• Sonuç bulunamadı

4. BÖLÜM: ROMANLARDAKİ ÇOCUK İMAJI VE TOPLUM

4.5. İş Hayatı ve Çocuk

Çocuklar dünyanın birçok ülkesinde potansiyel iş gücü olarak görülmektedir. Geçmişte ekonominin tarıma dayandığı toplumlarda çocuklar tarım işçisi olarak görülürken, günümüzde toplumun sanayileşmesiyle çocuk işçiler de fabrikalara yöneltilmiştir. Günöz’e göre ülkemizde ve dünyanın birçok gelişmekte olan ülkesinde çocuk işçiliğin engellenmesine yönelik projeler uygulamaya konulmuş ve günümüzde çocuk işçi oranı oldukça düşmüştür. Ekonomik faaliyetlerde çalışan çocukların sayısında bu denli büyük bir azalışa, 1992 yılından beri uygulanan Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Ulusal Programı (IPEC) ve 1997 yılında kabul edilen 8 yıllık zorunlu eğitimin büyük katkısının olduğu düşünülmektedir. (Günöz, 2007: 27)

Ele aldığımız romanların 1980- 2000 yılları arasında yazıldığı göz önünde bulundurulduğunda özellikle 80’li yıllarda çocuk işçi sorununun büyük olduğu için bu eserlerde de çocuk işçilerin yer bulması gayet anlaşılabilirdir.

İncelediğimiz eserlerde kırsalda yaşayan çocuk karakterlerin tarım ve hayvancılıkta genellikle ailelerine yardımcı olduğu görülürken, özellikle büyük kentlerin gecekondu mahallelerinde yaşayan çocukların hamallık, çöp toplayıcılığı, seyyar satıcılık gibi işlerde çalıştıkları görülmektedir. Hatta kaçak sigara satıcılığı gibi yasal olmayan işlerde çalışan çocuk karakterlere de eserlerde yer verilmiştir.

Muzaffer İzgü’nün Bülbül Düdük adlı eserinde Mirza isimli karakter ailesinin geçimine katkıda bulunabilmesi için babası tarafından çöplerden kâğıt toplama işine verilmiştir. Mirza ailesine bir faydası olacağı için memnundur.

Adam,

“Ufakmış daha,” dedi.

Omuzlarımı diktim. Babam saçımı okşadı, “Yapar emmisi,” dedi.

Babam gitti. Adam kağıtları ayırıyordu. Kalınlarını bir yana, incelerini bir yana ayırıyordu.

“Benim gibi yap,” dedi.

Onun gibi kâğıtları ayırmaya başladım. Adımı sordu. Söyledim. “Okula gittin mi hiç?”

“Bizim orda okul yoktur.”

“Koşturursan para var, koşturmazsan yok,” dedi. “He…” (1999: 102).

Mirza önceleri çalışmaktan, para kazanmaktan mutluyken daha sonra imkânsızlıklardan dolayı okula gidemeyişini ve böyle zor bir işte çalışmasını sorgulamaya başlar. Ancak yapabileceği pek bir şey yoktur. Ekmek parası için o da çalışmak zorundadır.

“Kalkabilecek misin?” diye sordu. “Hı,” dedim.

Çocuklar kollarımdan tutup kaldırdılar. İyiydim hiçbir şeyim yoktu. Yalnız başım çok ağrıyordu. Teyze,

“Kaç yaşındasın sen?” diye sordu. “On bir.”

Çocuğun biri,

“Özür dilerim,” dedi… “Korhan’ım ben.” “İyi.”

Arabamı yola çıkardılar.

“Aman ne pis kokuyor,” dediler.

Zaman zaman Mirza şehirde yaşamaktan ve okula gidemeyip çalışmak zorunda olmaktan bıkar. Ancak babası onun gerçekleri görmesini sağlamaya çalışır. Artık köydeki hayatlarından uzaktadırlar ve bu şehirde yaşamak için okumayı aklından çıkarıp çalışmak zorundadır.

“Sen buralısın artık oğlum, buralısın. O Hayran Emmin de, Derviş’in de bitti, hepsi bitti… Şimdi burada kağıt paran var… Ekmek parası var, ekmek parası… Bil ki ekmek parası şu arabanın sapının ucunda,” dedi. Arabamı aldım. Sapına yapıştım, sürdüm… (1999: 128).

Gülten Dayıoğlu’nun Ben Büyüyünce adlı eserinde, arkadaşı Erol’un yük taşıyarak para kazandığını öğrenen Erek, kendine ait, istediğini yapabileceği parasının olması hayaliyle çalışmaya karar verir.

“Yooo! Bunları dün kazandım. Yük götürdüğüm evden verdiler. Haftalığımı babam alıyor. Çalıştığımız paramızdan arttırıp evimize bir göz daha oda ekleyeceğiz.”

“Demek gittiğin evlerden bu denli çok para veriyorlar ha?”

“Her zaman böyle olmaz. Dün cumartesiydi. Çok alışveriş olur cumartesileri.”

Erek aklına gelivereni pat diye sordu. “Ben de çıraklık yapmak istesem işe alırlar mı?” (2011: 79).

Para kazanmaya başlayan Erek, bu parayla lunaparka gitmeye karar verir. Arkadaşı Yılmaz ise Erek’in lunaparka gitmek için parayı nereden bulduğunu öğrenmeye çalışır. Erek arkadaşına çalışarak kazandığını söyler. O artık çocuk değil, para kazanan bir adamdır.

