• Sonuç bulunamadı

2.2. Bilinç Sorununa Yaklaşımlar

3.1.1. Heterofenomenoloji

Kabaca başkasının fenomenolojisi anlamına gelen heterofenomenoloji bilince ilişkin nesnel bir bilimdir (Dennett, 2013: 426). Çağdaş bilinç biliminin tartışmalarının temelinde yer alan bu tez çok etkili olmuş eleştirilmiş ve tartışılmıştır. Dennett’ın kendisinin de ifade ettiği gibi çok yeni ve özgün bir yöntem olmayan bu anlayış psikiyatrik veya nörolojik muayeneler sırasında kişinin bilinç içeriklerini anlamak için kullanılan yöntemlere benzer. Bu yöntemin bilinç felsefesine uygulanmış halidir (Tura, 2007: 173). Dennett'e göre bilincin fenomenal yönünü doğabilimi çerçevesinde incelemenin tek yolu iç yaşantıların şahsın davranışına, konuşmasına, tutumlarına yansıyan yönüyle ele almaktır. Heterofenomenoloji, bilimin üçüncü şahıs bakış açısından yola çıkan ve fenomenolojik betimlemenin yöntemine doğru giden nötr bir yoldur. Bu sayede hem öznel deneyimi yok saymaz hem de bilimin yöntemsel vicdanından ayrılmaz (Dennett, 1991: 72). Dennett, kendi geliştirdiği heterofenomenolojisini, daha iyi anlaşılabilmesi açısından örnekler ve analojilerle inceleyerek detaylı bir biçimde ele alır.

İlk olarak Dennett, kendi geliştireceği heterofenomenolojisine temel sağlamak ve bilincin bilimsel olarak çalışılmasının önünü açmak adına ses kayıtlarının uzman stenograflar tarafından nasıl metinlere dönüştürüldüğünü ele almakla başlar. Stenograflar, veriyi salt fiziksel nesnelerin dünyasından alıp, kökten bir biçimden yeniden yorumlayarak, sözcüklerin ve anlamların dünyasına taşır. Bu yorumlama süreci dili konuşan kişinin niyeti üzerine varsayımlara dayanmaktadır. Çünkü bir dil, söylenen sözler, bağlam içerisinde anlamlıdır ve

sesin kaynağı insan olduğunda onun bir şey hakkında konuştuğunu sözcüklerinin ve cümlelerinin bir içeriği olduğunu varsaymamız gerekir. Dennett’ın yönelimsellik tavrı olarak adlandırdığı bu yaklaşımı detaylı olarak ele alınacaktır ancak kabaca bu tavır; sesleri ya da gürültüyü ortaya çıkaran özneye, inançları, arzuları, yönelmişlik ve kasıtlılık sergileyen zihinsel durumları barındıran rasyonel bir eyleyiciymiş8 gibi yaklaşmak anlamına gelmektedir (Dennett, 1991: 72-77). Yönelmişlik tavrı, heterofenomenolojinin yöntemidir. Örneğin, Shakespeare’in “Romeo ve Juliet”i ile Laurent’s’in “Batı Yakası Hikayesi”ni ele alalım. İkisinin ortak noktası İngilizce yazılmış olmaları, cümle dizilişlerinin birbirine benzemesi gibi sentaktik öğeler değil, hikayenin özü olan semantik olgulardır. İki hikayenin ortak özelliğini, onlara yönelimsel nesneler düzeyinde baktığımız zaman görebiliriz (Dennett, 2013: 425- 426).

Heterofenomenolojinin yöntemi, öznelerin davranışının yorumlanması görevidir. Okuyucuların kurmaca bir eseri yorumlaması görevi ile karşılaştırılabilir. Bir öykü ya da romanda, romanın kendisi gerçek bir hikayeye dayanmıyor olsa bile, doğru olan şeylerden bahsedilebilir. Örneğin, Sherlock Holmes’ün Baker Street’te yaşadığı, polisle yakın iş birliği içinde olduğu doğrudur. Hatta metinde açıkça ifade edilenden çok daha fazla doğruya ulaşılabilir. Holmes’ün yaşadığı Londra’da jet uçaklarının olmadığı gibi. Buna hikayenin hiç bir yerinde değinilmemiş olsa da doğru olduğunu biliriz. Metin bir kurgusal dünya kurar. Kurgunun yorumu, yani hikayeyi keşfetmek, boşuna ve anlamsız bir çabadan ibaret değildir. Romanda tasvir edilen dünya hakkında bir şeyler öğrenmekle birlikte, yazar ve hatta gerçek dünya hakkında da bilgi edinilebilir. Tasvir edilen dünyaya ait pek çok nesnel olgu da toplanabilir. Örneğin, Holmes’ün Watson’dan zeki olduğu herkes tarafından hemfikir olunan nesnel bir gerçektir. Diğer bir yandan, az önce de dile getirdiğim gibi, bir romanın tasvir ettiği dünyanın bilgisi, metnin bilgisinden bağımsızdır. Bir romanın içeriğine, filmini izleyerek de sahip olmak mümkündür. Kurguya ilişkin olgular, onun sentaktik söz dizimi olgularından bağımsızdır. “Batı Yakası Hikayesi” ve “Romeo ve Juliet” arasındaki benzerlik, film karelerinin uzunluğu, sözcüklerin ölçüsü ya da yapısı değil, kurdukları kurgusal dünyanın benzerliği ile anlaşılır. Bu analoji, özneler tarafından üretilen metni yorumlamak isteyen heterofenomenoloğa uyarladığımızda, heretofenomenolog, özneyi kendi yorumlanmış dünyasında kabul eder (Dennett, 1991: 78- 80).

Dennett’a göre (1991: 80) bir tür kurgu olarak yorumlama taktiğini benimsemenin pek çok yararı vardır. Bir roman, okuyucusu için yazar tarafından çerçevesi belirlenmiş bir dünya kurar. Bu kurgusal dünya, sınırları belirsiz olan ve olabildiğince anlam çıkarılmış bir

8 “Eyleyici” bazı çevirilerde” fail” olarak karşımıza çıkan “agency” kavramıdır. Kasıtlı eylemde bulunan veya bulunduğu varsayılan özneye gönderme yapar.

dünyadır. Deneycimiz olan heterofenomenolog bu yöntemi kullandığında, tıpkı roman okuyucusunun, romanın bir dünya kurmasına izin verdiği gibi bir kurgu dünyası kurmuş olur. Öznenin metni, heterofenomenolog için, öznenin heterofenomenolojik dünyasını kurar. Bu dünya heterofenomenolog tarafından yorumlandığı gibi bir dünyadır. Böyle bir yöntem, heterofenonenoloğun o kurgusal dünya ile gerçek dünya arasındaki ilişkiye dair zorlu sorunları ertelemesine imkan tanır ve bu sayede de özne heterofenomenolojik dünyasının detayları konusunda uzmanlaşabilir.

Dennett antropologlar tarafından kullanılan heterofenomenolojik yöntemi örnek göstererek kuramını biraz daha netleştirmek ister. Bir kabile tarafından inanılan bir Tanrı’ya antropolojik olarak sistematik bir şablon oluşturmak için kabile üyeleri ile görüşülmesi onların dinlenmesi verilerin toplanması süreci araştırmacının o tanrıya inandığını değil, yönelimsel bir nesne olarak yaklaşarak salt bir kurgu oluşturduğunu gösterir. Heterofenomenolog da aynen bu şekilde öznenin iddialarının doğruluğunu tartışmaksızın, öznelere göre dünyanın tanımını belirleyebilmeyi amaçlayarak tarafsız bir tutumla yaklaşır (Dennett, 1991: 80- 83). Kısacası heterofenomenoloji başkasının iç yaşantısıyla ilgili olarak söyledikleri davranışları ve tanımları ciddiye alınarak, yani başkalarına yönelimsel tavır ile yaklaşarak, haklarında bilgi sahibi olmaya çalışma esasına dayanır (Tura, 2007: 173). Eğer fenomenolojik nesnelerin nasıl beyinde gerçekleşen olaylar olabildiği veya olup olmadıkları tartışılmak isteniliyorsa, yapılması gereken ilk şey nesneler için heterofenomenolojik bir katalog oluşturmaktır (Dennett, 1991: 96).