• Sonuç bulunamadı

İdari Yargılama Usulü Kanununun 49'uncu maddesinin (1/a) fıkrasında görev ve yetki dışında

bir işe bakılmış olması temyiz nedeni olarak düzenlendiğinden; davanın görülmesi sırasında bölge idare mahkemesi tarafından aynı Yasanın 43'üncü maddesinin 3'üncü fıkrasına göre görevli ve yetkili mahkemeyi belirleme konusunda verilen karardaki kesinliğin, temyiz incelemesi sırasında göz önüne alınmasını engelleyici nitelik taşımadığı hakkında.

Temyiz Edenler :1-Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı adına Ankara TIR Gümrük Müdürlüğü 2-Maliye Bakanlığı

Karşı Taraf : … Damızlık Tavukçuluk Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi Vekili : Av. …

İstemin Özeti : Davacı, 24.1.2005 tarih ve 781 sayılı gümrük giriş beyannamesi ile mal mukabili gerçekleştirilen ithalat nedeniyle tahsil edilen kaynak kullanımını destekleme fonunun yasal dayanağının bulunmadığı iddiasıyla dava açmıştır.

Davayı inceleyen Ankara 1.Vergi Mahkemesi, 20.12.2005 günlü ve E:2005/861, K:2005/1663 sayılı kararıyla; 4684 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Geçici 3'üncü maddesiyle Bakanlar Kuruluna verilen kaynak kullanımı destekleme fonunu tümüyle kaldırma yetkisinin, bu Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra yürürlüğe konulan 12.7.2001 tarih ve 24460 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2001/2698 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı eki Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu Hakkında Karar ile kullanılarak, söz konusu fon, 1.1.2002 tarihinden itibaren kaldırıldığından, bu tarihten sonra 24.1.2005 tarihli gümrük giriş beyannamesi ile ithal edilen mal bedeli üzerinden fon kesintisi yapılmasında hukuka uygunluk görülmediği gerekçesiyle davacı adına yapılan fon tahakkukunun tahakkuk kayıtlarından silinerek davacıya ret ve iadesine karar vermiştir.

Davalı idarelerin temyiz istemini inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesi, 6.12.2007 günlü ve E:2007/2141, K:2007/3343 sayılı kararıyla; 12.12.2001 tarih ve 4726 sayılı 2002 yılı Bütçe Kanununun 30/c maddesinde; tasfiye edilen fonların her türlü gelirlerinin, tasfiye edilmelerine ilişkin mevzuatta özel bir düzenleme bulunmaması halinde, bu konuda yeni bir

düzenleme yapılıncaya kadar yürürlükten kaldırılan hükümlere göre tahsil edilmesine devam olunarak, genel bütçeye gelir kaydedileceğinin kurala bağlandığı, sonraki mali yıllara ait bütçe kanunlarında da aynı düzenlemelere yer verildiği, 31.12.2003 tarih ve 25333 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 2003/6660 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla, 4684 sayılı Kanunun geçici 3'üncü maddesinin (3) işaretli bendinde Bakanlar Kuruluna verilmiş olan yetki kullanılarak, ekli Kararın 1'inci maddesinde, kaynak kullanımı destekleme fonuna kesinti yapılmayacak işlemler sayılarak, 2'nci maddesinde, bu Kararda düzenleme yapılmayan hususlarda, mülga 12.5.1988 tarih ve 88/12944 sayılı Kararnamenin, kaynak kullanımı destekleme fonuna kesinti yapılmasına ilişkin hükümlerin uygulanmasına devam olunacağının kurala bağlandığı, bütün bu düzenlemelerin, kaynak kullanımı destekleme fonuna ilişkin kesintilerin, yürürlükten kaldırılan hükümler uyarınca genel bütçeye gelir yazılmak üzere tahsil edilmesine devam edildiğini ortaya koyduğundan, dava konusu edilen fon kesintisinin yasal dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle kaldırılması ve davacıya ret ve iadesi yolunda verilen kararda hukuka uygunluk görülmediği gerekçesiyle kararı bozmuştur.

Bozma kararı üzerine Ankara 1.Vergi Mahkemesi, 27.2.2008 günlü ve E:2008/324, K:2008/275 sayılı kararıyla, ilk kararında ısrar etmiştir.

