan şekilde yeniden yorumlandı. Böylece Hıristiyan inan­

cının Roma devlet tarzına uyarlanmasıyla birlikte, imparatorun, bütün Bizans tarihi boyunca sürecek olan .dini özellikleri belir­

meye başladı: imparator Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisiydi;

hükümdarlık yetkisi ona doğrudan Tanrı tarafından verilmişti;

o, Tanrı'nın taçlandırdığı (theostefes) kişiydi. Kilisenin en yüksek görevlileri kutsallıklarını belirtmek için ancak lwgios (kutsal) unvanını kullanabiliyorken, theios (tanrısal) unvanı sadece im­

paratora aynlmıştı.4 Yeryüzünde Tanrı tarafından korunan an­

cak bir tek imparatorluk ve bir tek imparator olabilirdi. Bu se­

beple Avrupa' da taç giyen Charlemagne ve haleflerinin ya da Bizans tahtındaki ortak imparatorların theostefes olmaları söz konusu değildi. Bütün güç basileos' a aitti. O, Tanrı'nın kendisine emanet ettiği Hıristiyan devletinin yaşayan sembolü idi. Tanrı­

nın ve imparatorun gücü arasında bir ayırım görülmüyor, çün­

kü imparatorun gücü Tanrı' dan kaynaklanıyor ve Tanrı ona yol gösteriyordu.5 İmparatorların görevi bir zamanlar Konstantinos ve Iustinianos'un hakimiyeti altındaki sınırları ile Hıristiyan

Runciman, 1975, s.65-6; 11ıe Caınbridge Medieval Histon; (1967), Vol.4-Part II, s.15.

The Caınbridge Medieval Histon; (1967), Vol.4-Part il, s.6; Seidler, G. L., Bizans Siyasal Düşüncesi, (Çev: M. Tunçay), 1986, s.25-6.

Tlıe Caınbridge Medieval Histon; (1967), Vol.4-Part il, s.7.

imparatorluğunu yeniden kurmak ve kaybedilen toprakları geri almaktı.

Bizans imparatorları Onüçüncü Havari, Havarilerin eşiti (isapostolos), İsa'nın dostu (filokhristos), kutsal (lıagios), tanrısal (theios) gibi dini sıfatlara sahipti.6 İmparatorun yetkileri herhan­

gi bir yazılı kurallar listesine bağlanmadığından sınırlanmamış­

tı; tam bir monarşik otorite sözkonusu olup her şey imparato­

run iradesine tabiydi. İmparatorun otoritesi kendi ülkesinin sı­

nırlarında bitmiyor, ilke olarak dünyanın bütün meskun saha­

larını kapsıyordu. En düşüğünden en yüksek mevkilisine kadar bütün tebası imparatorun kulu (doulos) idi. İmparator ordunun başkomutanı ve savaş ya da barışa karar vermede yetkili tek kişiydi. Aynı zamanda tek kanun koyucu ve en yüksek hakim­

di; bir kanun hakkındaki yorumu nihai sayılırdı. İmparatorların bir sıfatı da yaşayan kanun'du (nomos empsiiklws). Ayrıca resmi görevlileri atamak ya da görevden almak, görevlerini ve hiye­

rarşideki sıralarını belirlemek, yabancı elçileri kabul etmek, kili­

se konsillerine başkanlık etmek, vergi artırımına karar vermek, devlet gelirlerinin hangi amaçlar için kullanılacağını belirlemek de imparatora ait yetkilerdi.7 İlke olarak devlet kaynaklarının kullanımı ve buyurma yetkisi üzerinde herhangi bir kurumsal sınırlama bulunmasa da imparatorun otoritesine tek de iure kısıt Kilise' den geliyordu. Çünkü, daha önce belirtildiği gibi, impa­

ratorun taç giyerken kilise ortodoksisine göre inancını açıkla­

ması ve Kilise'ye karşı bazı teminatlar vermesi gerekiyordu.

İmparator, Bizans Ortodoks Kilisesi'nin en yüksek din gö­

revlisinin, Konstantinopolis patriğinin seçiminde de söz

sahi-Hearsey, J. E. N. (1963), City of Coııstarıtiııe 324-337, s.92; The Caıııbridge Me­

dieval History (1967), Vol.4-Part il, s.8; Hussey, J. M. (1970), The Byzaııtiııe World, s.82; Obolensky, O. (1971), The Byzaııtine Coııımoııwealth, s.308.

