• Sonuç bulunamadı

Uluslararası kuruluşlar ve devletler mültecileri işgücü piyasasına entegre etme konusunda istekli olarak politika üretseler de mültecileri istihdam edecek olan nihayetinde işverenleridir. Bu işverenlerin tutumu entegrasyon sürecinde kilit bir konumdadır. Çünkü temel olarak bir işveren (bu tüzel kişilik de olabilir gerçek kişi de olabilir) yerli kişiler haricindeki işçileri çeşitli kaygılardan dolayı çalıştırmak istemeyebilir.

Etnik kökenler bazen işgücü piyasasında dezavantaj oluşturabilmektedir. Mesleki yeterlilikten ziyade göç edenlerin etnik kökenleri de işgücü piyasası entegrasyonunu etkilemektedir. Göçmen veya mültecilerim istihdamında kalifiyeli işçi olmalarının yetmediği etnik kökenlerinin de işe yerleşmede rol oynadığı durumlar mevcuttur. Etnik köken önyargısı göçmenlerin veya mültecilerin sonraki nesillerine de yansımaktadır ( Macias, 2018, s. 22). Bu sebepten mülteci istihdamında etnik kökenden kaynaklı önyargıların giderilmesi için işverenleri de kapsayan politikaların geliştirilmesi entegrasyonun bütün sonuçlarını etkileyecek olmasından dolayı önem arz etmektedir.

İlk olarak işverenlerde mültecilere karşı var olan olumsuz algıları yıkmak gerekmektedir. Hatta çoğu zaman iş konusunda yetenekli mültecilerden ziyade işverenleri eğitmek daha önemli bir hal alabilir. Mültecilerden sorumlu mevcut kurumlar işverenlerle mültecileri buluşturmak için bir iletişim aracı oluşturabilir. Bu kapsamda işverenlere eğitim vererek mültecileri işe alma sürecinde danışmanlık yaparak işverenler ve mülteciler arasındaki karmaşık sanılan yapıyı çözmede yardımcı olabilir. Ayrıca mültecileri çalıştırma niyeti olan işverenleri tespit açısından da önemli bir politika aracıdır.

Mültecilere yardım amaçlı kurulan sivil toplum kuruluşları mültecilerin yetenek ve deneyimlerine uygun mesleklere yerleştirilmesinde hükümetlere yardımcı olabilirler. Örneğin Kanada’da işverenler ve mülteciler arasındaki bağı kuvvetlendirmek ve algıların kırılması için sivil toplum kuruluşları işverenler ve mültecileri buluşturan kahvaltılar düzenlemektedir. Sivil toplum kuruluşları; mülteciler için pasif bir yardım değil de onları daha aktif hale getirebilecek bir yol seçerlerse bu kişilerin istihdama

58

ulaşmaları daha kısa bir zaman diliminde gerçekleşecektir. Çünkü temel ihtiyaçları karşılayacak şekilde yapılan yardımların sürekli hale gelmesi mültecilerin sosyo- ekonomik statülerini olumsuz yönde etkileyecektir.

İşverenlerin mülteci istihdam etmesi için teşvikler ve ücretsiz iş programları da bir politika aracı olarak seçilebilir. Bir işverenin mülteci istihdam ederek memnun kalması durumunda diğer işverenler de bu durumdan etkilenerek işverenlerin mültecileri istihdam etme eğilimi artacaktır (Ott, 2013, s. 29-30). Hatta işverenler işyeri bünyesinde mültecilerle alakalı bir birim kurarak daha profesyonel bir yaklaşım sergileyebilirler.

59

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİ SIĞINMACILAR

3.1.Suriyelilerin Türkiye’deki Durumu Hakkında Genel Bilgiler

Türkiye 1960’lı yıllardan beri göç alan bir ülke konumuna gelmeye başlamıştır. Genellikle Türkiye’ye Türk kökenli mülteciler gelmiş olup ancak özellikle 1980’li yıllardan sonra Türkiye büyük çatışmaların cereyan ettiği ülkelerden (Afganistan, Irak, İran, Somali ve son yıllarda Suriye) kaçan çok sayıda sığınmacı için önemli bir ülke olmuştur (İçduygu, 2016, s. 7-8). Türkiye 2011 yılı başlarında göç akını başlayan Suriyeliler için “açık kapı politikası” izlemiştir.