Israr kararı Maliye Bakanlığı ve Ankara Tır Gümrük Müdürlüğünce temyiz edilmiş ve fon tahsilatının yasaya uygun olduğu, davanın idare mahkemesinin görevinde bulunduğu ileri sürülerek bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi Gönül SAYIN'ın Düşüncesi : Olayda mal mukabili gerçekleştirilen ithalat nedeniyle tahsil edilen kaynak kullanımı destekleme fonunun vergiyle bağlantısı bulunmaması nedeniyle, bu davada Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22.5.2003 tarihli E:2003/1, K:2003/1 sayılı kararı doğrultusunda vergi mahkemesince karar verilmesinde isabet görülmemiştir.

Bu nedenle, temyiz isteminin kabulüyle, ısrar kararının görev yönünden bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Sefer YILDIRIM'ın Düşüncesi : Danıştay Üçüncü Dairesinin 6.12.2007 gün ve 2007/3343 sayılı kararında yazılı gerekçe uyarınca temyiz isteminin kabulü ile Vergi Mahkemesi ısrar kararının bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun 5'inci maddesinin (1) işaretli fıkrasında, idare mahkemelerinin, vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla ilk derecede Danıştay'da çözümlenecek davalar dışındaki iptal davalarını ve tam yargı davalarını çözümlemekle görevli olduğu düzenlendikten sonra, 6'ncı maddesinde vergi mahkemelerinin, genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ve benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davaları ve bu konularda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasına ilişkin davaları çözümleyeceği kurala bağlanmıştır.

İthalatta alınan toplu konut fonu payının tahakkukundan doğan uyuşmazlıkların, idare ve vergi mahkemelerinden hangisinin görevine girdiği konusunda Danıştay Yedinci ve Onuncu Daireleri arasında doğan içtihat aykırılığı; 6.10.2003 gün ve 25251 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 22.5.2003 gün ve E:2003/1; K:2003/1 sayılı Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararı ile matrah ve oranları farklı olmakla birlikte eşyanın tabi olacağı gümrük vergisine ait istatistik pozisyonunun değişmesinin vergi ve fonu etkileyecek olması sebebiyle, toplu konut fonu ile ilgili davanın, gümrük vergisi ile ilgili uyuşmazlığın sonucunda ortaya çıkan hukuki duruma bağlılığı ve aralarında bir yönden sebep-sonuç ilişkisi bulunması

karşısında; bu iki uyuşmazlığın, gerek usul ekonomisi ve gerekse davaların farklı mahkemelerde görülmesinin uygulamada çıkaracağı sakıncalar nedeniyle 2576 sayılı Kanunun 6'ncı maddesi uyarınca vergi mahkemesince çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle Danıştay Onuncu Dairesinin kararı doğrultusunda birleştirilerek giderilmiş bulunmaktadır.

2575 sayılı Danıştay Kanununun 40'ıncı maddesinin 4'üncü fıkrasında, Danıştay daireleri ile kurullarının, idari mahkemelerin ve idarenin, sözü edilen kararlara uymak zorunda oldukları hükmü yer almıştır. Her ne kadar, olayda, temyiz edilen ısrar kararıyla sonuçlandırılan davaya konu uyuşmazlık, toplu konut fonu payı tahakkukundan değil, kaynak kullanımını destekleme fonu payı tahakkukundan doğmuşsa da Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun yukarıda sözü edilen kararında konulan ilke, bu fon payı için de geçerlidir.

İçtihatları Birleştirme Kurulu kararında, fon paylarının vergi ya da vergi benzeri mali yüküm olduğu ve bu nedenle vergi mahkemelerince çözümlenmesi gerektiğini değil, salt usul ekonomisi ve birbirlerine bağlılık ve etkileşim içinde olan gümrük vergisi ve fon payı uyuşmazlıklarına ilişkin davaların farklı mahkemelerde görülmelerinin uygulamada yaratacağı sakıncalar nedeniyle vergi mahkemelerince çözümlenmesinin gerekli olduğu vurgulanmıştır.

Kararda, söz konusu gerekliliğin ölçütü olarak, matrah ve oranları farklı olan gümrük vergisi ve fon payının, gümrük tarife istatistik pozisyonundaki değişiklikten ve fon payı uyuşmazlığının çözümünün gümrük vergisi uyuşmazlığıyla ilgili davanın sonucunda ortaya çıkacak hukuki durumdan etkilenecek olması gösterilmiştir.

