• Sonuç bulunamadı

2.3. Tab’î’nin Gazelleri Üzerine Üslüp İncelemesi

2.3.2. Husrev’e Nazire

KELİMELERİ HUSREV TAB’Î 1. beyzâsın sen lâlâsın sen 2. dil-ârâsın sen 1. dil-ârâsın sen mu’allâsın sen 2. şeydâsın sen

28 Fuzûlî’nin şiirindeki yüklem öncelemeleri için bkz. (Dilçin, 2010b: 246-268). 29

3. deryâsın sen 4. mücellâsın sen 5. ra’nâsın sen 3. ra’nâsın sen* 4. gûyâsın sen 5. ra’nâsın sen *

Tablo 10: Kafiye Kelimeleri (Husrev ve Tab’î)

İmaleler:

Husrev: 1a ile, 2a sâde, 2b dükeli, 4a içinde-içim-susın Tab’î: 1a ile, 4a ile, seni, 5a seni.

Zihaf:

Tab’î: 4b Tûtî, Tab’î. Medler:

Husrev: 1a ak, 2a ak, 4b sîm-niyâm

Tab’î: 1a Sebz-gûn, 2a sebz, şem’-sıfat, 3b dehrde, 5a lîk.

Husrev’in gazelinde 6 imale varken Tab’î’nin gazelinde 4 imale vardır.

Husrev’in gazeli beyaz giymiş bir güzeli tasvir eder. Bu durum kelime seçimini belirler. Gazel boyunca “beyaz” renk ile ilgili kavramlar kullanılmıştır: H1 ak sâd, gül-i beyzâ, sadef, lü’lü-i lâlâ,H2 ak sâde, gümüşden, H3 nûr, Akdeniz, H4 gümüş maşrapa, su, sîm-niyâm, tîğ-ı mücellâ, H5 yâsemen (iki defa).

Beyitlerin beyaz kavramıyla ilgili kelimelerden seçilmesi ve şairin bütün beyit- lerde sevgiliye hitap etmesi gazeli yek-âhenk kılan özelliklerdendir: H1 şehâ, H2 eyâ, nahl-i revân, H3 güzelüm, H5 cânâ. H’nin mevzu birlikteliğini bunlardan başka 1b ak sâd, 2b ak sâde, 3a Akdeniz // 2b bir gümüşden 4a bir gümüş / 5a-5b yâsemen mısra başı tekrarları da sağlar. Beyazlıkla ilgili kavramlar gazel boyunca ısrarlı bir şekilde mısra başlarına alınarak (paralelizm) öncelenmiştir.

Buna karşılık Tab’î, yeşil giymiş bir güzeli tasvir eder ve gazelini “yeşil” sıfatıy- la tenasüp oluşturan kelimelerle süsler: T1 sebz-gûn câme, serv-i mu’allâ, T2 câme-i sebz, şem’-sıfat (yeşil renkli bir mum olmalı), T3 câme-i sebz, T4 tûtî-i gûyâ.

Tab’î, H’ye paralel bir şekilde “yeşil” ile ilgili kavramları mısra başında kullan- mıştır. T’nin H’den ayrılan önemli bir özelliği şudur: H’de gerek 1. mısralarda ve ge- rekse 2. mısralarda beyazlık ile ilgili kavramlar istiflenmişken T’de 2. ve 3. beyitlerde iki renklilik (yeşil ve kırmızı) ön plana çıkarılarak bir tür çeşitleme30

yapılmıştır: 1. Sebzgÿn cÀme ile naòl-i dil-ÀrÀsın sen

BÀà-ı óüsn içre yaòud serv-i muèallÀsın sen

2. CÀme-i sebz giyerseñ ne èaceb şemè-ãıfat

Áteş-endÀz-ı dil-i èÀşıú-ı şeydÀsın sen 3. CÀme-i sebz ü ruò-ı al ile ey gülbün-i nÀz

Gülşen-i dehrde bir àonce-i raènÀsın sen

Tab’î’nin 3. beyitte gonce-i ra’nâ (iki renkli gonca) terkibini kullanması da bu durumla ilgilidir.

İlhamını esas olarak Husrev’in gazelinden almakla birlikte Tab’î -farklı renk tercihlerinden dolayı- ayrı bir hayâl dünyası kurmuştur. Nida sanatı T’de yalnızca 3. beyitte yer alır: Ey gülbün-i nâz. Bu da onun H’den ayrıldığı önemli bir noktadır.