Suriye’de 2011 yılı baharında başlayan iç karışıklık ve iç savaşın ardından Suriyeliler kitle halinde ülkelerini terk etmek zorunda kaldılar. Böylelikle Türkiye’nin maruz kalacağı yoğun bir göç akımını başlatmışlardır. İç karışıklıktan Türkiye’ye gelen Suriyeliler genelde Halep, İdlib ve Lazkiye gibi Türkiye’ye yakın şehirlerden olmuştur.

2011 yılından itibaren Suriyeliler için Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı tarafından kamplar kurulmuş ve Suriyelilerin temel ihtiyaçları karşılanmaya çalışılmıştır. Sonrasında 2013 yılında İçişleri Bakanlığı bünyesinde Göç İdaresi Genel Müdürlüğü teşkilatı kurulmuştur. Suriyeliler Türkiye’ye kitleler halinde gelmeye başlayınca gelen sığınmacılar kamplarda barındırılmak istenilmiş ancak kampçılık politikası sürdürülebilir bir politika olarak hizmet verememiştir. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kaynaklarından elde edilen aşağıdaki verilerde de bahsedildiği gibi geçici barınma merkezi olan kamplarda Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin yaklaşık %3’lük bir kısmı kalmaktadır. Geriye kalanlar ise Türkiye’nin çeşitli illerinde kamplar dışında yaşamaktadırlar. Kamplarda yaşayan Suriyeliler için barınma, sağlık ve yiyecek gibi temel insani ihtiyaçlar karşılanmaktadır. Ancak kamp dışında yaşayanlar hayata

60

tutunabilmek için gerekli olan ihtiyaçlar için kamptaki yaşayanlar kadar şanslı değillerdir.

Şekil 2: Yıllara Göre Türkiye’de Yaşayan Suriyeli Sayısı Kaynak: (Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, 2019)

Şekilde de görüldüğü üzere Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin sayısı 2011 yılından beri artış göstermiş olup güncel sayı ise 2019 yılı Mayıs ayı itibariyle 3.6 milyonun üzerine çıkmıştır.

Net sayı olarak ifade edilecek olursa; Suriyelilerden 116.989 kişi geçici barınma merkezlerinde kalmakta iken 3.491.060 kişi ise geçici barınma merkezlerinin dışında yaşamaktadır. Yani toplam Suriyeli sayısının yaklaşık %3,2’si geçici barınma merkezinde kalmaktadır. Geriye kalan kısım ise azımsanamayacak bir sayıdadır. Türkiye genel nüfusunun ise yaklaşık %4,5’i oranında Türkiye’de Suriyeli yaşamaktadır.

Sayısal anlamda Suriyeli barındıran ilk on şehirden ilk dördünü değerlendirdiğimiz zaman birinci sırada İstanbul ikinci sırada Şanlıurfa üçüncü sırada Gaziantep ve dördüncü sırada Hatay gelmektedir.

14.237 224.655 1.519.286 2.503.549 2.834.441 3.426.786 3.623.192 3.608.049 0 500.000 1.000.000 1.500.000 2.000.000 2.500.000 3.000.000 3.500.000 4.000.000 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018 2019

Yıllara Göre Türkiyede Yaşayan Suriyelilerin Sayısı

61 Şekil 3: En Çok Suriyeli Bulunan İlk 10 İl Kaynak: (Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, 2019)

Veriler ışığında en çok Suriyelinin yaşadığı il Türkiye’nin en çok nüfusuna sahip olan İstanbul’dur. Ancak burada dikkat edeceğimiz husus diğer illere baktığımız zaman ilin genel nüfusu ile orantılı bir Suriyeli sayısına rastlamak mümkün görülmemektedir. Bu bağlamda ise Suriyeli nüfusunun yerli nüfusa oranına bakmak bizim açımızdan daha faydalı verileri sunabilecektir. Çünkü Suriyeliler ildeki yerli nüfusa oranla yerleştirilmemiş olup Türkiye’nin ikinci büyük şehri olan Ankara’da yaşayan Suriyeli sayısı 91 bin kişi civarındadır.

