• Sonuç bulunamadı

İŞÇİLERİN BORÇLANMASINA DAİR SAHA ÇALIŞMASI SONUÇLARI:

Araştırma kapsamında uygulanan anket 2010 yılında İstanbul’da 220 metal işçisiyle (189 erkek ve 31 kadın) gerçekleştirilmiştir. Bu bölümde genel olarak bu anket sonuçlarından elde edilen betimsel veriler sunulmaktadır. Gerekli görüldüğü yerlerde betimsel analiz anket esnasında ya da sonrasında katılımcılarla yapılan görüşmelerde alınan notlarla tamamlanmıştır. Anket, fabrika, sanayi sitesi ve tersane işçileri olmak üzere farklı çalışma koşullarında çalışan işçilerle yapıldı ve sonuçlar bu üç grup arasında karşılaştırma yapmaya elverecek şekilde sunuldu. Böylelikle istihdam şekillerine göre, işçilerin finansal sistemle kurdukları ilişkideki farlılıklara dikkat çekilmesi amaçlandı. Bu bölüm sırasıyla;

160

katılımcıların profillerine, hanehalkı olarak gelir ve harcamalarındaki değişimlere, hangi yollardan borçlandıklarına, borçla nasıl başa çıktıklarına, bankaya erişimlerine, banka hizmetlerini ne ölçüde kullandıklarına, finansal yeterliliklerine ve bilgilerine, tasarruf eğilimlerine, emekliliklerinde nasıl geçinmeyi beklediklerine dair veriler sunmaktadır.

Araştırma kapsamında kadın katılımcıların sayısının az olması kadınlar ve erkekler arası bir kıyaslama yapmayı mümkün kılmadığından, kadın katılımcılarla ilgili farklılık gösterebilecek bazı hususlar ayrı olarak ele alınmıştır. Bölümün sonuç kısmında anket verilerinin genel bir değerlendirmesi yapılmaktadır.

Katılımcıların Sosyoekonomik Özellikleri

Örneklem 110 fabrika işçisi, 55 sanayi sitesi ve 55 de tersane işçisi olmak üzere toplam 220 işçiden oluşmaktadır. Ankete katılanların profillerine dair bilgiler Tablo 6.1’de sunulmuştur:

161

Metal sektöründe az sayıda kadın çalışması sebebiyle örneklemin %14’ü kadınlardan oluşmaktadır. Kadın katılımcıların çoğu fabrika işçileri geri kalanları ise sanayi sitelerinde çalışanlardır. Tersanelerde kadın işçi çalışmamaktadır.

Yaşa göre baktığımızda, örneklem 26-34 ve 35- 43 yaş aralıklarında daha fazla işçi kapsamaktadır. Üç grup arasında farklılıklar olsa da, ortalama olarak bir hanehalkı yaklaşık 4 kişiden oluşmaktadır. En düşük ortalama hanehalkı kişi sayısı fabrika çalışanlarına (3.72) en yüksek olanı ise tersane işçilerine (4.18) aittir. Eğitimle ilgili olarak, örneklemin çoğunluğunu ilkokul (42%) ve meslek lisesi mezunları (24%) oluşturmaktadır. Farklı üç gruba ayrı ayrı

162

bakıldığında, fabrikada çalışan işçilerin çoğunluğunun (%57) lise (meslek lisesi dâhil) mezunu, sanayi sitelerinde ve tersanelerde çalışan işçilerinse genellikle ilkokul mezunu (sırasıyla 47% ve 62%) oldukları görülmektedir.

Ankete katılanların %63’ü İstanbul’a başka şehirlerden göç etmiştir. Bu oran fabrika çalışanları arasında %51, sanayi sitelerindeki işçiler arasında %73, tersane çalışanları arasında ise %78’dir. Göç etmiş olan katılımcıların %14’ü şehirden, %28’i ilçeden ve %59’u ise köyden göç etmiştir. Çoğunluğun köylerden göç etmiş olması, Türkiye’de tarım sektöründe azalan üretim ve istihdamla birlikte köyden kente göçün artmasının bir yansıması olarak yorumlanabilir. Daha önceki yerleşim yerleri göz önüne alındığında, fabrikada çalışanların çoğunluğunun Karadeniz ve İç Anadolu’dan (örneğin, Samsun, Giresun, Çankırı), sanayi sitesindekilerin Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu’dan (örneğin, Tokat, Ordu, Urfa) ve tersane işçilerinin de genelde yine Karadeniz ve İç Anadolu’dan (Sivas, Giresun, Samsun, Tokat) göç ettikleri gözlenmiştir.

