• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.3. Metin ve Metin Türleri

1.3.3. Hikâye Edici Metinler

GeçmiĢten günümüze insanlarda okuma isteği uyandıran, onları okumaya sevk eden türlerden biri de hikâyedir. Hikâye; Arapça bir kelimedir ve “taklit etmek”, “bir metnin kopyasını çıkarmak” anlamına gelen “hakeve” fiil kökünden türemiĢtir. Kelimenin temelinde “bir gerçeğin taklidini, kopyasını sözlü ya da yazılı olarak nekletme” geniĢliği vardır (Özgül, 2000: 33). Bu nedenle hikâye belirli bir türü oluĢturmakla birlikte bir ifade yoludur ve roman, masal, tiyatro, destan, efsane gibi tahkiyeli metinlerde mevcuttur.

Hikâye bir edebî türün de adıdır. Tükçe Sözlük’te (2005) hikâye “bir olayın sözlü veya yazılı olarak anlatılması, gerçek veya tasarlanmıĢ olayları anlatan düz yazı” olarak tanımlanmaktadır. Karaalioğlu’na (1992: 347) göre hikâye “hayatta olan veya olacak kanısı veren olayları bir ölçü ile anlatan, hayalde tasarlanan ilgi çekici birtakım olayları anlatarak okuyanda heyecan veya zevk uyandıran yazı”dır. Kılıç (1987: 51) unsurları ile üslubu vurgulayarak hikâyeyi, “olmuĢ ve olması mümkün olayların yer, zaman ve Ģahıs göstererek gerçeğe yakın bir Ģekilde güzel bir üslupla anlatılması” olarak tanımlamaktadır. Emir’e (1986: 268) göre ise hikâye “gerçek veya gerçeğe yakın olayları yer, zaman ve kiĢi göstermek suretiyle ayrıntılara dalmadan anlatan yazı türü”dür. Bu tanımların hepsinde hikâyelerin gerçekliğe uygun olma yönü vurgulanmaktadır. Tanımlarda değinilen farklı özelliklerden hareketle hikâye; gerçeklik

hissi uyandıran olayları yer, zaman, Ģahıs göstererek ve okuyucuda heyecan uyandıracak etkileyici bir üslupla anlatan kısa yazılar olarak tanımlanabilir.

Ġnsanların iliĢkilerini ele alan, hayata dair pek çok olayı, gözlemlerden hareketle anlatarak insanlarda okuma isteği uyandıran edebî türlerin baĢında hikâye ve roman gelir. Bu iki tür birbirine çok benzer. Her ikisi de gerçeğe ve gerçeğe uygun düĢen türlerdir (Arslan, 2006: 46). Bu iki türü birbirinden ayıran temel unsur, detayların azlığı ve çokluğudur. Hikâyeler; romandan kısa, dar bir zaman parçasını kapsayan, kiĢilerinin sayıca az olduğu, kiĢilerin yaĢayıĢının bir yanı üzerinde daha çok durulduğu ve baĢlangıç, doruk ve kesin bir sonun bulunan metinlerdir (Kavcar ve diğerleri, 2002: 89). Hikâyeler; olay hikâyeleri, durum hikâyeleri olmak üzere ikiye ayrılır. Olay hikâyesi; olayın merkeze alındığı, serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden oluĢan hikâyelerdir. Durum hikâyeleri; olaya ve gerilime dayanmayan, bir durumdan hareketle ifade edilen değerlendirmeler, varılan sonuçlar, benzetmelerin yer aldığı hikâye türleridir (Beyreli, Çetindağ ve Celepoğlu, 2005: 98).

Hikâye her yaĢta insan için önemlidir. Ancak çocuk için vazgeçilmez bir türdür. Çocuk hikâye kavramı ile dolaylı olarak karĢılaĢır. Kimi araĢtırmacılar bu karĢılaĢmayı iki yaĢına kadar indirmektedir. Ancak bu karĢılaĢmanın oluĢumunun bilinçli olduğunu söylemek imkânsızdır. Çocuğun hikâye ile bilinçli bir Ģekilde karĢılaĢması ancak sekiz yaĢ civarında olmaktadır (AytaĢ, 2001; Yalçın ve AytaĢ, 2005: 145). Çocuklar küçük yaĢlarda anne ve babalarından dinledikleri masallar, hikâyelerden hareketle bu türe aĢinalık kazanırlar. Okumaya baĢladıktan sonra ise yavaĢ yavaĢ hikâyenin yapısını ve unsurlarını tanırlar.

