• Sonuç bulunamadı

Sayın Başkan; izin verirseniz, Ilısu projesinden başlamak istiyorum. Bu projenin , ulusal ve uluslararası ölçekte çok önemli yönleri olması dolayısıyla önceliği Ilısu projesine verelim..

Diğer konuşmacılar konuşmalarında açıkladılar. Sayın İlhan Avcı Hocamız ve, diğer konuşmacı arkadaşlarımızın da belirttikleri gibi, Türkiye olarak bizim bir tezimiz var.

Fırat ve Dicle suları toplam olarak iyi kullanılırsa, Ortadoğu'da yeterli bir sulama veya su kullanımını gerçekleştirebilir. Suyun iyi planlanan bir ortak proje ile, kullanıcılarının öncelikli ihtiyaçlarından başlayarak, gereksinimlerini hakça, akılcı ve optimal bir şekil-de karşılayabileceği şekil-değerlendirilmektedir. Türkiye bu tezini iki nehir tek havza yakla-şımından hareketle ikili müzakereler ve uluslar arası platformlarda anlatmıştır. Türkiye tarafından teklif edilen üç aşamalı plan, başta tarım olmak üzere, bölgede su kullanımı için rekabet halindeki sektörlerin su ihtiyaçlarını saptamak amacı ile bölgenin toprak ve su kaynaklarının envanter çalışmalarını kapsamaktadır. Türkiye'nin ana tezi, Fırat ve Dicle’nin tek havza olarak ele alınmasıdır. Fakat, bu yaklaşım gerek Irak, gerek Suriye tarafından kesinlikle kabul edilmiyor, Fırat ve Dicle’ nin ayrı, ayrı havzalar olduğunu id-dialarını her platformda savunuyorlar. Dicle ve Fırat nehirlerinin tabii olarak birleşmesi, buna ilave olarak Irak içinde Dicle’den Fırat nehrine su aktaracak projenin gerçekleş-tirmiş olması da göz ardı edilerek, ısrarla her nehrin ayrı ayrı havzalar olduğu üzerine basılarak iddia ediliyor. Yakın zamanda gerçekleşen ve basına yansıyan bir olayı hatır-latmak isterim. Ben yakından su ile ilgili uluslar arası gelişmeleri takip ettiğim için dik-katimi çekti. Geçici Irak Hükümetinin,işgal sürecinde atanmış Enerji Bakanı Türkiye'ye geldiğinde, Türkiye Enerji Bakanı, “Fırat ve Dicle nehirlerinin beraber değerlendirilmesi uygun olacaktır” dediği anda; ki, o dönemde çok güçlü bir pozisyonda olmayan Irak Enerji Bakanı, “Fırat ve Dicle ayrıdır, bunun dışındaki bir görüşü konuşmayız” dedi.

Irak’ ın işgali öncesinde Devlet Su İşleri heyeti olarak Irak’ a gidildi. Heyet üst düzeyde kabul gördü, İki Bakan ve Bakana vekaleten Müsteşar tarafından heyet kabul edildi.

Irak Müzakere Heyeti de üst düzeyde ve konularına hakimdi. Müzakereler ciddi saygılı, her konunun karşılıklı olarak konuşulabildiği bir ortamda devam ediyordu. Türk heyeti başkanı olarak, Fırat ve Dicle nehirlerinin birlikte değerlendirilmesi tezini açıklamak için, konuya Dicle ve Fırat nehirlerinin sularının birlikte değerlendirerek her taraf için uygun kullanımın planlanmasını uygun olacağını söyledim. Cümlemin tercümesinin sonrasında heyette tedirgin bir kısa Arapça değerlendirme yapıldı. Irak heyet başkanı, soğuk ve kararlı bir tavırla “ Dicle akıyor, bırakalım, onun müzakere konusu olmasına karşıyız, sorun yaratan Fırat Nehrini konuşalım . “ dedi.