Ankete katılanların tamamı metal sanayinde özel sektörde çalışmaktadır. Yapılan işlere baktığımızda, katılımcıların çoğunluğunun belli nitelikler ve eğitim gerektiren işler yaptıklarını görmekteyiz. Örneklemin çoğunluğunu tornacılar, operatörler, kaynakçılar, presçiler ve kaplamacılar oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra işçilerin bir kısmı da boyama, depoculuk, montaj gibi vasıfsız işlerde çalışmaktadırlar. Kadın katılımcıların büyük çoğunluğu montaj işiyle uğraşmaktadır.

Ücret seviyeleri genellikle yapılan işin niteliğine göre farklılık göstermektedir. Sanayi sitelerindeki küçük işletmelerde işçiler genellikle metal kaplama gibi düşük vasıf gerektiren işlerle, fabrikalarda çalışanlar ise çoğunlukla belli bir eğitim ve vasıf gerektiren işlerle (örneğin araba parçası montajı, torna ve pres) uğraşmaktadırlar. Bu duruma paralel olarak, iki grubun ücret seviyeleri arasında ciddi bir fark vardır. Örneklemdeki işçiler arasında ortalama aylık ücretleri en yüksek olanlar fabrikalarda çalışan (1,280 TL), en düşük olanlarsa sanayi sitelerinde çalışan işçilerdir (875 TL). Bunun yanı sıra Türkiye genelindeki durum göz önüne alındığında tahmin edilebileceği gibi kadın ve erkek işçilerin ücretleri arasında kayda değer bir fark vardır. Fabrikalarda çoğunlukla montaj işçisi olarak çalışan kadınların ortalama aylığı 854 TL’dir. Sanayi sitelerindeki kadınların ortalama aylığı ise 750 TL’dir. Her iki oranda fabrikalarda ve sanayi sitelerinde çalışan erkek işçilerin ortalama ücretlerinden bir hayli düşüktür. Tersanede çalışan işçilere baktığımızdaysa, neredeyse tamamının yevmiyeli olarak çalıştığını ve bir işçinin ortalama aylık kazancının 1,143 TL olduğunu görmekteyiz.

Tersanedeki işçilerin çoğu kaynak, boya, montaj, kızak, raspa ve benzeri işlerle uğraşmaktadırlar. Daha önce de belirtildiği gibi tersanelerde kadın işçi çalışmamaktadır.

163 Gelir ve Harcamalar

Anketi cevaplayanların %30’unun hanelerinde birden fazla kişi ücretli olarak çalışmaktadır. Katılımcıların çoğunluğun (%79) ücretlerinden başka gelir kaynakları yoktur.

Ek gelir kaynaklarının yaklaşık üçte birini ya katılımcının ya da hanedeki bir başka bireyin emeklilik aylığı,103 üçte birini konut, tarla gibi mülklerden elde ettikleri kira kazançları, geri kalanını ise memleketteki aile ve akrabalarından gelen para ya da erzak temini oluşturmaktadır. Tüm örneklem içerisinde memleketten yardım aldıklarını belirtenlerin payı yalnızca %6’dır. Bu düşük oran Türkiye’de işçilerin memleketleriyle daha önceden görece daha güçlü olan bağlarının giderek zayıflamakta olduğunu göstermektedir.