Hikâyelerin çocuğun sosyo-kültürel, zihinsel, dilsel ve kiĢilik geliĢimi üzerinde pek çok faydası vardır. Hikâyeler, çocukların sınırlı hayatını zenginleĢtiren, türlü insan tipleri üzerinde düĢünmelerine olanak sağlayan, geliĢmekte olan değer yargılarının açıklık kazanmasına yardımcı olan, yaĢadıkları toplumsal ve kültürel ortama uymalarını büyük ölçüde kolaylaĢtıran edebî türlerdir (Gürel, Temizyürek ve ġahbaz, 2007: 107). Çocuğun sosyal ve kültürel yönünün geliĢmesinde, hayatı tanımasında hikâyelerin önemli bir yeri vardır.

Hikâyeler, çocuğun baĢkalarını ve kendisini tanımasına yardımcı olan metinlerdir. Hikâye okumak veya yazmak; hayatı tanımayı, anlamayı ve yorumlamayı sağlar (Emir, 1986: 268). Çocuk, hikâyeler aracılığıyla kendisi ve baĢkalarının duygu, düĢünce ve davranıĢlarını anlamaya çalıĢır ve yorumlar.

Hikâyelerin zihin geliĢimi üzerindeki etkisini Karaalioğlu (1992: 347) “Hikâyeler, okuyucuyu hayal dünyasında dolaĢtırır. Ġnsanın zihin geliĢimini arttırır; insanlara yüksek ideallerle birlikte geniĢ bir hayat anlayıĢı sağlar.” sözleriyle dile getirmektedir. Civaroğlu (1997: 77) da hikâyelerin bilgi edinmelerinin yanı sıra çocukların düĢünme becerilerinin geliĢiminde etkili olduğunu, bu sayede çeĢitli konulara iliĢkin kavrama ve karĢılaĢtırma imkânı bulduklarını belirtmektedir. Görüldüğü gibi hikâyeler öğrencilerin düĢünme, hayal kurma gibi becerilerini geliĢtirmede oldukça etkilidir.

Gönen (2005: 36) çocuklara öykü anlatma ve okumanın içinde bulundukları kültürün merkezini oluĢturan edebiyatı tanıtmak, bilgi birikimlerini geliĢtirmek ve daha fazla bilgi arayıĢına yöneltmek, bellek, sıra takibi ve çözümleme gibi terimlerle dile getirilen dille bağlantılı becerileri geliĢtirmek gibi üç önemli iĢlevinin olduğunu belirtmektedir. Tüm bunlar hikâyelerin çocuk eğitiminde büyük bir rol üstlendiğini göstermektedir.

Bilgi verici metinlerin birden fazla yapısı olmakla birlikte hikâye edici metinlerin tek bir yapısı olduğu yönündeki görüĢler yaygındır. Çocuğa hikâye kavramını kazandırmanın en önemli yollarından biri hikâye okumak ve okunanları onlarla birlikte tartıĢmaktır. Bu iĢe bir süre devam edilirse çocuk hikâye yapısına aĢinalık kazanacaktır (Akyol, 2010: 165). Çocuğun hikâye yapısını kazanması okuma anlama becerisini geliĢtirecek, anlatım becerilerinde de ona yardımcı olacaktır.

Hikâye üç bölümden oluĢur. Bu bölümler; GöğüĢ’e (1978) göre serim, düğüm, sonuç; Akyol (2010) giriĢ, geliĢme, sonuç; Özdemir’e (2004: 204-205) göre baĢlangıç, geliĢme, sonuç; Gündüz’e göre (2003: 116-118) baĢlangıç, orta bölüm ve sonuç; AytaĢ (2006), Kantemir (1995: 199), Beyreli ve diğerleri (2005: 98), Karaalioğlu (1992: 351), AktaĢ ve Gündüz (2009: 339), Cemiloğlu (2004: 39), ġahin’e (2007: 358) göre serim, düğüm, çözüm olarak ele alınmaktadır. Kaynakların çoğunda hikâyenin bölümlerinin serim, düğüm ve çözüm olarak adlandırıldığı görülmektedir. Adlandırmalar her ne kadar farklı da olsa bölümlerin taĢıdıkları özellikler aynıdır.

