• Sonuç bulunamadı

GENİŞLETME 1. Uygulanabilirlik alanını genişletme 2 Ayrıntıları Uzaklaştırma

1. Önsel Fikir veya Strateji 2 Modifiye Edilmiş Fikir

3.4. Verilerin Analiz

3.4.1. İçerik Analiz

Literatürde verilerin analizi konusunda farklı kavramlar ve yaklaşımlar ortaya konulmaktadır. Ancak, tüm bu yaklaşımlarda göze çarpan en önemli nokta, verilerin betimlenmesine ve temaların ortaya çıkarılmasına verilen önemdir. Bunun yanında,

araştırmacının yorumları ve ortaya çıkan temaların anlamlı bir biçimde ilişkilendirilmesi de ön plana çıkmaktadır. Her ne kadar literatür farklı veri analiz yaklaşımları ortaya koyuyorsa da, yapılan analizin derinliğine göre veri analizini iki grupta incelemek mümkündür: betimsel analiz ve içerik analizi (Strauss ve Corbin, 1990).

Betimsel analizde elde edilen veriler, daha önceden belirlenen temalara göre özetlenir ve yorumlanır. Veriler araştırma sorularının ortaya koyduğu temalara göre düzenlenebileceği gibi, görüşme ve gözlem süreçlerinde kullanılan sorular ya da boyutlar dikkate alınarak da sunulabilir. Betimsel analizde, görüşülen ya da gözlenen bireylerin görüşlerini çarpıcı bir biçimde yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara sık sık yer verilir. Bu tür analizde amaç, elde edilen bulguları düzenlenmiş ve yorumlanmış bir biçimde ortaya koymaktır. Bu amaçla elde edilen veriler, önce sistematik ve açık bir biçimde betimlenir. Daha sonra yapılan bu betimlemeler açıklanır ve yorumlanır, neden sonuç ilişkileri irdelenir ve bir takım sonuçlara ulaşılır (Yıldırım ve Şimşek, 2006).

Betimsel analiz, içerik analizine göre daha yüzeyseldir ve daha çok araştırmanın kavramsal yapısının önceden açık biçimde belirlendiği araştırmalarda kullanılır. İçerik analizi, toplanan verilerin derinlemesine analiz edilmesini gerektirir ve önceden belirgin olmayan temaların ve boyutların ortaya çıkmasına imkan verir (Yıldırım ve Şimşek, 2006).

Bu çalışmada soyutlama ve genelleme süreçlerindeki görselleştirmenin rolünü ve etkisini araştırmak için derinlemesine ve detaylı bir çalışma yapıldığından ve ortaya belirli durumlar konulup süreçlerin bu durumlar içindeki gelişimi sırasında görselleştirmenin yeri incelendiğinden veri analizi türü olarak içerik analizini yapmanın daha gerekli olduğu düşünülmüştür.

Çalışmada içerik analizi yoluyla verileri tanımlamaya, verilerin içinde saklı olabilecek gerçekleri ortaya çıkarmaya çalışılmıştır. Temelde yapılan işlem birbirine benzeyen verileri belirli kavramlar ve temalar çerçevesinde bir araya getirmek ve bunları düzenleyip yorumlanmaktır.

İçerik analizinin yapılışında bir takım aşamalar vardır. İçerik analizinin ilk aşaması verilerin kodlanmasıdır. Bu aşamada elde edilen veriler incelenerek anlamlı

bölümlere ayrılır ve her bölümün kavramsal olarak ne ifade ettiği bulunmaya çalışılır. Bu bölümler bazen bir sözcük bazen bir cümle ya da paragraf, bazen de bir sayfalık veri olabilir. Kendi içinde anlamlı bir bütün oluşturan bu bölümler isimlendirilir diğer bir deyişle kodlanır. Bu aşamada önemli olan anlamlı bölümlere tanımlayıcı isimler yani kodlar bulmaktır. Tüm veriler bu şekilde kodlandıktan sonra, bir kod listesi oluşturulur ve bu liste verilerin incelenmesinde ve düzenlenmesinde anahtar görevi görür (Yıldırım ve Şimşek, 2006).

Strauss ve Corbin (1998) kodlama sürecini kolay hale getirmek için iki analitik araçtan bahsetmektedir. Bunlar soru sorma, kelime, deyim ve cümlenin analizi ve karşılaştırma yapmadır. Bunların analiz sırasında tutarlı ve sistematik şekilde kullanılması gerektiğinden bahsetmektedirler. Burada amaç hisleri kuvvetlendirmek, belli düzeye kadar önyargılarını farkettirmek ve yine engellerin üstesinden gelmeye yardımcı olmaktır. Bu anlamda analitik araçlar bir kategorinin özellik ve boyutlarına karşı olan duyarlılık açısından kullanışlıdır.

Soru sorarken, araştırmacının nereden başlayacağı ile ilgili ilk baştaki engeli aşılmaya çalışılır. Burada kullanılabilecek sorular genellikle ‘Kim?, Ne zaman?, Nerede?, Ne?, Nasıl?, Ne kadar?’ şekillerinde olabilir.

Kelime, deyim ve cümlenin analizi ise varsayılan ya da planlanan mümkün olabilecek anlamlarla ilgili soruların artmasını sağlar. Ayrıca araştırmacıya farklı anlamların ve yorumlamaların olduğunu gösterir ve nelerin söylendiğini ve nelerin gözlemlendiği ile ilgili araştırmacının varsayımlarının farkında olmasına yardımcı olabilir. Kelimenin, deyimin veya cümlenin analizini yapmak, dökümanın veya hiç olmazsa birkaç sayfasının gözden geçirilmesinden ve sonrasında araştırmacıya önemli ve analitik olarak ilginç gelen yani araştırmacının dikkatini çeken, gözüne ilişen kelime veya kelime gruplarına geri dönmesinden oluşur. Daha sonra araştırmacı kelimenin aklına gelen bütün olası anlamlarını listelemeye başlar. Aklındaki bu listeyle araştırmacı dökümana geri dönebilir ve anlamı çağrıştıracak olayları ve kelimeleri arayabilir (Strauss ve Corbin, 1998).

Kategorilerin belirlenmesinde ve bu kategorilerin geliştirilmesinde diğer bir analitik araç olan karşılaştırmalar yapmak oldukça gerekli ve şarttır. İlgili

karşılaştırmalardan ilki olay-olay veya nesne-nesne karşılaştırılmasıdır. Bu karşılaştırmada olayların veya nesnelerin özellikleri arasında benzerliklerine ve farkındalıklarına bakarak ve araştırarak sınıflandırma yapılmaktadır. İkinci tip karşılaştırma teorik karşılaştırmalar yapmaktır. İkinci tip karşılaştırma mümkün özellikler ve boyutlar araştırmacı için aşikar olmadığında benzer ya da farklı kavramlarla kategorileri karşılaştırmayı içerir (Strauss ve Corbin, 1998).

İlk karşılaştırmalı teknik iki durumlu tekniğidir. Bu teknik olay, nesne ve hareket için farklı bir bakış açısı elde etmek amacıyla bir kavramı altüst etmeyi göstermektedir. Diğer bir ifade ile kayda değer özellikleri ortaya çıkarmak için karşıt durumlara veya uç değerlere bakmaktır. Diğer karşılaştırmalı teknik ise sistematik bir karşılaştırma yapmaktır. Bunun anlamı, verideki bir olayı yine bu olayın hatırlattığı geçmişteki bir deneyimle ya da literatürle karşılaştırmaktır. Bunun amacı araştırmacıyı gözden kaçırabileceği verideki özellik ve boyutlara karşı daha duyarlı hale getirmektir. Çünkü araştırmacı ne aradığını bilmemektedir. Bütün bunlar araştırmacıyı özellikler ve boyutların terimleri içinde düşünmesi için teşvik eder (Strauss ve Corbin, 1998).

Aşağıda üç tür kodlama biçimi verilmektedir (Strauss ve Corbin, 1998):

Açık kodlama. Veri içindeki kavramların belirlenip, özellik ve boyutlarının keşfedildiği analitik süreçtir. Açık kodlama boyunca veriler farklı parçalara ayrılır ve yakından incelenilerek benzerlikleri ve farklılıkları açısından karşılaştırılır. Kavramsal olarak benzer olan veya anlamca ilişkili bulunan durumlar, olaylar, nesneler ve eylemler/etkileşimler; “kategoriler” olarak adlandırılan daha soyut kavramlar altında gruplandırılır. Veriyi hem farklılık hem de benzerlikler açısından yakından incelemek, kategoriler arasında iyi ayırım yapmaya ve ayırt etmeye imkan sağlar. Daha sonraki analitik adımlarda veriler, çeşitli kategoriler ve bunların alt kategorileri arasındaki ilişkilerin doğası hakkındaki ifadeler yeniden düzenlenir. Kavramlar yığılmaya başladığında, analizi yapan, onları daha soyut ve açıklayıcı terimler yani kategoriler altında gruplama ya da kategorileştirme sürecine başlar. Kategori tanımlandıktan sonra onu hatırlamak, hakkında düşünmek ve en önemlisi onu, özelliklerine ve boyutlarına göre geliştirmek ve ayrıca alt kategorilerine ayırmak (ne zaman, nerede, neden, nasıl vb.nin açıklanması yoluyla) daha kolay hale getirir.

