• Sonuç bulunamadı

G. YENİ DÖNEM EŞİTLİK KURAMLARI

2. ARAPÇILIK VE ASABİYET KAVRAMI

2.4. Arapçılığa Karşı Oluşan Bir Akım Olarak Şuûbîlik

2.4.3. Abbâsîler Döneminde Mevâli

Bilindiği üzere hilâfet Emevilere intikal ettikten sonra dünyevî bir saltanata dö- nüşmüştür. Emeviler devri Araplıkta taassup; başka kavimlere, Arapların hâkimiyetleri- ne giren Mısır, Suriye Irak, Horasan vb. yerlerin ahalisi olan Nabatîlere, Rumlara, Sür- yanilere, Farslara, Türklere ve daha başka milletlere, hakir bir gözle bakmış, bütün uy- gulamalarında aşağılamıştı. Devletin bu taassup ve hakaretine haraç, cizye tahsilinde gösterilen şiddet ve daha başka konularda işlenen zulümlerin de ilâvesiyle halk ile ikti- darın arası son derece açılmış, böyle bir idareden kurtulmaya ve Emevi halifelerini sal- tanattan indirmeye çalışanlara yardım etmeye başlamıştı. Emevi devletinin bu menfi durumunu değiştirtmeyeceğini gören Zubeyriler ve Hâşimîler gibi Arap rakipleri fırsat kollayarak bu durumdan bıkmış olan mevâliye müracaat ediyor, kendilerine maaşlar temin ederek Emeviler aleyhine taraftar toplamaya başladılar. Bu tarzda hareket ederek, mevâliye başvurarak yardım karşılığında kendilerine maaş ve menfaat temin eden ilk kişi Hz. Hüseyin'in kâtillerinden intikam almak üzere Kûfe'ye giden Muhtar es-Sakafî (ö.67/687) olmuştur. Daha sonra Abdurrahman b. Muhammed b. el-Eş'as (ö. 85/704) ve el-Haris b. Sureye (ö. 128/746) Muhtar’ın izinden gitmişlerdir.347 Mevâli, Emevileri idareden uzaklaştırmak için halkı ayaklandıran kim olursa olsun ona destek olmuşlardır. O günkü İslâm devletinin her tarafındaki Arap olan ve olmayan, Müslüman ile gayr-i müslimler birlikte hareket etmişlerdir. Bu haklı başkaldırış sayesinde hicrî 132/750 yı- lında Emevi devleti yıkılarak yerine Abbâsîler geçmiştir. Böylece beş asırdan fazla hü- küm sürecek olan Abbâsî imparatorluğunun temeli atılmıştır.

Abbâsîler, Emevi devletinin yıkılış sebeplerini çok iyi anlamış olduklarından mevâlinin çoğunluğunu teşkil eden, özellikle yeni devletin kurulmasında en büyük payı olan İranlılardan başta askeri alan olmak üzere birçok yönden faydalanmışlardır. Abbâsî halifelerinin çoğu baba tarafından Hâşimî Arap idiler ve onlar bunu kendileri için bir övünç kaynağı sayarlardı. Başka bir deyişle, Abbâsî devletinin Arap idarecileri, başta Farslar olmak üzere diğer milletlerden faydalanmışlar fakat Araplıklarını da unutmamış-

102

lardır.348

Bunun yanında halifeler zevce edinme hususunda nesebe fazla önem verme- mişlerdir. Abbasi halifeleri zevcelerini Fars, Türk, Rum gibi yabancılardan seçebilmiş- lerdir.349

Abbâsîlerin birinci asrında özellikle İranlıların devlet içinde büyük bir nüfuzu oluşmuştu. Halifelikten sonra gelen idari makamların en büyüğü olan vezirlik İranlıların elinde idi. Vali ve ordu komutanları hem Arap hem de Arap olmayanlardan idi. Kısacası Abbâsî idaresinde genelde yabancılar özelde Farslara bir üstünlük tanınmış ama diğer taraftan Araplık duygusu ortadan kalkmamıştır. Bunun sonucu olarak Emeviler devrin- de başlayan Arap Acem mücadelesi Abbâsi asrında da devam etmiştir. Ancak Emevilerin döneminde mevcut olan Arapçılık hareketi bu defa adeta bir İrancılık hare- ketine dönüşmüştür. Mesela Emeviler döneminde baskı sebebiyle çıkmayan birçok ede- bi ses bu dönemde daha gür ve cesur bir şekilde kendini göstermiştir. Şâir İsmail b. Yesâr ve Beşşâr b. Burd bu isimlerin başında gelir.

