• Sonuç bulunamadı

İŞ SÖZLEŞMESİNİN TARAFLARI (İŞÇİ-İŞVEREN)

1. BÖLÜM

1.3. İŞ SÖZLEŞMESİNİN TARAFLARI (İŞÇİ-İŞVEREN)

Söz konusu bağımlılık, iş görme borcu doğuran vekalet ve eser sözleşmeleri gibi diğer sözleşmelerde mevcut olmayan, iş sözleşmesini bu sözleşmelerden ayırt eden hukuki/ kişisel bağımlılık olarak nitelendirilen bir bağımlılıktır54.

1.3. İŞ SÖZLEŞMESİNİN TARAFLARI (İŞÇİ-İŞVEREN)

İş sözleşmesinin taraflarını, işçi ve işveren oluşturmaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesine göre işçi, iş sözleşmesine dayanarak çalışan, gerçek kişi;

işveren ise işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlardır. Buna göre işçi ve işverenden söz edebilmek için öncelikle aradaki ilişkinin iş ilişkisi olması ve iş sözleşmesine dayanması gerekmektedir. Bu nedenle iş sözleşmesine dayanmayan bir ilişkide; örneğin çıraklık sözleşmesinde veya eser sözleşmesinde olduğu gibi çalışanın işçi, çalıştıranın ise işveren olarak kabul edilmesi mümkün değildir55.

İşçi, İş Hukukunun korumayı amaçladığı asli süjedir. Sözlük ve sosyolojik karşılığı olarak kavram, beden gücünü veya el maharetini kullanarak, başkasının işinde ücretle çalışan kimse olarak tanımlanabilmektedir ki bu husus işçiliğin sosyal tarihteki gerçekliğine uygun düşmektedir56.

4857 sayılı İş Kanunu, Deniz İş Kanunu ve Basın İş Kanunu kapsamına sadece iş sözleşmesi ile çalışanlar sokulmuş, Borçlar Kanunu’na göre işçi niteliğini kazanmak için de hizmet sözleşmesi ile çalışma koşulu aranmıştır. İşçi kavramının sınırları, iş kanunları ile Borçlar Kanunu uygulamasında sadece iş sözleşmesine (hizmet akdi/hizmet sözleşmelerine) yer verilecek “dar”, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda ise, iş sözleşmesi ile bazı iş görme sözleşmelerine göre çalışanların da işçi sayılmalarıyla, “geniş” tutulmuş olmaktadır57.

54 SAVAŞ, s.20.

55 EVREN, s.35.

56 Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, İstanbul 1945, s.293; MOLLAMAHMUTOĞLU/ ASTARLI, s.149.

57 ÇELİK/CANİKLİOĞLU/CANBOLAT, s. 42.

14

Türk Hukukunda işçi kavramı, doğrudan kanun tarafından tanımlanmaktadır.

4857 sayılı İş Kanunu’na göre “bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi denir” (m.2/f.1).

4857 sayılı İş Kanunu, eskisinden farklı olarak, işçilik kavramına esas aldığı iş sözleşmesinin tanımını da yapmaktadır (m.8/f.1). Bu tanımdan hareketle işçinin, ücret karşılığında bağımlı olarak iş görmeyi yüklenen kişi olarak tanımlanması da mümkündür.

İş sözleşmesi, “hizmet sözleşmesi” terimi altında 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nda “Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir” (m.393) şeklinde tanımlanmış olduğundan; ücret karşılığında iş sahibine (işverene) belirli ya da belirsiz bir süre için iş görmeyi taahhüt eden kişi şeklinde bir işçi tanımı çıkarılmasının yanlış olmadığı doktrinde yer almaktadır58.

Kanunda yapılan işçi ve iş sözleşmesi tanımlarından ve genel olarak iş sözleşmesine ilişkin teorik esaslardan hareket ederek “İşçi, iş sözleşmesinin bir ücret karşılığında belirli ya da belirsiz bir süre için diğer tarafa (işverene) bağımlı olarak iş görmeyi, yani; gücünü diğer tarafın emrine vermeyi taahhüt eden tarafıdır.” şeklinde tanımlanabilir59.Bir başka deyişle işçi, işverenin emri altında bir işi şahsen ifa yükümünde bulunan kişidir.

