• Sonuç bulunamadı

2.3. TÜRKİYE’DE ÇEVRE VE KİRLİLİK SIĞINAKLARI ÜZERİNE

3.1.3. İlgili Ampirik Yazın

Dış ticaretin çevre üzerine etkilerini ve kirlilik sığınakları hipotezini inceleyen birçok çalışma içerisinde farklı görüşler yer almaktadır. Çalışmaların bir kısmı, dış ticaretteki serbestleşmenin çevreyi olumlu yönde etkileyeceğini ve kirlilik sığınakları hipotezin geçersiz olduğunu savunurken, diğer bir kısmı da dış ticaretteki serbestleşmenin çevreyi olumsuz yönde etkileyeceğini ve kirlilik sığınakları hipotezin geçerliliğini savunmuşlardır.

99 Kirlilik sığınakları hipotezini Tobey (1990), kirlilik kontrol önlemleri ve çevresel politikaların sıkılığı ile test etmiştir. Heckscher-Ohlin-Vanek (HOV) modelini kullanarak ilk yaklaşımda çevresel politikaların sıkılığını dikkate alarak, ülkelerin kirli endüstrilerinin ihracatını, 11 faktör (ülke içi yatırımlar, çalışan özellikleri, okumuş oranları, ülkedeki yakıt ve mineral oranları gibi) ve çevresel kanunlarının sıkılığı endeksi ile ölçmüştür (Tobey, 1990: 195-197). İkinci yaklaşım olan kirlilik kontrol önlemlerini ise, ülkelerin gelişmiş düzeylikleri ile bu ülkelerde kirli endüstrilerin ihracatını karşılaştırarak test etmiştir. Çeşitli testler sonucunda Tobey (1990), kirli endüstrilerin ihracatının çevresel önlemlerin farklılığından etkilenmediğini ve kirli endüstrilerin dünyadaki dağılımının çevresel politikaların sıkılığından etkilenmediğini söyleyerek, kirlilik sığınakları hipotezini ret etmektedir.

Dünya ekonomisinde kirli endüstrilerin yoğunluğunu inceleyen ve kirlilik sığınakları hipotezini araştıran Mani ve Wheeler (1997), 1960-1995 yılları arası gelişmiş ülke sınıfında Japonya, Kuzey Amerika ülkeleri, Avrupa Birliği ülkeleri ve OECD ülkeleri, gelişmekte olan Asya ve Kuzey Amerika ülkeleri üzerine yaptığı araştırmalarında kirlilik sığınakları hipotezini, kirli endüstrilerin üretim miktarları, ithalat - ihracat oranları ve tüketim-üretim oranları ile karşılaştırmışlardır. Ayrıca bu yıllar arasında ülkelerin GSYH’larını ve kanunlarındaki değişim yıllarını da dikkate alarak, kirlilik sığınakları hipotezinin geçici olacağını savunmuşlardır. Bu geçiciliğin sebebini ise gelişmekte olan ülkelerin gelişme sürecinde artan refah düzeyi ile çevresel bilincin artacağı, kanunların çevreye duyarlı şekilde gelişeceği, temiz teknolojilerle çevreye dost ürünlerin üretileceği ve böylelikle çevresel kalitenin artacağı şeklinde yorumlanmışlardır.

2000’li yıllara gelindiğinde kirlilik sığınakları hipotezi daha çok dış ticaretin çevre üzerine olan etkileri şeklinde değerlendirilmiştir. Antweiler ve diğerleri (2001), serbest ticaretin çevre üzerine etkilerini modelledikleri çalışmalarında 1971-1996 yılları ararsındaki dönem için 43 ülkeyi panel-data yöntemi ile analiz etmişlerdir. Ölçek etkisini GSYH, teknik etkiyi kişi başına GSYH ve yapısal etkiyi dış ticaretteki serbestleşme ile ölçerken, çevre kirliliğini SO2 mg/m3 konsantrasyonlarını dikkate

100 GSYH’daki artışın (ölçek etkinin) SO2 mg/m3 konsantrasyonlarını arttırdığını, kişi

başına GSYH’daki artışın (teknik etkinin) SO2 mg/m3 konsantrasyonlarını azalttığını

ve dış ticaretteki serbestleşmenin (X+M/GSYH) (yapısal etkinin) SO2 mg/m3

konsantrasyonlarını azalttığını bulmuşlardır. Antweiler ve diğerleri (2001), çalışmalarında serbest dış ticaretin çevre için kötü sonuçlar doğurmayacağını ve kirlilik sığınakları hipotezinin geçersiz olduğunu savunmuşlardır.

