• Sonuç bulunamadı

E. İSLÂM HUKUKUNDA İCTİHAD VE DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ İLİŞKİSİ

1. İctihad Kapısının Kapalılığı Meselesi

Geçen zaman süreci içerisinde her şey değişmektedir. Değişmeden olduğu gibi kalan hemen hiçbir şey yok gibidir. Bunun bir istisnası varsa, belki o da değişme kanunudur. İslâm hukukunun hayata hem ayak uydurmak hem de yön vermektir. Bu ise İslâm hukukunun yeni yeni ortaya çıkan ihtiyaçlara cevap verebilmesi, böylece yaşanılan hayatla paralel yürümesi ile mümkündür.389 Dolayısıyla ictihad, her zaman gerekli olan bir faaliyettir. Zira hayat sürekli değişmekte ve yeni durumlar getirmektedir. Sınırlı sayıda ayet ve hadisten hareketle, sınırsız diyebileceğimiz meseleyi hükme bağlamak elbette bir uzmanlık ve ehliyet işidir.

İctihad kapısının kapanması tartışması, mezheplerin teşekkül edip genel kabul görerek yerleşmesi ve taklid olgusuyla yakından ilgilidir. Genellikle mezhep kurucusu imamlar, kendi ictihad usullerini kendilerinin oluşturması ve şeriatın tamamında ictihad edip fetva verebilecek durumda olmaları bakımından mutlak müctehid olarak tanınırlar.

Kendi usulünü oluşturma ve şer’î konuların tamamında fetva verme özelliğinin mutlak müctehidin ayırt edici özelliği olarak alınması, başarılacak işin klasik dönem açısından       

388 Apaydın, H. Yunus, “İctihad”, a.g.e., s. 437.

389 Erdoğan, Mehmet, İslâm Hukukunda Ahkâmın Değişmesi, İstanbul 2000, s. 15.

zorluğu dikkate alınırsa mutlak ictihad kapısının kapanması düşüncesinin de başlangıcı sayılabilir. Çünkü hicri III. (IX.) yüzyılın sonlarından itibaren o dönemlerde hâkim perspektif açısından usul konularına ilişkin söylenebilecek yeni pek fazla bir şeyin kalmadığı açıktır. Nitekim ictihad etme fikrine o dönemlerde ulaşabilen ve ilk defa usul oluşturma girişiminde bulunan Şîa âlimleri bile inanç ilkelerindeki farklılıktan kaynaklanan birkaç husus dışında alternatif bir usul oluşturmayı başaramamış ve birçok konuda Mutezile’nin Bağdat veya Basra ekolünün veya Sünnî ekollerin etkisinde kalmıştır.390

Şunu da belirtelim ki burada tartışılan ictihad,“mutlak müstakil ictihad”dır. Yani usûl ve fürûda başkasını taklid etmeyen müctehidin müstakil ictihadıdır. Usûlde genellikle bir müctehide bağlı kalıp fürûda müstakil olan ictihadın daha uzun zaman devam ettiği tarihî bir gerçektir.

Batı kökenli bazı araştırmacılarla İslâm dünyasından da bazı müellifler, belli dönemden itibaren ictihad kapısının kapandığını ve artık sadece geçmişteki fukahayı taklid etme, onların görüşlerini şerh etme veya yorumlamaya izin verildiğini söylemektedirler.391

Ancak ictihad kapısı Kur’an ve Sünnet tarafından açılmıştır. İslâm’ın iki temel kaynağının izin verdiği bir şeyi kapatmak hiç kimsenin yetkisinde değildir. Bir taraftan ilk devirlerdeki ilmî seviye ve kapasite azaldığı, diğer taraftan da ictihad kapısı kapalı diyenlerin, ictihad şartlarını zorladıkları için fiilî durum ictihad kapısının kapalı olduğu gibi bir sonuç doğurmuştur.

Bizzat Hz. Peygamber (s.a.v.) vahyin gelmediği konularda ictihad etmiştir. Ayrıca sahabe de hem Hz. Peygamber’in hayatında hem de vefatından sonra çözmek zorunda kaldığı hemen her meselede ictihada, diğer bir tabirle kendine ait ve özgür düşünce üretme işlemine başvuruyorlardı.392

İctihad kapısının kapanması meselesine dair önemli çalışmaları bulunan Hallaq, meseleyi birçok açıdan tahlil ederek zikredilen kapının kapatılmasının söz konusu olmadığını ifade etmektedir. Konunun başında Hallaq’ın ileri sürdüğü genel tez vardır: 1-       

390 Apaydın, a.g.e., s. 443.

391 Esen, Bilal, Hanefi Usul Eserlerinde İctihad Teorisi (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 2010, s. 292.

392 Erdem, Mehmet Zekeriya, İslâm Özgürlük Düşüncesinin Temeli (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 2009, s. 52.

İctihad yapabilecek fıkıhçılar neredeyse her devirde mevcut olmuştur. 2- Fıkıh ekollerinin oluşmasından sonra da fıkhın gelişiminde ictihad ameliyesi devam etmiştir. 3- İctihad kapısının kapandığı ve müctehidlerin sona erdiği konusundaki görüş ayrılığı, kapının kapanmasına dair fıkıhçılar arasında görüş birliği oluşmasını önlemiştir.393

Hayreddin Karaman İslam Hukukunda İctihad adlı eserinde şöyle demektedir:

“Şimdi cehalet hâkim olduğu için bilgisiz kimseler ictihadı gözlerinde büyütüyor ve onun farz-ı kifâye olduğunu unutuyorlar!”394 Zaman ilerledikçe insanlar yeni olaylarla, yeni meselelerle karşı karşıya kalmaktadır. Bu yeni hadise ve meseleler hakkında hüküm çıkarmak âlimlerin üzerine borçtur. Bu meseleler hakkında eski eserlerde hüküm yoksa herhalde çözümsüz bırakılmayacaktır. Asrın âlimleri ictihad ederek o meselenin cevaplarını, hükümlerini beyan eder, sorunları çözerler. Bu ise ancak ictihad yoluyla sağlanabilmektedir.

Kısaca ifade edilmek istenirse, dört mezhepte mevcut kaide ve usuller ile meseleleri çözme hususunda ictihad kapısı daima açıktır. İctihad edebilmek için, dinin bütününde ictihad edebilecek seviyede olmak şart değildir. Dinin bir bölümünde veya bir konusunda uzmanlaşan kimse, sadece o bölüm veya konuda ictihad edebilir.395 Bunun yanı sıra ictihad hem kişisel hem de toplu, kolektif olarak yapılabilir. Zira günümüzde ikisi de yapılmaktadır.

Yapılan araştırmalara göre hiçbir asır müctehidsiz kalmamıştır. Çünkü bu bir zarurettir. Nassa dayanmayan bazı hükümlerin zamanın değişmesiyle değişebildiği göz önünde bulundurulduğunda bu zaruretin önemi daha da iyi kavranabilmektedir. Buna rağmen taassubun yaygın olduğu zamanlarda müctehid olduğunu söyleyenler büyük tepkiyle karşılaşmışlardır. Fakat yukarıda da saydığımız siyasî, toplumsal, ilmî ve ahlâkî değişmelerin bir neticesi olarak dördüncü asırdan itibaren “mutlak ictihad” azalmış, ehliyet sahipleri hor görülmüş, ihtiyaca rağmen imkânlar daralmıştır.

İctihad kapısının kapandığını söylemek büyük bir hatadır, ancak ictihada ehil olmayanların ictihada kalkışmaları ise bundan daha büyük bir hatadır. Çünkü birinciler dini dondururlar; ikinciler ise tahrip ederler.

      

393 Hallaq, Wael B., “Was the Gate of Ijtihad Closed?”, International Journal of Middle East Studies, Volume 16, No: 1, Cambridge 1984, s. 4.

394 Karaman, a.g.e., s. 181.

395 Karaman, a.g.e., s. 174.

İslâm dünyasının son yüzyılında, ictihada yapılan vurguyu aşırı bulan ve geleneksel anlayışlarla yeni yönelişlerin arasını birleştirmeye çalışan bir eğilimden söz etmek mümkündür. Bu eğilim geleneksel ictihadlar içinden uygun olanları seçip alma, yeni karşılaşılan problemleri ise “kolektif ictihad” yoluyla çözme metodunu savunmaktadır.