Her iki gazelin leksik olarak birbirine en çok yaklaştığı beyitler (Tab’î’nin taz- min ettiği mısrayı saymazsak) H2 ve T1’dir: H2 serv-i dil-ârâ, nahl/ T1 nahl-i dil-ârâ, serv.

Yine Tab’î, H’de gördüğü sintagmatik yapıları da büyük ölçüde almıştır: H1-T1, H5b-T1b, H1b-4b. T’nin H’den temel farkı paradigmatik yapıda görülür:

HUSREV H1 Ak sâd İle şehâ bir gül-i beyzâsın sen Yâ sadef İçre nihân lülü-i lâlâsın sen

30 Şiirde çağrışımın işleyişi hakkında, Mengi, şunları söyler: “Başka bir ifadeyle, duygu ve düşünceyle

başlayıp, hayâlle gelişen şiir; teda’i yani çağrışımlarla kademe kademe ya da basamak basamak iç bağlan- tılar kurularak tenevvü’e, ya da bugünkü dildeki karşılığıyla, kelimeler arası kurulan ilişkide çeşitliliğe, karmaşığa, çok anlamlılığa, soyuta ve güzele doğru yol alır” (Mengi 2010: 79-80). İddialı bir nazirecinin amacı ise başkasının hayâllerini, kendisinde uyandırdığı çağrışımlar yoluyla çeşitlendirmektir.

TAB’Î T1 Sebz-gûn câme İle --- nahl-i dil-ârasın sen Bâğ-ı hüsn İçre yahud serv-i muallâsın sen

HUSREV H5b Yâsemen İçre yahud gonçe-i zibâsın sen

TAB’Î T1b Mısr-ı hüsn İçre hemân tûtî-i gûyâsın sen

Husrev’in gazelinin önemli taraflarından biri de üç cümle hariç (H3a “gark it- miş”, H5a “yatur”, H6 “hûb eyledi”) bütün cümlelerin isim cümlesi olmasıdır. Onun gazelinde bu fiil cümlelerinin dışında fiil soylu kelimeler yoktur. H3a hariç -bu mısrada iki cümle vardır- bütün mısralar birer cümleden müteşekkildir. Buna mukabil isim ve sıfat işlevinde kullanılan kelimelerin sayısı bir hayli fazladır. Özellikle sıfatların sıklığı H’nin tasvirî anlatım tarzına sahip olmasını sağlamıştır. H’de sıfat görevinde kullanılan kelimeler şunlardır: H1 ak, beyzâ, nihân, lâlâ; H2 ak, revân, bir, dükeli, dil-ârâ; H4 bir, gümüş, bir, içim, bir, sîm-niyâm, mücellâ; H5 ter (“tâze”), zîbâ.

Tab’î’nin gazelinde ise T5a hariç bütün cümleler isim cümlesidir. Fiil soylu ke- limeler T’de sadece iki yan cümle içinde yer alır: T2a “giyersen”; T4 “beslesem”. H’de de T’de olduğu gibi isimlerin çokluğu dikkat çeker. Bununla birlikte T’de bulunan sıfat- lar H’ye göre daha azdır: T1 sebz-gûn, dil-ârâ, mu’allâ; T2 sebz, şeydâ; T3 sebz, al; T4 bir, ra’nâ. Tab’î’nin gazelinin Husrev’in gazelini takip ettiği bir başka konu da cümlele- rin mısralara dağıtılma biçimidir. T’de 3. beyit hariç bütün mısralar birer cümle şeklinde tertip edilmiştir.

Husrev, günlük dilden aldığı kelimeleri gazelin kompozisyonunu belirleyen sen- taktik yapısına öyle rahat bir biçimde yerleştirir ki artık bu kelimeler günlük dildeki bağlamından sıyrılıp gazelin özel yapısına dâhil olur. Örneğin 4a’da görülen “bir içim susın” ifadesi “alımlısın, çekicisin” anlamının yanında gazelin mevzuuna yani sevgili- nin teninin beyazlığına yapılan vurguyu destekleyecek biçimde bir dönüşüm geçirerek günlük dil ve edebî dil arasındaki kavşakta durur.

