• Sonuç bulunamadı

Yezid’in temsil ettiği devlet meşru kabul edilebilir miydi? Aslında Muaviye’nin önderliğinde kurulan Emevî devleti meşruiyet

İSLAM KAMU HUKUKU AÇISINDAN KERBELA OLAYI (Meşru Devlete İsyan mı, Meşruiyetin Sorgulanması

2. Yezid’in temsil ettiği devlet meşru kabul edilebilir miydi? Aslında Muaviye’nin önderliğinde kurulan Emevî devleti meşruiyet

bakımından hep şaibeli olmuş, ulemâ onun halifeliğinin gayri meşru olduğunda ittifak etmiş, bu yüzden de her fırsatta isyan ve ihtilale destek vermişlerdir. Ancak zaman zaman da fitneye sebep olmama gerekçesiyle, fâsıka itaat etmenin cevazına fetva verilmiştir13.

Tarihi veriler dikkatle okunduğunda ulemânın sürekli siyasi baskı altında tutulduğu bu yüzden de iki şerden daha hafifini tercihe mecbur bırakıldıkları görülür14. Şayet fikir hürriyeti verilseydi, ulemanın ne Muaviye’nin halifeliğini ne de onun kurduğu saltanat temeline dayalı devletini meşru kabul etmesi düşünülürdü.

Yezid’in devlet başkanlığına (veliahtlığa) seçilmesi a. Veliahtlığa hazırlanması

Muaviye, oğlu Yezid’i veliaht tayin etmek istiyor, muhalifler ise, ahlaksız kişiliğini ve liyakatsizliğini gerekçe göstererek buna karşı çıkıyorlardı15. Fakat Muaviye onu bu makama geçirmek için adeta her yolu deniyor ve farklı planlar yapıyordu. Öncelikle onun halk gözündeki kötü imajını değiştirmek ve ona prestij kazandıracak bazı icraatları ona yaptırıyordu. İstanbul’un fethi için hazırladığı orduya Yezid’i komutan tayin etmesi mezkur planların önemli ve ilk aşaması sayılabilir. İktidarın bir

11 Demîcî, 233vd.; Karaman, I, 87-90; Aydın, 120-123. 12 Bk. İbnü’l-Arabî,

el-Avâsım mine’l-kavâsım, Kahire 1970, 206-227; Kılıç, 161-163.

13

Tahanevî, Zafer Ahmed, İ’lâu’s-sünen, Pakistan İdaretü’l-Kur’ân ve’l-ulûmu’l-İslamiyye, ts., XII, 618; Abdulkadir, et-Teşrîu’l-cinâi’l-İslâmî, Beyrut 1984, II, 677.

14 Bk. Buhârî, “Megâzî”, 29; İbn Haldun, I, 450; Rayyıs, Ziyauddin, İslam’da Siayasi Düşünce Tarihi (çeviri, İbrahim Sarmış), İstanbul 1995, 181-182; Yaman, Ahmet, Siyaset-Hukuk İlişkisi, Konya 1999, 29-45.

sembolü sayılan hac emirliği için Yezid’in tercih edilmesi de tesadüf değildir. Bu ve benzeri icraatlar ona veliahtlık yolunu açmış oluyordu. Zira hem İstanbul’un fethine giden ordu da nefer bile olmak, hem de hac emirliği çok önemli görevlerdi. adeta denilmek isteniyordu ki, bunları yapabilen halifeliği de yapar. Zira ordu komutanı olmak, belli idari, siyasi birikimi ve dirayeti gerektirirken, hac emirliği bunlara ilaveten fıkıh bilgisi başta olmak üzere, dini malumat ve ahlakî olgunluk da istiyordu. Bu görevlerin verildiği Yezid’in bu konuda tam güven sağlayan ve ehil olduğu ima ediliyordu. Üstelik Yezid bu görev sayesinde tecrübe de kazanıyordu16.

