• Sonuç bulunamadı

Hz Peygamber’in dünyasında Hz Hüseyin: 1-Dünyaya gelişi ve Hz Peygamber:

KERBELÂ ALGISINA ETKİSİ

A- Hz Peygamber’in dünyasında Hz Hüseyin: 1-Dünyaya gelişi ve Hz Peygamber:

Dünyaya geleceğini önceden bilmesi:

Hz. Peygamber Hz. Fatıma’nın bir erkek çocuk dünyaya getireceğini hamilelik döneminde bilmektedir. Kimin yanında kalacağını bile belirlemiş olmasına bakılırsa, doğacak torunuyla ilgili pek çok şeyi planlamıştır. Şa’bî anlatıyor:

Hz. Peygamber mescide geldiğinde Abbas’ın eşi Ummu’l-Fadl’ın evine de uğrar ve ona selam verirdi. Bir gün yine ona uğradı. Başını hüzünle aşağı doğru eğdiğini görünce durumunu garipsedi ve: “Neyin var Ummu’l-Fadl?” diye sordu. O da şu cevabı verdi: “Birşeyim yok yâ Rasûlellah! Ancak bana ağır gelen bir rüya gördüm.” “Nedir gördüğün rüya?” diye sorunca da, “Senin bir uzvunu kendi evimde gördüm.” yanıtını verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Evet Fatıma hamile. Bir erkek çocuk dünyaya getirecek ve büyütmen için senin yanına verecek.”

Allah’ın Hz. Peygamber’i tebrik etmesi:

Hz. Hüseyin’in dünyaya gelmesi, Allah Teâlâ’nın Hz. Peygamber’i tebrik ettiği hadiselerdendir. Bu hem Allah’ın dünyaya gelen bu çocuğa olan sevgisini yansıtmakta, hem de Hz. Peygamber’in torununa olan derin sevgisini anlamamızı kolaylaştırmaktadır. Zira bu doğum sıradan bir insanın doğumu değildir. Nitekim rivayette geçtiğine göre, Hz. Hüseyin dünyaya gelince Allah Teâlâ Cibrîl’e bin melekle dünyaya inmesini, Allah ve kendi adına Hz. Peygamber’i tebrik etmesini emretmiştir.

Doğumu sonrasında olanlar:

Torununun dünyaya gelişi tebrik edilen Hz. Peygamber onu hasretle beklemektedir. Bir an önce onu koklamak ve ona sarılmak istemektedir. Pek çok

evladını kaybetmiş bir babanın torunlarına olan düşkünlüğü esasında yadırganacak bir durum değildir. Nitekim dedeler için torunlar çocukların yerini almaktadır. Hz. Peygamber’in torununu hemen görmek istemesiyle ilgili olarak Safiyye bnt. Abdilmuttalib şunu anlatır: “Hz. Hüseyin annesinin karnından doğup dünyaya gelince onunla ben ilgilendim. Hz. Peygamber: “Hala, beri gel de oğluma bir bakayım.” buyurdu. Ben: “Yâ Rasûlallah, çocuğu henüz temizle- medik.” dedim. Ancak Hz. Peygamber: “Halacığım, onu temizleyecek misin? Allah Teâlâ onu temizleyip pak etmiştir:” buyurdu.

Hz. Peygamber çocukların doğumundan sonra yapılmasını istediği sünneti Hz. Hüseyin için de yapar ve doğduğu gün kulağına ezan okur.

