• Sonuç bulunamadı

Bireysel aşk anlatısı içinde arzulanan kimse tarafından yüz üstü bırakılması neticesinde kendini toplumsal faydaya adayan bir diğer kahraman ise Reşat Nuri’nin 1921’de tefrika edilen romanı Çalıkuşu’ndaki Feride’dir. Aşkta yaşanan hayal kırıklığı nedeniyle topluma hizmet etme ülküsüne itilme teması üzerinden okunmaya uygun olan Çalıkuşu’ndaki olay örgüsünü anımsayalım. Feride’nin günlüğünden ve hâkim

82

anlatıcının bakışından sunulan romanda kısaca çocuk ruhlu kadın kahramanın yaşamındaki zorluklarla olgunlaşması süreci aktarılır. Feride, nam-ı diğer Çalıkuşu, kuzeni Kâmran’la evlenmek üzereyken Kâmran’ın hayatına girmiş olan bir kadından mektup alır. Aldatılmışlık hissi sonucunda aşk acısını gururuyla bastırıp unutmak için Kâmran’ın kendisini bulamayacağı uzak bir yere gitmek ister. Çareyi Anadolu’ya gidip orada öğretmenlikle geçimini sağlamada bulur. Kamran’ın öldürdüğü içindeki çocuğun yerine Anadolu’daki muhtaç çocukları bağrına basmanın kendisine iyi geleceğini düşünür. Feride İstanbul’da yaşadığı köşkü terk ederken ailesi peşine düşmesin diye Kâmran’ı aslında hiç sevmediğini yazdığı bir mektubu geride bırakır. İstanbul’daki Fransız liselerinden biri olan Dame de Sion mezunu olan Feride, ileri seviyede Fransızca bilir ve teyzesinin köşkünde iyi imkânlarla yetişmiştir. Bu niteliklere sahip birinin Anadolu’da sefalet içinde türlü zorluklarla öğretmenlik

yapmayı talep etmesi Maarif Müdürlüğü tarafından görülmemiş bir durum addedilir ve İstanbul’a dönmesi salık verilir endişesiyle Feride, Anadolu’ya gidince bu özelliklerini mütevazı biçimde gizler. Görev aldığı köylerde bir müddet çalıştıktan sonra güzelliği nedeniyle türlü iftiralarla karşılaşan Feride sürekli yer değiştirmek zorunda kalır. Kâmran ise bu zaman zarfında Feride’yi aramış, hatta Anadolu’da bulunduğu köye gitmiştir. Ancak Feride’nin başkasıyla mutlu bir ilişkisi olduğu dedikodusunu işitince çaresiz hissedip İstanbul’a dönmüştür ve hiç unutamadığı Feride’ye olan aşkını kalbine gömüp ölmek üzere olan âşığıyla evlenmiş, bir oğlu olmuştur. Feride ise Anadolu’da Munise isimli bir kız çocuğunu evlat edinmiştir. I. Dünya Savaşı sırasında Feride’nin çalıştığı mektep hastaneye dönüştürülünce Feride önceki görevleri sırasında tanıştığı yaşlı Doktor Hayrullah Bey’in önerisiyle geçim sıkıntısı çekmemek için hasta

83

bakıcılık yapar. Savaş bittiğinde ise yeniden öğretmenlik görevine döner. Bir gün taşradaki yaşam mücadelesinde tek tutamağı olan evlatlığı Munise hastalanır, doktorun çabasına rağmen kurtulamaz ve ölür. Bir süredir kendisine baba şefkatiyle destek olan Doktor Hayrullah Bey, yastaki Feride’yi yalnız bırakmaz. Aralarındaki baba-kız ilişkisine rağmen haklarında sevgili olduklarına dair söylentiler çıkınca mağdur

edilmemesi için Hayrullah Bey Feride ile kâğıt üstünde bir evlilik gerçekleştirir ve onu himaye eder. Bir gün Hayrullah Bey ölümcül bir hastalığa yakalanır ve kızı gibi

sevdiği Feride’ye İstanbul’a teyzesinin köşküne gitmesini vasiyet eder. Feride’nin kaybettiğini sandığı günlüğünü saklayıp bir kutuya gizleyerek Kamran’a vermesini vasiyetine ekler. Feride doktora verdiği sözü tutar. Kâmran, Feride’nin günlüğünü okuduğunda onuru kırılan Feride’nin Anadolu’ya esas gitme nedeninin kendisine duyduğu aşkın yarattığı hayal kırıklığı olduğunu öğrenir. Hasta olan eşini kaybetmiş olan Kâmran ile Feride’nin kavuşmalarında hiçbir engel kalmaz. Sonunda Feride de Kâmran’ı affeder, nişanlanırlar ve Feride için Anadolu defteri kapanır.

