• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM: ÇOCUK VE EĞİTİM

1.2. Çocuk ve Okul Başarısı

Okul eğitiminin çocukların kişiliklerinin oluşmasındaki önemi büyüktür. Çocuğun okulda elde ettiği başarı ya da başarısızlık onun kişilik gelişimini derinden etkiler. Bu durum günümüzde daha da önemli hale gelmiştir. Ülkemizde nüfusun giderek artmasıyla insanların meslek sahibi olamama kaygısı da artmıştır. Çocuklar artık ilkokul yıllarından itibaren gelecek kaygısı içinde, yoğun şekilde çalışarak, girecekleri sınavlara hazırlanmaktadırlar. Özellikle kentlerde yaşayan ve sosyoekonomik düzeyi nispeten yüksek olan orta sınıf ailelerin çocukları bu baskıyı daha fazla hissetmektedir. Ailelerin çocuklarının eğitimleri için sağladıkları maddi ve manevi destek, onların beklentilerini yükseltmektedir. Bu beklentiyi karşılamakta sorun yaşayan çocuklar yoğun şekilde stres yaşamaktadır. İncelediğimiz çocuk romanlarının bir kısmında yaşanan stresin etkileri ele alınmıştır.

İpek Ongun’un Kamp Arkadaşları isimli eserinde Nilgün yeni tanıştığı Emre ile okul hayatlarıyla ilgili konuşmaya başlar. Nilgün ne kadar başarılı bir öğrenciyse Emre bir o kadar başarısızdır. Emre’nin başarısızlığı ailesini derinden etkilemektedir. Bu başarısızlığa Emre’nin annesinin gösterdiği tepki oldukça abartılı şekilde dile getirilmiştir. Eserde okul başarısına ya da başarısızlığına hayati bir önem verildiği görülmektedir.

“Nilgün bir yandan gülüp bir yandan konuşmaya başladı. “Haklısın Emre, başlıyorum. Öhom… Galatasaray Lisesi’nde bu yıl ortaokulu bitirdim ve lise bire geçtim. Ya sen?”

“Ben de Atatürk Lisesi’nde lise birden ikiye daha geçemedim. Toto gibi bir karne getirince evde kıyametler koptu, annem krizler geçirdi, zaten her aldığım kırık notta annem kriz geçirir, kadıncağız bugüne kadar nasıl sağ çıktı şaşıyorum.” (2010: 41).

Öğrencilerin okul derslerinde başarısız olmaları kendi iç dünyalarında da büyük problemlere yol açmaktadır. Ongun’un Afacanlar Çetesi isimli eserinde Defne ve Oya karakterleri arasında geçen diyalog bu duruma verilebilecek örneklerden biridir.

“Bankta oturanlar arasındaki sessizliği Defne bozdu. “Erdoğan Bey’i ne kadar seviyorsam, şu fen bilgisi dersini de bir o kadar sevmiyorum,” diye homurdandı. Anlaşılan aklı hala sınavdaydı.

Oya, “İstersen seni çalıştırabilirim Defne,” dedi.

“Sağol Oya ama biraz daha kendim anlamaya çalışayım da, olmazsa yardımını isterim. Hele bu sabahki sınavda, inanın, utanmasam oturup ağlayacaktım bir ara.”

“Aaa delisin sen,” dedi Zeynep. “Hepimiz çat aşağı çat yukarı aynı durumdayız. Erdoğan Bey de söylüyor ya bunlar zor konular diye.”

“Evet ama o kadar çalışıyorum, o kadar uğraşıyorum, şu sonuca bak. Doğru dürüst bir not alamadım sene başından beri. En çok da buna bozuluyorum. Çalış çalış çalış sonra karşılığını alama! Niye böyle oluyor? Bayağı üzgündü Defne.

Ece, “Amaaan, boş ver, Defne. Sen sınıfı geçmeye bak, yeter. Ne üzüyorsun kendini, dedi.” (2011: 136).