Adını koyması, akikasını kesmesi:

Gerek Hz. Ali ve gerekse Hz. Fatıma Rasûlullah’a olan saygılarından dolayı hem Hz. Hasan’ın hem de Hz. Hüseyin’in adının verilmesini Rasûlullah’a bırakırlar. Ali b. el-Huseyin bu hususta şöyle demektedir:

Hz. Fatıma Hz. Hasan’ı doğurunca Hz. Ali’ye dedi ki: “Adını ver.” O da: “Rasûlullah’ın önüne geçip de adını koyamam.” karşılığını verdi. Daha sonra Rasûlullah içeri girdi. Hz. Ali çocuğu sarı bir hırkaya sarılı vaziyette Rasûlullah’a getirdi. Hz. Peygamber: “Size çocuğu sarı hırkaya sarmayın diye tembihlemiştim.” buyurup hırkayı attı ve beyaz bir hırkaya sardı. Ardından Hz. Ali’ye şöyle buyurdu: “Adını verdiniz mi?” Hz. Ali de: “Sizin önünüze geçip adını vermek istemedim.” karşılığını verdi. Hz. Peygamber de: “Ben de rabbim azze ve cellenin önüne geçip çocuğa ad vermek istemiyorum.” buyurdu. Allah Teâlâ Cibrîl’e Hz. Muhammed’in bir torunu olduğunu vahyetti, tebrik edip selam söylemesini ve şöyle demesini buyurdu: “Ali senin yanında Musa’nın yanındaki Harun gibidir. Ona Harun’un oğlunun adını ver.” Cibrîl de inip Allah adına Hz. Peygamber’i tebrik etti. Ardından da “Allah Tebâreke ve Teâlâ çocuğa Harun’un oğlunun adını vermenizi emrediyor.” dedi. Hz. Peygamber: “Onun adı neydi” diye sorunca: “Şibr” dedi. Hz. Peygamber: “Ama benim dilim Arapça“ deyince de: “Hasan adını ver.” dedi. Hz. Peygamber de onun ismini Hasan verdi. Hz. Hüseyin doğunca da Allah Teâlâ Cibrîl’e Hz. Peygamber’in bir torunu olduğunu vahyetti, inip tebrik etmesini, “Ali senin yanında Musa’nın yanındaki Harun gibidir. Ona Harun’un oğlunun adını ver.” demesini emretti. Cibrîl de inerek Allah adına Hz. Peygamber’i tebrik etti ve “Ali senin yanında Musa’nın yanındaki Harun gibidir. Ona Harun’un oğlunun adını ver” dedi. Hz. Peygamber

de “Onun adı neydi” diye sordu. O da “Şibbîr’di” dedi. Hz. Peygamber: “Ama benim dilim Arapça” deyince de, “Hüseyin adını ver” dedi. Hz. Peygamber de adını Hüseyin koydu.

Bir rivayette Hz. Peygamber’in Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’e isimlerini yedinci günlerinde verdiği ve sünnet ettirdiği geçmektedir. Her ikisinin yedinci günlerinde birer de koç akika kesti. Ebeye de bu akikadan bir parça ikram etti. Saçlarını da aynı gün traş etti ve kesilen saçları tartarak ağırlığınca gümüş tasadduk etti. Böylece torununun dünyaya gelmesinin şükrünü ifa etmiş oldu. Bütün bunları babasının yerine dedesinin yapmış olması da Allah Rasulü’nün bu iki torununa olan düşkünlüğünü göstermektedir.

2-Hz. Peygamber’de Hz. Hüseyin sevgisi:

Hz. Peygamber her iki torununa kol kanat olmak yanında onların herhangi bir hastalığa veya musibete uğramaması için dikkat gösterirdi. Allah’ın onları muhafaza etmesi için dua etmeyi de ihmal etmezdi. Hz. Ali bu hususta şöyle demektedir: Hz. Peygamber Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’e şu duayı okudu: “Allah’ın tam kelimeleri ve güzel kuşatıcı isimleriyle sizlerin tüm zehirli hayvanlardan, kötü gözlerden, haset edenlerin hasedinden korunmanızı dilerim.” Hz. Peygamber ardından bizlere dönerek “İbrahim, oğulları İsmail ile İshak’ı bu şekilde Allah’ın adıyla koruyordu.”

Artık Hz. Peygamber üzerlerine titrediği torunlarının her şeyine katlanacaktır. Birgün Hz. Hüseyin’i beraberinde getirip kucağına oturtur. Bu esnada çocuk Allah’ın Elçisi’nin üzerini ıslatır. Rasûlullah onu kucağından alıp: “Oğluma kızmayın!” buyurur. Bir su istetir ve idrarın üzerine döker.

Son Elçi hem Hz. Hasan’a hem de Hz. Hüseyin’e olan sevgisini çeşitli vesilelerle dile getirmekten de geri kalmazdı. Bunu ifade etmekten haz aldığı anlaşılmaktadır. Nitekim bir rivayette şöyle geçmektedir: Hz. Peygamber bir gün otururken Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin çıkageldi. Hz. Peygamber ikisini görünce onlara doğru ayağa kalktı ve yanına varmaları için bekledi. Sonra her birini bir omzuna oturttu ve şöyle buyurdu: “Sizleri taşıyan ne güzel taşıyıcıdır. Sizler ne güzel binicilersiniz. Babanız ise sizden hayırlıdır.”

İmrân bi Husayn’dan gelen bir rivayette de Hz. Peygamber ona şöyle buyurur: “Yâ İmrân! Her bir şeyin insan gönlünde bir yeri vardır. Bu iki çocuğun gönlümdeki yeri hiçbir şeye benzemez.” O da: “Bu derece mi?” diye sorar. Rasûlullah da: “Görmediğin kısmı daha fazla. Onları sevmemi Allah emretti.”

karşılığını verir. Diğer iki rivayette de Rasûlullah şöyle buyururlar: “Gözümün aydınlığı kadınlar, fesleğenlerim de Hasan ve Hüseyin’dir.” “Salih çocuk, Allah’ın kulları arasında taksim ettiği bir fesleğendir. Benim dünyadaki fesleğenim de Hasan ile Hüseyin’dir…”

Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla, torunlarına meftun olan ve “Bütün kadınların çocukları babalarına nispet edilir ancak Fatıma’nın çocuklarının babası benim.” buyuran Hz. Peygamber, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e olabildiğince zaman ayırıyordu. Beraberinde gezdiriyor ve onlarla şakalaşıyordu.

Şu rivayette namaza çıkarken torunlarını yanına aldığının zikredilmesi onları beraberinde gezdirdiğinin en büyük delilidir: Ebû Cafer Muhammed b. Ali’den: …Hz. Hüseyin’in konuşması da gecikmişti. Hatta sahabiler dilsiz olup konuşamayacak olmasından korktular. Rasûlullah namaza Hz. Hüseyin’i omzuna almış olarak çıktı. İnsanlar ardında saf tuttular. Hz. Peygamber sonra Hz. Hüseyin’i sağına aldı ve namaz için tekbir aldı. Hz. Hüseyin de onun ardından tekbir aldı. Hz. Peygamber onun tekbirini işitince tekrar tekbir aldı. Hz. Hüseyin de tekrar tekbir aldı. Allah Rasûlü bu şekilde yedi kez tekbir aldı, Hz. Hüseyin de bunları tekrar etti…

Allah Rasûlü’nün torunlarının hatırına bir suçluyu affetmesi de onun sevgisinin boyutunu göstermesi açısından çarpıcı bir örnektir:

Muhammed b. Ali anlatıyor: Bir adam Hz. Peygamber hayattayken bir günah işledi ve toplumdan uzaklaştı. Bir gün boş bir yolda Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’i görünce ikisini omzuna bindirip Hz. Peygamber’e getirdi. “Yâ Rasûlallah! Ben bu ikisi ve Allah adına eman istiyorum.” deyince, Hz. Peygamber öyle bir güldü ki eliyle ağzını kapattı. Sonra adama şöyle dedi: “Git, serbestsin.” Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’e de şöyle buyurdu: “Gençler! Sizi bu adama şefaatçi yaptım.” Ardından şu ayet nazil oldu: “Onlar, kendilerine yazık ettiklerinde, sana gelip Allah'tan mağfiret dileseler ve Peygamber de onlara mağfiret dileseydi, Allah'ın tövbeleri daima kabul ve merhamet eden olduğunu görürlerdi.”