Yılmaz’ın ağzı açık kalmıştı. Kıskançlığını yenmek için Erek’i yokuşa sürdü. “Sabahtan akşama değin yük mü taşıyorsunuz? Oyun filan yok mu hiç?”

Erol, konuştu. “İşe giren adamın oyun nesine? Biz çocuk değiliz ki oyun oynayalım… Ya para ya da oyun arkadaş. İkisi birden olmuyor.” (2011: 83).

Muzaffer İzgü’nün Korkak Kahraman adlı eserindeki karakter ise diğer çocuk karakterlerden oldukça farklıdır. Şemsi dışarı çıkmaktan korktuğu için diğer normal çocuklar gibi çalışamamaktadır. Eserde dönemin çocukları ile ilgili olarak da çıkarımda bulunmak mümkündür. Eserin yazıldığı dönemde, yaşı biraz ilerleyen çocukların çalışması gerektiği inancı yazar tarafından işlenmiştir.

Şemsi’nin yaşı ilerledikçe, korkaklığı geçeceğine daha çok artıyordu. Kendi yaşındaki çocuklar dışarıda çalışmaya başlamıştı, para kazanıyor, geç vakit evlerine dönüyorlardı… Zavallı anacığı, bütün umutlarını yitirmişti. Yıllardır Şemsi’nin bu delikanlı çağa gelmesini beklemiş, o zaman elinin çamaşırdan kurtulacağını düşünmüş, oğlunun kazancıyla şu son günlerini rahat geçireceğini tasarlamıştı… (2006: 9).

Sulhi Dölek’in Arkadaşım Dede isimli eserinde küçük yaşına ve zayıf vücuduna göre oldukça ağır yükleri taşıyan, hamallık yaparak para kazanmaya çalışan bir çocuk karaktere yer verilmiştir. Altan elindeki yükleri para karşılığı taşımayı öneren bu hamal çocuğun bunca yükü nasıl taşıdığına akıl erdiremez.

“Sen benden daha güçlü değilsin ki” dedi Altan, sesini yükselterek. “Benim taşımadığım şeyi sen nasıl taşıyacaksın?”

“Taşırım benim işim bu.”

“İşi buymuş! Sen de çelimsizsin. Hamal falan olamazsın!” (2010: 21). Rıfat Ilgaz’ın Bacaksız Sigara Satıcısı isimli eserinde ise kolay yoldan çok para kazanıp kendisine istediği okul çantasını almanın yollarını arayan Bacaksız kaçak sigara satan arkadaşlarını görerek kendisinin de bu işi yapabileceğini düşünür. Ancak polislere yakalanma gibi bir riskin varlığının da farkındadır.

Keriz Arif’e gitse, elli liralık birkaç Malboro satsa. Sonra bir posta daha alsa, onu da satsa… Yirmi Malboroluk iş bu. Ama ya başkomserin eline düşerse? Okula kabak gibi bir kafayla gitmek hiç de öğretmenin içini açmaz doğrusu! Simit satsa? Yok, yok! Şurda birkaç gün kaldı okula. Para kazanıp çanta almanın zamanı mı!” (2011: 6).

Paytak lakaplı çocuk karakter de Bacaksız’ın kaçak sigara satma fikrini destekler hatta onunla kendisi gibi sigara satarak para kazanmadığı için dalga geçer. Ona göre erkek çocuklar oyun oynamaz sigara satarak para kazanır.

“Erkek çocuklar bebeklerle oynamazlar. Sinemanın önünde Kent satarlar, Malboro satarlar.” (2011: 20).

Bacaksız arkadaşının laflarına daha fazla dayanamaz ve sigara satmaya karar verir. Ancak Bacaksız’ın çocuklara sigara sattıran Rasim Abi

dedikleri sigara kaçakçısını ikna etmesi gerekmektedir. Bunun içinde arkadaşı Paytak’a kazancından pay vermeyi kabul eder.

“Neden gelmeyeyim! Rasim Abi sigara verir mi ki bana?”

“Ben kefil olurum. Ama tek tek. Sattın mı parayı toka edeceksin. Ben Kent’ten beş altı lira kalır dedim ya yarısı benim, yarısı da senin. Malboro’dan da iki buçuğu senin, iki buçuğu benim. Tamam mı?” (2011: 22).

Bacaksız sigara satmaya başlar ancak bir süre önce sigara satan fakat polisler tarafından yakalanıp ceza olarak saçları dibinden kesilen bir simit satıcısı onu bu işi bırakması yönünde uyarır.

Beni polisler tuttular, sigaralarımı aldılar, saçlarımı dibinden kestiler. Annem dedi ki, vazgeç bu pis işten, dedi. Simit sat bundan sonra, dedi.” (2011: 48).

Genel olarak baktığımızda, incelediğimiz eserlerde çocuk karakterlerin bir bölümünün farklı işlerde çalışarak ailelerinin geçimine katkıda bulunmaya çalıştığı görülmüştür. Çocukların çalışması eserlerin yazıldığı dönem içinde gayet olağan karşılanmıştır. Hatta çalışıp para kazanmaya başlamayan çocukların tembellik ettiği yönündeki kanılara da eserlerde yer verilmiştir.