• Sonuç bulunamadı

Aile İçi Şiddetin Mağduru

4320 SAYILI AİLENİN KORUNMASINA DAİR KANUN’UN HAKİMİN MÜDAHALESİNE İLİŞKİN HÜKÜMLERİ

B) Tedbirlerin Birbirlerinden Ayrılan Yönler

III. AKDK’nın Uygulanması İçin Gerekli Şartlar A) Aile İçi Şiddetin Varlığı

2. Aile İçi Şiddetin Mağduru

Hangi bireylerin şiddete maruz kalması halinde AKDK’da öngörülen tedbirlerin alınabileceği yani kimlerin kanun kapsamındaki korumadan faydalanabileceği, AKDK’nın 5636 sayılı Kanun ile değişik birinci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre;

“Türk Medeni Kanunu’nda öngörülen tedbirlerden ayrı olarak, eşlerden birinin veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin veya mahkemece ayrılık kararı verilen veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı olan veya evli olmalarına rağmen fiilen ayrı yaşayan aile bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kaldığını kendilerinin veya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bildirmesi üzerine Aile Mahkemesi Hakimi meselenin mahiyetini göz önünde bulundurarak re’sen aşağıda sayılan tedbirlerden bir ya da birkaçına birlikte veya uygun göreceği benzeri başka tedbirlere hükmedebilir.”

Aile içi şiddetin mağduru bakımından yapacağımız açıklamalara geçmeden önce, özellikle bir hususa temas etmek istiyoruz. AKDK’yı gerek mağdurun gerek failin gerekse uygun tedbirin araştırılması aşamasında yorumlarken gözden kaçırılmaması gereken nokta, aile içi şiddeti önlemeyi amaçlayan kanunun aile kavramını en geniş

anlamda düzenlemiş olmasıdır. Kanun koyucu, bu konudaki iradesi kanunun kaleme alınışından rahatlıkla anlaşılmaktadır. Zira, kanun metninde “eşlerden biri, çocuklar, aynı çatı altında veya ayrı yaşayan aile bireylerinden” bahsedilmiştir. Dolayısıyla, AKDK’da öngörülen aile kavramı, Medeni Kanun’un en geniş anlamda ele aldığı aile kavramını karşılayacak şekilde kullanılmıştır435. Medeni Kanun’da öngörülen en geniş aile kapsamına, ana, baba ve çocuklar dışında kan bağıyla bağlı olan hısımlar, kayın hısımları ve bir sözleşme nedeniyle aileyle bir arada yaşayan işçi, hizmetli ve yardımcıları da girer.

Kanunun korumayı hedeflediği gerçek kitle, yapılan anket çalışmalarının açıkça ortaya koyduğu üzere aile içi şiddetin asıl mağduru konumunda bulunan kadın ve çocuklar olmakla birlikte, kanunun koruma alanının mümkün olduğu kadar genişletilmesi gayesiyle geleneksel ailenin bireyleri de kanun kapsamına alınmıştır. Çünkü, aile içi şiddeti sadece eşler arasında meydana gelen şiddet olarak algılamak doğru bir yaklaşım değildir. Burada amaç, soruna aynı zamanda bir insan hakları sorunu olarak yaklaşılması ve insan onuruna yakışmayan nitelikte kötü muamele kime yapılmış olursa olsun yaş ve cinsiyet ayrımı yapılmaksızın mağdurun etkin ve süratli bir koruma imkanından yoksun bırakılmamasıdır436. Buna karşılık, hukuken yok evlenme

konumundaki imam nikahı(!) sonucunda ortaya çıkan fiili birlikteliklerin kanunun uygulanması karşısındaki durumu hakkında gerekli açıklamaları yukarıda yapmış olduğumuzdan, aynı konuya burada tekrar değinmeyerek daha önce yaptığımız açıklamalara yollama yapmakla yetiniyoruz.

435 Uluğ, sh. 440; Uçar, sh.151; Ayan (Evlilik), sh. 313. 436 Uçar, sh. 151.

AKDK m.1’in açık ifadesi ile, kanun uygulanması bakımından aile içi şiddetin mağduru olabileceği kabul edilen kişiler;

-Eşlerden biri veya çocuklar,

-Aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden biri,

-Mahkemece ayrılık kararı verilen veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı olan veya evli olmalarına rağmen fiilen ayrı yaşayan aile bireylerinden biridir.