Serim bölümünde sahne ve karakterler tanıtılıp sorunun çerçevesi çizilerek okuyucu hikâyeye motive edilir (Akyol, 1999a: 55). Diğer metin türlerinde olduğu gibi hikâyede de giriĢ bölümü çok önemlidir. Yazar baĢlangıç bölümünde okuyucunun ilgisini çekmek zorundadır. Çünkü okuyucu buna göre yazıyı okumaya karar verir ya da

okumaktan vazgeçer (Gündüz, 2003: 116). Hikâyelere kiĢi ve mekânın tanıtımıyla baĢlanacağı gibi konuĢmalarla da baĢlanabilir.

Düğüm bölümü, hikâyenin en uzun bölümüdür. Bu bölümde olaylar baĢlayıp açılır, problem durumu ve problem durumunun çözümünde kahramanı engelleyen unsurlar ortaya konur. Karakter hakkında daha çok bilgi verilen bu bölümde okuyucu karakterle iliĢki içerisine girer (Akyol, 1999a: 55). Düğüm bölümünde bir gerilim, okuyucuda merak hissi uyandıran, çözülmesi gereken bir problem bulunur. Kahraman, problemin çözümü için çatıĢmaya girer. Kahraman; kendisiyle, diğer kiĢilerle ya da doğayla çatıĢabilir (Erden, 2009: 57). Düğüm bölümü, okuyucunun hikâyeyi yarıda bırakmaması, okuyucuya zevkli anlar yaĢatması açısından çok önemlidir.

Çözüm bölümü ise hikâyenin sonuç bölümüdür. Sonuç bölümünde problem çözülmekte, dağınık bir Ģekilde verilen olaylar toparlanmakta ve okuyucu bu bölümde bir rahatlama içerisine girmektedir. Çünkü okuyucu olayların akıĢı içerisinde özellikle geliĢme bölümünde duygusal ve zihinsel olarak etkilenmekte ve bu etkilenme herhangi bir sonuca bağlanmadığı için okuyucuyu rahatsız etmektedir. ĠĢte sonuç bölümünde bu belirsizlik (rahatsızlığın kaynağı) ortadan kaldırılmaktadır (Akyol, 1999a: 55). Çözüm bölümü, hikâyenin sonunda olacak diye bir kural yoktur. Bazen sonuç bölümü çıkıĢ noktası seçilerek geriye doğru baĢtan geçen olaylar anlatılabilir (Kantemir, 1995: 199). Çözüm bölümünün baĢta olması; okuyucudaki heyecanı, okuma arzusunu da artırabilir.

Görüldüğü gibi bir hikâyenin serim bölümünde karakterler, mekân tanıtılıp sorunun çerçevesi çizilerek okuyucu hikâyeye hazırlanır. Düğüm bölümünde kahramanı engelleyen unsurlar ortaya konarak sorun detaylandırılır. Çözüm bölümünde ise sorun çözülür, kahraman ve okuyucu bir rahatlama içerisine girer. Tüm bu bölümler içlerinde birtakım unsurları barındırmaktadır. AĢağıda bu unsurlar detaylandırılarak ele alınmıĢtır.

1.3.3.1. Hikâyenin Unsurları

Hikâyeler çeĢitli unsurlardan oluĢur. Kaynaklarda hikâyenin unsurları farklı Ģekillerde sınıflandırılmıĢtır. Kolcu (2006) hikâye unsurlarını “kurgu, olay/olay örgüsü, anlatıcı, bakıĢ açısı, mekân, zaman, Ģahıs kadrosu, dekoratif unsurlar”, Özdemir (2004) “olay ve durum, kiĢiler, yer ve zaman”, Boynukara (2000) “olay örgüsü, bakıĢ açısı, karakterler, mekân, tema”, Gürel ve diğerleri (2007) “olay örgüsü, bakıĢ açısı-anlatıcı, kiĢi kadrosu, mekân, zaman”, AktaĢ ve Gündüz (2009) “olay, mekân, yer, zaman,

kiĢiler” olarak ele almaktadır. AĢağıda da hikâyenin unsurları; olay örgüsü, mekân, zaman, kiĢiler ve bakıĢ açısı olarak ele alınmıĢtır.

