• Sonuç bulunamadı

1. KAMU BORÇLANMASI VE BORÇ YÖNETİMİ

1.1. KAMU BORÇLANMASI

1.1.4. Kamu Borçlarının Sınıflandırılması

1.1.4.3. Sağladıkları Kaynaklar Açısından Borçların Sınıflandırılması

1.1.4.3.1. İç Borçlar

Ülkenin kendi ulusal kaynaklarından yani iç kaynaklardan elde edilen, alınması veya ödenmesi sırasında milli gelir üzerinde arttırıcı ya da azaltıcı etki ortaya çıkarmayan ancak kişiler veya kurumlar tarafından yurt içinde kullanılmayan bazı fonların devlet tarafından değerlendirilmesi sonucunda üretimde kullanılması veya ekonomik dengesizliklerin giderilmesi yönlerinden milli gelir üzerinde olumlu etkileri olan borçlar olarak ifade edilebilmektedir.

Devletlerin iç borçlanmaya başvurmasının nedenleri şunlardır:

-Mevcut olan vergi oranlarının arttırılması veya yeni vergiler konmasında devletlerin ekonomik, teknik veya siyasi yönden zor durumda kalmak istememesi,

-Devlet gelirleri ve giderleri arasında zamanla oluşan dengesizlikleri gidermek istemesi,

-Devletlerin kamu kesimi finansman açıklarının ağırlıklı olması sonucunda açığın kapatılmak istenmesi,

- Ekonomide ortaya çıkan dengesizliklerle mücadele edebilmek için bir mali araç olarak kullanılmak istenmesi,

- Vadesi gelen iç borcun ödeme olanaklarının oluşmaması durumunda eski borcu ödemek için yeniden iç borçlanmaya gidilmesi gibi sebepler sıralanabilir. İç borçlanma kaynakları; Özel kişi ve kuruluşlar, Sosyal güvenlik kuruluşları ve ekonomik kuruluşlar, Ticari bankalar ve sigorta şirketleri, Merkez Bankası olarak sayabiliriz.

26

1.1.4.3.1.1. İç Borç Kaynakları

İç borçlanmayı devletler farklı kaynaklardan gerçekleştirirken seçilen kaynakların yaratacağı ekonomik etkiler de farklı sonuçlar doğurmaktadır. Borçlanılan dönemde üretim faktörlerinin tahsisi ve ekonomik faaliyetlere etkisi, faiz ve borç ödemelerinin yapıldığı dönemlerde gelir dağılımı ve ekonomik faaliyetlere etkisi önem arz etmektedir. Borçlanma yoluyla sağlanan fonların toplam talep ve sonucunda milli gelire etkisi büyük ölçüde borcun elde edildiği kaynaklarda etkilidir.

1.1.4.3.1.1.1

. Özel Kişi ve Kuruluşlardan Borçlanma

Kişiler elde ettikleri gelirlerin bir kısmını tüketirken bir kısmını da tasarruf ederler. Yapılan tasarruflar ise faiz geliri elde etme amacıyla devletin ihraç etmiş olduğu borç senetlerine yatırırlar. Enflasyon nedeniyle özellikle uzun vadeli tahvillerin değeri zaman içinde azalması kişilerin satın alma gücünde de azalmayı beraberinde getirir. Gelişmekte olan ülkelerde kişi başına düşen gelir düzeyinin düşük olması, marjinal tüketim eğiliminin yüksek olması ve enflasyonist baskıların da şiddetli olması gibi nedenler tasarrufu etkilemektedir. Bunun sonucunda da özel kişi ve kuruluşlardan alınan borçların toplam devlet borçları içindeki payı oldukça düşük düşüktür (Erdem, 2018:45).Ülkemizde 1950’ye kadar devlet tahvillerine bireyler ilgi gösterirken, 1950’den sonra bu ilginin eskisi kadar olamamasında para değerinde önemli bir düşüş olması ve özellikle uzun süreli tahvillerin zaman içinde değerinin azalmasını gösterebiliriz (Işık vd., 2005:69).

1.1.4.3.1.1.2. Sosyal Güvenlik Kuruluşları ve Ekonomik

Kuruluşlardan Borçlanma

Genellikle sermaye piyasası yeterli ölçüde gelişmemiş ve tasarruf kaynakları sınırlı olan ülkelerde, sosyal güvenlik kuruluşlarının fonları ülkelerin toplam iç tasarruflarında potansiyel bir kaynak olarak önem taşımaktadır. Günümüzde her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de kendi koşullarına göre sosyal güvenlik kuruluşları ve ekonomik kuruluşlar bulunmaktadır. Ayrıca 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’nin çeşitli maddelerine göre Kamu İktisadi

27

Teşebbüslerinin karları üzerinden belirli oranlarda yedek akçeler ayrılmakta ve bu akçeler çoğunlukla ihraç edilen tahvili, hazine bonosu ve gelir ortaklığı senedi gibi menkul değerlere yatırılmaktadır.

1.1.4.3.1.1.3. Ticari Bankalar ve Sigorta Şirketlerinden Borçlanma

Bankalar, özel finans kurumları, sigorta şirketleri gibi ekonomik kuruluşlar devletin borçlanması açısından güvenilir bir pazar oluşturabilmektedirler. Özellikle ekonominin durgun olduğu ve bankalardaki kredi işlemlerinin az olduğu durumlarda bankalar ellerindeki fazlalık olarak bulunan rezervleri devlet tahvil ve bonolarına yatırmak ve devletin vereceği faizlerden faydalanmak isteyeceklerdir. Enflasyonist dönemde ise gerek piyasayı kontrol altına almak gerekse kredileri sınırlamak amacıyla devlet bankalara tahvil satabilmektedir. Sigorta şirketleri de devlet borçlanmasına katkısı da ellerinde biriken fazla rezervleri daha çok tahvil, hazine bonosu ve gelir ortaklığı senedi gibi menkul değerlerle katkı sağlamaktadır.

1.1.4.3.1.1.4. Merkez Bankasından Borçlanma

Merkez Bankasından borçlanma, devletin iç kaynaklardan borçlanma konusunda çok önemlidir. Hazine, Merkez Bankası’ndan doğrudan borçlanma ve dolaylı borçlanma olmak üzere iki biçimde borçlanabilir. Doğrudan borçlanma kısa vadeli avans, altın ve döviz karşılığı avans, hazine bonosu satış gibi nakit olarak borçlanmayı ifade ederken dolaylı borçlanma ise hem hazine bonoları ile hazine kefaletine haiz bonoların Merkez Bankasına reeskont ettirilmesi veya karşılığında avans alınması şeklinde olabileceği gibi hem de Merkez Bankası tarafından açık piyasa işlemleri ile devlet borçlanma belgelerinin piyasadan satın alınması yoluyla gerçekleştirebilir. Avans alınması, 1211 sayılı Merkez Bankası Kanunun 51. Maddesinde yer alan “Banka, İktisadi Devlet Teşekkülleri ile iktisadi alanda faaliyet

gösteren katma bütçeli idarelerin hammadde ve mahsul alımı ile ilgili, mevsimlik ihtiyaçları için düzenleyecekleri en çok dokuz ay vadeli bonalarını veya Hazine kefaletini haiz bonalarını iskonto edebilir ve karşılığında avans verebilir.” 25.04.2001

28

Merkez Bankası mevduat kabul eden bir banka olmadığından devletin almış olduğu borcu para basarak vermesi devletin para politikasını etkilemektedir. Bu durum Merkez Bankası’ndan alınan borçlar ekonomide para arzını arttırması buna bağlı olarak genişletici etkiler yaratan bir sonuç ortaya çıkarmaktadır. Toplam arz-toplam talep dengesinde toplam talebin lehine devletin Merkez Bankası’ndan almış olduğu borç parayı harcaması topluma ek bir satın alma gücü kazandırır. Bu durum daha çok durgunluğun hissedildiği dönemde uygulanması olarak karşımıza çıkarken enflasyonist eğilimlerin olduğu dönemde devletin bu uygulaması ile ekonomide var olan enflasyonist baskıları daha çok arttıracaktır.