Katılımcıların ortalama aylık ücretleri 1,149 TL’dir. Ek gelirler ve hanede çalışan diğer bireylerin gelirleriyle birlikte aylık hanehalkı geliri 1,465 TL’ye çıkmaktadır. Hanehalkı başına aylık gelir ise 446 TL’dir. Tablo 6.2’de üç grup için ayrı ayrı hanehalkı gelir dağılımlarını görmekteyiz:

Tablo 6.2: Aylık Hanehalkı Geliri (TL)

Fabrika İşçileri (%) Sanayi Sitesi İşçileri (%) Tersane İşçileri (%) Toplam (%)

0-500 .0 5.5 3.6 2.3

501900 34.5 58.2 27.3 38.6

9011,300 26.4 32.7 41.8 31.8

1,3011,700 15.5 3.6 16.4 12.7

1,701+ 23.6 .0 10.9 14.5

Total 100.0 100.0 100.0 100.0

Tablodan da görüldüğü gibi fabrikada çalışan işçilerin gelirleri kendi içinde daha çok farklılık gösterirken sanayi sitelerinde çalışan işçilerin gelirleri düşük gelir grubunda yoğunlaşmıştır. Sanayi sitelerinde çalışan işçilerin yarıdan fazlasının (%58) aylık geliri 501–

900 TL arasındadır. Tersane işçilerinin çoğunluğunun gelirleri ise orta aralıktadır (901 TL–

1,300 TL). Türkiye’de 4 kişilik bir ailenin geçimi için gereken minimum aylık gelirin 822 TL olduğu dikkate alınırsa,104 sonuçlar özellikle sanayi sitelerinde çalışan işçiler için aylık hanehalkı gelirinin çok düşük olduğunu göstermektedir.

Hanehalkı Gelirlerinde ve Harcamalarında Değişimler

103 Ankete katılanlardan %6’sı emekli oldukları halde, emeklilik gelirleri yeterli olmadığından tekrar çalışmaya başladıklarını ifade etmişlerdir.

104 Bu rakam Türk-iş tarafından hazırlanan ankete göre hesaplanan ve bu araştırmanın uygulandığı 2010 yılı Temmuz ayına ait aylık ortalama gelirdir.

164

Çoğunluğu fabrikada çalışanlar olmak üzere katılımcıların %34’ü geçmiş üç yıl içerisinde gelirlerinin arttığını belirtmiştir (Grafik 6.1). Fabrika işçilerinin gelirlerinde artış olması örneklemdeki işçilerin sendikalı olmaları ve dolayısıyla altı ayda bir toplu sözleşme dâhilinde maaşlarının artmasıyla yakından ilgilidir. Katılımcıların %35’i bahsi geçen dönemde gelirlerinde bir değişim olmadığını belirtirken, %31’i gelirlerinin azaldığını ifade etmiştir.

Grafik 6.1: Hanehalkı Gelirinde Değişim

Hanehalkı gelirindeki düşüş belirtenlere bu durumun nedenleri sorulduğunda çoğunluk bu durumun aylık gelirdeki düşüşten (56%) ya da iş kaybından (41%) kaynaklandığını belirtmiştir. Grafik 6.1’den de görüldüğü gibi, gelirlerinde düşüş olduğunu belirtenlerin çoğunluğu (%78) tersane işçileridir. Bu durumun temel nedeni gemi inşa sektöründe 2008 krizi nedeniyle yaşanan sipariş iptalleri ve gemi alımının azalması sonucu sektörün ciddi bir darboğaza girmiş olmasıdır. Krizin etkileriyle yevmiyeli çalışan tersane işçileri çalışma saatlerinde ve buna bağlı olarak aylık gelirlerinde ciddi bir düşüş yaşamıştır.

Ayrıca bu süreçte biten sözleşmelerin yenilenmemesinden de en çok mağdur olanlar yine tersane işçilerdir. Sözleşmeleri yenilenmeyen tersane işçileri krizin etkileri azaldığında daha az kazancı olan bir işe geçmek durumunda kalmışlardır.

Gelirlerde yaşanan değişime harcamalarda nasıl bir değişikliğin eşlik ettiğini değerlendirmek için katılımcılara geçmiş üç yılda harcamalarının nasıl farklılaştığı sorulduğunda çoğunluk (%72) harcamalarının arttığını, %20’si aynı kaldığını, %7’si ise azaldığını belirtmiştir.