3-Olağanüstü hallerle geçen bir çocukluk dönemi:

Rivayetler Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in çocukluğunun olağanüstü pek çok olayı barındırdığını göstermektedir. Olan hadiseler Allah’ın onlara sevgisinin de bir göstergesi olduğundan dolayı Hz. Hüseyin’e yönelik muhabbetin çoğalmasına da neden olmaktadır:

Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin bir gece uzunca bir süre Hz. Peygamber’in yanında oynarlar. Rasûlullah artık annelerine gitmelerini söyler. Bu esnada bir şimşek çakar ve Hz. Fatıma’nın yanına varana kadar yollarını aydınlatır. Şimşeği seyreden Hz. Peygamber: “Bizlere bir aile ikram eden rabbime hamdolsun.” buyurur.

Cafer b. Muhammed es-Sâdık da şöyle bir olay nakleder: Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin Hz. Peygamber’in önünde güreşe tutuştular. Rasulullah: “Hasan! Hüseyin’i tut!” buyurdu. Bunun üzerine Hz. Fatıma: “Yâ Rasûlallah! Küçüğe karşı büyüğü mü teşvik ediyorsun?” deyince, Rasûlullah da şöyle buyurdu: “Ama Cibrîl de Hüseyin’e ‘Hüseyin! Hasan’ı tut’ diyor.”

4-Allah Rasûlü’nün ümmetinden Hz. Hüseyin’i sevmelerini istemesi: Allah Rasûlü bir dede olarak bağlandığı torunlarına ümmetinin de sevgi beslemesini istemekteydi. Bir anlamda kendisinden sonra onlara sahip çıkılmasını arzulamaktaydı. Konuyla ilgili pek çok rivayet, ümmetini torunlarını sevmeye teşvik ettiğini göstermektedir. Söz konusu rivayetler bunları okuyanların Hz. Hüseyin’e olan sevgi ve bağlılığını artırmaktadır. İlgili rivayetlerden birkaçı şöyledir:

a) Rıda’dan, o da geçmiş büyüklerinden: Rasûlullah şöyle buyurdular: “Sema ehli için yeryüzünün en sevgili kişisi olana bakmak isteyen Hüseyin’e baksın.”

b) Ya’lâ el-Âmirî’den: Kendisi birgün davet edildiği yemeğe gitmek için Rasûlullah’ın yanından çıkar. Bakar ki Hz. Hüseyin çocuklarla birlikte oynamaktadır. (Dışarı çıkan) Hz. Peygamber kalabalığın önünde ona doğru durur ve ellerini açar. Ancak çocuk Rasûlullah’ın bir yanından diğer tarafına atlar, Rasûlullah da onu güldürmeye çalışır ve sonra yakalar. Bir elini çenesinin altına diğer elini de ensesine koyar. Dudaklarıyla dudaklarından öper ve şöyle buyurur: “Hüseyin benden; ben de Hüseyin’denim. Hüseyin’i seveni Allah da sever. Hüseyin torunlardan bir torundur.”

c) Ebû Zer el-Ğifârî’den: Hz. Peygamber bana Hasan ve Hüseyin’i sevmemi emretti. Ben de o ikisini ve onları sevenleri, Rasûlullah sevdiği için seviyorum.

d) Yine Ebû Zer’den: Hz. Peygamber’in Hasan ile Hüseyin’i öpüp şöyle dediğini gördüm: “Hasan ile Hüseyin’i ve onların neslini samimi olarak seven

kimsenin günahları kum tepesi kadar olsa bile yüzünü cehennem ateşinin sıcaklığı yakmaz. Ancak imandan çıkaran bir günahı olursa bu müstesna.”

e) Musa b. Cafer’den: Rasûlullah Hasan ile Hüseyin’in ellerinden tutarak şöyle buyurdu: “Bu iki çocuğu ve ebeveynini seven kişi kıyamet günü benim katımda beraberimdedir.”