İş Kanunu’nu 2. Maddesinin ilk fıkrasına göre, “Bir iş sözleşmesine dayanarak … işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren …denir.” Kanunda, işveren tanımı işçi tanımındaki esaslara bağlanmıştır60.

Kanundaki tanımdan da anlaşılacağı üzere işçi tarafının mutlaka gerçek kişi olması gerekirken, işveren tarafının gerçek veya tüzel kişi yahut tüzel kişiliği

58 MOLLAMAHMUTOĞLU/ ASTARLI, S.150.

59 MOLLAMAHMUTOĞLU/ ASTARLI, S.150.

60 ATABEK, İş Akdinin Feshi, s. 18; ÇELİK/ CANİKLİOĞLU/ CANBOLAT, s. 50.

15

olmayan kurum veya kuruluş olmasının bir önemi bulunmamaktadır61.Bir başka deyişle sadece gerçek kişiler, işçi sıfatı kazanabilir. Tüzel kişiler hiç bir şekilde işçi sıfatı kazanamazlar. Çünkü işçiye düşen edimlerin mahiyeti ve iş sözleşmesinin

“kişisellik karakteri” buna imkan vermez62.

Yukarıda belirtildiği üzere, işveren tarafının gerçek veya tüzel kişi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum veya kuruluş olmasının bir önemi yoktur. Bu sayede gerçek kişilerin yanında şirketlerin, derneklerin, vakıfların, kooperatiflerin, meslek odalarının, sendikaların ve üst örgütlenmelerinin, devlet veya kamu iktisadi teşebbüsü gibi özel hukuk ya da kamu hukuku tüzel kişilerin, bakanlıkların, kamu kuruluşların yahut adi ortaklık gibi tüzel kişiliği olmayan kuruluşların vb. işveren sıfatını taşımaları mümkündür63.

İş sözleşmesinin tarafları ile ilgili olarak söz edilmesi gereken bir diğer konu ise, iş sözleşmesi yapma ehliyetidir. Gerçek kişi bir işçi veya işverenin medeni hakları kullanmaya ehil olması bir başka deyişle fiil ehliyeti açısından tam ehliyetli olması yani, mümeyyiz olması, reşit olması ve kısıtlı olmaması, iş sözleşmesi yapması için yeterli olacaktır. İşverenin tüzel kişi olması halinde ise tüzel kişiliğin öngörülen şekilde tescili veya kamu kuruluşları için kuruluş kanununun uygulanmaya başlanması işveren sıfatını yüklenebilmek için yeterli görülmektedir64. İşin yapılmasını isteme ve talimat verme hakkı genellikle işyeri sahibine aittir. Ancak, bazı hallerde işyerinin sahibi olmayan bir kimsenin işveren sıfatını taşıdığı görülmektedir. Buna örnek olarak, işyeri sahibinin hukuki işlem ehliyetine haiz olmadığı hallerde yasal temsilcinin ölümü halinde vasiyeti tenfiz memurunun, iflası halinde iflas masasının işveren sıfatı kazanması görülebilir65. İş sözleşmesi yapma ehliyeti, Medeni Kanun’da yer alan hak ehliyeti (m.8) ve fiil ehliyeti (m.9 vd.) ayrımına uygun olarak açıklanabilir. Bu hükümlere göre, kanun çerçevesinde hakla

61EVREN, s.35.

62 MOLLAMAHMUTOĞLU/ ASTARLI, s.151.

63 ÖCAL, s.35; ÇELİK/ CANİKLİOĞLU/ CANBOLAT, s. 50.

64 ÖCAL, s.36.

65 ÇELİK/ CANİKLİOĞLU/ CANBOLAT, s.50; ATABEK, İş Akdinin Feshi, s.18; SAYMEN, Ferit Hakkı: Türk İş Hukuku, İstanbul 1954, s. 453, 454; ÇENBERCİ, Mustafa: İş Kanunu Şerhi, Ankara 1984, s. 110, 111; TUNÇOMAĞ, Kenan/ CENTEL, Tankut: İş Hukuku Esasları, İstanbul-2013, s.