Abbâsî halifeleri bütün mevâliye ve özellikle Horasanlılara çok büyük teveccüh- leri olmuştur. Bu cümleden olarak halife Mansur oğlu Mehdî'ye şu vasiyette bulunmuş- tur: "Mevâline teveccühle bak. Kendilerine iyilikte bulun. Onları kendine yaklaştırmaya çalış. Onlardan çokça dostlar edin. Çünkü bir sıkıntıya düşersen onlar hemen senin yardımına koşarlar. Horasan halkını özellikle tavsiye ederim. Zira onlar bu devlet uğ- runda mallarını, kanlarını feda etmiş en büyük yardımcıların ve taraftarlarındır. Bunla- rın sana olan bağlılık ve muhabbetlerini sağlamlaştırmak için kendilerine daima iyilikte bulun. Kusurlarını affet. Güzel hizmetlerini mükâfatlandır. Onlardan vefat edenlerin yerine oğullarını ve akrabalarını hizmetine al"350

Farslardan sonra özellikle Türklerin Abbasilerde etkin hale gelmesi el- Mütevekkilin hicri 232/847 dönemlerine denk gelir. Özellikle halife mütevekkilin Şiiler hakkında olumsuz düşünceleri Türklerin özellikle İranlılar ve öteki Arap olmayan un- surlar karşısında daha da güçlenmelerine, devlet nüfuzunu büsbütün ele geçirmeye daha hırslı olmalarına yardım etmiştir. Bilâhare Mutevekkil'in oğlu Muntasır (247–248/861– 862) babasının öldürülmesine onları teşvik edince Mutevekkil'i katletmişler; böylece bu üzücü hâdise, Türk asıllı mevâlinin halifelere karşı cüretli hareketlerinin ilki olmuştur. Türkler, Mutevekkil'den sonra hicrî 247/861'de oğlu Muntasır'ı hilâfete getirmişlerdir.

348 Ahmet Emin, Duha’l-İslâm, 1/s.35 349 Wellhausen, Arap Devleti Ve Sukutu, s.265 350 Taberi, Tarihu’r-Rusul ve’l-Muluk, 10/439

Muntasır'den sonra hicri 248/862 senesinde Musta'în Mu'tezz, 252/866'da hilâfet ma- kamına geçmişlerse de o zamana kadar Türklerin Abbâsî halifeleri ile idaresindeki nü- fuzları bütün sınırları aşmıştı. Hatta Musta'în devrinde Türklerin nüfuzu öylesine ileri gitmişti ki halife hazineyi saray memuru iki Türk' ün eline bırakmaya ve devletin para- sıyla istedikleri şeyi yapmalarına izin vermeye mecbur kalmıştı.351

Türklerin Abbâsî devletinde ne denli nüfuza sahip olduklarına dair nakledilen haberlerden olmak üzere tarihî kaynaklarda şöyle bir hikâye aktarılır: Mu'tezz hilâfet makamına geldiği zaman çevresindekiler müneccimler getirerek halifenin ne kadar yaşayacağını ve bu makamda ne kadar kalacağını sormuşlardı. Orada hazır bulunan nüktedan birisi kendini tutamaya- rak söze karışmış ve "Bunlardan sormayın, benden sorun. Ben daha iyi biliri" demişti. "Peki, o halde, ne kadar yaşar? Saltanatı ne kadar sürer?" diye sormaları üzerine o zât "Türkler onu ne kadar başta tutarlarsa." cevabını vermişti.352

Genel olarak bir değerlendirme yapılacak olursa Abbasiler dönemi Arapların kibrini kırmaya ve onları katı Araplık düşüncesinden vazgeçirmeye çalışan Farsların ve ikinci unsur olarak da Türklerin nüfuzlarının hükümran olduğu bir devir olduğu söyle- nebilir. Abbasî devletinin kuruluşundan kısa bir müddet sonra başkentin Bağdat'a nak- ledilmesi bile, Arapla Arap olmayan arasında vuku bulan mücadelenin Şuûbîler lehine döndüğünün en açık göstergesi olsa gerektir. Bu durum da ise sonradan bilhassa İranlı- ların ilerleme kaydedip Araplara üstün gelmelerine ve Emeviler devrindeki Arap asabi- yetine bir aksülamel olarak ortaya çıkan şuûbî düşüncenin Abbâsî asrında hız kazanıp her iki taraftan, Arap asıllı olan ve olmayan şairlerin, kâtiplerin, âlimlerin çalışmalarıyla zirveye ulaşmasına sebep teşkil etmiştir.