Ulaşım, endüstri, enerji ve tarım kaynaklı, içerisinde SO2 mg/m3 ‘in de

bulunduğu dört kirleticiyi dikkate alan Cole ve Elliott (2003), yine ölçek etkisi, teknik etki ve yapısal etkiyi farklı gelir seviyesindeki ülkeleri karşılaştırarak incelemişlerdir. Cole ve Elliott (2003) kişi başına GSYH’yı üretimin ve kişi başına gelir olmak üzere ikisinin de açıklayıcısı olacağı görüşüyle, ölçek ve teknik etkiyi bir arada ölçmüş, yapısal etkiyi de ticaretin serbestleşmesi ile dikkate almıştır. Çalışmada, kişi başına GSYH’nın artması (ölçek ve teknik etki) kirletici emisyonlarını düşürdüğü, ticaretteki serbestleşmenin (yapısal etki) de kirletici emisyonlarını (biyolojik oksijen ihtiyacı hariç) arttırdığını bulmuşlardır. Kirleticilerin emisyon değerlerindeki farklı sonuçların oluşması ve bazı kirleticilerin etkisiz kalması sonucu, SO2 mg/m3 ile değerlendirilen çalışmada kirlilik sığınakları

hipotezinin geçersizliğinden ve ticaretteki serbestleşmenin zamanla kirlilik emisyonlarını azaltacağını savunmuşlardır (Cole ve Elliott, 2003: 377,378).

Antweiler ve diğerleri (2001) ve Cole ve Elliott (2003) gibi çalışmaların sadece dış ticaretin çevre üzerine olan etkilerini incelediklerini ama aralarındaki nedenselliğe yer vermediklerini belirten Frankel ve Rose (2005), kişi başına gelirin ve ticaretteki serbestleşmenin içsellik problemlerini neoklasik büyüme modelinden alınan çekim modeli ile çalışmışlardır. Nüfus ve ülkeler ararsı uzaklık gibi değişkenleri de modeline ekleyerek, ticaretteki serbestleşmenin çevre için iyi mi kötü mü olduğunu, 41 ülkenin 1990 verilerini cross-section analiz yöntemiyle, ticaretin serbestleşmesi (X+M /Y) ve kişi başına düşen GSYH ile etkileri ayrıştırmadan araştırmışlardır. Çalışmanın sonucunda kişi başına düşen GSYH’nın ve ticaretteki serbestleşmenin dikkate aldıkları hava kalitesi değerlerini düşürdüğünü bularak, çevre için olumlu sonuçlar doğuracağını belirtmişlerdir (Frankel ve Rose, 2005: 87).

101 Grether ve Melo (2003) kirlilik sığınakları hipotezini, beş kirli endüstri, 52 ülke ile 1981-1998 yılları ararsındaki dönemde panel veri analizi ile incelemişlerdir. Ticaretteki serbestleşmenin Kuzey (gelişmiş ülkeler)-Güney(daha az gelişmiş ülkeler) ararsındaki kirli endüstrilerin ayrışmasını inceleyerek, kirli endüstrilerin ilk etapta Güney’de yoğunlaşırken, sonraları emek yoğun temiz endüstrilerin Güney’e doğru kaydığını bulmuşlar ve kirlilik sığınakları hipotezini doğrulayacak kanıt bulamamışlardır.

