• Sonuç bulunamadı

B. TEFSİRLERİMİZ ve MÜFESSİRLERİMİZ HAKKINDA

4. Kur’ân Yolu Tefsiri Müellifleri ve Kur’ân Yolu Tefsirinin Özellikleri

2.1. Ehl-i Kitap’ın Son Peygambere ve Kitaba İmanı

2.1.3. Hz Peygamber’in Sıfatlarının Ehl-i Kitap Tarafından Bilinmesi

2.1.3.1. Hz Muhammed’in Önceki Kitaplar Tarafından Müjdelenmes

Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerim’den önceki ilahi kitaplarda son peygamberin vasıfları hakkında bilgi vermiştir. Kur’ân’ın hakkında bilgi verdiği bu vasıfların onların ilim ehli tarafından bilindiğini çalışmamızın yukarıdaki kısmında ele aldık. Risalet halkasının son bulmadığını, ahir zaman peygamberinin geleceğini, geçmiş peygamberlerin müjdelerinden edinen Yahudîlerin peygamber beklentisi olduğu gibi Nasara’nın da peygamber beklentisi söz konusu idi ve her iki grup bu son peygamberi kendilerinden bekliyorlardı. Nasara’dan Zeyd b. Amr, Varaka b. Nevfel ve Tâifli Ümeyye b. Ebu Sait gibi bazı âlimler peygamber efendimize ait bazı hususları bildikleri gibi bu peygamberin yakında zuhur edeceğini de bilmekteydiler.353 Kur’ân-ı Kerim’de de Hz. İsa’nın dilinden Ahmed adında bir peygamberin geleceği şu şekilde ifade edilmektedir:

“Hani, Meryem oğlu İsa, “Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden

önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim” demişti….”354

Ayette belirtildiği üzere son peygamber olan Hz. Muhammed’e risalet görevinin verileceğine Kur’ân’ın birçok ayetinde işaret edilmiştir. Tibyan tefsiriyle Ömer Nasuhi Bilmen tefsirleri, Hz. Musa’nın Yahudîlerden gördüğü zulmün aynısını Hz. İsa’nın da gördüğünü ve Hz. İsa’nın Tevrat’ı tasdik ettiğini ayrıca kendisinden sonra gelecek ahir zaman peygamberini Ehl-i kitaba müjdelediğini belirtir.355 Kâfirlerin ve zalimlerin tüm uğraşlarına rağmen Allah’ın nurunu mutlaka tamamlayacağına vurgu yapılır. Ehl-i kitabın peygamberleri, âlimleri ve kutsal metinleri Hz. Muhammed’in vasıflarını anlatmakla birlikte kimi dönemlerde Ehl-i kitaptan olan bazı âlimler Hz. Muhammed’in risaletini bile bile gizlemişlerdir. Ömer Nasuhi Bilmen, Ehl-i kitaptan olan Kuss bin Saide’nin irad ettiği hutbeyi örnek göstererek Hz. Muhammed’in evsafının inzal olunan kitaplarda mevcut olduğu

353 Yunus Akyürek, “Cahiliye Dönemi Mekke Toplumunun Hz. Peygamber’in Nübüvvetine ilişkin İntibaları”, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015, sy. VII, s.55-72. 354 Saff, 61/6.

belirtir.356 Çağdaş Tefsir ile Kur’ân Yolu tefsirleri ise bu ayeti şöyle yorumlamaktadır: Hz. İsâ'nın, İsrâîloğullarına, kendisinin, Allah'ın elçisi olduğunu söylediği ve kendisinden sonra Ahmed adında bir elçinin geleceğini müjdelediği, fakat onun haber verdiği elçi, peygamberliğini ispatlayan açık kanıtlar getirince İsrâîloğullarının: "Bu, açık bir büyüdür" dedikleri anlatılmaktadır. Bu açıklamalardan sonra söz konusu iki tefsir de “Ahmed” isminin kritiğini yaparak konuyu açıklamaktadır. İki tefsir de günümüzde mevcut olan Yuhanna İncil’inden ayetler örnek göstererek Hz. Muhammed’in önceden müjdelendiğini kanıtlama yoluna gitmekle birlikte357 Çağdaş Tefsir’in müellifi Ateş, Hz. Peygamber dönemindeki bazı Yahudîlerin Hz. Muhammed’e inanmasa bile Kur’ân’ın Allah’tan geldiğine inandığını ve bununla mutlu olduklarını, ayrıca Kur’ân’ın Yahudî ve Hristiyanların bulundukları ortamda nazil olduğunu ve onların bu ayetleri reddettiklerine dair herhangi bir rivayetin gelmediğini, onların bu karşı çıkmayışlarının Hz. Muhammed’in vasıflarının Tevrat ve İncil’de bulunduğunun kanıtı olarak yorumlar. Yine Ateş, Ehl-i kitaptan bazı kimselerin Kur’ân’ın Allah tarafından indirildiğine inandıklarını ve bununla da sevindiklerine dair ayetlerden delil göstermektedir.358

Ateş’in açıklamalarına baktığımızda Ehl-i kitabın Hz. Muhammed’e inanmadığını fakat getirdiği kitabın hak olduğunu bildiklerini var sayar, fakat açıklamalara baktığımızda bir peygambere inanmadan onun getirdiği kitaba iman etmek büyük bir tutarsızlık ve çelişki değil midir? Diğer ayetlerdeki yorumlarına baktığımızda, Ehl-i kitabın Hz. Muhammed’e iman etmeden de hidayete ulaşabileceğini Allah’ın geniş rahmetinin bir tecellisi olarak görmektedir.359 Ayrıca Ateş, Peygamber efendimizin

adının geçtiği Barnaba İncil’i hakkında ise; orada geçen Muhammed isminin Müslüman asıllı Arapçayı iyi bilen biri tarafından ustalıkla Barnaba İncil’ine sokulduğunu iddia etmektedir.360 Ateş, Barnaba361 İncil’ine Hz. Muhammed’in

356 Ömer Nasuhi Bilmen, a.g.e., c.VIII, s.3710.(Bu zat o hutbesinde şöyle demişti: Allah'ın gelecek bir Peygamberi vardır ki; Gelmesi yakîn oldu, gölgesi başınızın üstüne geldi, ne mutlu ol kimseye ki, ona îman edip te o da ona hidayet eyleye.. Gariptir ki: Teşrif edeceğini tebşir ettiği o Peygamber-i Âlikadr, henüz meb'us olmadığı hâlde o cemaat arasında hazır bulunmuştu. Kuss ise onun bu şerefi huzuruna vakıf değildi.)

357 Süleyman Ateş, a.g.e., c.IX, s.414-418; Hayreddin Karaman v.d., a.g.e., c.V, s.335-336.

358 Al-i İmran 159; Nisa 162; Maide 83-84; En’am 114; Rad 36; İsra 107-108; Kasas 52-53; Ahkaf 10. 359 Şu ayetlerin tefsirine bk. Bakara 62; Maide 69; Al-i İmran 113-115, 199; Nisa 162; Kasas 52-53. 360 Süleyman Ateş, a.g.e., c.IX, s.415.

361 Süleyman Ateş, Bu İncil’in, Dr. Halil Sa’âdeh tarafından İtalyanca’dan Arapça’ya çevrilmiş ve Menar sahibi Mh. Reşid Rıza tarafından 1908’de Kahire’de neşredildiğini aktarır. a.g.e. c.IX, s. 415.

adının sokulduğu yönündeki iddiasını hiç de bilimsel olmayan bir yöntemle, tahminde bulunarak savunma yoluna gitmektedir. Birçok ayetin yorumunda tahmin ve iddia ile işlerin yürümeyeceğini aktaran Ateş, burada da tahminde bulunarak kendisiyle çelişmektedir.

Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Muhammed’in müjdelendiği birçok ayet mevcuttur. Biz burada hepsine değinmeyeceğiz. Meramımızı anlatma adına son olarak Al-i İmran sûresinin 81. ayetine değineceğiz. Bu ayette Yüce Allah:

“Hani, Allah peygamberlerden, “Andolsun, size vereceğim her kitap ve

hikmetten sonra, elinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz” diye söz almış ve “Bunu kabul ettiniz mi; verdiğim bu ağır görevi üstlendiniz mi?” demişti. Onlar, “Kabul ettik” demişlerdi…”362

Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerim’de, bu ayette olduğu gibi daha birçok ayette de peygamberlerin birbirlerini tasdik ettiklerini ve birbirlerini müjdelediklerini haber vermektedir. Klasik müfessirlerden Ayıntabî, bütün peygamberlerin Hz. Muhammed’in dini üzere olduğunu söyler ve sonrasında Yüce Allah’ın vaktiyle diğer peygamberlerden Tevrat ve İncil’i tasdik eden sözle birlikte, Hz. Muhammed’i de tasdik edeceklerine dair söz aldığını belirtir. Ayıntabî, bu ayette Hz. Muhammed’in müjdelenmesi olayına değinmemektedir.363 Ömer Nasuhi Bilmen ise,

Yüce Allah’ın bu ayetle son peygamber olan Hz. Muhammed’in bütün beşeriyete ve ümmetlere peygamber olacağını, bu meseleyi onların peygamberleri aracılığıyla ümmetlerine bildirildiğini aktardıktan sonra, bütün peygamberlerle birlikte Hz. Musa’nın ve Hz. İsa’nın hatemül enbiya olan Hz. Muhammed’i müjdelediğini de açıklamaktadır. Bilmen, özellikle şunun altını çizmektedir: Hz. Muhammed’e iman,

“Bugünkü Hristiyanların uydurma kabul ettikleri Barnaba İncili de İsâ'nın müjdelediği peygamberin adının Muhammed olduğu tasrih edilir. Hristiyanlar bu İncil'in sıhhatini kabul etmezler. Gerçekten de bu İncil'de bulunan bazı âyetlerin, Hz. Peygamber'in vasıfları hakkında anlatılan, bir kısmı uydurma hadislerin bu Kitaba sokulmasından ibaret olduğu bellidir. Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Peygamber'in "Ahmed" olarak İncil'de anıldığı belirtilirken adı anılan İncil'de "Muhammed" geçmektedir. Halîl Saâde'nin ve Reşîd Rıza'nın da işaret ettikleri gibi büyük ihtimâlle Müslüman olan Arap asıllı birisi, ustalıkla bu tür sözleri Barnaba İnciline sokmuştur. Fakat İsâ'nın, Allah'ın oğlu değil, kulu ve Elçisi olduğunu söyleyen ve Ahmed adlı bir peygamberin geleceğini, öteki İndilerden daha net olarak müjdeleyen bir İncil'in bulunduğu da muhakkaktır. İşte Yahudî veya hırıstiyân iken Müslüman olan, Arapçayı da çok iyi bilen, herhalde İspanya'da Endülüs Devleti tebaasından biri, aslı İbrânîce veya Latince olan Barnaba İnciline, Hz. Peygamber hakkındaki bu medihleri sokarak onu Arapça yazmıştır. Sonra bu, Arapça’dan İtalyancaya nakledilmiş, Arapçası kaybolmuştur.”

362 Al-i İmran, 3/81.

bütün peygamberlere farz olduğuna göre, onların ümmetlerine de farzdır ve herkes Hz. Muhammed’e iman ile mükelleftir. Hz. Muhammed’e iman olmadan kurtuluşun mümkün olamayacağını da özellikle belirtmektedir.364 Kur’ân Yolu müfessirleri, tüm

peygamberlerin bütünlük ilkesi gereği karşılıklı olarak birbirlerini tasdik ettiğini, ayrıca her peygamberin kendisinden önce gelen ilahi mesajları beyan etmesi ve önceki peygamberlerin tabilerinin de gelen peygambere inanıp desteklemesi gerektiğini açıkladıktan sonra, Ehl-i kitabın Müslümanlarla “diyalog” etmesi gerektiğini şu şekilde açıklamaktadır:

“Böylece, Ehl-i kitabın hem kendi içlerinde tutarlı olabilmeleri, hem de “ilahi

dinler”e ve “Allah inancı”na karşı tavır ortaya koyan kesimlere yapılacak çağrının başarılı olabilmesi için 64.365 ayette yer alan diyalog çağrısına olumlu karşılık

vermelerinin kaçınılmazlığına dikkat çekilmiş olmaktadır.”