AKDK m.1’in değişiklikten önceki hali ise meseleyi şu şekilde düzenlemekteydi;

“Türk Kanunu Medenisi’nde437 öngörülen tedbirlerden ayrı olarak, eşlerden

birinin veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kaldığını kendilerinin veya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bildirmesi halinde, Aile Mahkemesi Hakimi re’sen meselenin mahiyetini göz önünde bulundurarak aşağıda sayılan tedbirlerden bir ya da birkaçına birlikte veya uygun göreceği benzeri başkaca tedbirlere de hükmedebilir.”

Kanun’da açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte, şiddet mağduru olan eş veya çocukların korunması amacıyla AKDK’da öngörülen tedbirlerin şiddet uygulayan eş ile aynı çatı altında yaşama koşulu aranmaksızın alınabileceği doktrinde haklı olarak kabul edilmekte idi438. Bu husus, doktrinde belirtilen görüşlere uygun olarak, yoruma yer bırakmayacak şekilde AKDK.m.1’e eklenmiştir. Kanaatimizce doğru olan da budur. Zira, ortak yaşama ara verilen hallerde evlilik birliği varlığını devam ettirmekte, dolayısıyla ne eş sıfatı ne de evlilik birliğinin eşlere yüklediği yükümlülükler ortadan kalkmaktadır. Kanun koyucu, özellikle aile içi şiddete maruz kalan eşin bu şiddet nedeniyle çocuğu ile birlikte evinden ayrılarak baba evine gitmesi ve boşanma davası

437 Kanundaki “Türk Kanunu Medenisi” ifadesi, 4721 sayılı kanuna uygun olarak “Türk Medeni Kanunu” olarak değiştirilmiştir.

açması durumlarında, öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde AKDK’dan faydalanmasını sağlayacak değişikliği yapmıştır439.

Bununla birlikte aile içi şiddetin mağdurunun eş ve çocuklar dışında kalan diğer bir aile bireyi olduğu hallerde kanunda öngörülen muhafaza imkanından yararlanılması, açıkça aile içi şiddet fiilinin faili ile “aynı çatı altında yaşama” koşuluna tabi tutulmaktaydı440. Bu nedenle eşlerden birinin kardeşine, eşlerden birinin ana veya babasına diğer eş tarafından şiddet uygulanması halinde, şayet şiddet mağduru bireyler şiddet uygulayan eş ile aynı çatı altında yaşamıyor ise AKDK’da öngörülen tedbirlere hükmedilmesi mümkün değildi. Kanunun uygulanmasını zorlaştırdığı ve uygulama alanını daralttığı eleştirilerine441 maruz kalan bu durum, eş ve çocuklar dışında kalan diğer aile bireyleri için artık bir koşul olmaktan çıkmıştır.

Görüldüğü üzere kanunda, aile içi şiddetin mağduru olma bakımından 5636 sayılı Kanun ile son derece önemli bir değişikliğe imza atılmıştır. Değişiklikten önceki metinde sadece eşlerden birinin veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kalması halinde, kanunda düzenlenen tedbirlere hükmedilmesi kabul edilmişken, bu kapsam 5636 sayılı Kanun’un amacına uygun olarak genişletilmiştir442.

439 5636 sayılı Kanun Madde Gerekçeleri (http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss1318m.htm) 440 Doktrinde aynı çatı altında yaşamanın, niteliği gereği süreklilik taşıması gerektiği belirtilmekteydi. Bkz. Ayan (Evlilik), sh. 312; Uçar, sh. 151.

441 Bkz. Uluğ, sh. 455; Uçar, sh. 151.

442 Bu hususa 5636 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde de yer verilmiştir. Buna göre: “Aynı çatı altında yaşamayan boşanma veya ayrılık nedeniyle ayrı konutlarda bulunan bireyler ve evli olmalarına rağmen fiilen ayrı yaşayan aile bireyleri ve çocuklar da aile içi şiddete maruz kalabildiklerinden, aile içi şiddet mağduru kapsamının gerçeklere uygun olarak düzeltilmesi gerekmiştir.”