0%

10%

20%

30%

40%

50%

60%

70%

80%

90%

Fabrika İşçileri Sanayi Sitesi İşçileri Tersane İşçileri Toplam

Arttı Aynı kaldı Azaldı

165 Grafik 6.2: Hanehalkı Harcamalarındaki Değişim

Esasen gelirlerinde bir düşüş olduğunu ifade edenlerin oranının yüksek olduğu göz önüne alındığında bütçe dengelemek için bu kişilerin harcamalarında da kısıntıya gitmeleri beklenecektir. Fakat anket sonuçları harcamalarında düşüş olduğunu ifade edenlerin oranlarının görece düşük olduğunu göstermektedir. Harcamalardaki artışın nedenlerini anlamak için katılımcılara yedi farklı seçenek sunularak hangi harcama kalemlerinin arttığı sorulmuştur. Yanıtlar harcamalardaki artışın en önemli sebebinin (%50), yiyecek, elektrik ve doğalgaz masraflarındaki artışlar ve yeni doğan bebek için yapılan masraflar olmak üzere günlük harcamalardaki artışlar olduğunu göstermiştir. Gelirlerdeki artışın sınırlı olmasına rağmen harcamaların artıyor olması, bir yandan tüketim kalıplarındaki değişimle diğer yandan enflasyon etkisiyle yakından ilgilidir. Tüketim kalıplarındaki değişim üzerinde daha önceki bölümlerde de durulmuştu. Enflasyonun etkisine bakacak olursak, özellikle 2007 yılı sonrasında düşük gelirli hanehalklarının yiyecek ve enerji fiyatlarındaki artışın enflasyonist etkisinden daha fazla etkilendiklerini bilmekteyiz.105 Bunun temel nedeni düşük gelirli hanehalklarının gelirlerinin daha yüksek bir kısmını enerji ve yiyecek harcamalarına ayırıyor olmalarıdır.106 Dolayısıyla, düşük gelirli hanehalklarının gelirlerinin artmadığı durumlarda

105 Örneğin, Merkez Bankası 2008 yılı ilk çeyreğinde gerçekleşen %9.15 oranındaki yüksek enflasyon artışının

%6.13’lük kısmının enerji ve gıda fiyatlarındaki artıştan kaynakladığını belirtmektedir (TCMB, 2008b).

106 TUİK verilerine göre, yiyecek harcamaları 2008 ve 2010 yılları arasında, en üst %20’lik gelir grubundaki hanehalklarının yıllık harcamalarının %15,6’sını oluştururken, en alt %20’lik gelir grubunun yıllık harcamalarının %27’sini oluşturmuştur. Örneğin, Gürsel ve Altındağ (2010) zengin ve yoksul hanehalklarının enflasyondan ne kadar etkilendiklerini değerlendirdikleri çalışmalarında 2010 Şubat ayında yoksul hanehalklarının maruz kaldıkları enflasyon artışının zengin kesiminkinden 11.8 puan fazla olduğunu belirtirler.

0%

10%

20%

30%

40%

50%

60%

70%

80%

Fabrika İşçileri Sanayi Sitesi İşçileri Tersane İşçileri Total

Arttı Aynı kaldı Azaldı

166

bile harcamalarında artış yaşanmış olmaları daha anlaşılır hale gelmektedir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır. Katılımcılar, her ne kadar fiyat artışlarına atıfla harcamalarında bir artış olduğunu ifade etmiş olsalar da, gelirlerdeki düşüş göz önüne alındığında harcamalarının reel olarak artıp artmadığı tartışmaya açık hale gelmektedir.

Esasen, TÜİK’ten alınan verilere göre, 2008-2010 yılları arasında, en düşük %20’lik gelir dilimindeki hanehalklarının toplam harcamaları içinde gıdaya ayırdıkları pay %16’dan %15,3’e düşmüştür. Buna ilaveten, TEPAV, UNICEF ve Dünya Bankası tarafından yapılan ve 2008 krizinin Türkiye’de ailelerin refahı üzerine etkilerini inceleyen bir araştırmaya göre, kriz sonrası dönemde aileler daha çok önemsedikleri eğitim gibi alanlardaki harcamaları koruyabilmek için gıda harcamalarını azaltmışlardır (TEPAV, UNICEF ve Dünya Bankası 2009). Çalışmanın teorik kısmında bahsedildiği gibi, emek gücünün yeniden üretiminde ev içi emeğin rolünün arttırılabilmesi, maddi bir karşılık gerektirecek harcamalardan kaçınılarak gelirdeki dalgalanmalarla başa çıkılabilmesine ve borç servisinin artan yükünün karşılanabilmesine imkân yaratabilmektedir.107

Saha çalışması sonuçlarına dönecek olursak, günlük harcamaların yanı sıra katılımcılar eğitim (%44,3) ve sağlık (%26) harcamalarında da artış olduğunu belirtmişlerdir.