1.3.3.1.1. Olay Örgüsü

Olay, Türkçe Sözlük’te (2005) “ortaya çıkan, oluĢan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iĢ, hadise, vaka” olarak tanımlanmaktadır. Olay hikâyelerinde olup biten her Ģeyin genel adı olan bu kavramın yerini, durum hikâyelerinde herhangi bir insani durum alır (Kolcu, 2006: 20). Durum hikâyelerinde dahi durumun ortaya çıkmasına neden olan bir olay söz konusudur.

Hikâye edici metinlerde temel öge olaydır. Çünkü kiĢilerin baĢından geçen ya da onların eyleme dönüĢmüĢ özlemleri, tutkuları, istekleri; doğayla ve çevresiyle olan iliĢkileri olay örgüsünü oluĢturur (Özdemir, 2004:267). Hikâyedeki diğer tüm unsurlar, olayın içinde yer alır, onunla anlam kazanır.

Olay örgüsü, hikâyeyi oluĢturan olayları belirli bir düzene sokmak anlamına gelmektedir (Erden, 2009: 41). Olayların geliĢigüzel sıraya sokulması örgünün oluĢmasında yeterli değildir, bunların sebep-sonuç iliĢkisi ile birbirine bağlanması gereklidir. Bu iliĢkinin modern hikâye anlatımının temelini oluĢturduğunu ifade eden Boynukara (2000: 133) bunu, “Modern anlamda hikâyeyi hikâye yapan özellik hikâye örgüsündeki radikal değiĢikliktir. Daha önceki hikâyelerde, öykünün temelini oluĢturan özellik sonra ne oldu iken, modern hikâyede neyin sonucu olarak ne oldu öncelik kazanır. Hikâye ve romanda olay örgüsünün temelini oluĢturan öge de budur.” sözleriyle ifade etmektedir. Sebep-sonuç iliĢkisi üzerine kurulan sıralanıĢ, okurda merak duygusunu kıĢkırtır ve okurun olay parçaları arasında ilgi kurmasını ve metni kolay anlamasını sağlar (AktaĢ ve Gündüz, 2009: 359). Bu görüĢlerden hareketle olay örgüsünün, olayların sebep-sonuç iliĢkine göre düzene sokulmasını sağlayarak hikâyenin temelini oluĢturduğu söylenebilir.

Olay örgüsü; hikâyenin bölümleri olan serim, düğüm ve çözümü de ifade eder. Olaylar hikâyenin serim bölümünde baĢlar, düğüm bölümünde bir doruğa ulaĢır ve çözüm bölümünde sonuçlanır. Düğüm bölümündeki problem, hikâyenin temel olayıdır. Tüm örgü, bu problem üzerine kurulur. Serim bölümünde bu probleme hazırlık niteliğinde olay veya olaylar üretilir, düğüm bölümünde kahraman problemi çözmek için birtakım teĢebbüslerde bulunur ve çözüm bölümüyle problem sonuçlanır (Akyol, 1999a: 55). Bu durum, doğrusal bir seyir içindeki hikâyelerin yapısında vardır. Daha

önce de belirtildiği gibi olaylar doğrusal bir Ģekil izlemeyebilir. Olayların sıralanıĢında farklılıklar olabilir, çözüm bölümü ya da düğümdeki olaylar hikâyenin baĢında yer alabilir, geriden baĢa doğru bir zaman sıralaması izlenebilir. Gürel ve diğerleri (2007: 108), çocuklar için olay dizisi zamana bağlı olarak kırılmayan hikâyelerin tercih edilmesi, bununla birlikte ilköğretim ikinci kademeden itibaren olay örgüsünü oluĢturan bölümlerin yer değiĢtirdiği hikâyelere yer verilmesi gerektiğini dile getirmektedir. Onlara göre sonuç bölümüyle baĢlayan bir hikâyede çocuğa, bu durumun nedenlerini düĢünme ve açıklama fırsatı doğacaktır.

1.3.3.1.2. Mekân

Her hikâye, mutlaka bir yerde geçer. Hikâye edici bir metnin varlığı bir mekânın varlığına bağlıdır. “Kim nerede, nereye gitti, nereden geldi; ne nerede oldu?” gibi sorulara ancak bir mekânın varlığıyla cevap verilebilir (Boynukara, 2000: 136). Olay örgüsü ile mekân unsuru arasında doğrudan doğruya bir iliĢki söz konusudur. Mekânın değiĢmesi olay örgüsünde de değiĢikliğe yol açar. Bu unsurun olayların yanı sıra karakterlerle de doğrudan iliĢkisi vardır. Karakterlerin kiĢiliklerinin oluĢumunda yaĢadıkları çevrenin büyük etkisi vardır. Bundan dolayı da hikâyelerde de karakterlerin özelliklerini, kahramanların tavır ve hareketlerini inandırıcı bir Ģekilde ifade etmede mekân, üzerinde durulan baĢlıca unsurlardan biridir (Tansel, 1978: 127).