2976 sayılı Yasaya dayanan bir ek mali yüküm olması ve vergi ve benzeri mali yüküm olmaması sebebiyle, 2576 sayılı Kanunun 6'ncı maddesi uyarınca doğrudan vergi mahkemesinin görevine girmeyen fon payına ilişkin davaların vergi mahkemesince çözümlenebilmesi; öncelikle, bir gümrük vergisi tahakkukunun bulunmasına; ikinci olarak, bu vergi tahakkukunun süresinde ve usulüne uygun biçimde idari davaya konu edilmiş olmasına; son olarak da, fon payı uyuşmazlığının, gümrük vergisi ile ilgili davanın sonucunda ortaya çıkacak hukuki durumdan etkilenecek olmasına bağlıdır. Bu koşullardan herhangi birinin bulunmaması halinde, fon payı uyuşmazlığından doğan davanın, genel görevli yargı yeri olan idare mahkemesince çözümlenmesi gerekmektedir.

Davacı tarafından gerçekleştirilen mal mukabili ithalatın kaynak kullanımını destekleme fonuna tabi bulunması nedeniyle ithalat bedeli üzerinden fon payı tahsil edildiği;

ithal eşyanın kıymetine ilişkin herhangi bir ihtilaf bulunmadığı ve gümrük vergisi ile ilgili bir ek tahakkuk yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Bu durum karşısında; davanın çözümü, gerçekleştirilen ithalatın, kaynak kullanımını destekleme fonuna tabi olmasını gerektiren bir ithalat bulunup bulunmadığının tespitine bağlı bulunduğundan, fon payına ilişkin bu davaya, vergi mahkemesince bakılması, 2576 sayılı Yasada öngörülen görev kuralına uygun düşmemiştir.

Her ne kadar dava, Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 31.5.2005 gün ve E:2005/2110; K:2005/2065 sayılı kararıyla ve 2577 sayılı Kanunun 43'üncü maddesine göre görevli mahkeme olarak tayin edilen Ankara Birinci Vergi Mahkemesince 2577 sayılı Yasanın 43'üncü maddesinin 3'üncü fıkrasında bölge idare mahkemelerinin görev ve yetki uyuşmazlıklarında vermiş oldukları kararların kesin olduğu kuralına dayanılarak incelenmişse de bu kesinlik; ilk derece yargılaması sırasında görev noktasında beliren uyuşmazlığın ortadan kaldırılması amacıyla öngörülmüştür. Bu kural temyiz merciine, idari yargı içindeki görev ve yetki sorununun temyiz incelemesi safhasında göz önüne alınmasını engelleyen nitelikte bir hüküm olarak yorumlanamaz. Nitekim, aynı Kanunun 49'uncu maddesinin 1/a bendinde, görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, ilk sırada incelenecek temyiz sebebi olarak gösterilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararlarının görevli ve yetkili idari mahkemeyi belirleme konusundaki kesinliğin, temyiz safhasındaki incelemeye kadar sirayet ettirilmesi, görev ve yetki dışında bir işe bakılmasına dayanan temyiz incelemesini olanaksız kılacaktır.

Bu nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne, Ankara 1.Vergi Mahkemesinin, 27.2.2008 günlü ve E:2008/324, K:2008/275 sayılı ısrar kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama giderleri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 15.5.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.

T.C.

D A N I Ş T A Y Vergi Dava Daireleri Kurulu

Esas No : 2008/488 Karar No: 2009/211

Özeti : Ödeme planının idari davaya konu edilemeyeceği, davacıya tebliğ edilmiş bir ödeme emri de bulunmadığından davanın reddine ilişkin kararın;

usulüne uygun duyurulmuş ve dava konusu edilmeksizin kesinleşmiş borçların varlığı halinde ödeme planının davacının menfaatini etkileyeceği gerekçesiyle bozulmasından sonra bozma nedeni yapılan araştırmadan sonra verilen davanın reddi yolundaki kararın ısrar kararı niteliği taşımadığı ve temyiz incelemesinin görevli dava dairesince yapılması gerektiği hakkında.

Temyiz Eden : …

Karşı Taraf : Düden Vergi Dairesi Müdürlüğü

İstemin Özeti : Dava; 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunundan faydalanmak için başvuran davacı adına düzenlenen ödeme planının iptali istemiyle açılmıştır.

