• Sonuç bulunamadı

G. YENİ DÖNEM EŞİTLİK KURAMLARI

2. ARAPÇILIK VE ASABİYET KAVRAMI

2.2. İslam Dünyasında Arapçılığı Savunan Bazı Mütefekkirler

2.2.3. İbn Kuteybe (670-715)

Arap olmadığı halde koyu bir Arap taraftarı ve savunucusu olan İbn Kuteybe’nin asıl adı Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim b. Kuteybe ed-Dîneverî dir. İbn Kuteybe Fars asıllı olup muasırları olan Câhız ve Müberred gibi zamanın bütün ilimlerine vâkıf bir âlimdi. Özellikle Küfe âlimlerinin elinde bulunan lisânî, edebî ve târihî malzemeyi kendisinden sonraki nesillere aktarmak için eser yazmıştır. Kur'ân ve hadisi müdâfaa etmek suretiyle zamanın dinî alandaki mücâdelelerine de el atmıştır. Hemen hemen her sahada çok sayıda eser vermiştir. Onun Şuûbiye akımı ile ilgili düşüncelerini daha çok, yazmış olduğu Kitâbu'l-Arab adlı eserinde görüyoruz. Bir İranlı olmasına rağmen İbn Kuteybe, Şuûbiye meselesinde Şuûbîlerin saldırılarına cevap vermeye çalışmış ve yaz- mış olduğu Kitâbu'l-Arab'ında Arapları müdâfaa etmiştir. Öyle ki o, bu hususta Arap- lardan öte bir Arap savunuculuğu yapmıştır. Hicrî üçüncü asırda faaliyetlerinin zirveye ulaştığı ve çoğunluğunu Fars asıllıların teşkil ettiği ŞuûbîIer Araplara karşı saldırıya geçtikleri zaman İbn Kuteybe devrin siyâsî ve ictimâî şartları muvâcehesinde onlara karşı koyma yolunda hayli emek sarfetmiştir. Bazı kaynaklar da Kitâb Tafdîli'l Arab Ale'l Acem, Kitâbu't-Tesviye beyne'l-Arap ve'l-Acem veya Kitâb Zemmi'l-Hased adla- rıyla anılan Kitabu’l-Arab, onun münazara aslubuyla yazmış olduğu en önemli eseri sayılır. O, Kitâbu'l-Arabı'nı şuûbilerin tamah ve arzularına, Araplara olan sataşmalarına değinerek onları tekzib etmek ve cedel gibi kuvvetli bir üslûp içinde delillerini çürüt- mek için yazmıştır.

İbn Kuteybe'nin ele aldığı konularla Câhız'in değindiği hususlar arasında bir mukayese yapılacak olursa Kitâbu'l-Arab ile Kitâbu'l-Asâ arasında büyük bir fark oldu- ğu görülür. Câhız asâ ve benzeri, Arapların bazı âletleri üzerinde Şuûbilerin yaptıkları eleştirileri cevaplandırmaya çalışır. Oysa İbn Kuteybe Şuûbilerin Arapları eleştirdikleri noktaların hemen hepsine değinir. Dolayısıyla Kitâbu'l-Arab'ın en belirgin özelliği onun merkeze Şuübiyyeyi alan bir reddiye olmasıdır. İbn Kuteybe kitabına Şuübileri, Arap- lardan bütün faziletleri kaldırmaya ve onlara her türlü rezaleti yakıştırmaya, söz söyle- mede ve kötülemede haddi aşmaya yalanla iftirâya ve açıkça kibirlenmeye sevkeden hasedi târifle başlar; Hasetlik eden kişinin, rabbinin nimetine küfreden nankör olduğunu beyân eder. Çünkü haset, üstünlük taslama hissinin başlangıcıdır.271

Şuubilerin Araplara düşmanlıkta en katı olanlarının, onlara en kindâr davrananlarının, hiçbir işe yaramaz,

ayak takımı avâm ve Nabatîlerin olduğunu söyler. Ayrıca zeki İranlıların, Araplara karşı yapılacak kötü bir hareketin ne gibi sonuçlar doğuracağını bildiklerini; insanlardan sa- dece kalplerinde kin olanların Arapları kötülemeye düşkünlük gösterdiğini kaydeder. Ona göre, işte bunlardan bir grup edep süsüyle süslenip devletin ileri gelenleriyle yakın- lık kurmuşlar, bir başka grup da kitâbet nişanıyla şöhret kazanıp sultana yaklaşmışlardır. Ancak kişiliklerinin âdiliği ve asıllarının bozukluğu sebebiyle onların kalplerinde Arap- ların âdabına karşı bir kibir ve değerlerini aşağılama duygusu yerleşmiştir. Ebu Ubeyde bu duruma uyanların başında gelir. O insanlara sövme ve Arapların mesâlibini ortaya dökme gibi hususlarda en mahir kişidir.272

Müellif, Ebu Ubeyde başta olmak üzere onun düşüncesinde olanları eleştirip onlar hakkındaki görüşlerini kaleme aldıktan sonra Şuûbiyenin görüşlerini tek tek ortaya koymaya başlar, onları tekzip eder ve her birinde düştükleri hatâyı açıklar. Araplara atfedilmiş mesâlibten kısa fıkralar aktarır. Şuûbilerin bazı târihî hâdiselere istinâd ederek Arapların ok yayları ve atlarıyla alay etmeleri karşı- sında Arapların nezdinde kişinin silâhının onun şerefi olduğunu gösteren örnekler serdeder. Şuûbiye hareketinin önderliğini yapan Farsların kendilerinin hür Sâre'nin oğlu Hz. İshâk'ın çocukları oldukları, Arapların ise câriye Hâcer'in oğlu Hz. Ismâil'in neslin- den geldikleri iddiâsını hayretle karşılar, her câriyenin soysuz olamayacağını hele hele Allâh'ın bir peygambere eş seçtiği ve her şeyin ötesinde Hz. İsmail ileHz. Muhammed'in annesi yaptığı Hâcer'in Lahnâ sıfatıyla çağrılmasının mantıksızlığını açıklar. Bu hususta savunmasını destekleyecek bazı târihi örneklere başvurur. Zira birçok câriyenin bazı büyük halifeleri, komutanları, seçkin ve değerli kişileri doğurduğunu kaydeder. Bununla beraber o, Arap olmayanların Hz. İshak'ın çocukları olduklarını reddeder ve nesepçile- rin, bilhassa Farslarla Nabatîlerin İshâk b. lbrahim'de pay sâhibi olduklarını bilmedikle- rini ifade eder. Hz. İshâk ve kardeşi Hz. İsmailin soyundan gelenleri sayarak söyledikle- rini delillendirmeye çalışır. Araplarla Acemleri soy itibariyle birbirine yaklaştırır ancak Arapların üstün oldukları yönleri beyan etmekten geri kalmaz. Arapların iyi sıfatlarını beyân eden birçok kıssa sayar. Arapların içerisinde sayılan hasletlere haiz olmayan is- tisna kişilerin olabileceğini, Şuûbilerin bu birkaç istisna kişiden yola çıkarak bütün Arapları kötülemeye çalıştıklarını bunun ise insafa sığmayacağını söyler. İbn Kuteybe

272 İbn Kuteybe, age., s.44,45.

88

Şuûbilerin Hûd, Sâlih, Şu'ayb ve Muhammed 'in dışındaki bütün peygamberleri gayr-ı Arap addedip onlara sâhip çıkmalarını kabul etmez.273

Şuûbiye taraftarları Arapların çiğ et ve yılan cinsinden hayvanlar yemek, deve işkembesi suyu ve deve kanı içmek gibi kötü yiyecek ve içecekleri tenkit etmelerine karşın İbn Kuteybe, bu tür yiyecekleri aşırı açlık ve zaruret yemeği ve çölde konakla- mak zorunda kalanların yemeği olduğunu bununda normal karşılanması gerektiğini söy- ler. Ancak Araplar onu rahatlık hallerinde tercih ederlerse bir ayıp, bir kusur olur. Zarûret hâlinde insanların sıkıntıya düşer. Zaruret halinde yenen fare, yılan, keler ve içilen deve kanı ve işkembe suyundan dolayı kimsenin ayıplanamayacağını savunur. Arapların genelinin böyle olmadığını dolayısıyla refah içerisinde yaşadıklarını ve ye- mek kültürü hususunda büyük zevk sahibi olduklarını ifade eder ve bu durumu anlatan birçok şiir aktarır.274

İbn Kuteybe Arapların sosyal hayatlarına dair bu açıklamalarının ve övgülerinin yanında onların genel karekteristik özelliklerinden de övgüyle bahseder. Onların şecâat, izzet, hamiyyet, akıl gibi bâriz sıfatlarına değinir. O, kendi ûslûbuyla mâlûm iki fırkayı birbirine yaklaştırmaya ve sonra da Araplardaki üstün yönleri sergilemeye çalışır. Özü itibarıyla, Kabeyi hac ve ziyâret, sünnet, talak, ıtk, akrabalık ve süt yoluyla haram olan kişilerle evlenme yasağı, meleklere iman gibi Hanîf dininden ve Hz. İsmail'den miras yoluyla Câhiliye Araplarında bâkî kalan şeylerin, Arapların en büyük mefahirinden ol- duğunu zikreder. Oysa o devirlerde Farslar ve öteki milletler bâtıl dinlerin ve bilhassa mecûsîliğin sapıklığı içerisinde boğulmakta idiler. Arapların kendisiyle yüceldikleri ve öteki milletlere karşı gururlandıkları en büyük şeyin Allâh'ın onların içinden onları gü- nahlarından arındırıp onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi göndermesi olduğunu hattâ bu elçisi vâsıtasıyla Allâh'ın "Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet oldunuz"275

âyetiyle Arapların üstünlüğünü vurguladığını söyler. Dahada ileri giderek Kureyşin Arapların en üstün kabilesi olduğunu beyan ederek bu hususta birkaç hadis zikreder. Bu gerçeği kabul etmeyenin İslamın bozguncusu olduğunu savunur.276

273 İbn Kuteybe, age., s.45,55. 274 İbn Kuteybe, Fadlu’l-Arab, s.68 vd. 275 Âli İmran, 3/110. 276 İbn Kuteybe, age., s.87-90.