• Sonuç bulunamadı

İşsizlikle Başa Çıkmanın Yollarına İlişkin Politika Önerileri 1 Emek Piyasası İle İlgili Enformasyonu İyileştirmek

İşsizlik oranı işgücü piyasasının en kritik göstergelerinden birisidir ve genel olarak da ekonominin durumunun önemli bir ölçüsüdür. İşgücü piyasasına yönelik geliştirilebilecek iktisat politikalarının da en önemli başvuru kaynaklarından birisidir. Bununla birlikte, ekonominin genelini gerçekçi bir şekilde değerlendirebilmek için ve işgücü piyasası politikalarının başarısı için işsizliğin doğru bir şekilde tanımlanması ve ölçülmesi gerekmektedir. Uygulamada, işsizlik oranın tanımlanması ve ölçülmesi önemli sorunları beraberinde getirmektedir. Her ne kadar teoride işsizlik oranı doğru bir şekilde tanımlanıyor görünse de uygulamada kişileri istihdam edilen, işsiz ve işgücü dışındakiler şeklinde sınıflandırmak zordur. Türkiye de diğer gelişmekte olan ülkelere benzer bir şekilde, emek piyasası ve işgücü açısından sağlıklı ve güvenilir veri üretme konusunda önemli sorunlar yaşamaya devam etmektedir. Türkiye’de işsizlik oranıyla ilgilenen kişi ve kuruluşlar ve genel olarak kamuoyu, devletin resmi kurumlarının açıkladığı oranlara kuşku ile bakmaktadır. Bunun en önemli nedeni, resmi olarak açıklanan işsizlik oranlarının daima beklenenden daha düşük çıkmasıdır. Örneğin DİE’nin 1990’lı yılların sonlarına doğru kamuoyuna duyurduğu ve ortalama % 6-7 arasında değişen işsizlik oranları, aynı tarihlerde Avrupa Birliği ülkelerinin çoğundan ve Avrupa Birliği ortalamasından düşük çıkmıştır. OECD (1998) verilerine göre söz konusu dönemlerde işsizlik oranı Fransa ve İtalya’ da ortalama % 11-12, Almanya ve Belçika’da % 8-9, İspanya’da ise % 20 civarında gerçekleşmiştir. (Yüceol, 2005,119)

1.5.2. Eğitim Programlarını Düzenlemek

Eğitim programlarının düzenlenmesi ile ekonominin sahip olduğu beşeri sermaye daha değerli bir hal alacaktır. Nitelikli işgücü sayesinde üretimde verim artacaktır. Nitelikli işgücü sayesinde üretilen teknolojiler üretim safhasında daha hızlı içselleştirilecektir. Böylece yeni teknolojilerin üretim sürecine daha kısa sürede adaptasyonu ile ekonomik büyümeye katkı sağlanabilecektir. Ülkemizde de üniversitelerden sürekli mezun verilmekte fakat mezun olan bireylerin iş olanakları sağlanamaması kaygı yaratmaktadır. Bunun önüne geçilebilmesi ancak etkili ve

düzenli bir eğitim programı ile sağlanabilecektir. Hangi alanlarda ne kadar eğitimli işgücüne ihtiyacımızın olduğu etkin bir temin yetiştirme planı sağlanabilecektir. Bir ekonomide önemli olan ne kadar yüksek eğitimli işgücüne sahip olmak değil, ihtiyacı olduğu miktarda ve uzmanlık alanında eğitimli işgücüne sahip olmak önemlidir.

1.5.3. Çalışanları Daha Fazla Çalışmaya Teşvik Edici Kamusal Programlarla Desteklemek

Özellikle hantal yapısı ile bilinen kamu sektörünün işgücü verimliliğini artırıcı önlemlerin alınması gerekmektedir. Sadece istihdam sağlamak amacıyla veya politik sebeplerden ötürü personel istihdamına gidilmesi istihdam sağlamasına rağmen düşük emek verimliliği nedeniyle üretime katkıda bulunamamaktadır. Kamu sektörünün yapısının çok iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Kamunun üretime olan katkısı artırılmalıdır. Yeterli sermaye donanımına ve işgücüne sahip olan kamu sektörü bu kaynakları daha etkin kullanmasına yönelik politikalar tasarlanmalıdır.