Kirlilik sığınakları hipotezini uluslararası teknoloji transferi ile inceleyen Letchumanan ve Kodama (2000), doğrudan yabancı yatırımları teknoloji ve çevre üzerindeki etkisini incelemişlerdir. Belirledikleri gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, kirli imalat sanayi endüstrileri ve doğrudan yabancı yatırımları ararsındaki ilişkiye inceledikleri çalışmalarında, gelişmekte olan ülkelere yapılan doğrudan yabancı yatırımların kirli endüstrilerle ilişkilerinin olmadığı, aksine doğrudan yabancı yatırımların temiz endüstrilerin bu ülkelere transfer edilmesine neden olduğunu bulmuşlardır. Gelişmiş ülkelerde ise ülke içine yatırım ve ülke dışına yatırımlar olarak ayırarak analizlerini yapmışlardır. Amerika Birleşik Devletleri’nde dışarıdan gelen yatırımların kirli endüstrilerden oluştuğunu, Amerika Birleşik Devletleri’nden dış ülkelere olan yatırımların ise daha az kirli endüstrilerden oluştuğu bulunmuştur. Almanya ve Japonya içinde benzer sonuçları bularak ikinci aşama olan teknoloji transferlerini ülkeler ararsında incelemişler ve gelişmekte olan ülkelere yapılan doğrudan yabancı yatırımların temiz teknolojiler şeklinde gerçekleştiğini bularak, temiz teknoloji transferinin çevre dostu ürünlerin üretimini sağlayacağını ve çevresel kalitenin artacağını savunmuşlardır.

Olumlu görüşlerden Wheleer ve Martin (1992), ticaretteki serbestleşmenin teknoloji transferine neden olacağı ve temiz teknolojilerin uluslararası yayılımı ile çevre kalitesinin artacağını, Levinson (1996), kirli endüstrilerin gelişmekte olan ülkelere doğru kaymasının çevre kanunlarının farklılığından kaynaklanmadığını ve Ferrantino ve Linkins (1999)’ de, ticaretin serbestleşmesi ile korumacılık politikası yürüten ülkelerdeki kirli endüstrilerin aşırı üretiminin azalması, kirliliğin gelişmiş

102 ülkelere doğru kayması ve böylelikle global olarak kirliliğin azalmasına neden olduğunu savunmaktadırlar (Gökalp ve Yıldırım, 2004: 105).

Kirlilik sığınakları hipotezini desteklemeyen çalışmaların yanında destekleyen çalışmalarda yapılmıştır. 1960 ve 1988 yılları ararsındaki dönemde, imalat sanayi üretimlerini kirletici emisyon değerleriyle, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ararsındaki yapısını inceleyen Lucas ve diğerleri (1992), kirletici emisyonların gelişmekte olan (hızlı büyüyen) ülkelerde, gelişmiş ülkelere göre (büyüme hızı yavaş) daha fazla yoğunlaştığını bulmuşlardır. GSYH ile emisyon değerlerinin analizinde Kuznets eğrisi olan ters U şeklini çalışmalarında doğrulamışlar ve özellikle 1960’lı yıllarda kirlilik emisyonlarının gelişmiş ülkelerde artarken, 1970 ve 1980’li yıllarda gelişmiş ülkelerde azalıp, gelişmekte olan ülkelerde arttığını görmüşlerdir. Kirlilik sığınakları hipotezini OECD ülkelerindeki sıkı çevre kanunlarını dikkate alarak test ettiklerinde, kirli endüstrilerin gelişmekte olan ülkelere doğru kaydırdığını, hipotezin geçerli olduğu kanısına varmışlardır. Çevre ile büyüme ararsındaki ters U şeklindeki ilişkiyi Grossman ve Krueger (1995)’da çalışmalarında büyümenin çevre kirliliğine neden olacağı düşüncesi ile desteklemişlerdir.

Ticaretin serbestleşmesi süresince, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ararsındaki kanunların farklılığından dolayı ortaya çıkan kirlilik sığınakları hipotezini araştıran Gallagher ve Ackerman (2000), kirli ve temiz endüstrilerin iki ülke ararsındaki yoğunlunu incelemişlerdir. Amerika Birleşik Devletleri ve Meksika, Japonya ve Güney Asya ülkeleri (tek ülke veya grup şeklinde) gibi aralarında, ticaret politikalarının değişiminden önce ve sonraki yıllarda kirli ve temiz endüstrilerinin yoğunluğu araştırılmıştır. Çalışmalarının sonunda, kirli endüstrilerin gelişmekte olan ülkelerde yoğunlaştığını, nedeninin gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelere göre daha az sıkı kanunlara sahip olduğunu belirtmişlerdir.

