• Sonuç bulunamadı

G. YENİ DÖNEM EŞİTLİK KURAMLARI

2. ARAPÇILIK VE ASABİYET KAVRAMI

2.4. Arapçılığa Karşı Oluşan Bir Akım Olarak Şuûbîlik

2.4.5. Şuûbiye Kavramı

Kökeni Arapça olan Şuûbîye kelimesinin aslı “Ş-A-B”, Mastarı ise “Şa’b” şek- lindedir.“Şuub” mastarın çoğulu olup sonundaki nisbet yası tekilliği ifade ederken, mü- enneslik tası ise kelimeye fırka ve cemaat manasını kazandırmaktadır.357

“Şa’b” sözlükte topluluk, grup, cemaat, halk anlamlarını taşırken aynı zamanda Araplardaki kabile hiyerarşisinin büyük halkalarından birine de isim olmuştur. Arap sosyal yapısının hiyerarşik sıralaması yaygın olarak cizm, cumhur, şa’b, kabile, imare, batn, fahz, aşire, fasıla, raht şeklinde düzenlenmiştir.358 "şuûb" kelimesi Hucurat sure- sinde geçen "Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanış- manız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır" ayetinden esinlenerek alınmıştır. Bu ayette, "kabâil", Arap kabilelerini temsil ederken "şuûb" lafzı ise gayr-ı Arap unsurları ifade etmektedir anlayışı yaygın bir hal almıştır. İslâm memleketlerinde yaşayan Arap olma- yan unsurlar, Araplara nazaran daha münevver idiler. Bunların, Araplara karşı medenî üstünlüklerini anlamaları, İslâm âleminde bazı kavmî hareketler doğurdu ki bunlar "Şuûbîye" umumi ismiyle şöhret buldular.

Orijinal Şuûbîye, dini tabanda, hiç bir kabile veya ırkın üstünlük mirası olmadığı doktrinini ortaya koyan ve özelde Kureyş'in hilâfette kalıtsal hakka sahip olduğu fikrine karşı çıkan grubu ifade ederken, üçüncü yüzyıl Şuûbîleri, İranlıların ve diğer Arap ol- mayan ırkların Araplardan üstün olduğunu iddia ediyor ve iddialarını sosyal ve kültürel olan ama dinî olmayan delillerle savunuyordu. Şuûbîye erken dönem İslam toplumunda Arapların üstünlük iddialarına karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıkmıştır. Esasen bu tepki öteden beri Arap kabileleri arasında etkin rol oynayan asabiye anlayışı ve onun bir çeşit uzantısı olan Arapçılık anlayışının bir ürünüdür. Bu hareket ilk defa Emevi döne- minde İslami bir konu çerçevesinde ortaya çıktı ve halkların eşitliğini savundu fakat daha sonraları haklı iddialarında güç kazanınca Araplarla rekabete başladıkları gibi eski medeniyetlerini de yeniden canlandırmaya çalışan, siyasi edebi ve dini faaliyetler ve

357 İbn Manzur, Lİsanu’l-Arab 4/2269.

358 Nüveyrî, Şihâbuddin Ahmed b. Abdîlvehhâb; Nihâyetü'l-Ereb fi Fünûni'1-Edeb (thk: Muhammed

106

bunları gerçekleştiren grupların oluşturdukları topluluklar haline dönüştü.359

Oryantalist I. Goldziher, Şuûbîye’yi " Kur’an ve sünnetin emirleri doğrultusunda hâlis Araplarla onların dışındaki diğer Müslüman milletlere eşit davranılmasına davet eden büyük bir cemaatin özünü temsil eden düşünürler ve yazarlar topluluğudur. J.Wellhausen, Şuûbîye’yi fikrî bir hizip olarak görmeyip aksine onu özünde siyasi, ictimâî ve islâmî özellikler bulunan dinî bir hareket olarak düşünmektedir. P.K. Hitti ise Şuûbîyenin aldı- ğı şeklin, edebî münakaşalar çerçevesinde olduğunu; bu hareket mensuplarının, Arapla- rın tefekkür alanındaki üstünlük iddiaları ile alay etmenin yanında şiir ve edebî sanat- larda Arap olmayanların üstünlüğünü ileri sürdüklerini ifade etmektedir.360

Arap düşü- nürlerden Abdülaziz Duri ise bu hareketi belli bir gurubun hareketi olarak görmeyip, Arapların itaat altına aldıkları bütün etnik ve dini gurupların yer aldıkları bir hareket olduğunu düşünmektedir. Şuûbîye fırkasının asıl gayesi ise Arap otoritesini sarsmak, Arap kültürünün yeni nesillere ulaşmasını engellemektir.361

Bu harekete aynı perspektif- ten bakan Arap mütefekkirlerden Kaddura Zahiye, Şuûbîye akımını siyasi, etnik, dini ve kültürel hareket olarak görüp, hareketin gerçek niyetinin Arap hâkimiyetini ortadan kal- dırarak yerine fars kültür ve medeniyetini yeniden ikame etmek isteyen bir hareket ol- duğunu savunur.362

Şuûbîye lâfzı aslen, Arap asıllı olmayanlardan Araplarla mücadeleye girişen şu üç grup insana atfedilmekteydi:

I. grup: Şuûbîler başlangıçta, bütün milletler ve ırklar arasında tam bir eşitliğe, bütün insanlar bir, parça topraktan ve Hz. Âdem’in sulbünden geldikleri için, Arap ol- sun olmasın hiç kimsenin bir başkasına üstün olmadığını kabule çağırmışlardı. O neden- le bu grubun mensupları ilk zamanlar Ehlu’t-Tesviye adıyla tanınmışlardır. Bunlar, üs- tün olmayı sadece din ve ahlâka, kişinin şerefi ile azmine bağlayanlardır. Arap asıllı bazen de Arap oldukları halde Arapların bu konudaki haksız hareketlerine karşı çıkan dindar âlimlerin pek çoğu bu grubu temsil etmekteydi. Ancak zamanla bu haklı dava- sından sapan haddi aşan, kendi lehine asabiyette aşırılığa giden, Arapları bütün fazilet- lerden tecrit edip onlara her türlü rezaleti yakıştıran kişiler ortaya çıktı. Bunlar da ikinci ve üçüncü grupları temsil ediyordu.

359

Ahmet Emin, Duha’l-İslam ,I./28.

360 Kılıçlı, Mustafa, age., s.74,75.

361 Duri, Abdulaziz, Cuzuruhu’t-Tarhiyye li’ş- Şuûbîyye, Beyrut 1981 S.13-14.

II. grup: Sadece Araplara bir millet olarak hücum eden ancak İslamiyet’e her- hangi bir saldırıda bulunmayanlardır. Çünkü bunlara nazarında İslâm, Arapların arasın- da zuhur etmiş olsa bile, herkesin dinidir. Bu grubu daha çok Arap asıllı olmayanlardan eski dinlerini devam ettirenler veya Müslüman olup da kendilerinde millî duyguları ağır basan, saltanatlarını ortadan kaldırdıkları ve istiklâllerini ellerinden aldıkları için Arap- lardan nefret edenler teşkil etmekteydi.

III. grup: Arapların diğer kavimlerden üstün olduklarına kesinlikle inanmayan, aksine Araplardan başka bazı milletlerin onlardan üstün olduklarını savunan, Araplara her türlü adiliği yakıştıran ve yeri geldikçe onların yeni dini İslamiyet’e de saldırmaktan çekinmeyen kimseler temsil etmekteydi. Sahip oldukları aşırı asabiyet duyguları onları, Arapları ve dinleri bile olsa onlardan gelen her şeyi çirkin görmeye sevk etmiştir.363

Gerçekten Şuûbîye başlangıçta dinî bazı direktifleri kendisine hareket noktası olarak almış fakat sonradan onları bir tarafa bırakmış; kendilerini sürekli olarak beşe- riyetin en asili görüp mevâliye en ağır içtimâi ve siyasî baskıları revâ gören Arapların hükümranlığını yıkarak, İslâmiyetin gelişiyle Arapların idâresine giren Arap olmayan milletleri eski idâre ve medeniyetlerine kavuşturmak için çaba sarf etmiş siyâsî, edebî, dinî bir hareket ve bu hareket mensuplarının oluşturduğu bir fırkadır. Yaklaşık dört asır boyunca kimisi ihtilâlci, kimisi edebî, kimisi de dinî olan hareketler yapılmıştır. Bu sü- rekli mücâdele ise o devirlerde Arap devletinin tebaasını meydana getiren unsurlar ara- sında vukû bulmuş, bunlar arasında en üstün ve en imtiyazlısı da hiç şüphesiz Farslar olmuştur. Bunun nedeni ise, Arapların fetihler esnasında ilk karşılaştıkları yabancı ve güçlü unsurun Farslar oluşuna bağlanabilir.

Araplarla Şuûbîler arasındaki mücâdele alanı Hicaz’dan Horasan'a, Irak ve Şam'dan kuzey Afrika ile Endülüs'e kadar uzanan, mevâlinin ikâmet ettiği daha nice bölgeleri içine alan geniş bir arâziye yayılmıştı. Fakat onun en belirgin yaşandığı yerler Irak, Horasan ve Endülüs idi. Şuûbîleri oluşturan unsurlar başta Fars Rum Türkler ol- mak üzere aralarında Süryani, Nebati, Kipti soyundan gelenler, Endülüs çevresinde ise İspanyollar ve Slavlar vardı.364

Şuûbîye kelimesinin bir fırka anlamında kullanıldığı en eski eser Câhız in el- Beyan ve't-Tebyin'idir.365 Câhız'den sonra İbn Kuteybe’nin eserlerinde Ebu'l-Ferec'in el-

363 Kılıçlı, Mustafa, age., s.72,73. 364 Kılıçlı, Mustafa, age., s.86. 365 Câhız, el-Beyân ve't-Tebyîn, 3/5.

108

Eğani’sinde, İbn Abdi Rabbih'in el-İkdu’l-Ferid adlı kitabında görüldüğü gibi artık ta- rihçilerin ve ediplerin eserlerinde Şuûbîye terimi özel anlamında ziyâdesiyle kullanıl- maya başlanmıştır.