Müzakerenin bu kısmını vurgulamaktaki amacım, Dicle üzerinde akışı kontrol edecek bir yapı Türkiye tarafından yapılmaz ise, Türkiye’nin her iki nehrin su potansiyelini bir-likte değerlendirerek ortak çözüm arama tezinin müzakere masasında etkili savunma-sına imkan verilmeyeceğini açıklamaktır. Dicle Nehrinin üst kısımlarında, memba kesi-minde, kollar üzerine az sayıda ve düşük kapasiteli baraj, yapılmıştır. Bu barajların Dicle

nehrini düzenlemesi ve kontrol etmesi mümkün değildir. Buradan şuraya gelmek isti-yorum: Dicle üzerinde Türkiye herhangi bir kontrol yapamazsa, Dicle şimdiki gibi tabii akışına devam eder. Dicle ve Fırat’ın birlikte ele alınarak çözüm ulaştırma tezini kabul ettirmemiz mümkün olmaz. Bu mümkün olmasa ne olur? Bugün bile Fırat’tan taahhüt ettiğimiz demiyoruz, ama, vermeyi protokol ile kabul ettiğimiz, devamlı 500 metre-küp/saniye suyu her ay vermemiz mümkün olmamaktadır. Devlet Su İşleri 3 ay süreyle, 400 m3/sn civarlarında su vermek durumunda kaldı. 2002- 2003 yılında verilebilen dü-şük debileri. bir sonraki ayda telafi etmek mümkün olmadığı gibi, düdü-şük debi vermeye devam edilme zorunda kalındı.

Şu anda GAP sulamalarının yüzde 12’si gerçekleşmiştir. Tarımsal su kullanımı gelecekte olacak kullanımın çok altındadır. Eğer biz GAP sulamalarının tamamını gerçekleştirir-sek, bugün bile karşılanmasında sorun yaşanan miktarın ileride özellikle kurak dönem-lerde karşılanmasında daha büyük sorunlar yaşanabilecektir. Nilgün Harmancıoglu Hanım gelseydi, o da açıklardı. Onunla beraber Devlet Su İşleri adına yürüttüğümüz bir projede , ilgili bütün ülkelerin su ve toprak kaynakları ve hidrolojik ve meteorolo-jik veriler değerlendirilmiştir. Bu veriler değerlendirilerek ileriye dönük projeksiyonlar yapılarak muhtelif su kullanım senaryoları irdelenmiştir. Hidrolojik değerlendirmelerle elde edilen akış değerlerinin devamlı ve kesin rakamlar olarak telaffuz edilmesini doğ-ru bulmuyor ve bu tip rakamları telaffuz etmeyi hiç sevmiyodoğ-rum, ve burada da telaffuz etmek de istemiyorum. Çünkü, açıklandığı gibi akışlar yıldan yıla büyük değişkenlik göstermedir, yani 300-500-700- 1000 m3 /sn veririm diye bir garanti veremezsiniz;

çünkü yıldan yıla verebileceğiniz su o yılki yağışın belirli oranları olur, bunu ancak ba-rajların regülasyonuyla biraz dengeleyebilirsiniz. Karşı ülkelerin istediği rakama dayalı taleplerin yerine getirilmesi Türkiye için zordur ve su akışının değişimi mantığına aykı-rıdır. Şu açıkça görünüyor ki, Türkiye 500’ m3 /sn suyu vermekte bugün GAP sulamaları-nın yüzde 12’sini gerçekleştiği ve Yukarı Havza, projenin gerçekleştirilmediği şartlarda bile zaman zaman sıkıntıya düşebilmektedir.