Mekân, modelini yaĢadığımız dünyadan alacağı gibi tamamen muhayyel de olabilir (Kolcu, 2006: 23). Kahramanın seyrettiği bir nesne, bir sokak, bir ağaç veya düĢsel bir yer bunların hepsi mekânla ilgili ögeleri gösterir (Kıran ve Kıran, 2000: 46). Hayalî veya gerçek kahramanın bulunduğu, olayların geçtiği yer ve bunlarla ilgili ayrıntılar mekân unsurunun birer parçasıdır.

Mekânın anlatımı ne kadar canlı tutulursa olaylar ve karakterler de o ölçüde canlılık kazanır. Bu nedenle betimleme, hikâyenin önemli bir parçasıdır. Bununla birlikte hikâyelerde okuyucuyu sıkmayacak betimlemelere yer vermek gerekir. Gürel ve diğerleri (2007: 110), çocuklar için seçilecek hikâyelerde betimlemelerin canlı olması gerektiğini, aksi takdirde onların okuma arzularının söneceğini vurgulamaktadır.

1.3.3.1.3. Zaman

Olay örgüsünün temel dayanağı olması itibarıyla hikâye edici metinlerin önemli unsurlarından biri de zamandır. Kolcu (2006: 24), edebî eserdeki zamanı kurmaca

zaman (olay zamanı) ve gerçek zaman (anlatma zamanı) olmak üzere ikiye ayırmıĢtır. Olayın geçtiği zaman kurmaca zaman, yazarın eseri meydana getirdiği ve okurun eseri tükettiği zaman ise gerçek zamandır.

Anlatmaya bağlı edebî metinlerde “metin halkası üç ayrı tarihle alakalı olarak okuyucunun karĢısına çıkar. Birincisi itibarî vakanın meydana geldiği süre, ikincisi itibarî bir varlık olan anlatıcının onu öğrenmesi ve anlatması için geçen müddet, üçüncüsü ise yazarın bunları kaleme aldığı zaman dilimidir” (AktaĢ, 2000: 116).

Kıran ve Kıran (2000: 201) da zamanı ikiye ayırmaktadır: Öyküleme zamanı ve kurmaca zaman. Kurmaca zaman, olayların gerçekleĢtiği zaman dilimidir. Öyküleme zaman ise bu olayların anlatıcı tarafından anlatılıĢ zamanıdır.

Zaman unsuru ile ilgili bu görüĢler incelendiğinde hikâye edici metinlerde olayların geçtiği, anlatıcının olayları anlattığı, yazarın eserini meydana getirdiği ve eserin okunduğu zaman dilimleri olmak üzere dört zaman mevcuttur. Bunlardan ilk ikisi edebî eserin kurgusunda yer almaktadır ve zaman unsuruyla esas kastedilen bu iki zaman dilimidir.

Hikâyelerde olaylar daha çok kronolojik bir sırayla verilir. Bunun yanı sıra olaylar zaman unsurundan hareketle farklı Ģekillerde de anlatılabilir. Bunlardan birincisi olayların sona erdikten sonra anlatılmaya baĢlandığı, geriye dönüĢlerin söz konusu olduğu; ikincisi daha çok bilim-kurgu türünde görülen, olayların önceden anlatıldığı; üçüncüsü olay zamanı ile anlatım zamanının eĢ olduğu, âdeta anlatıcının yaĢadıklarını anında kâğıda aktardığı; dördüncüsü ise anlatıcının konuĢtuğu ya da yazdığı anı merkeze alarak kimi zaman geçmiĢe dönerek, kimi zaman geleceğe yönelerek olayları anlattığı ifade Ģeklidir (Kıran ve Kıran, 2000: 203-206). Bu da göstermektedir ki zaman ve olay örgüsü birbiriyle iç içe olan iki unsurdur. Zaman unsurundaki değiĢme, olay örgüsünü de değiĢtirmekte, hikâyenin kurgusunu etkilemektedir.