1.5.4. Devletin İş Arayanların Son Olarak Başvuracakları Merciler Olmasını Sağlamak

Uygulanacak olan düzenlemelerde özellikle kamunun ekonomideki işlevinin yeniden tanımlanmasının yanında, özel sektörün işbirliği içinde rekabet olgusunu sağlamaya yönelik davranışlar içerisine girdiği görülmüştür. (Çolak,2003)

1.5.5. Toplam Çalışma Saatlerinin Azaltılması

Son zamanlarda literatürde uç bir strateji olmasına rağmen işsizlikle başa çıkma yolunda yapılan öneri ücretler artırılmadan toplam çalışma saatlerinin azaltılmasıdır. Kısa vadede sonuçlar doğru şekilde analiz edilemeyeceğinden çeşitli ülke ekonomilerinde uygulanan stratejinin aslında uzun vadede işsizlikle başa çıkma yolunda gerçekten işe yaradığı görülmüştür.

Yapılan çeşitli çalışmalar çalışma süresindeki %5’lik düşüşün istihdamı %2 - %3.5 civarında arttırdığını göstermektedir. İstihdam artışının çalışma süresindeki kısalmadan daha sınırlı olması ise bu süreçte yaşanan üretkenlik artışlarından kaynaklanmaktadır. Fransa’da 1998’ten beri yaşanan süreçte 300.000 yeni iş yaratıldığı tahmin edilmektedir. Başarılı olması için şu koşulları vurgulamakta:

- Vasıflı işgücü kısıtını asacak şekilde (fazla mesaiyi önleyecek şekilde) eğitim programı ve kamu desteği,

- İşyerinin çalışma saatleri ve iş örgütlenmesinin iyi planlanması,

- Esnek çalışma, isçilerin karar süreçlerine katilimi ve is güvencesinin el ele gitmesi,

- Kamunun isin yeniden örgütlenmesinin ve vasıflı isçi eğitiminin maliyetlerini başlangıçta teşviklerle hafifletmesi (Çalışmalar bu uygulamalardan bütçeye gelen yüklerin çalışma süresi kısalmadığı durumda issizlik sigortasından kaynaklanan yüklerden daha hafif olduğunu gösterilmektedir). (Onaran, 2007, 10-11).

1.5.6. Emek Maliyetinin Düşürülmesine İlişkin Düzenlemelerin Yapılması Özellikle emek piyasasında işgücü maliyetleri işverenlerin istihdamı azaltma sebeplerinin en başında gelmektedir. Genellikle bu yüksek emek maliyetleri kayıt dışı istihdam ve vergi kaçakçılığına da neden olmaktadır. Ülkemiz ekonomisinde de yaşanan yatırıma ilişkin yoğun bürokrasi engeli yine emek üzerindeki bir maliyet olarak kabul edilebilmektedir. Çok uluslu şirketlerin yatırım yaparken yapacakları analizlerin en başında yer alan emek maliyeti, çoğunlukla yatırım kararlarının verilmesinde önemli rol oynamaktadır. Ülkemiz sahip olduğu genç, dinamik ve ucuz işgücü nedeniyle çoğu çok uluslu şirketin hedef ekonomisi olmasına karşın işgücü üzerindeki maliyetler, vergiler ve bürokrasiye dayalı engeller nedeniyle yatırımları başka ekonomileri kaymaktadır.

İşgücü talebinin iki temel belirleyicisi işgücü maliyeti ve büyüme oranıdır. İşgücü talebi büyüme oranı arttıkça yükselir, işgücü maliyeti arttıkça azalır. Ancak son yıllarda büyüme oranı ile işgücü talebi arasındaki bağlantının zayıfladığı da gözlenmekle birlikte önümüzdeki dönemde yatırımlarda görülen artışla birlikte tekrar büyümenin istihdam yaratma yeteneğini yükseltebileceğini söyleyebiliriz.