Bu sebepten dolayı, Türkiye GAP Projesinden vazgeçmeyip, burada sulama yapma amacını sürdürdüğü durumda , bu amaçla kullanacak Fırat sularının yerine bir su ikame edilmesi, Fırat suları dolayısıyla yaşanacak gerginliği azaltacaktır. Su ikamesi politika olarak olabilir, teknik olarak olabilir. Bunun da tek yolu Dicle sularının kont-rol edilebilmesinden geçiyor. Eğer, Dicle suyunu kontkont-rol edebilirsek, Türkiye olarak o kol üzerinde, Dicle kolu üzerinde,de bir söz söyleme hakkımız olacaktır.Ilısu projesinin gerçekleştirilememesi durumunda, Dicle akıyor bırakın aksın, Fırat sularını konuşalım, tavrı ile karşılaşmaya devam edeceğiz. Ilısu Barajının yapılması sonrasında ortaya yeni alternatifler çıkacaktır. Ilısu mansabında yapılacak Cizre Barajı kullanılarak, Fırat suyu ile sulanması öngörülen bazı alanlar, Dicle Suyu ile sulanabilecektir. Bunun yapılabil-mesi için Ilısu Barajı’nın, ardından da Cizre Barajı’nın yapılması gerekiyor. Cizre Barajı rüsup sorunu sebebiyle önce veya tek başına yapılamıyor. Yapılabilmesi için önce Ilısu Barajının yapılması lazım. Ilısu ve Cizre barajlarında düzenlenen su ile Suriye ve Irak’

ın sulama projelerini geliştirmeleri mümkün olacaktır. Suriye, Dicle nehrinden Türkiye- Suriye ortak sınırının kuzey bölümünden su alarak 350 000 hektar çok verimli toprak-larını sulayacak proje hazırlamıştır. Bu projesini gerçekleştirebilmek için Türkiye’ den destek istemekte ve beklemektedir. Benzeri bir proje ile , Türkiye sınırına yakın, verimli kuzey ırak topraklarının da sulanması mümkündür. Ilısu kesitinde yapılacak bir barajla

mümbit kuzey Irak topraklarının sulanmasını öngören eski planlama da mevcuttur. ( Bu planlamanın öngördüğü güney Irak topraklarının sulanması ile, güney Irak bölü-münün su konusunda da kendi kendine yeter ve sulu tarım da yapabilecek duruma gelecek olması , Ilısu Barajına yeni yaklaşımları ortaya çıkarmıştır. Yıllardır engellenen projeye kredi sağlanması sorunu halledilmiştir. Ulusal ve Uluslararası platformda ön-ceden yapılan yaygın ve etkili karşı kampanya, bu sefer alt düzeyde ve cılız bir şekilde sürdürülmektedir.)

Ilısu Barajının önemini vurgulamak için aynı konuyu tekrar özetlemek istiyorum. Ilısu barajının yapılması durumunda, Mardin Ceylanpınar Ovası sulamasında Fırat suyu ile sulanacak, 350 bin hektar civarında bir sulamayı Dicle suyu ile yapmak mümkün olacaktır. Bu durumda Fırat’ta verilmesi öngörülen miktara yakın bir suyu verebilme imkânı olabilecektir. Sayın Ünal Öziş hocamızın “not ettik” dediği konu,Suriye tara-fından ısrarla takip edilmektedir. Asi Nehrinin taşkınlarını kontrol edebilmek için Su-riye kesitinde bir baraj yapılmasının faydalı olacağı düşünülerek,SuSu-riye ile bu konuda müzakerelere başlanmıştı. Asi nehrinin Suriye’ye sınırların içindeki kesitinde taşkın sularının kontrolü için müşterek bir baraj yapmayı öngördüğümüzü açılayan, Müza-kereler, Türkiye ve Suriye’de üst düzeyde heyetler arasında yapılmıştı. Bu toplantılarda, Asi nehri üzerinde baraj yapılabilirliğini konuşabilmelerinin önşartı olarak; projeleri de hazır olan ,30 kilometre civarındaki ortak sınırda bir yükseltme yapısının yapılma-sının konuşulması ileri sürülmüştür. Bu yapıyla kabartılan suyu pompa ile üst kottaki barajlara alarak, ilk başta 100 bin hektar alanı sulayacaklarını beyan ediyorlar. Hazırla-dıkları projeler 350-400 bin hektarlık bir sulamayı, hemen GAP’ın güneyinde yapmaya imkan verecek şekilde geliştirilmiş.