Hikâyelerde zaman çoğunlukla belirtilir. Okuyucu olayların ne zaman meydana geldiğini (hangi gün, hangi yıl, hangi mevsim vb.) bilir, buna göre çıkarımda bulunur. Bazı hikâyelerde ise zaman kesin değildir. Bu tür metinlerde okuyucu; hikâyede sözü edilen nesnelerden, giyim tarzından, kiĢilerin kullandığı teknolojiden çıkarımlarda bulunarak zamanı tahmin etmelidir (Erden, 2002: 29). Zaman unsuru doğrudan verilmese de onunla ilgili detaylar, olayların sıralanıĢının yanı sıra mekân unsurlarından hareketle de anlaĢılabilir. Bu bağlamda mekân ve zaman arasında sıkı bir iliĢki söz konusudur.

Tüm bunlar değerlendirildiğinde öğrenciler için seçilecek hikâyelerde öncelikle zaman sıralaması doğrusal olan metinlere, seviye arttıkça da olay sıralaması değiĢen metinlere yer verilmesi gerektiği söylenebilir. Mekân ve zaman unsuru arasındaki iliĢkiye dikkat çekilmeli, bunların birbirini bütünleyici nitelikler taĢıması gerektiği vurgulanmalıdır. Eserler incelenirken yazarın eseri oluĢturduğu dönemin Ģartlarının esere yansıyabileceği, aynı eserin farklı zamanlarda okunduğunda farklı hisler yaratabileceği gibi bilgiler de öğrencilere kazandırılmalıdır.

1.3.3.1.4. KiĢiler

Bir yerde ve zaman diliminde baĢlarından birtakım olayların geçmesi, bu olaylardan hareketle duygu, düĢüncelerinin dile getirilmeye ve yaĢadıklarının aktarılmaya çalıĢılması sebebiyle hikâyenin en önemli unsuru olarak kişiler sayılabilir. Hikâye kiĢileri için karakter kavramını kullanan Boynukara (2000: 136) karakteri “olayların içinde yer alan, onları yönlendiren ya da onlar tarafından yönlendirilen kiĢi” olarak tanımlamaktadır. Kavramı “Ģahıs kadrosu” olarak nitelendiren Kolcu (2006: 25) ise sadece insanların değil, kiĢileĢtirilmiĢ varlıkların da bu unsur içerisinde yer alabileceğini dile getirmektedir.

Hikâye kiĢileri özelliklerine göre tip ve karakter olmak üzere ikiye ayrılabilir. Gündüz (2003: 63) tipi, “ortak özelliklerinden ötürü bir küme içinde düĢünebileceğimiz bir topluluk veya birey” olarak; karakteri ise “kiĢiye özel, kiĢilik özelliklerini, kiĢinin doğasını, davranıĢ biçimlerini ele alan bir kavram” olarak tanımlamaktadır. Karakter, tipe göre daha özeldir. Tip genel olarak bir topluluğun karakteristik özelliklerini taĢırken karakterin baĢkalarına benzemeyen özellikleri, davranıĢları mevcuttur. Bir hikâyede her ikisi de kiĢileri oluĢturabilir.

Hikâyedeki kiĢiler, tip ve karakterin yanı sıra olay akıĢındaki iĢlevlerine göre de sınıflandırılmaktadır. Buna göre hikâyede üç tür kiĢi bulunmaktadır. Bunlar; hikâyede en etkin olan birincil kiĢiler, baĢkiĢiye karĢıt olan ikincil kiĢiler ve etkin olmayan, arada bir görünüp önemsiz bir rolü olan kiĢilerdir (Kıran ve Kıran, 2000: 133-134; Erden, 2009: 45). Bunlardan ilk ikisi önem derecesine göre ana karakter, üçüncü kiĢiler ise yardımcı karakter olarak da adlandırılabilir. Yardımcı karakter, aslında ana karakterin olaylar karĢısındaki tutum ve davranıĢlarını, onun çeĢitli özelliklerini ön plana çıkarmak için vardır, bir aracıdır.