b. Veliahtlığının gündeme gelmesi

İslam tarihinde şura ve seçime dayalı hilafet sistemini, değiştirerek onun yerine oğlunu veliaht tayin ederek, hilafeti saltanata çeviren ilk kişinin Muaviye olduğu bilinmektedir17. Tarihçiler Yezid’in veliaht tayin edilmesi fikrinin Muaviye’den mi çıktığı yoksa ona Muğire b. Şube başta olmak üzere, başkaları tarafından mı empoze edildiğini tartışmışlardır. Bize göre bu fikrin Emevî iktidarının devamına çok önem veren Muaviye’nin genlerinde zaten var olduğu, harici bir empozeye gerek olmadığı ortadadır. Bu düşünceye sahip olan Muaviye, bir taraftan bu için Yezid’i hazırlamış, bir taraftan da bunu hayata geçirmesinin önünde duran engelleri ortadan kaldırma yoluna gitmiştir. Başarılı ve nüfuzlu bir vali olan Hz. Halid’in oğlu Abdurrahman’ın ve Hz. Hasan’ın şaibeli ölümlerinin faturası Muaviye’ye kesilmiştir. Zira bunların varlığı Yezid’in atanmasının önünde önemli engeller olarak kabul edilmiş, öldürülmeleri ise onun işini epeyce kolaylaştırmıştır. Bilindiği üzere, Hz. Peygamber’in torunu olan Hasan’ın Muaviye ile ondan sonra halife olacağına dair anlaşması vardı. Abdurrahman ise, halk tarafından sevilen başarılı ve nüfuz sahibi bir vali olması dolayısıyla halkın teveccühüne mazhar olarak bir muhalefet oluşturabilirdi18.

Tarihi verilere bakılırsa, oğlunu veliaht tayin etme yolunda Muaviye’nin çok ince, planlı ve dengeli bir siyaset güttüğü görülür19. Önce Mugire b. Şube ve Ziyad b. Ebihi gibi valiler vasıtasıyla problem çıkarabilecek şehirlerden Kufe ve Basra’nın nabzını yoklatmıştır. Muhalifleri hesaba katmayarak Ziyad’ın tavsiyesi üzerine fikrini bir süre ertelemiştir.

16

Bk. Aycan, İrfan, Saltanata Giden Yolda Muaviye b. Ebî Süfyan, Ankara 1990, 195; Kılıç, 66-69.

17 Bk. Cabirî, Abid Muhammed, İslam’da Siyasal Akıl (terc. Vecdi Akyüz), İstanbul 1997, 28;

Fığlalı, E. Ruhi, İmamiyye Şiası, İstanbul 1984, 96; Aycan, 246.

18 Kılıç, 75-96.

Kendisinden çekindiği Ziyad’ın ölümünden (53/672) hemen sonra oğlunu veliaht olarak tayin ettiğini açıklamıştır. Yezid’in veliahtlığına Emeviler’den bile, Hz. Hüseyin’i destekleme adına değil de kendi beklentilerine aykırı bularak, Ziyad b. Ebihi, Mervan b. Hakem gibi önemli isimler karşı çıkmıştır20. Ancak bunlar değişik vesilelerle, baskı, hile ve desiselerle ikna edilip beyatları alınmıştır. Hz. Hüseyin ise onun veliahtlığına sonuna kadar karşı çıkanların başında gelmektedir. Hicaz’daki Kureyşliler, Hz. Hüseyin’i tercih eden Ensar ve Irak’ta Ümeyye oğullarına karşı olanlar da bu konuda Hz. Hüseyin’e destek veriyorlardı. Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Zübeyr ise onun Medine’deki en önemli taraftarı idi. Hz. Hüseyin’in Yezid’in veliahtlığına karşı çıkmasının en önemli sebebi, pek çok bakımdan kendisini, hilafete ondan daha layık görmesiydi. Hatta hilafet saltanata dönse bile, o bu iş için öncelikli olmalıydı. Zira babası Hz. Ali Muaviye’den önce halifeydi. Üstelik Hz. Hüseyin, ağabeyi Hz. Hasan’ın vefatından sonra kendisini Haşimoğullarının lideri görerek hilafet bekliyordu. Fakat onun esas endişesi, hilafetin saltanata dönüşmesi dolayısıyla sistemin bozulması, fitne çıkması, Yezid yönetiminin dini-siyasi bakımdan iyi sonuçlar doğurmayacağı noktasındaydı21.

İşin ilginç yönü şu ki, Hz. Hüseyin Yezid’in halife olmasının fitneye sebep olacağından endişe ederken, Muaviye’nin de muhtemel fitneyi bertaraf etmek için onu veliaht tayin ettiğini söylemektedir22. Oğlunu veliaht tayin etmesinde asabiyetin ve evlat sevgisi gibi subjektif ve şahsî sebepler esas etken iken o, kurnazlık yaparak herkesin kabul edebileceği bir anlamda daha objektif bir gerekçeyi kendisine sığınak ve dayanak yapıyordu23. Daha sonra Muaviye’nin haksız, geleneği bozan, yanlı icraatını onaylar gibi gözüken Sünnî kesim de bu fitne söylemine ikna olmuş izlenimi vermişlerdir24.