Bu artış 4. bölümde değerlendirildiği gibi son dönemde Türkiye’de sosyal hizmetler alanında yapılan kamu harcamalarındaki düşüşle yakından ilgilidir. Sosyoekonomik koşulları nedeniyle, pek çok işçi çocuklarının iyi eğitim almalarını sağlamanın, onların gelecekleri için yapabilecekleri en iyi yatırım olarak görmektedir. Örneğin, ilkokul mezunu bir sanayi işçisi çocuğuna iyi bir eğitim verebilmenin önemini “ne olursa olsun çocuğumu okutacağım.

Okumayan insan ikinci sınıf insan gibi muamele görüyor” (anket #85) sözleriyle ifade etmektedir. Eğitime verilen bu önem işçi aileleri çocuklarının daha iyi eğitim alabilmeleri için her türlü fedakârlığı yapmalarını da beraberinde getirmektedir. Örneğin katılımcıların bazıları çocuklarını daha iyi eğitim veren bir okula gönderebilmek için başka semte taşındıklarını bazıları çocuklarına özel ders aldırdıklarını ya da dershaneye gönderdiklerini ifade etmiştir. Sağlık harcamalarına bakacak olursak, ankete katılan işçilerinin aslında çoğunluğunun sağlık sigortası vardır. Buna rağmen, yine de katılımcılar bazı durumlarda cepten ödeme yapmak durumunda kaldıklarını belirtmektedirler. Dördüncü bölümde belirtildiği gibi, Türkiye’nin sağlık sistemindeki yeni düzenlemeler tedavinin her aşamasında ek ödemeler getirmiştir. Buna ilaveten, katılımcılar zaman zaman daha iyi ve hızlı bir hizmet

107 Örneğin 2001 krizi sonrasında yapılan bir araştırma, işçilerin yaşam standartlarını, markasız ürünlere geçmek, evde daha çok konserve ve hamur işi yapmak, daha fazla kurutulmuş sebze kullanmaya başlamak gibi yollarla kriz koşullarına uydurmaya çalıştıklarını ortaya koymaktadır (bkz. Erbaş & Turan, 2009).

167

alabilmek için özel doktora gitmek durumunda kaldıklarını da belirtmişlerdir. Sağlık için yapılması gereken bu ek masraflar Türkiye’de sağlık sisteminin yetersizliğiyle yakından ilgilidir.

Katılımcılara, beklenmeyen masraflarla baş etme stratejilerini anlamak için, örneğin çamaşır makinasını değiştirmek ya da evde bir tadilat yapmak gerektiğinde gerekli parayı nasıl bulacakları sorulduğunda, düşük tasarruf oranlarında da öngörülebileceği gibi, sadece çok az bir kısmı (%8) böyle durumlarda tasarruflarını kullanacaklarını belirtmiştir. Bunun yanı sıra, beklenmeyen masrafları düzenli gelirlerinden karşılayacaklarını söyleyenlerin oranı da oldukça düşüktür (%5). Dolayısıyla katılımcıların çoğu, böyle bir durumda borçlanmak durumunda kalacaklarını ve çoğunlukla da kredi ya da kredi kartı kullanacaklarını belirtmiştir (Grafik 6.3). Sunulan seçeneklerin arasında böyle bir şık olmamasına rağmen bir kısmının ise böyle bir masrafı karşılama durumlarının olmadığını, dolayısıyla da bu gereksinimlerini karşılamadan idare edeceklerini ifade etmiş olmaları dikkat çekicidir.

Grafik 6.3: Soru: Beklenmedik büyük bir masrafı karşılamak durumunda kalsanız (çamaşır makinesini değiştirmek, ev tamiratı vb.) bunun için parayı nasıl bulursunuz?