Romanın olay örgüsü, Feride’nin idealist bir köy öğretmeni rolünde Anadolu’ya gitmesinin esas nedeninin, arzuları olduğunu göstermektedir14. Feride’nin toplumun menfaatine hizmet etmesinin gerekçesi karakterin romandaki şu cümlesiyle ortaya koyulmuştur: “Kâmran, ben senden nefret ettiğim için, yabancı memleketlere kaçmıştım” (417). Feride öğretmenlik maaşı ile tek başına hayatta kalmakta güçlük çektiğinde de Kâmran’ın yarattığı şefkat boşluğunu küçük çocuklara duyacağı şefkatle

14 Millî Edebiyat II, Nesir’de Ali İhsan Kolcu da Çalıkuşu Feride’nin Anadolu’ya gidişinin bir idealizmi

temsil etmediğine şöyle değinmiştir: “Feride’nin öğretmenliği ‘gönüllü’ ve bir ‘idealizmin sürüklediği vazife duygusundan değil bir zaruretten kaynaklanan başlangıçta ‘gönülsüz’ bir eylemdir. Kâmran’dan kaçma duygusu bir öğretmen yaratmıştır. Burası muhakkak fakat Doktor Hayrullah Bey’in idealizmi ile karşılaştırıldığında Feride’ninki bu mesleği bir mecburiyetin doğurduğu çare olarak görmek gerekir. Feride çalıştığı okullarda olağanüstü eğitim faaliyetlerini gerçekleştiren idealist bir öğretmen figürü

84

gidereceğini şöyle ifade eder: “Ben, muallimliği, açlıktan ölmemek için kabul etmiştim. Hesabım doğru çıkmadı. Bu meslek bir gün açlıktan öldürebilir. Fakat ne ziyanı var? Değil mi ki, benim gönlümün şefkate olan açlığını doyuracak, kendi hayatını başkalarının saadetine vakfetmek tesellisini bana verebilecek. O ölmüş günlerin ölmüş rüyasını yeniden uyandırmak zaten mümkün değildi” (419). Böylece Feride’nin köşkten çıkıp Anadolu’daki çocuklara eğitim vererek toplumsal kimlik edinmesinde Kâmran’ın aşkının yarattığı hayal kırıklığının büyük rolü olduğu anlaşılır.

Çalıkuşu Fredric Jameson’ın savıyla koşutluk arz edecek biçimde okunursa romanının temelindeki aşk ilişkisine odaklanıldığında arzu dinamiklerinin ulusal yazgıyı imlediği varsayımının geçerliliği sorgulanabilir. Romanın ana kahramanı Feride, İstanbul’da ailesiyle birlikte yaşarken yetişkin olmaya karşı koyan çocuk ruhlu bir genç kızken evlenmeyi düşündüğü Kamran’ın başka bir kadınla ilişkisini

öğrendiğinde evini terk edip Anadolu’ya öğretmenlik hizmeti vermeye karar vererek yetişkinliğe adım atar. Bu memlekete hizmet etme teminin arkasındaki gerçek duygusal yoksunluktur. Aksi hâlde Feride’nin motivasyonunda milliyetçi nitelikli bir siyasi söylem veya motivasyon yoktur. Freud’un zihnin yapısal inşasındaki id (alt- benlik), ego (benlik), süper ego (üst-benlik) evrelerine dair görüşlerinin15 Feride’nin yolculuğundaki izdüşümü başta hazcı ilke ile naif bir benliğin arz edilmesi, sonra gerçekliğin kavranması ve en son da toplumsal kuralların kavranması ile yetişkinlik sürecinin başlamasında görülür. Bu izdüşümün ilk basamağının siyasi düzlemdeki

15 Sigmund Freud’a göre “psikanalitik araştırmalar, üç parçalı bir ruhsal aygıt modeli ortaya koymuştur:

içgüdüsel dürtülerin kaynağı [haz ilkesinin devrede olduğu] ‘id’, onun en yüzeysel bölümünü oluşturan ve dış dünyanın etkisiyle biçimlenen [gerçeklik ilkesini kavrayıp hazların ertelendiği] ‘ego’ ve id'den türeyen, ego'ya hükmeden, insanın ket vurulan içgüdüsel dürtülerini temsil eden [toplumsal normların esas

85

karşılığında ise, önceleri sadece kendi bakış açısı ve istekleri ile dünyayı algılayan Feride üzerinden naif Türk aydınının Anadolu’yu romantize etmesine gönderme yapıldığı akla gelebilir. Anadolu deneyimi aydının Anadolu gerçekliğini kavramasının göstergesi ise başka bir deyişle egonun inşası; her şeyin sonunda eve dönüş ve

Kamran’ın affedilmesi nereye yerleştirilebilir? Anadolu’daki bağnazlık ve sefaletle yüzleşip olgunlaşma ancak gördükleri karşısında çaresizliğe itilip yine İstanbul’daki entelijansiya tarafından anlaşılmayı umma mı? Anadolu’daki yoksunlukların

karşısında İstanbul’dakilerin daha bağışlanabilir olması gerçeğini kabul etmek mi? Bu psikanalitik okuma üzerinden romanda siyasi içeriğe gönderme yapıldığını ileri sürmek “aşırı-yorum” olacaktır. Zira Jameson’ın yaklaşımında siyasi içeriğin psikanalitik ögelerle dolaylanmış olması, sadece bireysel anlatı gibi görünen bir üçüncü dünya metninin de önünde sonunda ulusal alegori barındırdığını içermektedir. Milliyetçi romanlarda ise modern, post-modern yapıtlarda rastlanacak denli bireyin bilinçdışının da yer bulacağı bir anlatı ile karşılaşmak güçtür. Buna karşılık Çalıkuşu romanının ana hikâyesinde bireysel aşkın politik söyleme kıyasla daha görünür olduğu ileri sürülebilir.

D. Aşkın Yitimini Milliyetçilikle Bastırmak: Sodom ve Gomore (1928)