• Sonuç bulunamadı

Aile İçi Şiddete İlişkin Yapılacak Bildirim

4320 SAYILI AİLENİN KORUNMASINA DAİR KANUN’UN HAKİMİN MÜDAHALESİNE İLİŞKİN HÜKÜMLERİ

B) Aile İçi Şiddete İlişkin Yapılacak Bildirim

AKDK’nın uygulanması kapsamında bir tedbire hükmedilebilmesi için, aile içi şiddetin meydana geldiğinin Aile Mahkemesi hakimine bildirilmesi gereklidir. Hemen belirtelim ki, kanunda aranan şart, Medeni Kanun’daki evlilik birliğini koruyucu tedbirlerden farklı olarak “talep” değil “bildirim”dir. Söz konusu bildirim, aile içi şiddete maruz kalan eş, çocuklar veya diğer aile bireylerinden biri tarafından yapılabileceği gibi, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından da yapılabilir. Aile Mahkemesi hakimi, açıkladığımız yollardan biriyle aile içi şiddetin kendisine bildirilmesi üzerine, meselenin mahiyetini göz önünde bulundurarak re’sen AKDK’da sayılan tedbirlerden bir ya da birkaçına birlikte veya uygun göreceği benzeri başka bir tedbire hükmedebilir443. Ancak, aile mahkemesi hakiminin aile içi şiddetin varlığından haricen haberdar olduğu durumlarda bir koruma kararı alması mümkün değildir444.

Bildirimde bulunma konusunda sadece aile içi şiddet mağdurunun değil aynı zamanda Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da yetkili ve görevli kılınmış olmasının, son derece yerinde bir düzenleme olduğunu düşünüyoruz.

Özellikle kırsal kesimde ve gecekondu bölgelerinde halen “Kocadır sever de, döver de” ya da “Kol kırılır yen içinde kalır”, çocuklar bakımından da “Anne babanın vurduğu yerde gül biter” anlayışı devam etmekte, uğranılan fiziksel ya da manevi işkenceler, dayaklar sineye çekilmektedir445. Aynı zamanda, mağdurun kendisine cebir uygulanmasından korkması, terk edilmekten veya boşanmaktan çekinmesi, çocukların menfaatinin ileri sürülmesi, çevrenin tutumundan çekinilmesi ve şiddet uygulayan kişiye duyulan sevgi, mağdurların AKDK’nın sağladığı koruma imkanından haberdar

443 AKDK’daki tedbirler ile Medeni Kanun’da öngörülen koruyucu nitelikli tedbirlerin alınması bakımından en temel farklılık budur. Hakimin Medeni Kanun’daki tedbirlerden birine hükmedebilmesi için eşlerden birinin talebi şarttır. Hakimin re’sen tedbir alma yetkisi yoktur. Oysa, AKDK’nın uygulanmasının söz konusu olduğu durumlarda, hakim aile içi şiddetin kendisine bildirilmesi üzerine bu yönde bir talep olmasa dahi re’sen tedbire hükmetme yetkisine sahiptir.

444 Ayan (Şiddet), sh. 313; Balo, sh.24.

olmamaları446 gibi nedenler de bu sonucun ortaya çıkmasına katkı yapmaktadır447. Anılan nedenlerle, Türkiye’de gerçekleşen aile içi şiddet vakalarının büyük bölümünün resmi mercilere yansımadığı düşünülürse448 söz konusu düzenlemenin ne kadar yerinde olduğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Böylelikle aile içi şiddet vakalarında, mağdur dışındaki herhangi bir aile ferdi, hatta komşular ve mağdurun iş arkadaşları veya diğer yakınları savcıya başvurmak suretiyle AKDK çerçevesinde bir soruşturma başlatma imkanına kavuşmuş olmaktadır. Keyfiyetten haberdar olan savcının bunu müteakip, dikkatine sunulan bilgiyi soruşturarak hakime tedbir alınması için gerekli bildirimde bulunmak yetki ve görevi bulunmaktadır449.

Bu noktada özellikle üzerinde durulması gereken, polis veya diğer kolluk kuvvetlerinin yargı mekanizmasını harekete geçirmedeki rolüdür. Zira, bildirim konusunda yetkili ve görevli kılınan Cumhuriyet Başsavcılığı’nın aile içi şiddet olaylarından haberdar olması, ancak polis ve diğer kolluk kuvvetlerinin kendilerine gelen şikayet ve başvuruları savcılığa intikal ettirmesi halinde mümkündür. Buna rağmen, uygulamada, kolluk kendisine yansıyan aile içi şiddet olaylarını yargıya intikal ettirme konusunda istekli davranmamaktadır450.

446 Aile içi şiddet mağdurlarının kanun hakkındaki bilgisizlikleri, kanunun amacına ulaşmasının önündeki en büyük engellerden birini teşkil etmektedir. Nitekim, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla yayınlanan 2006/17 sayılı Başbakanlık Genelgesinde (RG.,4.7.2006, S.26218) bu soruna dikkat çekilmiş ve 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un tanıtımı yönünde çok yönlü çalışmalar yapılası yönünde, başta Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü olmak üzere ilgili tüm kurum ve kuruluşlar, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarına talimat verilmiştir.