Davayı inceleyen Antalya Vergi Mahkemesi, 12.9.2003 günlü ve E:2003/761, K:2003/1466 sayılı kararıyla; 26.3.2003 tarihli dilekçe ile 4811 sayılı Yasadan yararlanmak için müracaatta bulunması üzerine düzenlenen ödeme planında, 1995 ve 1996 yıllarına ait vergi borçlarına yer verilmesi sebebiyle, davacı tarafından 10.6.2003 tarihinde idareye başvurularak, bilgileri bulunmayan 1995 ve 1996 yıllarına ait vergi ve bağlı borçlara ait ödeme emirlerinin tebliğ edilmesinin istenerek davanın ödeme planına karşı açıldığı ancak, davacıya tanzim ve tebliğ edilmiş bir ödeme emrinin bulunmaması ve söz konusu ödeme planının tek başına idari davaya konu edilebilecek kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem niteliğinde olmaması nedeniyle davayı reddetmiştir.

Davacının temyiz istemini reddeden Danıştay Dokuzuncu Dairesi, karar düzeltme istemi üzerine verdiği 23.1.2007 günlü ve E:2006/2612, K:2007/37 sayılı kararıyla; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 378'inci maddesinde, vergi mahkemesinde dava açabilmek için verginin tarh edilmesi, cezanın kesilmesi, tadilat ve takdir komisyonu kararlarının tebliğ edilmesi, tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin yapılması ve ödemeyi yapan tarafından verginin kesilmiş olması gerektiği belirtilmiş ise de vergi dairelerinin idari işlevleriyle ilgili olarak vergi hukuku alanında tesis ettikleri uygulanabilir nitelikte, yükümlülerin menfaatini etkileyen işlemlerin de idari davaya konu olacağının kabul edilmesi gerektiği, her ne kadar 4811 sayılı Yasadan yararlanmak için yapılan başvuru üzerine düzenlenen ödeme tablosunun kesin ve yürütülmesi zorunlu bir idari işlem olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; davacı tarafından söz konusu ödeme tablosunda yer alan 1995 ve 1996 yıllarına ilişkin vergi borçları ile ilgili kendilerine vergi ve ceza ihbarnamesi tebliğ edilmediği, dolayısıyla kesinleşen bir borcun bulunmadığı ileri

sürüldüğünden ve bu durum yükümlünün maddi ve hukuki yönden menfaatini etkileyeceğinden, söz konusu ödeme planının kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem niteliğinde olduğu, aksi yönde verilen kararda hukuka uygunluk görülmediği gerekçesiyle kararı bozmuştur.

Bozma kararı üzerine Antalya Vergi Mahkemesi, 1.11.2007 günlü ve E:2007/1055, K:2007/1650 sayılı kararıyla; ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeye ek olarak; davacı tarafından tarhiyatlara ilişkin ihbarnamelerin usulüne uygun olarak tebliğ edilmediği, dolayısıyla kesinleşmiş bir kamu alacağından söz edilemeyeceği ileri sürülmekte ise de, ihbarnamelerin davacının faaliyetini terk ettiğini ileri sürdüğü iş yerinde … isimli şahsa 30.1.1998 tarihinde; tahakkuk eden kamu alacağının vadesinde ödenmemesi üzerine tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerinin davacının eşi …'a "…" adresinde 11.10.2000 tarihinde tebliğ edilmiş olduğu, bu durum karşısında kesinleşmiş bir kamu alacağı bulunmadığı iddiasının ödeme emirlerine karşı süresinde açılacak davada ileri sürebileceği gerekçesiyle davanın reddi yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.

Kararı, temyiz eden davacı, vergi idaresi tarafından yapılan tarhiyatın duyurulmasına ilişkin ihbarnamelerin kendisine tebliğ edilmediğini ileri sürerek bozulmasını istemiştir.

Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.

Danıştay Tetkik Hâkimi Ahmet AKKOCA'nın Düşüncesi : Kesinleşmiş kamu alacakları için 4811 sayılı yasadan yararlanan davacının dava dilekçesindeki iddialarının tamamı ödeme emrine yönelik olduğundan, davanın ödeme planının değil, ödeme emirlerinin iptali istemiyle açıldığının kabulünün gerektiği, ödeme emirlerine karşı açılan bu dava ise süresinde olmadığından temyiz isteminin bu gerekçeyle reddi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Zerrin GÜNGÖR'ün Düşüncesi : Danıştay Dokuzuncu Dairesinin E:2006/2612, K:2007/37 sayılı ve 23.1.2007 tarihli bozma kararındaki gerekçede belirtilen nedenler doğrultusunda temyiz isteminin kabulü ile temyiz konusu mahkeme ısrar kararının bozulmasının uygun olacağı düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

2575 sayılı Danıştay Kanununun 38'inci maddesinin 2'nci fıkrasında, Vergi Dava Daireleri Kurulunun, vergi mahkemelerinden verilen ısrar kararları ile vergi dava dairelerinden ilk derece mahkemesi olarak verilen kararları temyizen incelemekle görevli kılınmıştır. Temyizen incelenerek bozulması istenen karar vergi mahkemesince verilmiş bulunduğundan, temyiz başvurusunun Kurulca incelenebilmesi için, söz konusu kararın ısrar kararı niteliğinde olması gerekmektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49'uncu maddesinin 3'üncü ve 4'üncü fıkralarında yer alan düzenlemeden, "ısrar"

kararlarının, Danıştay'ın ilgili dava dairesince kararı bozulan ilk derece mahkemesinin bu karara uymaması, ilk kararında direnmesine ilişkin kararlar olduğu anlaşılmaktadır. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun görevi, bu kararlara karşı yapılan temyiz başvurularının incelenmesini kapsamaktadır.

Ödeme planının iptali istemiyle açılan davayı; ödeme planının, tek başına idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem olmadığı ve davacı adına düzenlenmiş ve tebliğ edilmiş bir ödeme emri bulunmadığı gerekçesiyle reddeden vergi mahkemesi kararının, Danıştay Dokuzuncu Dairesince, 1995 ve 1996 yıllarına ilişkin vergi borçlarını kapsayan ödeme plânının, usulüne uygun olarak duyurulmuş ve dava konusu edilmeksizin tahakkuk ederek vadesinde ödenmemiş borçların varlığı halinde davacının menfaatini etkileyeceği gerekçesiyle bozulmasından sonra ilk kararından farklı olarak ihbarnamelerin ve ödeme emirlerinin hangi tarihte ve ne şekilde tebliğ edildiğini de saptayan vergi mahkemesi tarafından ilk kararda ısrar edildiği belirtilerek davanın reddedildiği

anlaşılmaktadır. Temyiz istemine konu yapılan karar, bozma sebebi yapılan konu incelenerek verildiği ve ısrar kararı niteliğini taşımadığından, temyiz isteminin Kurulumuzca değil, ilk derecede verilen kararları temyizen incelemekle görevli dava dairesince incelenmesi gerekmektedir.

Bu nedenle, dosyanın görevli Danıştay Dokuzuncu Dairesine gönderilmesine, 15.5.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.

T.C.

D A N I Ş T A Y Vergi Dava Daireleri Kurulu

Esas No : 2008/604 Karar No: 2009/215

Özeti : Kamu alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirleri ile bu ödeme emirlerinin geri alınması istemiyle yapılan başvurunun zımnen reddi suretiyle kurulan işleme karşı açılan davaya ait dilekçenin 2577 sayılı Kanunun 5'inci maddesine uygun olmaması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, davanın ödeme emirlerine karşı süresinde açılmaması nedeniyle reddi yolundaki ısrar kararında hukuka uygunluk bulunmadığı hakkında.

Temyiz Eden : … Vekili : Av. …

Karşı Taraf : Hisar Veraset ve Harçlar Vergi Dairesi Müdürlüğü

İstemin Özeti : Dava, … Anonim Şirketinden tahsil edilemeyen yargı harçlarının tahsili amacıyla kanuni temsilcisi olan davacı adına düzenlenen ödeme emirlerine ve ödeme emirlerinin geri alınması istemiyle yapılan başvurunun zımnen reddine ilişkin işleme karşı açılmıştır.

Davayı İnceleyen İstanbul 1. Vergi Mahkemesi, 7.12.2004 günlü ve E:2004/2639, K:2004/2672 sayılı kararıyla; 30.9.2004 tarihinde tebliğ edilen ödeme emirlerinin geri alınması istenerek 6.10.2004 tarihinde idareye yapılan başvuruya cevap süresinin son günü olan 5.12.2004 tarihine kadar cevap verilmemesi üzerine 6.12.2004 tarihinde dava açıldığı, ödeme emrinin 6183 sayılı Kanunda öngörülen cebren tahsil ve takip işlemlerinden olduğu ve vergi dairelerinin idari işlevleri ile ilgili olarak tesis ettikleri uygulanabilir nitelikte, yükümlülerin menfaatini etkileyen idari işlemlerden farklılık taşıdığı, kesinleşmiş amme alacağının tahsil ve takibi için düzenlenen ödeme emrinin, daha önce tesis edilmiş bir idari işlemin gereğinin yerine getirilmesi amacı ile tesis edilmiş, idari işlemin icrasına yönelik tek yanlı bir işlem olmasının, onu diğer idari işlemlerden ayıran en önemli unsur olduğu, Kanunda ödeme emrine karşı açılacak davalarda sürenin, hak düşürücü süre niteliğinde olan ve özel düzenleme olmadıkça durması ve kesilmesi söz konusu olmayan yedi günle sınırlandırılmış olmasının bu özelliğinden kaynaklandığı, dolayısıyla tebliğ edilen ödeme emirlerine karşı idareye yapılan başvuru dava açma süresini durdurmayacağından, 30.9.2004 tarihinde tebliğ edilen ödeme emirlerine karşı yedi gün içinde dava açılması gerekirken, 6.12.2004 tarihinde açılan davanın süresinde olmadığı gerekçesiyle, davayı reddetmiştir.

Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesi, 31.5.2006 günlü E:2005/909, K:2006/2213 sayılı kararıyla; Genel bütçeye, il özel idarelerine, belediyelere ve

köylere ait vergi, resim, harç ve benzeri yükümlerin tarh, tahakkuk, tahsil işlemlerinden ve bunlarla ilgili zam ve cezalardan doğan uyuşmazlıkların çözümünde genel ilkenin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununa uygun olarak vergi mahkemesinde dava açılması olduğu, ancak, vergilendirme işleminden doğan anlaşmazlık, bir hukuki ihtilaftan değil de, bir maddi hatadan ibaret bulunmakta ise, yasa koyucunun pahalı ve uzun olan bu dava yolundan ayrı olarak, Vergi Usul Kanununun 116 ila 126'ncı maddelerinde düzenlenen ve vergi literatüründe "Düzeltme ve Şikayet Müessesesi" denilen bir idari başvuru yolu öngördüğü, vergi, resim ve harçların tarh, tahakkuk ve ödeme emri ile haciz işlemlerini de içeren tahsilat aşamalarında yapılan vergi hataları hakkında mükelleflerin, genel olarak otuz gün, ödeme emrine karşı yedi gün olan dava açma süresi içinde vergi mahkemesinde dava açmak suretiyle uyuşmazlığı yargı mercii önüne getirmek hakları bulunduğu gibi önce düzeltme yoluna başvurmak suretiyle vergi hatasının giderilmesini yetkili makamlardan istemek, reddi halinde, dava açma sürelerine bağlı kalarak yargı yerlerine başvurmak hakları da bulunduğu, ancak bu takdirde sadece vergi hataları yönünden inceleme yapılabileceği, tarh ve tahakkuk ettirilen bir kamu alacağının cebren tahsil ve takip aşamalarından olan ödeme emrinde yapılmış bir vergilendirme veya hesap hatasının da düzeltme yolu ile giderilmesinin istenebileceği, bu konuda ödeme emrinin, vergilendirme işlemlerinden farklı olmadığı, diğer taraftan, vergi ihtilaflarında uyulması gereken Vergi Usul Kanununun 124'üncü maddesi ve bunun gibi özel nitelikteki hükümleri mevcutken, özellikle süre hesabında davacıların hak kayıplarına neden olması sebebiyle 4001 sayılı Yasa ile vergi uyuşmazlıklarına uygulanmayacağı hükme bağlanan 2577 sayılı Yasanın 10'nuncu ve 11'inci maddeleri hükümlerinin olayda tartışılmasına da gerek bulunmadığı, bu durumda, uyuşmazlık konusu ödeme emrinin 30.9.2004 tarihinde tebliği üzerine yedi gün olan dava açma süresi içinde ve 6.10.2004 tarihinde yapılan düzeltme isteğinin zımnen reddi üzerine, süresinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle kararı bozmuştur.

Bozma kararına uymayan İstanbul 1. Vergi Mahkemesi, 5.12.2007 günlü ve E:2007/2793, K:2007/2629 sayılı kararıyla; davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.

Israr kararı davacı tarafından temyiz edilmiş ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü

Israr kararı davacı tarafından temyiz edilmiş ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü