• Sonuç bulunamadı

Anıt Heykel Sanatını Geliştirmek İçin Yapılan Çalışmalar Ve Devletçe Alınan Tedbirler

Cumhuriyet’in ilk yıllarında heykelci açısından zevk, mimarlık sanatında büyük ölçüde etkilediği oylum ve biçim (form) kültürü ve fikir potansiyeli hazırdır. Ama “uygarlık savaşını” yaşayan Genç Türkiye’de günün gerektirdiği, özellikle figüratif sanata ait plastik değerleri bilen “ustalar” yoktur. Maddi imkânlarda sanatçının önünde değildir. Üretilenleri geniş halk kitlesine ulaştıracak sanat etkinlikleri ve ortamı yeterli olmaktan uzaktır.

Bu konuda Cumhuriyet döneminde sanatı geliştirmek için alınan tedbirleri şöyle sıralayabiliriz:

2.2.6.1 Kültür değerlerimizin gün ışığına çıkarılması:

Türk Tarih Kurumunca yürütülen ve özellikle arkeolojide odaklanan çalışmalar, örneklemeyi çoğaltması, ufuk genişletmesi açısından heykelcilerimiz için kuşkusuz büyük önem taşır. Anadolu topraklarında yapılan kazılarda İ.Ö 8binlerde pek çok taş ocağı bulunduğu görülür. Özellikle Yasemek bölgesi taş ocakları ve diğer ocaklar aynı zamanda açık hava heykel atölyeleri oluşlarıyla çok ilginçtirler. Yasemek atölyeleri bugün bile dünyada örneklerine güç rastlayabileceğimiz, heykel üretim yerleridir.

Bir ulusal bütünlüğün “Kültür ve Uygarlık Birliğinde” olduğunu düşünen Atatürk, 1930’larda “Ulusal Kazıları” başlatır. O zamandan beri, yaşadığımız topraklarda ki hazine’nin kapağı büyük bir heves ve merakla her gün biraz daha

açılmakta ve sanatçı için bilgi açısından önemi inkâr edilemeyecek olan müzelerimiz giderek zenginleşmektedir.

2.2.6.2 Dışarıya öğrenci gönderme, ülkemize heykel sanatını getirme:

Cumhuriyet döneminde 1924’ten itibaren sanatçının görsel dünyasını daha da zenginleştirmek, hızlı bir gelişim ve eğitim için, bu konuda deneyimi bizden daha fazla olan Paris, Münih gibi Batı Sanat Merkezlerine, günün koşulları doğrultusunda yetiştirmek üzere burslu öğrenciler gönderilir. Eğitim için gönderilen öğrenciler yurda dönene kadar, heykel eğitiminde yabancı sanatçılardan yararlanılır. Almanya’dan Rudolf BELLING, 1937’de Heykel öğreticisi olarak yurdumuza çağrılır. Belling’in, Akademide ki eğitimde antik sanattaki klasik (öğretici) anlayışı, heykelde plastik ilkeleri kavramak açısından, temel olarak kabul edişiyle ve ayrıca çağı etkileyen kendi modern plastik anlayışıyla Türk heykelini ve heykelcisini de etkilemiştir (Gezer,1984,s.31).

2.2.6.3. Sanat Ortamı Yaratılması ve Bu Ortamda İletişim Araçları

Çeşitli gazetelerde yayınlanan makaleler, çıkarılan dergiler, basılan telif ve çeviri eserler iletişimi sağlarken, sanatın gelenekselleşmesi için onu benimseyecek, destekleyecek, izleyici topluluğunda sanat kavramları konusunda eğitilmesinin gerekliliği düşüncesine yararlı olan halkevleri aracılığıyla zanaat’tan plastik sanata köprü oluşmuş, duygu ve kültür birliği bilincinin beslenmesine çalışılmıştır.

Üretilen sanat eserlerini satın alma ve ödüllendirmeler, yeni açılan okullar, eğitim enstitüleri, müzeler, devlet sergileri, galeriler sanatı özellikle heykel sanatını sevdirmek, yurdumuzda yaygınlaştırmak yaratılan kültürle çağdaş dünyada yerini alabilmek içindir (Türkiye Ansiklopedisi, 1983, cilt IV).

Devletin sanat politikası gereği aldığı tedbirleri iki kısımda ayırmak gerekmektedir.

1. Teşvik edici tedbirler 2. Denetleyici tedbirler

Teşvik edici tedbirlerin başında, yıllık-ödüllü devlet sergileri geliyordu. Milli Eğitim Bakanlığı’nca, 1939 yılında çıkarılan bir yönetmeliğe göre, her yıl Ankara’da resim ve heykel sergileri düzenleniyor, kurulan jürilerin seçtiği yapıtlara ödüller veriliyor ve Devlet kurumlarınca sergilerden tablolar, heykeller satın alınıyordu. Bu sergiler aksamadan fakat heyecanı, etkinliği ve düzeni gittikçe azalarak, günümüze

23

kadar sürmüştür. İstanbul, Resim-Heykel Müzesi koleksiyonlarındaki yapıtlarında büyük kısmını bu sergilerden Devletçe satın alınmış olanlar teşkil eder.

Denetleyici önlemler ise; ülkenin çeşitli yerlerine dikilecek heykel anıtlar amaçlıyordu. 01.12.1937 yılında çıkarılan 2/7814 sayılı bakanlar kurulu kararı, bu yapıtların, Milli Eğitim Bakanlığınca kurulacak bu jürice tetkikini öngörüyor, bu jürinin uygun bulmadıklarının meydanlara, parklara dikilemeyecekleri hükmünü getiriyordu. Zamanla bu uygulamada gevşemiş, etkinliğini kaybetmiş ve giderek, jüri toplanamaz olmuştur. Diğer taraftan heykeltıraşların bir örgüt kurarak hem mesleki sorunlarına demokratik yöntemlerle çözüm aramak, hem de olanlarını amatörlerin istilasından korumak yönündeki girişimleri başarılı ve sürekli olamamıştır.

Cumhuriyetimizin 50. yılında bu durumda gelinmiş, 50. yıl kutlama programları içinde yer alan yoğun sanat etkinliklerini her ilde kurulan kutlama komitelerince organize edilip, denetlenmesi yoluna gidilmiştir. Her dalda, genellikle, Cumhuriyeti ve onun ölümsüz kurucusu Büyük Atatürk’ü konu alan yarışmalar açılmış, bu girişimler kalıcı yapıtların kazanılmasına olanak hazırlamıştır. İstanbul’da 50. yılın kazandırdığı ve özellikle sanatçıların konu ve yorumda özgürce davranma olanağı bularak yaptıkları 19 adet, değişik anlayıştaki yapıt, bugün o dönemin anısı olarak, kentin çeşitli köşelerinde durmaktadır. Metin Haseki’ye ait olan ve Gümüş suyu parkına konulmuş bulunan 20.si, Bakır’dan yapılmış olduğu için (Maçka parkındaki Yahya Kemal Anıtının bastonu gibi) malzeme değerine göz diken birileri tarafından çalınmış, yok olmuştur. Bir diğeri saldırıya uğradı. Tophanede, iş ve işçi bulma kurumu yanındaki Karabaş Parkı’na konulmuş bulunan, Muzaffer Ertoran’ın Betondan yapılmış işçi heykelinin kolu kırılmıştır. Bu heykelde, işçinin ayakları yanında duran bir “Çark” ve elinde “balyoz”la temsil edilmekteydi. Bunu kendine göre (ve tabii yanlış olarak) yorumlayan birileri heykel’in balyoz tutan sağ kolunu kırdı. Heykel bu haliyle altı yıl kaldı. Sonra Belediye’nin izniyle sanatçı onardı da, bu ayıp kapanmış oldu (Gezer,1984,s.33).

“20 Heykel Hareketi” bu son örnekle beraber ülkenin o günlerde içinde bulunduğu sosyo-politik durumu da bir yönüyle açığa vuran bir başka olayla da yara aldı. Olay, bu “20 Heykel” içinde, Gürdal Duyar’ın yaptığı ve adını “Güzel İstanbul” koyduğu, uzanmış çıplak bir kadın heykelinin 1974 yılı içinde Belediyece gösterilen (ve Kadıköy’de Bankalar caddesiyle Kemeraltı caddesinin karşılama yerinde oluşan) küçük üçgen köşeciğe konulmasıyla patlak verdi. O dönemde, iktidarda CHP ve MSP koalisyonu vardı. MSP’ li İçişleri Bakanı, “Kutsal Türk Anası’nın böyle çırılçıplak, teşhir edilemeyeceğini” söyleyerek, bu heykelin derhal kaldırılmasını istiyordu. İstanbul CHP’li Belediye Başkanı’ da, “Halkın görüş ve duygularıyla çelişen bu durumun ortaya çıkmasına izin verilemeyeceği” gibi, biraz da popülizm kokan bir gerekçeyle MSP’li

İçişleri Bakanıyla aynı çizgide yer alıyor, “Bu edep dışı heykel’in buradan kaldırılacağını” açıklıyordu (Gezer,1984,s.33).

İstanbul’un parklarında, meydanlarında kentin simgesi durumuna gelmiş heykellerin çoğu bakımsızlıktan ve yöneticilerin ilgisizliğinden dolayı harap durumdadır. Heykellerin bakımsızlık dışındaki en büyük düşmanı ise ‘müstehcenlik’ bahanesiyle sanat eserlerine yapılan saldırılardır.

Kentteki heykellerin envanterine ulaşmak neredeyse mümkün değil. Ancak cumhuriyet’in ilanının 50. yıl nedeniyle kentin çeşitli yerlerine 20 adet heykel dikildiği biliniyor. Fakat bu heykellerin çoğununda akıbeti bilinmemektedir. Akıbeti belli olan heykellerin durumu ise hiç iç açıcı değildir. Cumhuriyetin 50. yıl dönümünde yani 1973’te tophanede dikilen’ işçi’ heykeli yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Heykeltıraş Muzaffer Erturan tarafından yapılan heykel o dönem Avrupa’ya yoğun olan işçi göçünü simgeliyordu. Heykel dikildikten kısa bir süre sonra ideolojik bir simge olarak algılandığı için saldırıların hedefi haline gelmişti.

İstanbul’da Metin Hasekinin 1973’te Gümüş suyu parkına yerleştirildiği “ negatif form” isimli heykel dikildiği akşamın gecesi çalındı. Yavuz Görey’ in Maçka taşlık parkına yerleştirilen bronz soyut heykeli 1984 yılında bir kamyonun çarpması sonucu yıkıldı. Tamer Başoğlu’nun, Bedia Muvahhit anısına yeni kapı sahil parkına yerleştirdiği soyut heykelde hurdacılar tarafından çalındı. Mehmet Uyanık’ın “ Birlik” isimli beton heykeli 1973’te Beşiktaş’a dikildi. 1986 da dönemin belediye başkanı Mümtaz Kolan’ın gereksiz hiçbir anlamı yok yıkın emriyle kompresör tabancasıyla yıktırıldı. Sanatçı Kuzgun Acar’ın tavus isimli metal heykeli Gülhane parkında 1984’te park ve bahçeler müdürlüğünce kaldırıldı. Bihrat Mavi tan’ın “yükseliş” adlı alüminyum soyut çalışması Hilton otelinin Harbiye’deki giriş kapısı önündeki alana yerleştirildi. Heykel belediyenin tercihli yol yapımı sırasında kayboldu.

Namık Denizhan, Divan otelinin karşısındaki yeşil alanda diktiği “ikimiz” adlı heykel 12 Eylül’den sonra kaldırıldı. Nusret Suman’ ın betondan yaptığı Saraçhane de belediye yanına yerleştirilen Mimar Sinan heykeli de 1980 yılında kayboldu. Ferit Özşen’ in “yağmur” isimli metal heykeli Arnavut köy’ de akıntı burnuna yerleştirildi. Heykel yol çalışmaları sırasında belediye tarafından söküldü. Füsun Onur’un fındıklı parkındaki soyut alüminyum kompozisyonu da Bedrettin Dalan döneminde parkın düzenlenmesi sırasında 1985 yılında kaldırıldı. Kamil Sonad’ın Gülhane parkına yerleştirilen heykeli parkın yeniden düzenlenmesi sırasında yerinden kaldırıldı. Zerrin Bölükbaşının “figür” isimli “beton” heykeli Muhsin Ertuğrul tiyatrosu önüne

25

yerleştirildi. Harbiye orduevinin bahçesi genişletilince heykel orduevinin bahçesinde kaldı. Hüseyin Anka Özkan’ın Dolmabahçe parkında İnönü stadyumu karşısında “yankı” isimli beyaz boyalı soyut metal heykel boyaları dökülmüş üzeri yazılıp çizilmiş halde bulunuyor. Zühtü Mürüdoğlu’nun “mühür” isimli betonarme heykeli Fındıklı parkının bir köşesinde ağaçların arasında dikkati çekmeyecek kadar sıkışmış durumda (Cumhuriyet,2009,s.9).

Antalya ili kemer beldesinin geçen dönem belediye başkanlığını yapan Hasan Şeker döneminde heykel sanatçısı Zafer Sarı tarafında gerçekleştirilen yapıt 2 Nisan 2009 tarihinde iş makineleriyle söktürülüp depoya kaldırıldı

(Cumhuriyet,2009,s.15).

Antalya, Kemer’de MHP’den Belediye başkanı seçilen Mustafa Gül’ün göreve gelir gelmez ilk icraatı ilçenin çınarlı kavşağında “aşk” heykelini müstehcenlik gerekçesiyle kaldırmak oldu.2007 yılında açılışı yapılan heykel o dönemde tartışmalara yol açmıştı. Heykeli yapan zafer sarı, telif hakları yasası gereğince savcılığa suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor. Ankara Büyükşehir Belediye başkanı Melih Gökçek’ te 1994 yılında Altın park’ a bulunan heykeltıraş Mehmet Aksoy’a ait “periler ülkesi” heykelini ben böyle sanatın içine tükürürüm diyerek kaldırtmıştı. Asya Avrupa Bienalinde birincilik ödülü alan heykelin kaldırılması büyük tartışmalara neden olmuştu. Heykeltıraş Aksoy açtığı dava sonucu 2005 yılında heykel yerine yerleştirildi (Cumhuriyet,2009,s.9).

“Su perileri” anıtı 1924 yılında Kızılay’a yerleştirildi. Yıllar içinde önce gençlik parkının önüne sonra Hacettepe parkına en sonda Tandoğan meydanına taşınan heykel 1992 de buradan da kaldırıldı. Heykelin çürümeye terk edildiği ve çıplaklıkları görünmesin diye de muşambayla örtüldüğü ortaya çıktı.

İlk adım ve Atatürk anıtındaki erkek ve kız figürleri Samsun’u ziyaret eden dönemin Devlet Başkanı Kenan Evren talimatıyla çıplak oldukları gerekçesiyle kaldırıldı. Heykeller 18 yıl sonra kültür bakanlığının talimatıyla eski yerine yerleştirildi.

1999’da Babaeski’ de yaşanan krizin nedeni Fatih Sultan Mehmet’in atının cinsiyetiydi. Atın erkek mi yoksa dişimi olduğunu çıkaramayalar heykeltıraşı suçladı. Dönemin Belediye Başkanı heykeli önce depoya kaldırttı sonra heykeltıraşa geri gönderildi.

Yörük Ali Efe’nin anısına ölümünden 46 yıl sonra Aydın’ da bir anıt dikilmesi karalaştırıldı. Ancak törenle açılan heykeli gören efeler derneği bıyıksız efe olmaz diye ayağa kalktı. Tartışma heykele bıyık eklenmesi ile son buldu.

İzmir Büyükşehir Belediyesi İncir altında ki gençlik parkına yerleştirilmek üzere bir genç heykeli siparişi verdi. Heykel bitti hazırlanan yere konuldu. Ancak dönemin Belediye Başkanı Burhan Özfatura bayrak tutan genç heykelinin cinsel organı ile kalçasının çok belirgin olduğunu söyleyip kaldırılmasını istedi. Heykelin bir kenarda tozlanmasına razı olmayan heykeltıraş heykelin fazlalıklarını ortadan kaldırıp giydiği taytı pantolona çevirdi. Yeni hali İzmir belediyesi yetkilileri tarafından beğenilen heykel yerine dikildi (Vatan,2009,s.16).

Bu ve benzeri olaylar, daha çok çoğulcu düzen uygulamasının daha başlangıçta, belirgin hale gelen yozlaşmanın belirtisi olmak niteliğiyle, sanırım, toplumumuzun politika tarihinde ilginç, hatta biraz da eğlenceli bir konu olarak yer alacaktır (Gezer, 1984, s.31–34).

Benzer Belgeler