447 Ünver, Y. : Türkiye’de Aile İçi Şiddetin Boyutları, Nedenleri ve Çözüm Önerileri, Türkiye’de Aile İçi Şiddet, İstanbul 2003, sh. 17-18.

448 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku ve Kriminoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından 2003 yılında yapılan “Aile İçi Şiddet ile İlgili Türkiye Çapında Alan Araştırması” verileri, çarpıcı olduğu kadar üzücü bu gerçeği gözler önüne sermektedir. Anket kapsamında sorulan “Size Uygulanan Şiddeti Şikayet Ettiniz mi veya Etmeyi Düşündünüz Mü?” sorusuna cevap verenlerin %88,6’sı şikayet etmediğini bildirmiştir . Bkz. Yıldız, A.K. : Aile İçi Şiddete İlişkin Ceza Muhakemesi ve İnfaz Hukuku Sorunları, Türkiye’de Aile İçi Şiddet, İstanbul 2003, sh.74.

449 Erman, sh. 91; Uçar, sh. 160.

Kolluk kuvvetleri özellikle kadının mağdur olduğu aile içi şiddet olaylarına “karı-koca arasına girilmez” düşüncesiyle karışmak istememekte, olaya ilişkin tutanak dahi tutmaksızın ya kadını geri göndermekte ya da tarafları barıştırma yoluna gitmektedir. Hatta bazı olaylarda, kadına yönelik aşağılama ve hakaretler dahi söz konusu olabilmektedir451. Bu durum, halihazırda uğradığı aile içi şiddeti resmi mercilere taşıma konusunda tereddüt yaşayan şiddet mağdurunun durumunu daha da zorlaştırmakta ve bazı olaylarda başvurunun geri çekilmesine dahi sebep olabilmektedir452. Dolayısıyla AKDK’da cumhuriyet savcılığına tanınan bildirim imkanının gerçek anlamda amacına ulaşabilmesi için, polisin aile içinde meydana gelen şiddet olaylarını “aile sorunu” olarak niteleyerek müdahaleden kaçınmaması zorunludur.

Kolluk kuvvetlerinin duyarlı davranmalarını ve aile içi şiddet olaylarını da diğer suçlardan farksız görüp aynı etkinlikte müdahale etmelerini sağlamak için bu konuda eğitilmeleri ve bilinçlendirilmeleri gereklidir. Ayrıca, aile içi şiddet konusunda eğitimli uzman kolluk birimlerinin oluşturulmasının uygulama bakımından büyük katkı yapacağı şüphesizdir453.

Ülkemizde, kolluk kuvvetlerinin konuya duyarlılığını artırmak amacıyla çeşitli düzenlemeler yapılmış bulunmaktadır. Bu konuda atılan en önemli adımlardan biri, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 25.7.2000 tarihli ve 169 sayılı genelgesidir454.

Genelgede, “Bir kişinin bizzat kendisinin veya çocuklarının veya aynı çatı altında

yaşayan diğer aile bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kaldığı için kolluk

451 Yıldız, sh. 81; Centel N.: Kadını Şiddete Karşı Korumaya Yönelik Yasa Hükümlerine Eleştirel Yaklaşım, İnsan Hakları Hukuku ve Kadın, İstanbul 2003, sh. 76; Efem, sh.59.; Akıncı, sh. 8. Yazara göre bu tür olayları meşru olarak değerlendiren polislerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur.

452 İstanbul Üniversitesi tarafından yapılan bir anket çalışmasında, şikayet ile ilgili soruya cavap veren aile içi şiddet mağduru 234 kişi içerisinden sadece 20’sinin şikayette bulunduğu, 2’sinin şikayetinden zorla vazgeçirildiği ortaya çıkmıştır. Şikayet sonucu olayı öğrenen polis ise, 6 olayın (%30) yargıya intikalini sağlarken, 9 olayın (%45) aile içinde çözümüne çalışmış ve 3 olayda (%15) konuyla hiç ilgilenmemiştir. Polisin bu tutumu üzerine, 4 şikayetin geri alındığı anlaşılmıştır. Bkz. Türkiye’de Aile İçi Şiddet, İstanbul 2003, sh. 169.