Tlıe Cambrid,'?e Medieval History (1967), Vol.4-Part il, s.10-14; Diehl, C., Byzaıı­

tiıım: Greatrıess and Decliııe, s.27-34.

biyd i. Patriklik makamı boşaldığında metropolitlerin oylaması ile belirlenen üç aday imparatora sunuluyor, imparator bunlar­

dan birini onaylarsa yeni patriğin seçimi tamamlanmış oluyor­

du. İmparator hiç bir adayı kabul etmezse metropolitlere kendi adayını önerebiliyordu. Kilise her bakımdan imparatorun genel nezareti altındaydı. Ancak dünyevı kişiliği ile imparator, kilise­

nin sadece koruyucusu olabilir başkanı olamazdı. Erken Bizans döneminde imparatorlar hem kral hem rahip olarak nitelendiri­

liyorken, Iustinianos (527-565) dönemindeki kanunlarla dini ve dünyevi iktidar ayrıldı. Ancak lustinianos imparatorların dini olay ve tartışmalara da nezaret etmeleri gerektiğini savunuyor­

du. Bu nedenle Bizans tarihinde pek çok imparator teolojik so­

runlarla ilgilendi ya da ilgilenmek zorunda kaldı.8

İmparator ve kilise sapkınlıklara karşı birlikte aktif bir poli­

tika izliyordu ve yakın ilişki içindeydi. Ancak imparatorun Kili­

se'yi korumasına karşılık olarak Kilise imparatorların istekleri­

ne uymalıydı. Bazı dönemlerde imparatorların Kilise'nin ikti­

sadi ayrıcalıkları ve arazilerine müdahalede bulundukları görü­

lüyordu. Hem bu nedenden ötürü hem de teolojik tarbşmalara karışmaları yüzünden zaman zaman imparatorlarla patrikler arasında mücadeleler ortaya çıkıyordu. Patriğin, görevlerini la­

yıkıyla yerine getirmediği takdirde imparatora karşı kullanabi­

leceği tek silah aforozdu. Ayrıca inanç açıklamasını yeterli bul­

madığı imparatora taç giydirmeyi reddedebilirdi. İmparatorun ise kendi iradesi doğrultusunda hareket eden bir küçük konsil (synod) toplayarak patriği görevden alabilmesi her zaman mümkündü.9

The Cambridge Medieval History (1967), Vol.4-Part il, s.1 1.

Runciman, 1975, s.112-3 ; 11ıe Cambridge Medieval History (1967) Vol.4-Part II, s.10-14 ; Angold, 1975, s.40.

Erken dönem Bizans imparatorları Roma devrinden gelen Aııtokrntor ve Caesar (Kaesar) unvanlarını taşıyordu. Herakleios'tan (610-641) itibaren imparatorlar, hükümdar-kral kelimesinin eski Helencedeki karşılığı olan basileos unvanını kullanmaya başladı.

Aııtokrntor, imparatorlara ya da ortak imparator(Iuk) durumunda yaşça büyük olana verilen unvan, kaesar ise imparatorluk ailesin­

den olanlara verilen bir şeref unvanı olarak Bizans tarihinin sonu­

na kadar kullanıldı. Ancak her zaman için basileos unvanı 111ıtokrnto1/dan önce geliyordu. 812 yılında Charlemagne'ın Papa tarafından imparator olarak taçlandırılmasından sonra ise Bizans hükümdarları Basileos Ronıaion (Romalıların İmparatoru) unvarunı kullanmaya başladılar. Bu unvan Bizanslıların Roma'nın mirasçısı olduğunu ve Romalıların tek gerçek imparatorunun Konstantino­

polis' te oturan hükümdar olduğunu vurguluyordu. Bizans impa­

ratorları Konstantinos (324-337) döneminden beri despotes unvanı­

na da sahipti. Bu unvan Iustinianos'tan (527-565) itibaren eski par­

laklığını kaybetse de kullanımı Bizans'ın son dönemlerine kadar sürdü.10

İmparatorluk sarayında çok sayıda görevli vardı ve bunlar imparatorun şahsı ve ailesi ile yakın ilişki içinde olduklarından önemli bir konumdaydı. Ancak gerçek memuriyetler ile şeref un­

