• Sonuç bulunamadı

2.4. BAĞIMSIZLIĞA KADARKİ TARİHSEL SÜREÇ

2.4.2. Osmanlı Hakimiyetinde Lübnan

2.4.2.2. İki Kaymakamlık Dönemi

II. Beşir’in görevinin son bulmasıyla yerine III. Beşir Şihab getirilmiştir. Ancak III. Beşir’in Emir olmasıyla birlikte, İbrahim Paşa’nın yanında durarak kendilerini ağır baskılara maruz bırakan II.Beşir’e karşı birleşmiş olan Maruni ve Dürzi gruplar arasında yeniden çatışmalar baş göstermiştir. Zira Dürziler II.Beşir döneminde el konulan mallarını talep ederlerken Maruniler yine o dönemde elde ettikleri ekonomik ve siyasi kazanımları kaybetmek istemiyorlardı. Ayrıca zayıf bir karaktere sahip olmasında ötürü de Hristiyan tebaaca da çok sahiplenilmemişti. Bölgedeki bu gergin ortamı yumuşatmak için III. Beşir, Müslüman ve Hristiyan grupların yer alacağı bir Konsey kurulmasını ve tartışmalı konuların burada görüşülmesini önerdi. Ancak bu görüş Dürzilerce kabul edilmemiştir (Acar, 1989: 12). Bunun üzerine 1841 yılında bir dizi Dürzi-Maruni çatışması yaşanmıştır. Büyük devletlerden gelen baskılar sonucu bölgeye müdahale etmek üzere Osmanlı tarafından bir ordu gönderilmiştir. Sorunu çözmekle görevlendirilen Mustafa Nuri Paşa ilk önce taraflar arasında anlaşma sağlamaya çalışmışsa da çatışmaların sona ermemesi üzerine Şihab Emir Kasım’ın Emirliğine son verdiğini açıklayarak yerine Mirliva Ömer Paşa’yı atamıştır (Keleş, 2008: 134). Böylece Lübnan’da ki Şihab Emirliği son bulmuştur. Emir Ömer Paşa iki taraf ile de iyi ilişkiler kurmaya çaba sarf etmiştir. İktidarı kaybeden Maruniler ise Batı dünyası ile iletişim kurmaya girişmişlerdir. Ayrıca bu dönem, yaşanan istikrarsızlıklar ve din faktörü öne

65

sürülerek, Batılı misyonerlerin Lübnan’a çıkarma yaptığı dönemdir. Dış müdahalelerin sorunları daha da karmaşık bir hale sokacağının anlaşılması üzerine bölgede yeni bir düzenin uygulanmasına karar verilmiştir. Çeşitli görüşler arasından Avusturya Prensi Metternich’in önerisi kabul edilmiştir. Buna göre “dağlık Lübnan iki idari bölgeye ayrılacak, kuzeydeki Maruni bölgede Maruni bir kaymakam, güneyde ise Dürzi bir kaymakam idareden sorumlu olacaktı. Bu şekilde bir düzenleme ile Lübnan’da Dürzi ve Maruni toplulukların yetkileri eşit biçimde hukuki bir temele dayandırılıyordu” (Acar, 1989: 14). Bu sistemin amacı öncelikle Dürzi-Maruni çatışmalarını durdurmaktır. Ayrıca arka planda dış müdahalelerin önlenmesi de amaçlanmaktadır. Sistemin kabulü ile 1843 yılının Ocak ayında Dürzi bölgenin kaymakamlığına Ahmet Arslan; Maruni bölgenin kaymakamlığına ise Haydar Ebü’l-Lam (Abüllam) atanmıştır. Böylece iktidara Maruniler de ortak olmuşlardır. Bu durum çok önemlidir zira bu tarihten sonra Marunilerin yönetimdeki nüfuzu Batı’nın da desteğiyle artacaktır.

Kabul edilen yeni sistem bazı noktalarda eksik kalmaktaydı. İlk olarak Kuzey ve Güney diye bölünen bölgede, o bölgelerin içerisinde diğer grupta yer alan bireylerin hukuki durumlarının ne olacağı açığa kavuşturulmamıştı. Kuzeydeki Maruni bölgede yaşayan Dürziler sorunları kendi geleneklerine göre çözmek istemeleri halinde Kuzey’den sorumlu Maruni kaymakamın müdahalesi halinde ne olacaktı? Bir diğer problem ise Dürzi ve Maruni grupların haricinde bölgede yaşayan diğer dini gruplar da hak talep etmekteydiler. Tüm bu sıkıtılar çok geçmeden gruplar arasında çatışmaların doğmasına sebep olmuştur. Aynı mahallede yaşayan farklı gruplar arasında başlayan olaylar kısa sürede bir iç savaşa dönüşmüştür (Buzpınar, 2003: 250). Olayların daha fazla büyümesini önlemek için Osmanlı Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) Şekip Efendi Lübnan’a gelmiştir. Gerekli gözlem ve görüşmelerin ardından sistemin güçlendirilmesi kararı alınmıştır. Buna göre Maruni ve Dürzi bölgelerin altına Sünni, Dürzi, Maruni, Grek Ortodoks, Grek Katolikleri temsilen birer temsilci ve hakimden oluşan Konsey oluşturulması kararlaştırılmıştır. Buna göre konsey mali konularda oybirliği ile hukuki konularda ise oy çokluğu ile karar alacaktır (Acar, 1989: 15). Hariciye Nazırı Şekip Efendi tarafından Cebel-i Lübnan’a sunulan bu sistem 1860 yılına kadar bölgede düzeni sağlamıştır. Burada belirtilmesi gereken husus bu kısa süreli düzenin temelinde Batılı devletlerin bölgeye fazla müdahale etmemesi de yatmaktadır. Her ne kadar Fransa Marunilerin haklarının iyileştirilmesine yönelik atılımlarda bulunmuşsa da kendi iç

66

meseleleri ile uğraşan diğer büyük devletlerin konuya ilgi göstermemesi üzerine müdahaleden sakınmıştır. Diğer yandan 1850 yılında bazı aksaklıkların giderilmesine yönelik 5 bölümden oluşan bir Nizamname yayımlanmıştır. 1860 yılına kadar büyük ölçekli bir çatışma yaşanmasa da taraflar arasında rekabetin tamamen sonlandığı da söylenemez. 1860 yılının Mayıs ayında patlak veren olaylar kısa sürede tüm bölgeye yayılmıştır. Batılı devletler Osmanlı’dan duruma müdahale etmesini istemişlerdir. Vali Hurşit Paşa taraflara sükunet çağrısında bulunup barışa davet etmişse de olaylar daha da şiddet kazanarak devam etmiştir. Osman Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu da duruma müdahale de yetersiz kalmıştır. Lübnan’daki gelişmelerin ciddiyetine binaen Padişah tarafından Hariciye Nazırı Keçecizade Fuat Paşa “Fevkalade Memuriyet-i Mahsusa” yetkilerle donatılarak Beyrut’a gönderilmiştir (Duman, 2006: 9). Fuat Paşa çok sert tedbirler alarak ilgili taraflara adaleti sağlayacağı ve suçluların cezalandırılacağı teminatını vermiştir. Buna rağmen Fransızlar, Marunileri koruyacağını ileri sürerek bölgeye asker çıkarmışlardır (Buzpınar, 2003: 251). Fransa bu hamlesi ile Lübnan’ın bağımsızlığını ilan edeceği 1943 senesine kadar bölgede hakim unsurlardan biri olacaktır. Yaşanan bu gelişmeler bölgede farklı bir sistemin kurulmasını gerektirmiştir.