Suriyelilerin yaşadıkları il nüfusu ile karşılaştırmalı yüzdesi incelendiği zaman Suriyelilerin en yoğun yaşadığı birinci il Kilis, ikinci il Hatay ve üçüncü il Şanlıurfa’dır. Bu üç ilin de ortak özelliği Suriye’ye sınırı olan şehirler olmalarıdır. Tablo 4: İl Nüfusuna Göre Suriyelilerin Yoğun Olarak Yaşadığı Yerler

İller Kayıtlı Suriyeli Sayısı İl Nüfusu Karşılaştırmalı Yüzde

Kilis 114.871 142.541 %80,52

Hatay 426.617 1.609.856 %26,50

Şanlıurfa 439.756 2.035.809 %21,60

Kaynak: (Göç İdaresi Genel Müdürlüğü(2), 2019)

Hatay ve Şanlıurfa illeri hem bünyesinde en fazla Suriyeli bulunduran hem de yüzdesel olarak Suriyelilerin yoğun şekilde yaşadığı şehirler olduğundan bu şehirlerdeki uyum

546.182 439.756 435.037 426.617 237.825 200.996 170.295 143.192 114.781 106.377 0 100.000 200.000 300.000 400.000 500.000 600.000

İllerde Yaşayan Suriyeli Sayısı (ilk 10 il)

62

problemleri daha fazla olacaktır. Aynı şekilde Kilis ilinde neredeyse yerli nüfus kadar Suriyeli nüfusun yaşadığı görülmektedir. Ancak nüfus oranının bu denli yoğun ve iç içe geçmiş olması Kilis özelinde geliştirilecek politikaların önemini artırmaktadır. Şehrin doğasına, yapısına ve sosyo-ekonomik dinamiklerine göre Suriyelilerin yerleştirilmediği verilerden ortaya çıkmaktadır. Üretim faktörlerinin gelişim sağlamadığı ve kültürel olarak dışa kapalı illerde Suriyelilerin yoğun olarak yaşaması şehirde gerginliklere yol açabilmektedir. Türkiye’de yaşayan Suriyeliler Türkiye’nin ekonomik ve toplumsal durumunu etkilemiştir. Türk vatandaşları için işsizlik artmış ve yaşam maliyetlerinin Suriyeliler dolayısıyla arttığı da toplum nezdinde gündeme gelmeye başlamıştır. Böylelikle Suriyelilere karşı olumsuz algılar oluşmuştur ( Ahmadoun, 2014, s. 3).

Suriyeli nüfusun 0-14 yaş aralığındaki çocuk sayısı 1.408.913 kişidir. Bu sayı azımsanamayacak derecededir. Çünkü Suriyelilerin ikincil nesli olarak tanımlayabileceğimiz bu kişilerin çoğu Türkiye’de dünyaya gelmiştir dolayısıyla ikincil neslin uyum süreci temelden işlemelidir.

Türkiye’ye göç eden Suriyelilerin ekonomik durumları da farlılıklar göstermektedir. Nitelikli işgücünü oluşturan avukat, doktor ve mühendis gibi kesimlerden oluşan kişilerin gelir düzeyi yüksektir ve bu kesimdekiler genelde büyükşehirlerde yaşamaktadırlar. İkinci gelir seviyesinde olan Suriyeliler ise makine ve teçhizat kullanımı olan ustabaşı olarak tabir edebileceğimiz kişilerdir. Bunlar da büyükşehir ve sanayilerde tercih edilmektedir. Son olarak ise vasıfsız işgücü statüsünde değerlendirilen Suriyelilerdir. Ne iş verilirse yapacak olan bu kişiler iş güvenliği olmayan işlerde veya beden işçisi olarak kayıt dışı istihdama yönelmektedirler (Kaya, 2016, s. 3-4).