vanlarını birbirinden ayırmak gereklidir. Memuriyetler bir tayin vesikası (din logou), unvanlar ise rütbe işaretleri verilmesi (dia brabeion) suretiyle tevcih ediliyordu. Unvanlar çoğu kez eski önem­

lerini yitirmiş ve içleri boşalmış eski memuriyet adlarıydı. 10. yüz­

yılda Bizans unvanları on sekiz derece halinde sıralanmış olup, bunlardan en yüksek üçü (Kaesar, Nobilissinıos ve Küropalates) sade­

ce imparatorluk ailesi üyelerine veriliyordu. Kaesar taç giyiyordu, ancak tacının üzerinde haç yoktu ve derece olarak patrikten sonra geliyordu. Bu nedenle aileden bir prense, hükümdar naibine ya da

ıo Tlıe Caınbridge Medieval History (1 967), Vol.4-Part il, s.2.

tahtın normal varisi olmadığı halde tahta geçme ihtimali olan mi­

rasçılara uygun bir unvandı. Kiiropalates unvanı ise önceleri impa­

ratorluk muhafız komutanına ait iken 7. yüzyıldan sonra önemini kısmen kaybetmiş ve imparatorluk ailesinden olanlara verilir ol­

muştu. Bizans imparatoru ile bir nevi vassallık ilişkisi olan Gürcis­

tan kralı da şeref unvanı olarak bunu taşıyordu.1 1

Sekiz şeref unvanı ise hadımlara aitti ve bunlar içinde protospatharios sarayda verilen ziyafetlerin idaresi ve misafirle­

rin uygun sıra ile karşılanıp ziyafet masasına yerleştirilmesin­

den; spatharokubikularios yatak odalarından; nipsistiarios banyo­

lardan; protobestiarios (esvapçıbaşı) imparatorun gardrobu ve buna ait mücevherlerden sorumluydu. Parakoimomenos (başma­

beyinci) ise imparatorun yatak odasının yanındaki bir odada uyuyordu ve genellikle imparatorun en yakın adamı duru­

mundaydı.12 Hadımlar sarayda büyük öneme sahip olup, dün­

yevi memuriyetlerden hiç biri bunlara kapalı değildi; patrik dahi olabiliyorlardı.13 13. yüzyılda İznik İmparatorluğu zama­

nındaki cursus honorum'da (şeref unvan sıralaması), despotes bi­

rinci, kaesar üçüncü, protobestiarios beşinci sırada yer alıyordu.14 Bizans İmparatorluğu'nda sarayda ve zengin sınıf arasında, ka­

dınların korunması ve güvenliğinin sağlanması için özellikle Kafkas kökenli hadımlar istihdam ediliyordu.15 Yaptıkları işler

11 Runciman, 1975, s.83 ; Urfalı Mateos Vekayi-namesi, s.393, Dizin il içindeki küropalat maddesi.

12 parakoimomenos'un kelime karşılığı "imparatorun yanında uyuyan kişi" idi.

Niketas Khoniates'in Hıstoria'sı (1 195-1206), (Haz. I. Demirkent), s.254.

tJ Helen-Ortodoks Kilisesi'nde rahip olmayanların da patrik seçilebileceğine dair bkz. Barker, s.25.

14 The Cambridge Medieva/ History (1967), Vol.4-Part il, s.18-22; Ostrogorsky, 1956, s.221; Angold, 1975, s.64.

15 Kadınlar peçe örtmek kaydıyla tek başlarına sokağa çıkabiliyor, kiliseye, hamama ya da yakın bir akrabalarını ziyarete gidebiliyor, saraydaki günlük hayatta da erkeklerin yanında bulunabiliyorlardı. Talbot Rice, 1967, s. 158-9.

gereği imparatora ve ailesine çok yakın konumlarda olan ha­

dımlar zaman içinde yönetici kadroların içine girebiliyor, hatta bazı durumlarda imparatorlar doğrudan hadımların etkisinde yetişiyordu. •6