453 Yıldız, sh. 82; Ünver, (Aile İçi Şiddet) sh. 47; Centel, sh.76. 454 Balo, sh. 28, dpn. 14.

kuvvetlerine başvuruda bulunulması durumunda yasalar çerçevesinde gerekli tüm işlemler yapılacak, bu hususta mağdurların mağduriyetlerinin devamına veya artmasına sebebiyet verecek insiyatif kullanılmayacaktır.” denilerek polisin yapılması gerekeni

yapması ve yetkisini aşarak eşleri barıştırmaya veya uzlaştırmaya çalışmaması talimatı verilmiştir. Benzer şekilde, T.C. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü tarafından, 15.11.2002 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderilen yazıda,

“...Cumhuriyet savcıları tarafından Ailenin Korunmasına Dair Kanun Kapsamında, aile içi şiddete maruz kalındığının öğrenilmesi durumunda, bu konuda herhangi bir şikayet de aranılmaksızın derhal Aile mahkemesine bildirimde bulunulması...” gerektiği

bildirilmiştir. Bir diğer olumlu gelişme ise, Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde uzman bir birim oluşturulması amacıyla, İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılan “Emniyet Genel Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü/Büro Amirliği Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliğidir”455. Yönetmelikte, aile içi şiddet de dahil her türlü şiddete maruz kalan çocukların korunması amacıyla çeşitli hükümlere yer verilmiştir. Özellikle, sorumluluklarını yerine getirmeyen ve velayet hakkını kötüye kullanan ana-baba, vasi veya çocuktan hukuken sorumlu olan diğer kişiler hakkında Cumhuriyet Savcılığına bilgi verilmesi yükümlülüğünü düzenleyen Yönetmeliğin 16. maddesinin ilk fıkrası değindiğimiz yargı mekanizmasının harekete geçirilmesi sorununu bertaraf etmek bakımından son derece önemlidir.

IV. AKDK’da Öngörülen Tedbirlerin Usule İlişkin Özellikleri A) Harçlar

Aile içinde gerçekleşen şiddet olaylarının, tekrar şiddete uğramaktan çekinme, terk edilme veya boşanma korkusu, çevre baskısı, kolluğun tutumu gibi nedenlerle çok az bölümünün resmi mercilere intikal ettiğini daha önce belirtmiştik. Kanun koyucu, aile içi şiddet ile mali durum arasındaki doğrudan bağlantıyı dikkate alarak, bütün bu

sebeplere bir de ekonomik sıkıntıların eklenmesini istememiştir456. Bu nedenle, aile içi şiddet mağdurunun kolaylıkla başvuruda bulunabilmesini ve buna bağlı olarak AKDK’nın daha yaygın şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla bu kanun kapsamındaki başvuruların ve verilen kararın infazı için yapılan işlemlerin her türlü harçtan muaf olacağını 5636 sayılı Kanun ile değişik 1. maddesinin son fıkrasında hükme bağlamıştır.

Hükmün değişiklikten önceki hali şu şekildeydi; “Birinci fıkra hükmüne göre

yapılan başvurular harca tabi değildir.” Kanun koyucu, önceki düzenlemede

başvuruları harca tabi tutmayarak, ortaya çıkacak giderin caydırıcı olmasını önlemeyi arzu etmiştir457. Bu hükmün, kanunun sosyal içerikli bir düzenleme olma özelliğine son derece uygun olduğu açıktır. Ancak, doktrinde söz konusu düzenleme takdir toplamakla birlikte yeterli olmadığı gerekçesiyle eleştirilmiştir458. Zira, önceki düzenlemede sadece AKDK kapsamında yapılacak başvurular açıkça harçtan muaf tutulmuşken, mahkemece verilen kararların infazı için yapılacak işlemler genel hükümler gereği harca tabi kalmaya devam etmekteydi459. Bunun sonucu olarak alınan tedbir kararları, icra edilememe riski ile karşı karşıya kalmaktaydı. Bir tedbirin, taşıdığı amaca ancak gerektiği şekilde icra edilmesi ile ulaşabileceği düşünülürse, bu durumun kanunun gerçek anlamda uygulanması bakımından büyük bir sorun teşkil ettiğini söylemek yanlış olmaz. Bu gerçeği dikkate alan kanun koyucu, 5636 sayılı kanun ile belirttiğimiz değişikliği yapma gereği duymuştur460.

456 Ünver (Aile İçi Şiddet), sh. 35. İstanbul Üniversitesi tarafından 2003 yılında yapılan anket çalışması sonucunda, bizzat aile içi şiddetin mağduru olanların %46,4’ünün yoksul olduğu şeklindeki veri, mali durum ve aile içi şiddet arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır.

457 Uçar, sh. 160.

458 Uçar, sh. 153; Ayan (Evlilik), sh. 315, dpn. 376; Uluğ, sh.450.

459 Örneğin, AKDK kapsamında alınan tedbirin yanında nafakaya da hükmedildiği hallerde, nafakanın tahsili için icra müdürlüklerine başvurulup gerekli harçların ödenmesi gerekli idi.

460 4320 sayılı Kanunun 1. maddesinde yer alan, bu maddenin birinci fıkra hükmüne göre yapılan başvuruların harca tabi olmayacağı hükmü, bu kanun kapsamındaki başvurular ve verilen kararların infazı için yapılan icrai işlemlerin harca tabi olmayacağı şeklinde düzenlenmiştir. Kanun özellikle kadın ve çocukları koruma altına alma ve bu sebeple şiddete maruz kalmış kişilere yargı işlemlerinde mali külfet getirmeme amacını taşımaktadır. Söz konusu amaç doğrultusunda başvurunun harca tabi olmaması uygulamasına uyacak şekilde, hükmedilen tedbirlerin icraya konulması aşamasında da harç alınmaması