İşgücü talebini etkileyen diğer önemli konu ise işgücü maliyetleridir. İşgücü maliyetlerini iki temel bileşen bazında ayrıştırmak mümkündür: ücretler ve istihdam maliyetleri. Söz konusu ayrıştırmayı tam olarak yapmak eldeki veriler temelinde mümkün değildir. Ayrıştırma ancak brüt ücret ve işverenin payına düşen ödemeler şeklinde yapılabilmektedir. Bu ayrım temelinde bile istihdam üzerindeki ücret dışı ödemelerin önemli bir yük oluşturduğu gözlemlenmektedir. İmalat sanayinde işveren

payına düşen ödemeler ortalama olarak toplam işgücü ödemelerinin % 20’si dolayındadır. Ancak, biraz daha detaylı olarak incelenecek olursa başta çok sayıda çalışanı olan ve görece kurumsallaşmış bazı şirketler için, söz konusu maliyetlerin toplam işgücü ödemeleri içindeki payının % 30’ların üzerinde olduğu, hatta bazı yıllarda kimi şirketler için % 40 civarına kadar çıktığı gözlenmektedir. Yukarıdaki oranların üzerine bir de işçinin payına düşen, gelir vergisi ve diğer kesintiler de eklendiğinde istihdam vergileri olarak adlandırılabilecek kesintilerin %40 ile % 60 arasında değiştiği söylenebilir. Bunun istihdam üzerinde olumsuz etkisi olduğu açıktır. Bu maliyetin istihdam üzerinde sektörlere göre değişen oranlarda etkide bulunduğundan söz edilebilir.

Emek yoğun sektörlerde, diğer bir deyişle işgücü maliyetinin toplam maliyet içindeki payının yüksek olduğu bilinen sektörlerde istihdam üzerinde daha kuvvetli bir etkide bulunmaktadır. Bu durumun özellikle hizmet gibi emek yoğun sektörde istihdam edilebilirlik üzerinde ihmal edilemeyecek bir etkisi, dolayısıyla toplam istihdam üzerinde hissedilir bir etkisi olduğu açıktır. İmalat sanayindeki 3836 şirketin 1994–2001 yılları arasındaki verileri baz alınarak yapılan tahminlerde brüt ücret dışındaki istihdam vergilerinin toplam istihdam üzerinde brüt ücretlere oranla göreli olarak daha yüksek bir etkide bulunduğu gözlemlenmiştir. Buna göre, brüt ücret dışındaki istihdam vergilerinde yapılacak % 10’luk azaltmanın istihdam üzerinde uzun dönemde yaklaşık % 2 civarında bir artış yaratma kapasitesine sahip olduğu görülmektedir. Bunun imalat sanayi şirketleri için hesaplanan bir rakam olduğu ve hizmet sektörü gibi görece emek yoğun bir sektörde bu etkinin daha yüksek olacağı düşünülebilir. işsizlikle mücadele perspektifi açısından konuya yaklaşılacak olursa, büyüme ile birlikte istihdam vergilerinin azaltılması önemli adımlar olarak değerlendirilmelidir. İstihdam vergilerinin azaltılması cari dönem içinde gerçekleştirilebilecek, büyüme gibi sürekli istihdam üzerinde kesintisiz etkide bulunabilecek bir faktör değildir; ancak istihdam maliyetinin düşmesi yatırım ortamının iyileşmesine yapacağı katkı ile birlikte düşünüldüğünde dolaylı olarak uzun dönemli ve sürekli bir etkide bulunabilecektir. (TÜSİAD, 2004,89-90)

1.5.7. İşsizlik Sigortası Uygulamasının Etkinliğinin Sağlanması

İşsizliğin en acil çözüm bekleyen sakıncası, işsiz kişiler ve aileleri üzerinde yaptığı tahribattır. Bu tahribatı hafifletebilmek için, işsizler iş buluncaya kadar geçimlerini karşılayabilecekleri tazminatın ödemeyi sağlayacak işsizlik sigortası uygulamasının sağlanması gerekir. (Dinler,2007,213)

İşsizlik sigortasının yaygınlaşması ile işsizlerin çalışamadıkları süreçte yaşamlarını bu sigorta ile devam ettirebileceklerdir. Bu sayede belirli bir yaşam standardı korunabilecektir. Böylece işsizlerin işsiz olmanın vermiş olduğu psikolojik ve sosyal baskılar nedeniyle yasadışı ve ahlak dışı davranışlarda bulunmalarını kısmen de olsa engellenebilecektir. İşsizlik sigortası, işsizliğin yüksek olduğu dönemlerde artan kaçakçılık, hırsızlık, fuhuş, kumar ve alkol kullanımındaki artışlara karşı küçükte olsa alınabilecek bir önlem olarak algılanabilmektedir.

1.6. İşsizlik ve Emek Piyasasına İlişkin Kavram ve Teorilere İlişkin Kısa