Husrev’in gazelinde kelimelerin dizilişini basit bir kural belirler: Önce sevgilinin elbisesiyle ilgili bir kelime, daha sonra sevgilinin kendisi. Elbise ve sevgili arasındaki ilişkiyi somutlaştırmak ve beyazlık üzerinden karşılaştırmak amacıyla “içre, içinde, ile” gibi zarflar kullanılmıştır. Mısralar arasındaki bu tarz bir düzenliliğin dilin normal fonk- siyonundan belirli bir kopuş teşkil edecek kadar önemli gözüküp gözükmediği öznel bir yargı meselesidir (Leech 2013: 31). Fakat gazel boyunca öncelenen öğelerin tutarlılık göstermesi, bunun günlük dilden bir sapma olduğuna işaret etmektedir.

ELBİSE SEVGİLİ

H1 Ak sâde/sadef Gül-i beyzâ/lülü-i lâlâ

H2 Ak sâde/gümüş Nahl-i revân/Serv-i dil-ârâ

H3 Akdeniz Mâlik-i deryâ

H4 Gümüş maşrapa/ Sîm-niyâm Bir içim su/ tîğ-ı mücellâ H5 Yâsemen/yâsemen Jâle-i ter/gonçe-i zîbâ

Tab’î, Husrev’in bu konudaki tavrını devam ettirmiştir. Husrev’in, gazelinin bü- tününe yaydığı paralelizmi, Tab’î, gazelinin ilk üç beytinde takip eder. Ayrıca o, kendi konusunu çeşitlendirmek için yeşil rengin yanına kırmızı rengi de eklemiştir. Aşağıda görüleceği gibi 2. ve 3. beyitlerde (“şem’”, “ruh-ı al”, “gülşen-i dehr”) şiire kırmızı renk de eşlik eder. 4. beytin tek rengi yine yeşildir. H’de olduğu gibi T’de de “ile, içre” gibi zarflar ve “-de” lokatif eki, yeşil ve kırmızı renklerinin öncelenmesine yardımcı olmuş- tur.

ELBİSE SEVGİLİ

T1 Sebz-gûn câme/ bâğ-ı hüsn Nahl-i dil-ârâ/ serv-i muallâ

T2 Câme-i sebz Şem’

Tab’î’nin 5 beyitlik şiirdeki kafiye tekrarı şiiri zayıflatır. Bunun sebebi onun - büyük ihtimalle- birbirine zarar veren iki şeyi aynı anda istemiş olmasıdır: tazmin yap- mak ve bulduğu mazmunu harcamamak (câme-i sebz + ruh-ı al=gonce-i ra’nâ “iki renkli gonca”).

Husrev’in gazelindeki medlerin ikisi yani “ak” sıfatları, 1. ve 2. beyitlerdeki pa- ralelliğe bağlı ve gazelin temasına da uygun olarak anlamca öncelenmiştir. Yine “sîm” kelimesindeki med, gazelin temasına uygun olarak öncelenmiştir. Dolayısıyla H’de bu- lunan medler, veznin açığını kapatmak için değil gazelin anlamını zenginleştirmek için işlevsel olarak kullanılmıştır. Buna paralel olarak T’de de benzer bir yönelim görülür. “Sebz-gûn, “sebz” kelimeleri üzerindeki medler doğrudan şiirin temasıyla ilgilidir. Yine yeşil rengi kendisine sıfat edinen (“câme-i sebz giyersen”) ve beytin mısralarını birbiri- ne bağlayan (sihr-i helâl) “şem’”deki med de bu bakımdan önemlidir. “Dehr” kelime- sindeki med ise hemen ardından gelen “bir”le birlikte düşünüldüğünde anlam kazanır. Bu kelimenin vurgulanması “dehr” ve “bir” arasındaki tezadı belirginleştirip sevgilinin biricikliğini anlam açısından ön plana çıkarır. “Lîk”deki med ise bu kelimenin istisna edatı olarak kullanımına uygundur.

Bu gazelinin meydan okuyan bir cevap niteliğinde değil tetebbu doğrultusunda yazıldığını söyleyebiliriz. Nitekim Tab’î, gazelinin makta beytinde bu durumu şöyle belirtir:

Ùabèì vaãf itdi seni lìk be-úavl-i Òusrev Daòı ÀèlÀ daòı zìbÀ daòı raènÀsın sen

“ Tab’î seni sadece Husrev’in sözünce vasf etti fakat daha yüce daha güzel daha benzersizsin sen.”31

Benzer Belgeler