Bu gerekçenin öne sürülmesinde haklılık payı olduğu söylenebilse de, fitneyi asgariye indirecek en isabetli şahsın Yezid olduğunu iddia etmek çok zordur. Nitekim tarih bu seçimin hiç de isabetli olmadığını ispat etmiştir. Zira Yezid fitneyi bastıran değil, bu ateşi tutuşturan ve ümmeti en azından ikiye bölen olumsuz icraatların sahibi olmuştur. Bu öyle bir fitnedir ki, Müslümanları Sünnî ve Şia olarak iki ayrı kampa bölmüş ve bunlar arasında tevhide ve diyaloga engel kalın duvarlar örmüştür. Tarih içerisinde yaşanan

20

Kılıç, 148-151.

21 Kılıç, 141, 156-163.

22 İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, Beyrut ts., VIII, 83; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, Beyrut

1979, III, 503.

23 Bk. Kılıç, 166-174. 24 Bk. İbn Haldun, I, 450.

diğer olumsuz hadiseler, yanlış tutumlar ve görünmeyen üçüncü şer güçler bu ateşe hep benzin dökmüş, Ehl-i Beyt sevgisiyle yanıp tutuşan iki kardeş ayrı vadilerde ağıt yakıp muhabbet izhar ederken birbirlerine hep şartlı bakmayı alışkanlık haline getirmişlerdir.

c. Hilâfete geçişi

Hilafetin saltanata dönüşmesine yol açacağı ve pek çok bakımdan ehil olmadığı gibi gerekçelerle Yezid’in hilafete geçmesine karşı çıkılsa da, yukarıda zikredilen sebepleri ileri sürerek ve tepkilere aldırmayarak Muaviye oğlu Yezid’i kendisinden sonra geçerli olmak üzere, fakat hayatta iken onun adına farklı yöntemler kullanarak beyat alıp halife (veliaht) olarak tayin etmiştir. Taberî tarafından kaydedilen ve onun Yezid’e vasiyetini içeren bir rivayet olaya epeyce ışık tutar mahiyettedir. Buna göre ölmek üzere olan Muaviye’nin oğluna vasiyeti şöyledir: “Oğulcağızım! Senin için her türlü imkânı hazırladım. Düşmanlarını önünde zelil kıldım. Onların güçlülerini sana boyun eğdirdim ve sana itaat ettirdim. Kurmuş olduğum bu düzende kimsenin seninle çekişmesinden korkmuyorum. Sadece dört kişinin seninle mücadeleye girişeceğini zannediyorum: Ali’nin oğlu Hüseyin, Ömer’in oğlu Abdullah, Zübeyr’in oğlu Abdullah ve Ebû Bekir’in oğlu Abdurrahman”25. Muaviye’nin vasiyetinde şu ifadeleri kullandığı da kaydedilmiştir: “Halifelik konusunda Kureyş’ten üç kişiden başkasının seninle ihtilafa düşmeyeceğini zannederim. Bunlar Ali’nin oğlu Hüseyin, Ömer’in oğlu Abdullah ve Züber’in oğlu Abdullah’tır. Abdullah b. Ömer ibadetle yanıp tutuşan bir kimsedir. Herkes beyat edince o da sana beyat edecektir. Hüseyin b. Ali, heyecanlı bir adamdır. Iraklılar ona destek olur, o da sana baş kaldırır ve sen ona galip gelirsen, kendisini affet, çünkü onun bize akrabalığı, büyük şerefi ve Hz. Muhammed’e yakınlığı vardır. Sana aslan gibi saldırıp tilki gibi tuzak kuracak olan Abdullah b. Zübeyr’dir. Eğer bu adam sana karşı bir oyuna kalkarsa, onu lime lime kes ve gücün yettiğince kendi adamlarının kanını akıttırma.”26

Yezid babasının ölümü üzerine (60/679) Şam’a geldi ve orada irad ettiği ima ve tehdit dolu bir hutbe ile hilafetini ilan etti.

Değerlendirme

Yukarıdaki meşru seçilme usulleriyle Yezid’in durumunu karşılaştırdığımız zaman şunları söyleyebiliriz: Yezid, babasının bozduğu

25 Taberî, Târih, Beyrut ts., IV, 238. 26 Taberî, IV, 238-239; İbnü’l-Esîr, IV, 6.

eski ve kabul edilmiş meşru seçim ve atama usullerine uygun olarak devlet başkanı seçilmemiştir. Aksine Muaviye’nin onunla başlattığı şaibeli veliahtlık ve saltanat sisteminin ilk yöneticisidir. Dolayısıyla zorunlu bazı sebeplerle onun hilafetine meşruiyet kazandırılmaya çalışılsa da, ilgili nasslar başta olmak üzere, İslam’ın ruhu, Müslümanların teamülleri ve hilafetin hedefleri açısından bakıldığında Yezid’in hilafetini ideal ve meşru kabul etme imkânı yoktur.

2. Hz. Hüseyin’in tavrı (kıyamı/hurucu) meşru devlete isyan mı,