• Sonuç bulunamadı

İkinci Akıllar/Sebepler (Es-Sevanî), Mahiyeti ve İşlevi Hakkında

10. ARİSTOTELES'TE ZAMAN KURAMI

1.3. İkinci Akıllar/Sebepler (Es-Sevanî), Mahiyeti ve İşlevi Hakkında

61

mevcutlardaki karşılığı arasında mukayese yapar. Örneğin Tanrı’nın sıfatlarını açıklarken Tanrı’nın âdil olmasının insanların adil olması ile aynı olmadığını. Zira bir insanın âdil olabilmesinin ancak belli bir ilişki sonrası olacağını belirtir. Yani insanlar için bu vasıflar ilinekseldir baştan itibaren verilmiş bir şey değildir. İnsanın çabasına bağlı sonradan kazanılan şeydir.194 Oysa Tanrı kendi zatı itibarı ile âdildir, aksi takdirde Tanrı’nın belli bir ilişki sonrası adil olması yani onun önceden âdil olmayıp sonradan kazanılan bir şey olması Tanrı için söz konusu değildir. İşte bu nedenle hem öte dünya hem de bizim tabii dünyamızdaki varlıkları ontolojik bakımından ayırt etmemiz ve her biri hakkında doğru sonuca ulaşabilmemiz için önem arz etmektedir.195

Sudûr nazariyesindeki hiyerarşi yetkin-noksan, birlik-çokluk, kuvve-fiil, bölünemeyen-bölünebilir olan, madde-form sonlu-sonsuz düalistesi söz konusu olduğu için bu mukayese zorunlu görünmektedir. Fârâbî’nin felsefe sistemini bu ikili ayırım üzerinden temellendirmeye çalıştığını söyleyebiliriz. Bu sebeple Fârâbî Aristoteles’te olduğu gibi insanın önce tabii varlıkları konu edinip onların nedenlerini araştırarak kesin bilgiye ulaşabileceğini ifade eder. Çünkü ifade ettiğimiz yetkin olanı tam anlamı ile kavrayabilmek için insanın öncellikle noksanın ne olduğunun bilmesi gerekmektedir, bölünemeyen de aynı şekilde bölünebilir olanı algıladıktan sonra tam anlamıyla kavranabilmektedir.

62

bakımından en yetkin olandan başlar, sonra onu ondan biraz daha eksik olan izler ve sonra, bunun ardından, noksandan daha noksana ilerlemek sûretiyle, ötesine geçildiğinde var olması asla mümkün olmayan bir şeye geçmiş olunacağı varlığa ulaşıncaya kadar devam eder.”196 Ondan uzak olan bir alt konumda olup, biraz daha az yetkinliğe sahip olur. İlk Sebep ile ondan sudûr eden varlıklar arasında varlık sayısı ne kadar çok olursa o varlık o kadar daha eksik olur. Çünkü o İlk Sebep’ten varlıkların araya girmesi nispetinde uzak kalır ve o kadar da eksik olur. Nitekim varlıkların gittikçe yetkinliklerini kaybetmesi sudûr nazariyesinin zorunlu bir parçadır.197

İlk Sebep mükemmel varlık olduğu için zorunlu olarak herhangi bir şekilde maddi olması söz konusu olmadığından, ona en yakın olan akıl da maddi değildir. Sudûr eden ilk akıl İlk Sebep gibi birdir, basittir. İlk Sebep’ten varlığa gelen varlık da maddi ve madde içinde olmadığı için o bir akıldır/gayr-i cismanidir. Zira akla engel olan şeyler içinde en başta madde gelmektedir. Bununla beraber sudûr eden ilk aklın İlk Sebep’ten ontik bakımdan ayrımının olması gerekmektedir. Aksi takdirde onunla İlk olan arasında hiçbir fark kalmayacaktır. Bu nedenle özleri bakımdan akıllar varlıklarını başka bir varlıktan almaları ve kendilerini hem de İlk Olan Tanrı’yı düşünür olmaları nedeniyle onlar, İlk gibi değildirler. İlk Sebep’ten çıkan akıl, akıl olması itibarı ile “O kendini akleder ve İlk’i akleder. Onun kendi zatından aklettiği şey, zatının dışında bir şey değildir.”198 Demek ki akılların bu anlamda iki yönü vardır. Bu sebeple onların kendilerinde İlk Sebeb’e nispeten adeta çokluk içerdiğini ifade edebiliriz.199 Nitekim Fârâbî ikinci akılların mahiyetiyle ilgili şu ibaresi yer alır; “Sanki onun zatının fazileti, belli bir çokluğun yardımlaşması olmaksızın tamamlanmaz. Bundan dolayı, şeyin kendisiyle cevherleştiği şeydeki çokluk, bu şeyin varlığında bir noksanlık olur.”200 Nitekim ikisi arasında temel fark İlk Sebeb’in zorunlu olması ondan sonra gelen varlıkların ise mümkün varlıklar kategorisine dâhil olmasıdır. Zira O, (İlk Sebep) kendisinden başka bir şeyi taakkul etmeksizin kendisini düşünür.201

196 Fârâbî, el-Medine, s.74.

197 Aydınlı, Fârâbî, s.87.

198 Fârâbî, el-Medine, s.80.

199 Fârâbî “Uyunü’l-Mesail”, s.120., Aydın, “Plotinus ve İki İslam Mütefekkirinde (Fârâbî ve İbn Sina’da) Sudûr Nazariyesinin Bir Değerlendirilmesi”, s.177.