Eksensel kodlama. Kategorileri, alt kategoriler ile ilişkilendirme sürecidir. Kodlama bir kategorinin ekseni çevresinde gerçekleşir, kategoriler özellik ve boyutları seviyesinde birbirleri ile ilişkilendirilir. Eksensel kodlamanın amacı açık kodlamada bölünen verilerin tekrar bir araya toplanması sürecine başlamaktır. Bu süreçte, fenomenler hakkında daha kesin ve tam açıklamalar oluşturabilmek için kategoriler alt kategorileri ile ilişkilendirilir. Eksensel kodlama, açık kodlamadan amaç yönünden farklılaşsa da, bunlar birbiri ardına gelen analitik aşamalar olmak zorunda değildir; bu fark, etiketlemenin açık kodlamadan ayrı oluşu kadar da değildir. Bu kodlama, analistin bazı kategorilere sahip olmasını gerekli kılar ancak çoğu kez kategorilerin birbirleri ile nasıl ilişkili olduğu fikri, açık kodlama boyunca ortaya çıkar. Eksensel ve açık kodlama birbirinin ardışığı olan iki eylem değildir. Biri kavramlar arasındaki ilişkiyi kurarken diğeri özellik ve boyutları kodlamayı kesmez, eşzamanlı olarak ilerlerler. Boyutlar ve ilişkilerin her ikisi de teoriye büyük bir açıklayıcılık kazandırır ve analiz boyunca ortaya çıkmaya devam ederler. Kodlama boyunca yeni bir bilgi, veride görülen yeni özellikler, yeni boyutlar, yeni koşullar, yeni etkileşimler veya sonuçlar ortaya çıkmadığı sürece bir kategori doymuş kabul edilir. Ancak, bu ifade bir derece meselesidir. Gerçekte ise kişi yeterince uzun ve dikkatli bakarsa, her zaman yeni özellikler ve boyutlar bulabilir. “Yeni”nin ortaya çıkması için bir olasılık her zaman vardır. Doygunluk daha ziyade, araştırmada ek veri toplamanın üretkenliğe bir katkı sağlamadığı noktaya ulaşmaktır. Bulunan “yeni”; açıklamaya artık bir katkı sağlamamaktadır.

Seçici kodlama. Eldeleri bütünleştirme ve geliştirme sürecidir. Seçici kodlama, analizdeki son aşamayı temsil eder, bu da kavramların bir ana kategori çevresinde bütünleşmesi ve daha fazla gelişim ve düzeltme ihtiyacı içinde olan kategoriler doldurulur. Bu aşamada kısa not ve şemalar geliştirilen düşüncenin derinliğini ve karmaşıklığını yansıtır. Bütünleştirmedeki ilk adım, ana kategoriye karar vermektir. Ana kategori, araştırmanın ana temasını temsil eder. Ana kategori araştırmadan çıkarılsa da; aslında bir soyutlamadır. Ana kategori, “araştırmanın ne hakkında olduğunu açıklıyor gibi görünen birkaç kelime” ile özetlenen bütün analiz ürünlerini içerir.

İlk aşamada ortaya çıkan kodlarda yola çıkarak verileri, genel düzeyde açıklayabilen ve kodları belirli kategoriler altında toplayabilen temaların bulunması gerekmektedir. Bu anlamda kodlar arasındaki ortak yönler bulunmaya çalışılır. Bu bir

anlamda tematik kodlama işlemidir ve toplanan verilerin kodlar aracılığı ile kategorize edilmesidir (Yıldırım ve Şimşek, 2009).

İlk aşamadaki ayrıntılı kodlama ve ikinci aşamadaki tematik kodlama sonucunda, araştırmacı topladığı verileri düzenleyebileceği bir sitem oluşturur. Üçüncü aşamada ise araştırmacı, bu sisteme göre elde edilen verileri düzenler ve bu şekilde belirli olgulara göre verileri tanımlamak ve yorumlamak mümkün olabilir. Bu aşamada verilerin, anlaşılabilecek bir dille tanımlanması, açıklanması ve sunulması önemlidir (Yıldırım ve Şimşek, 2009).

Veri analizinin üçüncü aşamasında araştırmacının mümkün olduğu ölçüde tanımlayıcı olması ve elde edilen bulguları ilk elden sunması önemlidir. Bu aşamada araştırmacı kendi görüş ve yorumlarına yer vermez ve toplanan bilgileri işlenmiş bir biçimde sunar (Yıldırım ve Şimşek, 2009).

Ayrıntılı bir biçimde tanımlanan ve sunulan bulguların araştırmacı tarafından yorumlanması ve bazı sonuçların çıkarılması bulguların yorumlanması kısmında son aşama olarak yapılır. Bu bilgilerin ışığı altında araştırmada yapılan verilerin analizi aşağıda açıklanmıştır.