Defne’nin fen bilgisi dersindeki başarısızlığı karşısında takındığı tavır, çaresizliğini vurgulamaktadır. Arkadaşı Oya’nın birlikte çalışma önerisine karşın, Ece durumu fazla büyütmemek gerektiğini savunmaktadır. Bu da okul derslerindeki başarısızlığa karşın çocukların takınabileceği farklı tavırları örneklemektedir.

Başarısızlık karşısındaki farklı tutumları ele alan bir başka bölüm ise Ongun’un Yaş On Yedi isimli eserinde görülmektedir.

O ders boştu. Kantinde oturmuş çene çalıyorlardı. Bir önceki derste Selçuk Hoca fizik kâğıtlarını dağıtmıştı. Aşağı yukarı tüm sınıfın notları kötüydü. Sorular çoğu kez olduğu gibi bu kez de zordu.

Sevgi, “Hepimiz bütünlemeye kalacağız, görün bakın,” dedi beş karış suratla.

Derya, “Nasıl olsa bütünleme sınavı yapacaktır, o zaman kimse bütünlemeye kalmaz, deyip” esnedi. (2008: 92).

Yaş On Yedi adlı eserde lise son sınıfta öğrenim gören öğrencilerin üniversite sınavına hazırlanma süreçleri ve geleceğe dair planları ele

alınmıştır. Geleceklerine yönelik kaygıları olan öğrenciler bir yandan da hayatlarındaki diğer zorluklarla mücadele etmeye çalışmaktadır.

“Demek son sınıf. Bu yıl epeyce yoruluyorsundur.”

“Elimden geleni yapıyorum. Hafta sonları kurslara gidiyorum. Hem okul ödevleri ve okul sınavları, hem de kurslar ve üniversite sınavına hazırlanmak yorucu oluyor tabi. Ama asıl sorun zaman. Gece yarılarına kadar çalıştığım halde, zaman yetmiyor.”

“Vah yavrucuğum. Ama eminim sen başarılı olursun. Daha minnacıkken cin gibiydin, o zamandan belliydi senin iyi bir öğrenci olacağın. Peki nereye gitmek istiyorsun?”

“Güzel Sanatlar Akademisi’ne.” (2008: 101).

Yaş On Yedi adlı eserin “Sonsöz” bölümünde öğrencilerin üniversite sınavı sonrasında neler yaptıklarından bahsedilmiştir. Roman karakterlerinin her birinin hayatı farklı yönlerde devam etmiştir. Öğrencilerin bazıları sınavda başarılı olurken, bazıları ise başarısız olup, hayatta başka yollar seçmişlerdir. Romanın ana karakteri Bahar, arkadaşları Sevgi, Volkan ve Mine sınavda başarılı olup, hayal ettiği okulu kazanmıştır. Serdar beklentilerin çok altında bir sonuç almış ve dershaneye yazılıp tekrar sınava hazırlanmaya başlamıştır. Eşref, üniversite okumaktan vazgeçmiş ve bir ihracat şirketinde işe girmiştir. Romandaki karakterlerden Derya ve Keriman ise bambaşka bir yol seçerek evlenmişlerdir. Derya Çanakkale’ye, Keriman ise Almanya’ya yerleşmiştir.

İncelediğimiz eserler gösteriyor ki, günümüz toplum yapısı çocuğa büyük sorumluluklar yüklüyor. Çocuklar ise fiziksel ve zihinsel gelişimleri nedeniyle her zaman bu baskının üstesinden gelemiyorlar. Medyada sık sık rastladığımız bazı olaylar da bu duruma örnek teşkil etmektedir. Kendilerine yönelik beklentileri tam olarak karşılayamayan okul çağındaki öğrencilerin aileleriyle büyük anlaşmazlıklar içine düştükleri, evden kaçtıkları hatta ne yazık ki canlarına kıydıkları görülmektedir. Bu durumda, okul başarısını dayatan popüler kültür ögelerinin ve bunlardan etkilenen ailelerin izledikleri baskıcı tutumun etkisi oldukça büyüktür. İncelediğimiz çocuk romanı yazarlarının bu baskıya vurgu yapması ve bu duruma eleştirel bir bakış açısı getirmesi ise olumlu bir yaklaşımdır.