200 Fârâbî, es-Siyâse, s.40.

201 Mümkün var olma veya var olmama arasında bir şeydir, buna karşılık yokluk (âdem) var olması mümkün olan şeyin var olmamasıdır. Konu ile ilgili olarak mümteni hiçbir şekilde var olması

63

Yine o akıl İlk Sebeb’i ve kendi zatını düşünmesi sonucunda ondan yine zorunlu olarak ikinci akıl ortaya çıkar. Bu akıl, ilk olanı ve kendini düşünmesi sonucunda ondan bir akıl daha çıkar. Ondan çıkan üçüncü akıl da ne maddîdir, ne de madde olan bir şey ile herhangi bir ilişki içerisindedir. Akıllar İlk Sebeb’i düşündükten sonra kendi zatlarını aklederler. Bunun sonucunda ise gök cisimleri ortaya çıkar.202 Örneğin ilk gök cismini ilk akıl, ay küresini ise onuncu akıl meydana getirir, konuyla ilgili olarak bu anlamda ikinci akılların varlığa gelmeleri bakımdan en yakın sebebi İlk Sebep/Tanrı iken, gök cisimlerinin varlığa gelmelerinin yakın sebebi de ikinci akıllardır. Burada ifade etmemiz gereken husus mezkûr akıllara baştan itibaren mükemmellik verilmiştir. Bundan dolayı onlarda herhangi bir şekilde potansiyel/eksiklik olarak bir şey bulunmaz.203 Nitekim onların tabii varlıklara nispeten mükemmel/yetkin olmaları baştan itibaren verilmiş olup kesbi değildir.204 Onlar her açıdan yetkin yani bilfiil varlığa sahiptirler. Bu nedenle onların kendisine yönelmesi gereken bir gayesi olmadığı için onlarda hareket söz konusu değildir. Zira hareket bir eksikliğin, yetersizliğin, kuvveliğin sembolüdür.

Ancak bu akıllar “kendi zatını akletmek sûretiyle mükemmel varlığa ulaşma hususunda kendine yeterli değildir.”205

Kozmik akıllar da hem ilki hem de kendilerini akletmek sûretiyle bir başka akıl ve küreleri meydana getirirler. “İkinciler’in sayısı, semavî cisimlerin sayısı kadardır.”206 Bir akıl kendisinden sonra başka bir aklı ortaya çıkarttırır, bu böylece devam eder en son on birinci akıl ve ay küresi meydana gelir. On birinci akıl ile birlikte mükemmelliğin sembolü olan dairevi harekette bulunan semavi cisimler sonlanırken ay küresinden sonra da bizim müşahede ettiğimiz noksan ve maddi varlıkların oluşturduğu dünya başlar.207 Ay-Üstü âlem oluşturan on akıl ve dokuz gök cismi sırayla ilk gök/el

mümkün olmayan şeye denir. Madde ve suretten oluşan varlıklar mümkün kategorisindedir. Zira onların var olması veya var olmaması da mümkündür. Tanrı dışında ki bütün varlıklar mümkün olan varlıklardır ister bilfiil ister bilkuvve olsun.

202 Aydınlı, Fârâbî, s.89., bkz Fârâbî ’de Tanrı-İnsan İlişkisi, s.63.

203 Aydınlı, Fârâbî’de Tanrı-İnsan İlişkisi s.62.

204 Atay, “Fârâbî'nin yaratılış nazariyesi”, s.145., Yazar yaratılmış bütün varlıklar imkândan yaratıldığından mümkün varlıklardandır. Ancak ay üstü varlıkların imkânları kendileriyle beraber var olduklarından onlar için bilkuvvelik söz konusu olmamıştır. Oysa ay altı alemdeki tabii varlıkların imkanları kendilerinden önce geldiği için onlar noksan kuvve değişmeyi barındıran varlık türündendir.

205 Fârâbî, el-Medine, s.96.

206 Fârâbî, es-Siyâse, s.32.

207 Fârâbî, el-Medine, ss.83-84., Erdoğan, a.g.m., s.233.

64

felekü’l-Aksa cismi, sabit yıldızlar, Zühal, Müşterî, Merih, Güneş, Venüs, Ütarid ve en son olarak da Ay küresi var oluncaya kadar devam eder.208