Suriye’ nin planladığı sulama projesinin gerçekleştirilmesi için Ilısu Barajı’nın yapılması lazım. Sayın konuşmacıların bahsettiği İngiltere Parlamentosu internet sitesinde, geç-mişteki kayıtlara bakılırsa, bundan evvel Ilısu Barajı yapılması konusunda İngiltere Par-lamentosunda meydan kavgası olduğu görülecektir. Türkiye yerden yere vuruldu. Kürt halkını yok etme amacında olduğundan başlayarak, Türkiye’ nin Ilısu barajını yapma kararı, sosyolojik, ekolojik, arkeolojik, politik açılardan kötü niyetli olduğunun kanıtı olarak gösterildi. Ilısu Barajı yapımı kararı eleştirilerek, uygun görülmeyen proje olarak gösterildi. Ilısu Barajı’nın yapılmasına kredi sağlayacak uluslararası kredi kurumları ve yapımı üstlenecek önemli firmalar projeden geri çekildiler. Türkiye Ilısu barajına kredi verilmez ise “Milli kaynakla yaparız” tavrına girerek kararlılık gösterince, yeniden kredi verme niyeti beyan eden kredi kurumları ile yapımı üstlenme niyetinde firmalar ortaya çıktı. Bu kredi verme mekanizmalarının yeni bir oyalama aracı olup olmadığını önü-müzdeki günlerde göreceğiz.

Ilısu Barajının bu yeni süreçte yapılabilir olmasında, Suriye’nin Dicle nehrinden su alma talebi engellemeleri önleyici bir faktör olabilir. Yalnız, şu ara Ilısu Barajı’na sıcak bakıla-bilir, niye bakılabilir?, Güney Irak’ ta ki oluşumun tarımsal ve kentsel su ihtiyacını sağla-yabilecek kaynak olarak Dicle değerlendirilebilir. Geçmişte bir İngiliz projesi vardı. Ilı-su Barajı’nın aşağı yukarı aynı yerde yapılmasını ve yapıldıktan sonra genellikle Güney Irak’ topraklarının sulanmasını planlanmaktaydı. Aslında Ilısu Barajı uluslararası birçok kesimi, menfaati açısından ilgilendirmektedir. Menfaatlerini korumak için, birçok ülke-nin ve uluslar arası firma ve kurumun, bu platformda cirit attığı gözlenmektedir. Ilısu projesine iyi niyetli ve romantik görüşler ile karşı çıkan bir gurup insan vardır. Ama asıl

etkili olanlar, menfaati ve politikası gereği projeye karşı olanlardır. İyi niyetli guruplar ile bu grubu ayrı olarak değerlendirmek gerekir. Türkiye’den projeye karşı olanlar, ta-bii şartlarda kısa sürede tahrip olacağı konusunda uzmanların hemfikir olduğu tarihi eserlerin var olmasına görüşlerini dayandırmaktadırlar.Su altında kalacak alanda, üst yapısı tahrip olmuş köprünün ayakları, zemin oturması problemi yaşayan bir cami ve zaman etkisi ile tahrip olmuş sınırlı sayıda yapı kalıntısı vardır. Bu tarihi dokunun ve eserlerin arkeoloji biliminin kurtarma anlayışı ile tespiti ve gerekli görülenlerin taşınıp sergilenmesi için çalışmalar yapılmaktadır. Kurtarma işleri için uzun yıllardır, baraj büt-çesinden harcamalar yapılarak arkeolojik çalışmalar sürdürülmüştür. Baraj yapım aşa-masında da, kültürel varlıkların kurtarılması için önemli bir kaynak ( 25 milyon Euro ol-duğu açıklandı) ayrılmıştır. Ilısu barajının yapımı öncesinde tarihi ve kültürel varlıkların ortaya çıkarılması için önemli ve uzun süreli çalışmalar yapıldı, ve bu kültürel varlıkların kurtarılması için, bu işin uzmanlarınca geliştirilen projeler için önemli kaynaklar ayrıl-dı. Türkiye’de bir çok yerde,burada bulunanlardan çok daha önemli tarihi ve kültürel varlıklar vardır, tahrip olmakta,üzerine kalıcı yerleşimler yapılmakta, ve korunmaları ve kurtarılmaları için hiçbir faaliyet yapılmamaktadır. Ilısu Barajı yapılması söz konu-su olmasa, Hasankeyf adı hiç gündemde olmayacaktı. Hasankeyf olgukonu-sunu baraj karşı görüşünün ana merkezine alan grupların, Hasankeyin kültürel varlıklarının, Ilısu Barajı desteği ile kurtarılabileceğini değerlendirerek, daha üst düzeyde kurtarma ve koruma yapılmasını desteklemelerinin çok daha yapıcı olacağı düşünülmektedir.