Borçlanma: Borç ve Kredi Çeşitleri ve Borcu Çevirme Kapasitesi

0%

5%

10%

15%

20%

25%

30%

35%

40%

45%

50%

168

Alan çalışmasından elde edilen bulgular metal sektöründe çalışan işçiler arasında borçlanmanın oldukça yaygın olduğunu göstermektedir. Ankete katılanların %73’ü borçlu olduklarını ifade etmiştir. Demografik özellikler (örneğin yaş, hanehalkı sayısı) ve borçluluk arasında önemli herhangi bir ilişki saptanmamıştır; fakat bu durum örneklemin görece küçük olmasıyla da ilgili olabileceğinden ihtiyatla değerlendirilmelidir.

Borçlu olan işçiler arasında en sık rastlanan borçlanma araçları %56 ile banka kredisi %31 ile kredi kartıdır (Grafik 6.4). Bu sonuçlardan da anlaşılabileceği gibi, bankalardan borçlanma metal sektöründe çalışan işçiler arasında oldukça yaygınlaşmıştır.

Grafik 6.4: Soru: Hanenizin borcu hangi kalemlerden oluşuyor?

Borçlanmaya dair veriler üç farklı grup için ayrı ayrı incelendiğinde, fabrika işçileri ve sanayi sitelerinde çalışan işçiler için banka kredisinin, tersane işçileri içinse kredi kartı borcunun en yaygın borçlanma türü olduğu görülmektedir. Farklı iş koşullarında çalışan işçilerin borçlanma türleri arasındaki farklılıkların olası nedenleri ilerleyen kısımlarda, resmi kanallardan borçlanma incelenirken, ayrıntılı olarak değerlendirilecektir.

Grafik 6.4’ten de görüldüğü gibi, banka ve kredi kartları üzerinden borçlanmayla kıyaslandığında gayri resmi yollardan borçlanma daha sınırlıdır. Ankete katılanların %27’si aile, akraba ve arkadaşlarına borçlu olduklarını belirtmiştir. Aileden, akrabalardan ve arkadaşlardan borçlanmanın resmi kredi kanallarından borçlanmaya göre daha az başvurulan bir yol olması dikkat çekicidir. Aileden ve arkadaşlardan borçlanmakla ilgili olarak işçiler

0% 10% 20% 30% 40% 50% 60% 70%

Fabrika İşçileri Sanayi Sitesi İşçileri Tersane İşçileri Toplam

Diğer

Emekli sandığı, sosyal yardım kurumuna borç Taksit borcu

Arkadaş ve akrabaya borç Aileye borç

Kredi kartı borcu Bankaya kredi borcu

169

arasında ciddi bir önyargı olduğu yine saha araştırması esnasında edinilen önemli bir gözlemdir. Örneğin, bir işçinin “birkaç ahbabın olacağına cebinde birkaç kredi kartın olsun daha iyi. Hiç olmazsa ihtiyacın olduğunda para çekersin” (anket #180) şeklindeki söylemi bu önyargıyı açıklıkla ortaya koymaktadır. Aile ve arkadaşlardan borçlanmakla ilgili bu önyargının nedenleri daha derin bir sosyolojik analiz gerektirmektedir. Yine de kapitalist ilişkiler içerisinde giderek her şeyin hızla metalaşması ve beraberinde aile ve arkadaşlık ilişkilerinde yaşanan dönüşümlerin de borçlanma pratiklerinde bir farklılaşmaya neden olduğu söylenebilir.

Borçlanmanın hangi yollardan yapıldığına dair sorulan soruya verilen yanıtlarla ilgili dikkati çeken bir başka husus, her ne kadar Türkiye’de var olan bir borçlanma pratiği olsa da, tefecilerden borçlanmanın katılımcılar tarafından hiç vurgulanmamış olmasıdır. Bu durumun olası bir nedeni, kredi kartından borçlanmak gibi alternatiflerin olmasının bu tarz pratiklere gereksinim bırakmamış olması, bir başka nedeni ise tefeciden alınan borçlardan bahsedilmek istenmemesi olabilir. İkinci olasılık dahilinde tefecilerden borçlanmanın işçiler arasında ne kadar yaygın olduğunu kestirmek zordur. Esasen, 7. bölümde bahsedileceği gibi, mülakatlar tefecilik tarzı borçlanma türlerinin resmi borçlanma kanallarındaki çeşitliliğin artmasıyla birlikte arttığına işaret etmektedir. Kuyumculardan ya da kontör satan dükkânlardan yüksek faiz karşılığı alınana borçlar Türkiye’de tefeciliğin en yaygın türlerini oluşturmaktadır.