Yukarıdaki açıklamayla düşüncelerini dile getiren müfessirler, diğer tefsirlerden çok farklı olarak burada Ehl-i kitapla diyalog kurmanın önemine değinmektedir. Yukarıdaki sonuca ulaşan müfessirler ayette belirtilen “misak”ı şu şekilde açıklamışlarıdır: 1- Diğer peygamberlerden Hz. Muhammed’in geleceğini müjdeleyeceklerine dair alınan söz. 2- peygamberlerden ve onların ümmetlerinden, Hz Muhammed geldiğinde ona iman edeceklerine ve ona destek vereceklerine dair söz almış olmaları şeklinde açıklamaktadırlar. Açıklamalardan da görüleceği üzere müfessirler, bu ayete hem diyalog hem de Hz. Muhammed’i müjdeleme ve ona iman etme açısından ele alarak diğer müfessirlerden farklı bir yaklaşım sergilemişlerdir.366

Çağdaş Tefsir’in sahibi Ateş, aynı asırda olsun veya olmasın bütün peygamberlerin

birbirlerini tasdik ettiklerini ve kendisinden sonra gelecek peygamberleri müjdelediklerini bildirir. Misak konusunda ise Allah’ın bütün peygamberlerden, Hz. Muhammed’in geldiği dönemlerde eğer sağ iseler, Hz. Muhammed’e yardım edeceklerine ve ona inanacaklarına dair söz aldığını bildirmektedir. Ayrıca Ateş dışındaki diğer müfessirlerimiz, diğer peygamberlerin ümmetlerinin de Hz.

364 Ömer Nasuhi Bilmen, a.g.e., c.I, s. 405-406.

365 Al-i İmran, 3/64. De ki: “Ey Ehl-i kitap! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız

Allah’a ibadet edelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâh edinmesin.” Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahit olun, biz Müslümanlarız.”

Muhammed’e iman edip tabi olmaları gerektiğine değinirken, Ateş tefsirinde bu duruma değinmemektedir.367

Sonuç olarak, Yüce Allah, son peygamberin vasıflarını, ondan önce gelen peygamberler aracılığıyla insanlara bildirmiştir. Ayrıca son peygamberin gelmesi mevzusunu bütün peygamberler ümmetlerine müjde olarak aktarmışlardır. Çalışmamız içerisinde yer alan klasik tefsirler, Ehl-i kitap olan Yahudî ve Hristiyanların din âlimlerinin son peygamberin özelliklerini bildiklerini ve gelen bütün peygamberlerin bunu ümmetlerine müjdeledikleri halde onların bu müjdeyi gizlediklerini bildirmektedir. Klasik dönem müfessirlerimiz, Ehl-i kitaba mensup herkesin Hz. Muhammed’e iman etmesinin ve tabi olmasının gerekliliği üzerinde durmaktadırlar. Modern çağda kaleme alınan Kur’ân Yolu tefsiri de geçmiş kitapların Hz. Muhammed’i müjdelediği ve bazı din bilginlerinin maddi menfaatler gözeterek bu müjdeyi gizlediklerini anlatır. Ayrıca müfessirlerimiz, Yahudî ve Hristiyanların, Hz. Muhammed’e imanını gerekli görmektedirler fakat tabi olma meselesinin üzerinde çokça durmamaktadırlar. Yine müfessirler, Ehl-i kitapla diyalog yapmanın önemine fazla vurgu yapmakla birlikte bu diyalogun nasıl olacağı hususunda bilgi vermemektedirler. Çağdaş Tefsir’de de Süleyman Ateş, Hz. Muhammed’in önceki kitaplar ve peygamberler tarafından müjdelendiğini belirtmektedir. Ayrıca Ateş, Kur’ân’ın Allah kelamı olduğunu bildikleri halde Hz. Muhammed’e iman etmeyen Yahudî ve Hristiyan din bilginlerinin varlığını da belirtir. Ateş’e göre, Yahudî ve Hristiyanlardan herhangi bir kimse, Kur’ân’ı hak kitap olarak bilirse, o’nun da Allah’tan geldiğini kabul ederse, Hz. Muhammed’e iman etmeden de kurtuluşa erebilecektir.