Türkiye ciddi olarak değerlendirerek, karar vermek durumundadır. GAP sulamamala-rından vazgeçecek mi? Fırat, Dicle’nin ikisinin birlikte su kullanımında, belirli bir pozis-yon kontrolünü elinde tutabilme yetkinliğinden vazgeçecek mi? Ilısu yapımı bu sorula-rın cevabı ile bağlantılıdır. Bu sorular konusunda daha önce alınan kararlar geçerli ise, Ilısu’yu yapımı kararı devam edecektir. Ilısu Barajının projesi hakkında teknik bakımdan geçerliliği olmayan ,fantastik görüşler, proje alternatifleri ileri sürülmektedir. Bu öneri-lerden biri baraj yapmayarak, küçük kabartma yapıları ile toplam düşünün enerjisini almak, bir diğeri ise Hasankeyfi su altında bırakmayacak kotta düşük yükseklikli baraj yapılmasıdır. Zaman içinde benzeri hayali projeler muhtemelen ortaya sürülecektir. Bu tip önerilerin teknik ve uygulanabilirlik açısından tutarlılığı yoktur. Baraj yapılmasın gö-rüşünün “ istemeyiz “ tavrının olumsuz izlenimini yumuşatmak ve kamufle etmek için ortaya atılmaktadır. Daha çok mahalle kahvesi değerlendirmesi havasında olan, “kod 30 metre düşerse şöyle olur, 70 metre kalkarsa böyle olur” diye açıklamalarla kamu oyunun kafası karıştırılır. Eğer teknik olarak baraj kriterlerine uygun bir baraj yapılır-sa, alt kottaki eserler su altında kalacaktır. Üst kottaki tarihi eserlerin ise mevcut proje ile de su üstünde kalmaktadır. Barajın projelendirilmesi aşamasında yapının mümkün olan en az kültürel ve tabii varlığı etkileyecek şekilde boyutlandırıldığından kuşku du-yulmamalıdır.

Ilısu Barajı’nın öneminden ve kültürel ve tabii varlıklar dolayısıyla karşılaştığı prob-lemlerden bahsettim. Yortanlı Barajı, bu sorunları, bölgesel olarak, birebir, belki ulu-sal boyutta kaldığı için politik boyutu eksik olarak yaşamaktadır. Bir diğer fark ise, Ilısu Barajının yapımı tartışılmaktadır. Yortanlı Barajı tamamlanmış, hizmete hazır olduğu halde , su tutarak hizmete alınamamaktadır. Yeraltı sularının derine çekilmesi dolayısıy-la Ödemiş Ovası’nda önceden yaşadığımız sıkıntıdolayısıy-lar. şu anda Bakırçay Havzası’nda da yaşanmaya başlanmıştır. Suyu rasyonel kullanan, ileri sulama teknikleri, borulu yüksek

basınçlı sulama, kullanılmadıkça yörenin su sorunu artmaya devam edecektir. Sulama mevsiminde Bakırçay suyunu kullanan Çandarlı ,Zeytindağ ve yöredeki su kullanıcı-ları arasında, su kullanımı dolayısıyla sorunlar yaşanır. Mevcut tarım alankullanıcı-larını sulaya-cak su sıkıntısı var. Mevcut sulamalar Soma Sevişler Barajından bırakılan sular ve aşırı kullanım sebebiyle seviyesi gittikçe düşen yer altı suları ile yapılabilmektedir. 1970’ten beri, başlayan planlamalarla Bakırçay havzasında sulamaların yüzeysel sular ile ileri teknolojilerle yapılması için projeler geliştirilmiştir. Bakırçay havzası planlama raporu barajlarda toplanacak yüzey suları ile gelişmiş sulama teknikleri kullanarak sulamaları yapmayı öngörüyordu. Halihazır tarımsal sulama ile aşırı kullanım sorunları yaşayan yer altı sularını ise kentsel kullanıma tahsis edebilme imkanı yaratmayı amaçlıyordu.

Bu planlama 1970 li yıllarda tamamlanarak bütün ilgili kurum ve kuruluşlar bilgilendi-rildi. Özel İdarenin mülkiyetindeki, metruk hale gelmiş, Paşa Ilıcasında yapılan iyileştir-me çalışmaları durduruldu. Projelerin geliştirilip inşaatına başlanacağı zaman, inşaata başlamadan önce, Kültür Bakanlığı’na bilgi verilerek inşaata başlamadan önce , baraj alanında yapılan bir yıldan fazla süren arkeolojik çalışmaların Tamamlanması beklenil-di. Ben o sırada Bölge Müdürüydüm, birebir temasları yürüttüm. Barajın yapılmasına Kültür Bakanlığı izin verdi. Tarihi eserlerin kurtarılması konusunda anlaşmaya varılmış-tı. Kurtarma çalışmaları ilgili bakanlıkça yapılacak, kurtarma çalışmaları DSİ tarafından barajın yapımı baraj bütçesinden karşılanacaktı.Baraj yapılacak, baraj gölü altında ka-lacak yerlerde kurtarma kazıları yapıka-lacaktı. Baraj yapılmadan evvel üzerinde kazılar yapılması için ihale sonrası yapılan arkeolojik çalışmalar beklenildi. Orada yapılacak ça-lışmalar ile, göl altında kalacak tarihi eserler kurtarılacaktı. Kurtarma çalışması anlayışı ile , göl alanında kalan tarihi eserler kurtarılacaktı. Bu çalışmanın başarılı bir örneğinini Tahtalı Barajı’nda da, o zaman merhum saygıdeğer insan Turan Özkan yönetiminde İzmir Müze Müdürlüğü ile yürütmüştük. Kurtarma kazısı anlayışında olan arkeologlar yanında bu guruptan farklı yaklaşımı olan, “ tarihi her şey olduğu gibi ve olduğu yerde kalsın “ diyen arkeologlar var.

Kurtarmanın mantığında ne var? Tarihi önemi olan varlıkların, kültürel, tarihi ve sosyal durumunu tespit etmek, yerlerini belirlemek, taşınabilecekleri taşıyarak, ileriye dönük saklanabilecekleri saklamak. Taşınamayacakların ise bilimsel kayıtlarını tutmak , adre-sini yerini kayda alarak, eserleri bulunduğu yerde korumalı olarak muhafaza etmek.