Sıkı olmayan çevre kanunlarının doğrudan yabanı yatırımlar üzerindeki etkisini araştıran Xing ve Kolstad (2002) çalışmalarında, kirlilik sığınakları hipotezini destekler bulgular bulmuşlardır. Doğrudan yabancı yatırımlarda kirli

103 endüstrilerin çevre kanunları sıkı olmayan ülkelere doğru yapıldığını bu durumun dikkate aldıkları kirlilik emisyon değerlerinde artışa neden olduğunu bulmuşlardır.

OECD ve OECD olmayan ülkeler ararsında ticaretteki serbestleşmenin kirlilik emisyon değerleri üzerindeki etkisini inceleyen, Teknik ve ölçek etkisini bir arada alarak teknik-ölçek etkisini (kişi başına GSYH) ve yapısal etkiyi inceleyen Managi ve diğerleri (2008), modellerinde kullandıkları değişkenlerin trend içermelerini dikkate alarak incelemişler ve genelleştirilmiş momentler metodunu (GMM) kullanmışlardır (Managi ve diğerleri, 2008: 5). Çalışmalarında, ticaretin serbestleşmesindeki artışın OECD olmayan ülkelerde uzun dönemde kirlilik emisyon değerlerinde artışa neden olurken, OECD ülkelerinde azalmasına neden olduğunu bulmuşlardır.

Yabancı literatürün yanında kirlilik sığınakları hipotezi, Türkiye içinde araştırılmış ve yine farklı sonuçlara elde edilmiştir. Türkiye için ticaretteki serbestleşme (X+M / Y), ölçek-teknik etki (imalat sanayi yatırımları) ve gelir değişimlerinin (GSMH) çevre üzerindeki etkilerini (SO2 mg/m3 )1992 ve 2001 yılları

ararsında inceleyen Gökalp ve Yıldırım (2004), ele aldığı beş kirli endüstrinin belirlenen yıllar ararsında Türkiye’de yoğunlaşmadığını, kirlilik emisyon değerlerinde azalmanın olduğunu ve gelir ve ölçek-teknik etkinin çevresel kaliteyi arttıracağı yönde bulgular elde etmişler ve kirlilik sığınakları hipotezini Türkiye için geçerli olmadığını savunmuşlardır. Akbostancı ve diğerleri (2004) kirlilik sığınakları hipotezini incelerken, Türkiye için kirli ve temiz endüstrileri belirlemiş ve bu endüstrilerin üretim ve ticaret eğilimlerini incelemişlerdir. Kirli endüstrilerin üretimdeki paylarının artmadığını, 1980-1990 döneminde ihracattaki paylarının arttığı fakat 2000’li yıllara doğru azalmanın olduğunu tespit ederek, çalışmalarında Türkiye için kirlilik sığınaklarını destekleyici bulgulara rastlamamışlardır. Yılmazer ve Ersoy (2009) kirlilik sığınakları hipotezini gelişmekte olan ülkelerdeki geçerliliğini sınarken, Türkiye’nin de içinde bulunduğu altı Asya ülkesi için incelemiş ve doğrudan yabancı yatırımların, imalat sanayinde yaratılan katma değerin ve ekonomik büyümenin çevre üzerine olan etkilerini test etmişlerdir. Merican ve diğerlerinin (2007) çalışmalarından aldıkları modelde eşbütünleşme

104 ilişkisi bulamamış olsalar da modelin işaretlerine bakarak yaptıkları yorumlamada, doğrudan yabancı yatırımların ve GSYH’nın kirlilik emisyon değeri olarak ele aldıkları CO2 mg/m3 değerlerini arttırdığını bulmuşlardır.

3.1.4. Kirlilik Sığınakları Hipotezi’nin Türkiye için Sınanması: