• Sonuç bulunamadı

Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, ısrar kararının dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak nitelikte

bulunmadığından, istemin reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.

KARŞI OY

XXX- Davacılar adına düzenlenip tebliğ edilen ödeme emirlerine karşı açılan davayı süre aşımı nedeniyle reddeden Vergi Mahkemesi ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenmektedir.

Anayasa'nın Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması başlıklı 40'ıncı maddesinin 2'nci fıkrasında; "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır." hükmü yer almaktadır. Ancak, Anayasa hükümleri kural olarak doğrudan uygulanacak hükümler olmadığından, uygulama ile ilgili kanunların

çıkarılması gerekmekte ise de Anayasa'nın ayrıntılı biçimde düzenlediği konularda doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Buna göre; kamu kurum ve kuruluşlarının tesis edecekleri işlemlerinde, bundan etkilenen ilgili kişilerin bu işlemlere karşı başvuracakları idari mercileri ve kanun yolları ile sürelerini de belirtmeleri zorunludur. Son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesi hak arama hürriyetinin kullanımı, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk haline gelmiş, bu hususlar anılan ikinci fıkranın eklenmesine ilişkin 4706 sayılı Kanunun 16'ncı madde gerekçesinde de ayrıca belirtilerek maddenin amacına açıklık getirilmiştir.

İncelenen uyuşmazlıkta; davacı adına düzenlenip tebliğ edilen dava konusu ödeme emrlerinde Vergi Mahkemesi nezdinde dava açılabileceğinin belirtilmemesi ve dava açma süresine ilişkin bir bilgiye yer verilmemesi Anayasa'nın 36'ncı maddesinde öngörülen hak arama hürriyetini sınırlayıcı bir sonuç doğurduğundan, belirtilen Anayasa hükümleri karşısında dava açma süresinin geçirildiğinden söz edilmesine olanak bulunmamaktadır.

Buna göre davanın süresinde açıldığının kabulüyle işin esasının incelenmesi gerekirken süre aşımı nedeniyle davayı reddeden mahkeme kararında hukuki isabet bulunmadığından kararın bu gerekçeyle bozulması gerektiği görüşüyle karara gerekçe yönünden katılmıyorum.

KARŞI OY

XXXX- Temyiz başvurusu, davacı adına düzenlenen ödeme emirlerine karşı açılan davayı süre aşımı nedeniyle reddeden ısrar kararının bozulması istemine ilişkindir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Dava Açma Süresi" başlıklı 7'nci maddesinde, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve idare mahkemelerinde altmış, vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu belirtilmiş, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 54'üncü maddesinde, amme alacağını vadesinde ödemeyenlere yedi gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir "ödeme emri" ile tebliğ olunacağı, 58'inci maddesinde ise ödeme emrine karşı böyle bir borcun bulunmadığı veya kısmen ödendiği veya zaman aşımına uğradığı iddialarıyla yedi gün içinde dava açılabileceği öngörülmüştür.

İdari Yargılama Usulü Kanununun "Üst Makamlara Başvurma" başlıklı 11'inci maddesinde ise, ilgililer tarafından, idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurmanın işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durduracağı, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçmiş sürenin de hesaba katılacağı hüküm altına alınmıştır. Sözü edilen maddenin 4'üncü fıkrasında yer alan "Bu madde hükümleri, vergi, resim ve harçlarla benzeri mali yükümlerin tarh, tahakkuk ve tahsilinden ve bunların zam ve cezalarından doğan uyuşmazlıklarda uygulanmaz" hükmü 18.6.1994 gün ve 21964 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 4001 sayılı Kanunun 6'ncı maddesi ile 18.6.1994 tarihinden itibaren yürürlükten kaldırılmıştır.

4001 sayılı Kanunun anılan 6'ncı maddesinin gerekçesinde, vergi, resim ve harçlarla benzeri mali yükümlerin tarh, tahakkuk ve tahsili ve bunların zam ve cezalarından doğan uyuşmazlıklarda, idari davaya konu olacak işlemlere karşı mevcut hükümlere göre dava açılmadan önce idari makamlara başvurulmasının mümkün bulunmadığı, başvuru yapılması dava süresini durdurmadığı için daha sonra açılan davaların süre aşımı yönünden reddedildiği, bu sebeple çoğu zaman hak kayıplarına neden olunduğu, gerek bu gibi haksızlıkların ortadan kaldırılması ve gerekse dava yoluna başvurulmadan idareye yapılacak başvuru yoluyla uyuşmazlıkların çözümlenmesinin sağlanmasının, dava sayısını azaltma yönünden yapacağı olumlu etki göz önüne alınarak, söz konusu fıkranın yürürlükten kaldırıldığı belirtilmiştir.

Buna göre; 2577 sayılı Kanunun 11'inci maddesinin 4'üncü fıkrasının yürürlükten kaldırılmasıyla güdülen amacın, tıpkı diğer idari işlemlerde olduğu gibi, tarh, tahakkuk ve tahsil işlemleriyle karşılaşan yükümlülere, bu işlemlerin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması için dava açma süresi içinde idareye başvuru yolunu açmak, bu başvuru ile dava açma süresini durdurmak ve böylece uyuşmazlıkların, dava aşamasına gelmeden, idari süreç içerisinde yeniden incelenip halledilmesi olduğu anlaşılmaktadır.

Bu bakımdan, 2577 sayılı Kanunun idari başvuru yolunu düzenleyen 11'inci maddesinin 18.6.1994 tarihinden itibaren vergi, resim ve harçlarla benzeri mali yükümlerin tarh, tahakkuk ve tahsilinden ve bunların zam ve cezalarından doğan uyuşmazlıklarda da uygulanması, yani, ilgililerin bahsi geçen işlemlere karşı doğrudan idari dava açma ya da idari itiraz yoluna başvurma haklarının olması, açıklanan yasal düzenleme sonrası doğan hukuki duruma ve bu düzenlemeyi yapmaktaki Kanun Koyucunun amacına uygun bulunmaktadır.

İdari Yargılama Usulü Kanununun sözü edilen 11'inci maddesinde, tesis edilmiş bulunan idari işlemlere karşı yapılacak ve idari dava açılmadan önce tüketilmesi zorunlu olmayan (ihtiyari) idari başvuru (itiraz) yolu düzenlenmiş bulunduğundan, ödeme emirlerine karşı da itiraz yoluna başvurulup başvurulamayacağı hususunun tespiti bakımından, idari işlemler içerisinde ödeme emirlerinin mahiyet ve niteliğinin saptanması önem arz etmektedir.

İdari işlemler, idari makamlar tarafından, bir kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla, kamu gücü kullanılarak ve tek taraflı iradeyle yapılan, ilgililer üzerinde hukuki sonuçlar doğuran, kesin ve yürütülmesi zorunlu işlemler olarak tanımlanmaktadır.

Ödeme emri de, 6183 sayılı Kanunun 2'nci kısmının "Cebren Tahsil ve Takip Esasları"nı düzenleyen 1'inci bölümünde yer alan ve 55'inci maddesinde tanımlanan, amme alacağını vadesinde ödemeyenlere, borçlarını yedi gün içinde ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bildirildiği bir idari işlemdir. Yani, ödeme müddeti içinde ödenmeyen amme alacağının, tahsil dairesince, cebren tahsili yoluna başvurulmasından önce, ilgililerin amme borcunu ödemeleri konusunda uyarılması; aksi takdirde, karşılaşacakları müeyyidelerin duyurulması amacına yönelik, kamu alacağının cebren takibi ve tahsili yolunda tesis edilen bir idari işlemdir. Bu anlamda ödeme emri tebliğ edilmekle, kamu gücü kullanılmak suretiyle bir alacağın takibine başlanılmış olmaktadır. Başka bir deyişle; ödeme emri, kamu alacağının, cebren tahsiline yönelik tesis edilmesi zorunlu ilk işlemdir. Bu haliyle, vergi kanunlarına göre tahakkuk etmiş ve vadesinde de ödenmemek suretiyle kesinleşmiş bir verginin, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun çerçevesinde ve bu Kanunun idareye tanıdığı yetkiye dayanılarak cebren tahsili aşamasında tesis edilen bir idari işlem olan ödeme emrinin, diğer idari işlemlerden ayrı hukuksal statüye tabi tutulması, İdare Hukuku İlkeleriyle bağdaşır nitelikte değildir.

Bu nedenlerle, ödeme emirlerine karşı İdari Yargılama Usulü Kanununun 11 inci maddesi kapsamında başvuru yapılabileceği, bu başvurunun işlemekte olan idari dava açma süresinin durmasını sağlamayacağının hukuka uygun biçimde söylenmesi, olanaklı bulunmadığı gibi Kanun koyucu'nun iradesine de aykırılık oluşturacaktır.

Olayda; ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davanın, ödeme emirlerine karşı yukarıda açıklanan 11'inci madde çerçevesinde yapılan başvuru üzerine zımni ret süresinin dolmasından sonra fakat dava açma süresi geçmeden önce süresinde açıldığı anlaşıldığından davanın süre aşımı nedeniyle reddinde hukuka uygunluk bulunmadığından ısrar kararının bu gerekçe ile bozulması gerektiği görüşüyle karara gerekçe yönünden karşıyız.

T.C.

D A N I Ş T A Y Vergi Dava Daireleri Kurulu

Esas No : 2008/786 Karar No: 2009/216

Özeti : Dava dilekçesine eklenen ve birlikte veya ayrı ayrı vekâlete yetkili kılınan avukatlardan birinin, tebliğin yapıldığı sırada iş yeri adresinde bulunan sekreterine tebliğ edilen dilekçenin reddine ilişkin karar üzerine 30 gün olan yasal sürede yenilenmeyen davanın incelenemeyeceği gerekçesiyle reddi yolundaki ısrar kararında hukuka aykırılık bulunmadığı hakkında.

Temyiz Eden : … Anonim Şirketi Vekili : Av. …

Karşı Taraf : Bornova Vergi Dairesi Müdürlüğü

İstemin Özeti : Davacı adına Eylül 2002 dönemi için re'sen salınan vergi ziyaı cezalı katma değer vergisine karşı açılan davaya ait dilekçenin reddinden sonra verilen yenileme dilekçesi üzerine İzmir 4. Vergi Mahkemesi, 1.11.2006 günlü ve E:2006/975, K:2006/1016 sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 15'inci maddesinin 1'inci fıkrasının (d) bendinde, 14'üncü maddenin 3/g bendinde yazılı halde otuz gün içinde 3'üncü ve 5'inci maddelere uygun şekilde yeniden düzenlenmek veya noksanları tamamlanmak üzere dilekçenin reddine karar verileceği düzenlemesine yer verildiği, davacı adına yapılan vergilendirmeyi duyuran ihbarnamelerin tebliği üzerine açılan davada, Mahkemelerince dilekçenin reddi yolundaki kararın 22.9.2006 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, 26.10.2006 günü çalışma süresi sonuna kadar dilekçenin yenilenmesi gerekirken, otuz gün dolduktan sonra 27.10.2006 tarihinde yenilenmesi nedeniyle ve esasının incelenemeyeceği gerekçesiyle davayı reddetmiştir.

Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesi, 19.6.2007 günlü E:2006/5358, K:2007/2331 sayılı kararıyla; dilekçe ret kararının tebliğ edildiği …'ın … Beşiktaş'ta faaliyet gösteren … Hukuk Bürosunun değil, … Beşiktaş'ta faaliyet gösteren … Anonim Şirketinin sigortalı çalışanı olduğu, bu kişinin hukuk bürosu ile herhangi bir ilgisinin bulunmadığı, danışmanlık ve hukuk bürolarının farklı binalarda yer aldığı, aynı bina içinde herhangi bir komşuluk ilişkisinin bulunmadığı, dilekçe ret kararının usulüne uygun olarak tebliğ edilmediği, usulsüz tebligattan yurt dışında olunması nedeniyle 29.9.2006 tarihinde haberdar olunduğundan, bu tarihten itibaren 30 gün içinde yenilenen davanın geç yenilendiğinden söz edilemeyeceğinin ileri sürüldüğü, 7201 sayılı Tebligat Kanununun 17'nci maddesinde, belli bir yerde devamlı olarak meslek ve sanatını icra edenlerin, o yerde bulunmadıkları takdirde, tebliğin aynı yerdeki daimi memur ya da müstahdemlerden birine yapılacağının belirtildiği, Mahkeme tarafından dava, dilekçenin süresinde yenilenmediği gerekçesiyle reddedilmişse de, dosyada mevcut davacı şirket vekilince sunulan Sosyal Sigortalar Kurumu sigorta bildirgesi ile Ticaret Sicil Memurluğunun … A. Ş. 'nin … 'ta faaliyette bulunduğunu belirten yazısının incelenmesinden; dilekçe ret kararının tebliğine ilişkin tebligatın, davacı şirketin vekilinin bilinen adresi olan … adresinde kanuni temsilcisine veya bu adreste bulunanlardan veya işyerinde memur ya da müstahdemlerinden birisine yapılmadığı, davacı şirket vekilinin bilinen adresinin dışında, şirket vekilinin işyeri adresi ile yanyana olan, ancak aynı binada komşuluk ilişkisi bulunmayan diğer binada yer alan … A. Ş.

'nin … sigorta sicil numaralı çalışanı olan …'a tebliğ edildiği, … Hukuk Bürosunun … adında

herhangi bir çalışanının bulunmadığı, dolayısıyla, dilekçe ret kararının tebliğine ilişkin tebligatın usulüne uygun olmadığı anlaşıldığından, Mahkemece bu hususun dikkate alınması ve ıttıla tarihine göre davanın süresinde yenilendiği kabul edilerek işin esası hakkında bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur.

Bozma kararına uymayan İzmir 4. Vergi Mahkemesi, 18.6.2008 günlü ve E:2008/721, K:2008/818 sayılı kararıyla; ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeye ek olarak; yapılan vergilendirmeyi duyuran ihbarnamelerin tebliği üzerine açılan davada mahkemelerince verilen dilekçe ret kararının davacı vekilinin dava dilekçesinde belirtmiş olduğu adreste "daimi işçisi olduğunu beyan eden …'a tebliğ ettim" şerhi ile imza karşılığı 22.9.2006 tarihinde tebliğ edildiği, tebliğ tarihine göre dilekçenin 26.10.2006 günü mesai bitimine kadar yenilenmesi gerekirken otuz gün olan süre dolduktan sonra 27.10.2006 tarihinde yenilenmesi üzerine davanın reddedildiği, davacı vekili temyiz dilekçesinde … adlı şahsın, aynı adreste çalışanı olmadığını, … Anonim Şirketinin çalışanı olduğunu iddia etmiş ise de, dilekçe ret kararı gibi süre ret kararının da 23.11.2006 tarihinde "daimi işçisi olduğunu beyan eden …'a tebliğ ettim" şerhi ile aynı şahsa dava dilekçesinde belirtilen "…"

adresinde tebliğ edildiği anlaşıldığından, davacı vekilinin faaliyette bulunduğu "… Hukuk Bürosu" ile …'ın sigortalı olarak çalıştığı "… Danışmanlık Anonim Şirketinin isim benzerliği ve aynı şahsın her iki tebligatı da … Hukuk Bürosunun faaliyet gösterdiği adreste çekince ileri sürmeden alması sebebiyle tebligatı alan kişinin … Danışmanlık Anonim Şirketinin çalışanı olmasına rağmen aynı zamanda … Hukuk Bürosunda hizmet verdiği sonucuna ulaşıldığı, ayrıca, davacı vekili tarafından ileri sürülen söz konusu dilekçe ret kararının kendilerine değil,

… Danışmanlık Anonim Şirketi adresine tebliğ edildiği iddiası ilk bakışta … Hukuk Bürosu ile olan isim benzerliği sebebi ile böyle bir durumun var olabileceğini akla getirmekle birlikte, dilekçe ret kararının tebliğ edildiği alındıda bu iki unvanın da yer almadığı, alındıda muhatabın adı "… Kitle Pazarlama Ticaret ve Gıda Anonim Şirketi vekili Av. …" olarak belirtildiği ve yine yukarıda belirtildiği üzere süre ret kararına ilişkin tebliğ alındısında da söz konusu unvan yer almadan muhatap "… Kitle Pazarlama Ticaret Gıda Anonim Şirketi vekili Av. …" şeklinde belirtildiğinden isim benzerliği sebebiyle yanlış tebligat yapılmasının söz konusu olmadığı, kaldı ki davacının açmış olduğu diğer davalarda Mahkemelerince verilen 1.11.2006 günlü ve E:2006/979, K:2006/1020; E:2006/976, K:2006/1017 ve E:2006/977, K:2006/1018 sayılı aynı mahiyetteki süre ret kararlarına karşı yapılan temyiz istemlerinin Danıştay Üçüncü Dairesince reddedildiği, söz konusu kararlarda ek gerekçe olarak; süre ret kararlarının da anılan hukuk bürosunun faaliyette bulunduğu adrese tebliğe çıkarılarak, dilekçe ret kararında olduğu gibi daimi işçi ibaresiyle yine … imzasına tebliğ edilmesi karşısında, her iki tebligatı herhangi bir çekince ileri sürmeksizin alan adı geçenin … Hukuk Bürosu ile … Danışmanlık Anonim Şirketine birlikte hizmet verdiği sonucuna ulaşıldığının belirtildiği, öte yandan posta memurunun tebliğ yapacağı kimselerin kimliğini sorma ve kimin yanında sigortalı olarak çalıştığını araştırma görevinin de bulunmadığı, davacı vekili tarafından, 16.9.2006-27.9.2006 tarihinde yurtdışında bulunduğu, 27.9.2006 tarihinde yurda döndüğü, bu hususun pasaport kayıtları ile sabit bulunduğu, yurt dışından dönme tarihi olan aynı gün tebligatı öğrendiği kabul edilse dahi 30 gün olan yenileme süresinin yine korunmuş olacağı iddia edilmiş ise de İdari Yargılama Usulü Kanununda dava açma sürelerini mücbir sebeplerin uzattığı yönünde bir hüküm bulunmaması karşısında bu iddianın da yerinde görülmediği gerekçesiyle, reddi yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.

Davacı, dilekçe ret kararına konu olan davanın, şirketi temsilen Av. … tarafından açıldığını, dosyada mevcut …'la birlikte diğer bazı avukatlar adına düzenlenmiş vekaletnamede Av. ...'in adına yer verilmediğini, ancak davayı açan Av. …ın dava dilekçesinde kendisi ile birlikte birinci sırada Av. …'in adına yer verdiğini, bu durumun tebliğ evrakını düzenleyen memuru yanıltması sonucu, dosyada vekaletnamesi olmadığı halde tebliğ evrakına Av. …'in adının yazılmasına sebep olduğunu, oysa Av. … adına düzenlenen vekaletnamenin dilekçe ret kararından sonra verilen süre ret kararının temyizi aşamasında

dosyaya sunulduğunu, dolayısıyla dilekçe ret kararının tebliğ edildiğine ilişkin işlemin yok hükmünde olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.

Danıştay Tetkik Hâkimi Ahmet AKKOCA'nın Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar ısrar kararının bozulmasını sağlayacak durumda görülmediğinden istemin reddi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Buket ORAL'ın Düşüncesi : Danıştay Dokuzuncu Dairesinin bozma kararındaki gerekçede belirtilen nedenler doğrultusunda temyiz isteminin kabulü ile temyiz konusu mahkeme ısrara kararının bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

Eylül 2002 dönemi için re'sen salınan vergi ziyaı cezalı katma değer vergisine karşı açılan davaya ait dilekçenin reddinden sonra yenileme dilekçesinin otuz gün dolduktan sonra kayda geçmesi nedeniyle verilen davanın reddi yolundaki ısrar kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, Av. … adına düzenlenen vekaletnamenin dilekçe ret kararından sonra verilen kararın temyizen incelenmesi istemiyle yapılan başvuru sırasında dosyaya sunulduğunu, dilekçe ret kararının Av. …'e tebliğine ilişkin işlemin yok hükmünde olduğunu ve dolayısıyla ıttıla tarihine göre süresinde yenilenen davanın reddine ilişkin kararda hukuka uygunluk bulunmadığını ileri sürmüşse de; davacı tarafından Av. …'in vekil olarak atanmasına ilişkin İzmir 7.Noterliğince düzenlenen 27.2.2004 gün ve 4545 yevmiye sayılı vekaletnamenin, davanın açılması sırasında dava dilekçesiyle birlikte dosyaya sunulduğu anlaşılmaktadır. Vekaletnamede davacının, aralarında Av. …'in de bulunduğu Av. …, Av. …, Av. …, Av. …, Av. …, Av. …' u birlikte ve ayrı ayrı hareket etmek ve başkalarını da tevkil, teşrik ve azle yetkili olmak üzere vekil tayin etmesi karşısında, bu konudaki iddialar, ısrar kararının bozulmasını gerektirecek durumda bulunmadığı gibi diğer temyiz iddiaları da dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçesi Kurulumuzca hukuka uygun bulunan karara karşı yapılan temyiz isteminin kabulünü gerektirecek durumda görülmemiştir.

Bu nedenle, temyiz isteminin reddine, 15.5.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Temyiz isteminin kabulüyle, ısrar kararının Danıştay Dokuzuncu Dairesinin bozma kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.

İKİNCİ DAİRE KARARLARI