Kazılar bu anlayış ve anlaşma ile başladı ve devam ediyor. Daha evvel bu alanın üze-rinde özel idarenin tamiratları ve yeni yapıları ile karayolu ve karayolu köprüsü yapıl-mıştı. Sonradan, Müze Müdürü olan, Müze Müdürlüğünden ayrıldıktan sonra da kazı başkanı olan Sayın Ahmet Yaraş geçmişteki kurtarma kazısı yapılması anlayışını terk ederek, çalışmalarını sergileme kazısı faaliyetlerine dönüştürdü. Sergileme kazısı anla-yışına destek bulabilmek için konuyu kendi anlayışını vurgulayarak ,meslek odalarına ve medyaya taşıdı. Baraj yapımına önyargılı olarak prensipte karşı olan insanlar ve sivil toplum örgütleri vardır. Dünyada baraj karşıtı örgütlerin yaptığı eylemler bilinmek-tedir. Nerede baraj yapmaya kalksanız, baraj karşıtları da görüşleri doğrusunda karşı tavır ve eylemleri ile bunu engellemeye çalışırlar. Karşı görüş ve eylemler bu çerçe-vede değerlendirilmelidir. Karşı eylemler barajın yapımını engelleyemez ,çünkü baraj bitirilmiştir. Barajın yerinin değiştirilmesi veya koruma seddesi yapılması önerileri ise propaganda için üretilmiş , uygulanabilirliği olmayan mesnetsiz önerilerdir. Bu karşı eylemleri yürütenler, baraj bittiği ve aşağıda su ihtiyacı had safhada olduğu dönemde, barajın hizmete alınmasını engellemektedirler. Hukuki süreç devam ettiği için, daha

fazla bir şey söylemek istemiyorum. Baraj suyunun tarımda kullanılmasıyla, birçok çift-çinin yaşadığı su sorununun çözüleceği bilinmektedir. Tarihi eserler için değerlendir-mem bu eserler ülkemizin birçok yerinde bulunan hamam ve kaplıca tesislerinden biri-dir. Türkiye'de buna benzer birçok tarihi tesis vardır. Bunların bulunması, kurtarılması, tahribi ilgili faaliyetler , hassasiyet çekilerek gündeme getirilmezken, baraj gölü altında kalacak, ki zaten çoğu binlerce yıldır toprak altında olan, eserlere gösterilen yoğun ilgi ilginç bulunmaktadır. Balıkesir civarında benzeri tarihi eserin bulundu. Bu eserin arkeolojik bilimsel tespitleri yapıldıktan sonra, kurtarılabilecekler kurtarılıp, kalanları yerinde muhafaza edileceği haberini gazetede okudum. Yortanlı barajında su tutması-nın ve barajın acilen hizmete alınmasıtutması-nın doğru olacağını düşünüyorum.

OTURUM BAŞKANI

Yortanlı Barajı ve Ilısu Barajı’nı birinci ağızdan dinlemiş oldunuz.

Geçen gün Kültür Bakanı söylüyordu, dünyada antik tiyatro bakımından en zengin ülke bizmişiz. Rakamda yanlış olabilir, 270 tane antik tiyatro varmış Türkiye'de. Tarihi, yal-nız Baku-Tiflis-Ceyhan 65 tane tarihi yerden geçmiş. Bunlar koruma altında, Yortanlı da bunlardan birisi tabii.

Şimdi, Göksel beyin sorusuna geçiyoruz, İlhan Beyin cevaplaması isteğiyle, sonra Ünal Bey de “ben de konuşabilirim biraz” dedi. Dicle ve Fırat’a dışarıdan gelen suların ölçü-lüp ölçülemeyeceği konusunda değil mi? Bu sadece Irak’ın yan tarafından gelen suların önceliğinde değil konu, sözü edildi. Suriye “ben 800 bin hektar sulama alanı

Şimdi, Göksel beyin sorusuna geçiyoruz, İlhan Beyin cevaplaması isteğiyle, sonra Ünal Bey de “ben de konuşabilirim biraz” dedi. Dicle ve Fırat’a dışarıdan gelen suların ölçü-lüp ölçülemeyeceği konusunda değil mi? Bu sadece Irak’ın yan tarafından gelen suların önceliğinde değil konu, sözü edildi. Suriye “ben 800 bin hektar sulama alanı

Benzer Belgeler