Ana ve yardımcı karakterlerin fiziksel ve ruhsal olarak tanıtılmasında iki yol izlenebilir. Karakterler doğrudan doğruya yazar tarafından tanıtılabileceği gibi okuyucu tarafından tavır ve davranıĢlarını, konuĢmalarını inceleme gibi yöntemle de çizilebilir. Hikâyede her ikisinden de yararlanılabilir (Tansel, 1978: 128-129; Kantemir, 1995: 200). Bir hikâyenin baĢarısı, karakterlerin tüm özellikleri ve davranıĢlarıyla canlı tutulmasına, okuyucunun onu benimsemesine bağlıdır. Karakterin adı, yaĢı, fiziksel ve ruhsal özellikleri, becerileri gibi özelliklerine yer verilmesi, çeĢitli özelliklerinden yararlanılarak betimlenmesi, davranıĢlarında ayrıntılara girilmesi, anlatımda diyaloglardan yararlanılması onların canlı tutulmasını sağlayacaktır.

Öğrenciler için seçilecek hikâyelerde karakter unsuru ile ilgili birtakım hususların göz önünde bulundurulması gerektiğini belirten Gürel ve diğerleri (2007: 110), baĢkiĢisi belirgin, yardımcı karakterlerin baĢkiĢiyle iliĢkilerinin açık olduğu metinlerin seçilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Cemiloğlu’na (2004: 35) göre de karakterler hakkında yaptırılabilecek çalıĢmalar daha çok onların fiziksel ve ruhsal özelliklerini belirlemeye yöneliktir. Bu özellikler belirlenirken önce kolaydan zora gidilmeli; karakterin fiziksel özellikleri belirlendikten sonra ruhsal özellikleri incelenmelidir. Diğer bir çalıĢma da karakterlerin davranıĢlarını belirlemek ve değerlendirmektir.

1.3.3.1.5. BakıĢ Açısı/Anlatıcı

Yazar, hikâyeyi anlatması için bir aracı kullanır. Bu anlatıcıdır, olaylar onun bakıĢ açısından aktarılır. AktaĢ (2000: 78) anlatıcıyı, hikâyede olay zincirinin ve bu zincirin oluĢmasında kullanılan mekân, zaman kiĢi kadrosu gibi unsurların kim tarafından görüldüğü, algılandığı ve kime aktarıldığı sorularına verilen yanıt olarak tanımlamaktadır. Hikâyelerdeki olaylar farklı bakıĢ açılarından anlatılabilir. Konuyla ilgili kaynaklar incelendiğinde kavramın tasnifine iliĢkin farklı görüĢler olmakla birlikte daha çok üç tür bakıĢ açısı üzerinde durulduğu görülmektedir: kahraman anlatıcının bakıĢ açısı, hâkim bakıĢ açısı ve müĢahit (gözlemci) bakıĢ açısı.

Kahraman anlatıcının bakış açısında olaylar, ana karakterin veya yardımcı karakterlerden birinin gözünden anlatılır. Kahraman anlatıcı, birinci tekil kiĢi anlatımı olarak da adlandırılmaktadır. Buna anlatıcı olarak “ben” de denilebilir (Boynukara, 2000: 135). Kahraman anlatıcı; hikâyedeki tüm olayları, kiĢileri, mekânı ve zamanı kendi bakıĢ açısından anlatır. Bu tür anlatımlarda okuyucu ve yazar arasında doğrudan

bir iletiĢim kurulmasını sağlama gibi bir olanak mevcuttur. Bununla birlikte anlatıcının baĢkalarının düĢüncelerinden geçenleri anlatamaması gibi bir sınırlılık da söz konusudur (Erden, 2009: 58).

Kaynaklarda tanrısal, ilahî bakış açısı olarak da adlandırılan hâkim bakış açısında anlatıcı; kiĢilerin geçmiĢ ve geleceklerinden, olayların akıĢından haberdardır. Bilmediği hiçbir Ģey yoktur. Hâkim bakıĢ açısındaki anlatıcı, yazarın kendisi değil, onun tarafından yaratılan bir figürdür (Kolcu, 2006: 22).

Müşahit (gözlemci) bakış açısında ise anlatıcı, olaylar, kiĢiler ve mekânları bir kamera gibi izleyerek aktarır. Kahramanların davranıĢlarının gerektiği gibi anlaĢılmasını sağlamak için onları dikkatle izler, nesnel bir duruĢ sergiler (Yakıcı, Yücel ve Yelok, 2004: 61). Hâkim bakıĢ açısı ve müĢahit bakıĢ açısı kaynaklarda, üçüncü tekil kiĢi

Benzer Belgeler