57.

16

ve borçlara ehil olmakta herkes eşittir. Ayırt etme gücüne sahip, kısıtlı olmayan her ergin kişi fiil ehliyetine haiz olup, medeni hakları kullanabilir. Her türlü hukuki işlem ve bu arada iş sözleşmesi yapabilir. Ayırt etme gücü bulunmayan kişi ise iş sözleşmesi yapamaz, yapması halinde sözleşme geçersiz olur. Ayırt etme gücüne sahip olmakla beraber ergin olmayan veya kısıtlı olan kişinin yapacağı iş sözleşmesinin hüküm ifade etmesi veli veya vasisinin iznine bağlıdır66. Öte yandan Çocuk ve Genç İşçilerin Çalıştırılma Usul Ve Esasları Hakkında Yönetmeliğe göre çocuk veya genç işçi çalıştıracak işveren “Çocuk ve genç işçinin velisi ve vasisi ile yazılı iş sözleşmesi yapmak zorundadır.” (12/c). Doktrinde bu hükme aykırı şekilde yazılı şekilde yapılmayan sözleşmenin geçersiz olması gerektiği ifade edilmektedir67.

Medeni Kanun’un 192. maddesine göre “Eşlerden her biri, meslek veya iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda değildir. Ancak, meslek ve iş seçiminde ve bunların yürütülmesinde evlilik birliğinin huzur ve yararı göz önünde tutulur.”

İşveren vekili kavramına gelince İş Kanunu’nun 2. maddesinin 5. ve 6.

fıkralarına göre, “İşveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimselere işveren vekili denir. İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı işlem ve yükümlülüklerinden doğrudan işveren sorumludur. Bu kanunda işveren için öngörülen her çeşit sorumluluk ve zorunluluklar işveren vekilleri hakkında da uygulanır. İşveren vekilliği sıfatı, işçilere tanınan hak ve yükümlülükleri ortadan kaldırmaz.” Ancak kanunda işveren vekilleri için belirtilen sorumluluğun her işveren vekilinin yetkisi ve görevi ile sınırlı olduğu, işveren için öngörülen her çeşit sorumluluğu kapsamadığını kabul etmek gerekir68.

66 ÇELİK/ CANİKLİOĞLU/ CANBOLAT, s. 168; BOZKURT GÜMRÜKÇÜOĞLU, Yeliz:

Mevzuatımızda çocuk ve Genç İşçilerin Çalışma Yaşamında Korunmasına İlişkin Düzenlemelere Genel Bir Bakış, Prof. Dr. Polat Soyer’e Armağan, DEÜHFD, C.15, Özel Sayı 2013, s. 524;

ÖZKARACA, Ercüment/ ÜNAL, Canan: Küçüklerin Çalışmasına ilişkin yasak ve sınırlamalar ile bunlara aykırılık halinde iş sözleşmesinin geçersizliği sorunu, MÜHFAD, Prof. Dr. Ali Rıza Okur’a Armağan, C. 20, S.1, Özel Sayı, 2014, s. 377-379.

67 ÇELİK/ CANİKLİOĞLU/ CANBOLAT, s. 168; MOLLANAHMUTOĞLU, Hamdi/ ASTARLI, Muhittin/ BAYSAL, Ulaş: İş Hukuku, Ankara 2014, s.492; BOZKURT GÜMRÜKÇÜOĞLU, s.

524-535.

68 ÇELİK/ CANİKLİOĞLU/ CANBOLAT, s. 51; TAŞMAN, Bilgehan: Bireysel İş Hukuku, C:1, İstanbul-1998, s. 119; MOLLAMAHMUTOĞLU/ ASTARLI/ BAYSAL, s. 243, 244; DEMİR, Fevzi: İş Hukuku ve Uygulaması, İzmir-2013, s. 18, 19.

17

İşveren vekilinin gerçekleştirdiği işlemlerin hukuki sonuç doğurması hususunda Yargıtay’ın kararı önem arz etmektedir69. Buna göre feshe yetkili makamın dernek yönetim kurulu olması, genel müdürün gerçekleştirdiği feshi geçersiz kılmaz. İşveren bu fesihten sorumludur.