Türkiy’de bu tarz tefeciliğin oldukça yaygın olduğu, bir sonraki bölümde bahsedileceği gibi, konuyla ilgili gazetelerde çıkan haberlerden de anlaşılmaktadır.

Borçlanmanın ne ölçüde üstesinden gelinebildiğine dair soruya, borçlu olanların yalnızca %7’si eğer isterlerse daha fazla borçlanabilecekleri şeklinde cevap vermiştir (Grafik6.5). Buna karşın %53’ü mevcut borçlarını çevirebildiklerini fakat daha fazla borçlanamayacaklarını belirtirken, geri kalan %40’lık kesim ise çok fazla borçları olduğunu ve idare etmekte zorlandıklarını söylemiştir. Üç farklı işçi grubu arasında, borçlanmayla ilgili en çok sıkıntı çekenlerin sanayi sitelerinde çalışan işçiler oldukları gözlenmiştir. Sanayi sitelerinde çalışan ve borçlu olan işçilerin yarısı borçlarını çevirmede zorlandıklarını belirtmektedir.

170

Grafik 6.5: Soru: Su anki borç durumunuzu aşağıdakilerden hangisi en iyi tanımlıyor?

Bunun yanı sıra borcu idare etme ve ikamet durumu arasında nasıl bir ilişki olduğuna dair bir değerlendirme, bekleneceği üzere, kirada oturanlar içinde (katılımcıların %53’ü) borçlu olanların daha fazla olduğunu ve bu kişilerin borcu idare etmekte daha fazla zorlandıklarını göstermiştir. Ev sahibi olanlar içinde %64’lük bir kısmı daha fazla borçlanabileceklerini belirtmiştir.

Banka Hizmetlerine Erişim ve Banka Hizmetleri Kullanımı

Katılımcıların %83’ünün bir banka hesabına sahip olması, çoğunluğun resmi finansal hizmetlere erişimi olduğuna işaret etmektedir (Grafik 6.6).108

108 Burada bir noktanın altını çizmek gerekir. Bu araştırmada banka hesabı olan katılımcıların oranının yüksek olması, Türkiye’de işçiler için genellenelebilecek bir durum olarak algılanmamalıdır. Türkiye’de genel olarak kayıt dışı istihdam oranı çok yüksektir. Fakat bizim örneklemimizde kayıt dışı çalışan işçi sayısı yalnızca 5’tir.

Kayıt dışı işçi sayısının düşük olmasının bir nedeni, aslında işçilerin genellikle kayıt dışı çalıştıklarını ifade etmek istememeleridir. Bir diğer neden ise, metal sektörünün ağır ve riskli bir sanayi kolu olması nedeniyle burada işçilerin kayıt dışı olarak istihdam edilmelerinin işveren tarafından da tercih edilmemesidir. Eğer örneklemde kayıt dışı istihdamın yoğun olduğu sektörlerden katılımcılar olsaydı, muhtemelen banka hesabı olan işçilerin yüzdesi daha düşük olacaktı.

0%

10%

20%

30%

40%

50%

60%

70%

Fabrika İşçileri Sanayi Sitesi İşçileri

Tersane İşçileri

Toplam

İstersem daha fazla borç alabilirim

Borç düzeyim normal, daha fazla borç almam

Çok fazla borcum var, idare etmekte zorlanıyorum

171 Grafik 6.6: Soru: Banka Hesabınız Var mı?

Banka hesabı olanların oranının yüksek olmasında, 2009 yılında Çalışma ve Sosyal

Banka hesabı olanların oranının yüksek olmasında, 2009 yılında Çalışma ve Sosyal