f) Ebû Cafer’den: Rasûlullah şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ’nın kitabında bahsetmiş olduğu sağlam ipine tutunmak isteyen Ali b. Ebî Talib, Hasan ve Hüseyin’i sevsin. Zira Allah arşının üzerinden onları sevmektedir.”

g) Abdullah b. Mesud’dan: Rasulullah’ın “Beni seven bu iki oğlumu da sevsin. Çünkü Allah ikisini sevmeyi bana emretti.” buyurduğunu işittim.

h) Hz. Ali’den: Hz. Peygamber Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i kastederek “Yâ Ali! Bu iki çocuk, başka kimseyi sevmeye mecal bırakmayacak şekilde beni kendilerine bağladı. Rabbim bana, onları ve onları sevenleri sevmemi emretti.”

i) Huzeyfe b. el-Yemân’dan: Rasûlullah’ın Hüseyin b. Ali’nin elinden tutarak şöyle buyurduğunu dinledim: “Ey insanlar! Bu Hüseyin b. Ali’dir. Onu tanıyın. Nefsim kudretinde olan Allah’a and olsun ki, o cennettedir, onu seven cennettedir, onu sevenleri seven de cennettedir.”

5-Allah Rasûlü’nün Hz. Hüseyin’e tabi olunmasını istemesi:

Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in ümmet tarafından sevilmesini isteyen Hz. Peygamber bir anlamda onların imam kabul edilmesini, peşlerinden gidilmesini istemiş olmaktadır. Bazı hadislerde bu husus açıkça ifade edilir. Söz konusu rivayetler Hz. Hüseyin’e dolayısıyla Ehl-i Beyt’e yönelik meftuniyeti ve bağlılığı anlamamızı kolaylaştırmaktadır:

Ebû Cafer’den: Rasûlullah şöyle buyurdular: Şakaklarının saçı dökülmüş bu insanın (Hz. Ali’nin) ipine tutunun. Çünkü o sıddîk-i ekber ve kendisine tabi olanların hidayet rehberidir. Kim onun önüne geçerse, Allah’ın dininden çıkar. Kim de onu yalnız bırakırsa, Allah onu rüsvay eder. Kim ona yapışırsa, Allah’a bağlanmış olur. Kim onun velayetini benimserse, Allah onu hidayete erdirir. Kim de onun velayetini terk ederse, Allah onu sapıtır. Ümmetimin iki torunu olan Hasan ile Hüseyin ondandır. O ikisi benim oğlumdur. Hüseyin’in çocuklarından hidayet rehberi imamlar ile dini ayakta tutacak olan mehdi gelecektir. Onları sevin ve velayetlerini benimseyin. Onların düşmanlarını sırdaş edinmeyin. Böyle yaparsanız, dünya hayatında rabbinizden sizlere mutlaka bir azap ve zillet gelir. İftira atan, hiç şüphe yok ki hüsrana uğrayacaktır.”

Bir diğer hadiste de Hz. Peygamber Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için şöyle buyurur: “Bu iki oğlum ayakta da dursalar, otursalar da, imamdırlar.”

Benzer bir hadiste de Hz. Ali Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğunu nakleder: Kim Allah’ın bizzat kendi elleriyle diktiği kırmızı yakut dal parçasını görmek ve ona tutunmak isterse, Ali’ye ve onun çocuklarından gelecek olan imamlara dayansın. Çünkü onlar Allah’ın hayırlı kulları ve seçkinleridirler. Onlar tüm hata ve günahlardan masumdurlar.”

6-Hz. Hüseyin’in cennetteki konumu:

Hadislerde gerek Hz. Hasan’ın ve gerekse Hz. Hüseyin’in cennette çok özel iltifatlara mazhar olacakları, çok yüksek ve özel bir konumda bulunacakları dile getirilir. Bu bir anlamda onların ne kadar değerli olduklarının ve sahip çıkılıp arkalarından gidilmesinin de işaretidir. İlgili rivayetlerden bir kaçı şöyledir:

a) İbn Abbas’tan: Rasûlullah şöyle buyurdu: “Semaya yükseltildiğim gece cennetin kapısında şöyle yazılı olduğunu gördüm: “Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed Allah’ın rasûlüdür. Ali Allah’ın habibi, Hasan ile Hüseyin Allah’ın seçkin kulları, Fatıma Allah’ın değerli bayan kuludur. Allah’ın laneti onlara buğzedenlere olsun.”

b) İbn Abbas’tan: Rasûlullah şöyle buyurdular: “Ali b. Ebî Talib benim dışımda Allah’ın yarattıklarının en hayırlısıdır. Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendisidirler, babaları ise onlardan daha hayırlıdır. Fatıma da bütün kadınların efendisidir. Kızım Fatıma için damadım Ali’den daha hayırlı birisini bulmuş olsaydım bile onunla evlendirmezdim.”

c) Ebû Avâne Hz. Peygamber’e kadar ulaştırarak şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Hasan ve Hüseyin arşın küpeleridir. Cennet “Ya rabbi! Benim içimde hep zayıflarla miskinleri yerleştirdin.” deyince, Allah Teâlâ ona şöyle buyurur: “İki yanını Hasan ve Hüseyin ile süslemiş olmama razı değil misin?” Cennet bunun üzerine edalı yürüyen gelin gibi sevinçten gururlanır.”

d) İbn Ömer’den gelen aynı hususa vurgu yapan bir hadiste Rasûlullah şöyle buyurmaktadır: “Kıyamet günü olduğunda, rabbin arşı her türlü süsle süslenir. Daha sonra uzunlukları yüz mil olan nurdan iki minber getirilir. Minberlerden biri arşın sağına, diğeri soluna konur. Sonra Hasan ile Hüseyin getirilir. Hasan birine, Hüseyin de diğerine oturur. Allah Teâlâ o ikisiyle arşını süsler, tıpkı kadını küpelerinin süslediği gibi.”

7-Allah Rasûlü’nün Hz. Hüseyin’in şehadetini haber vermesi:

Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla Hz. Peygamber Hz. Hüseyin’in şehit edileceğini baştan itibaren bilmekteydi. Allah bunu ona bildirmişti. Bu da onun yüreğinde dayanılmaz bir acıya neden olmuştu. Bir rivayette, Cibrîl’in onun şehit edileceğini haber vermesine üzülen Hz. Peygamber’in böyle bir çocuğa ihtiyaç yok dediği ancak, Cebrâîl’in vasiyetin onun soyunda olacağını belirtmesi üzerine, hem Rasûlullah’ın hem de Hz. Fatıma’nın doğacak çocuğa razı oldukları belirtilmektedir.

İbn Abbas’tan gelen bir başka rivayette de Hz. Peygamber’in hüznü şöyle dile getirilir:

Hz. Peygamber’in yanındaydım. Sol dizinde oğlu İbrahim, sağ dizinde de Hüseyin b. Ali vardı. Bir onu, bir onu öpüyordu. Bu esnada Cebrâîl alemlerin rabbinden vahiyle geldi. Sonra Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Cibrîl rabbimden geldi ve şöyle buyurdu: “Ey Muhammed! Rabbin sana selam ediyor ve diyor ki: Onları senin için bir arada tutacak değilim. Birini arkadaşının fidyesi yapacağım.” Bunun üzerine Hz. Peygamber İbrahim’e baktı, ağladı; Hüseyin’e baktı, ağladı. Ardından şöyle dedi: “İbrahim’in annesi bir cariye idi. Vefat edince benden başkası ona hüzünlenmedi. Fatıma’nın annesi Hüseyin ile babası ve amcamın oğlu Ali benim etim ve kanımdırlar. Hüseyin vefat ederse kızım, amcamın oğlu ve ben hüzünleniriz. Ancak ben kendi hüznümü onların hüznüne tercih ederim. Ey Cibrîl! İbrahim’in ruhu Hüseyin’in fidyesi olarak alınsın.” Üç gün sonra da İbrahim’in ruhu kabzedildi. Sonraları Hz. Peygamber Hz. Hüseyin’i gördüğünde onu göğsüne basar ve dişlerini öper: “Oğlum İbrahim’i onun fidyesi olarak verdim.” derdi.

Bir diğer rivayette de, Hz. Peygamber’in Hz. Ali ile baş başa kalarak, önceden öğrendikleri bu ölüm haberiyle çok üzüldükleri belirtilir: Cibrîl Hz. Peygamber’e inip Hz. Hüseyin’in şehid edileceğini haber verince, Hz. Ali’nin elini tuttu ve günün bir müddeti onunla baş başa kaldı. Üzüntü onları öyle bir kuşattı ki ayrılamadılar. Bu haldelerken Cibrîl tekrar indi ve şöyle dedi: “Rabbiniz sizlere selam ediyor ve ‘Mutlak surette sabretmenizi istiyorum’ buyuruyor.” Onlar da artık buna sabrettiler.

Cafer b. Muhammed’den gelen bir başka rivayette de, Hz. Hüseyin’in şehid edileceği haberini almış olan Hz. Peygamber kendisine doğru gelmekte olan Hz. Hüseyin’e bakar. Sonra onu alıp kucağına oturtur ve şöyle buyurur: “Hüseyin’in öldürülmesi müminlerin gönlünde sönmeyecek bir ateştir.”

Durumu öğrenen Hz. Fatıma’nın da çok sıkıntılı bir hamilelik dönemi geçirdiği belirtilmektedir. Nitekim bir rivayette şöyle geçmektedir: Hz. Fatıma Hz. Hüseyin’e hamile olunca Cibrîl Rasûlullah’a gelerek “Fatıma bir erkek çocuk doğuracak, ancak senden sonra ümmetin onu öldürecek.” diye haber verdi. Hz. Fatıma Hz. Hüseyin’e hamile kalınca, onu karnında taşımaktan mutluluk duymadı. Doğurduğunda da doğum yapmayı istemedi. Ravi Ebû Abdillah diyor ki: “Siz hiç dünyada istemediği bir çocuk doğuran bir anne gördünüz mü? O bunu istemedi çünkü ileride öldürüleceğini biliyordu. Bu ayet de onunla ilgili olarak nazil olmuştur: “Biz insana, anne ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir; zira annesi, onu, karnında, zorluğa uğrayarak taşımış; onu güçlükle doğurmuştur. Taşınması ve sütten kesilmesi otuz ay sürer.”

Bir diğer rivayette de Hz. Fatıma’nın oğlu Hz. Hüseyin’in öldürülecek olmasına son derece üzüldüğü ancak, Hz. Peygamber’in torunlarından birinin sahip olacağı şeyi haber vermesi üzerine sakinleştiği geçmektedir.

8-Kerbelâ toprağının Rasûlullah’a gösterilmesi:

Pekçok rivayette, Hz. Hüseyin’in öldürüleceğini öğrenen Hz. Peygamber’e onun şehid olacağı yerin gösterildiği geçmektedir.

Örneğin bir rivayette şöyle geçer: Hz. Hüseyin Rasûlullah’ın önünde oynamaktayken Cibrîl’in onun öldürüleceğini haber verir. Ardından da “Öldürüleceği yeri sana söyleyeyim mi?” diyerek Allah Rasûlü ile Kerbelâ arasındaki toprağı dürer. Hz. Peygamber de Kerbelâ toprağından alarak hem o toprağa hem de Hüseyin’e dua eder.

Başka rivayetlerde de ölüm haberini veren Cibrîl’in Kerbelâ toprağından bir parça getirip Hz. Peygamber’e gösterdiği, toprağın renginin kırmızı olduğu, misk gibi koktuğu geçmektedir.

9-Hz. Peygamber’in Kerbelâ’yı yapanlara kızgınlığı:

Canının bir parçası gibi gördüğü torununun şehit edileceğine çok üzülen