• Sonuç bulunamadı

2.2. Bilinç Sorununa Yaklaşımlar

2.2.3. Bilincin İndirgenebilirliği

Bilincin indirgenebilirliğini savunan materyalist bilinç açıklamalarının temeli pozitivizmin etkisi ve düalizme tepki olarak kendini gösteren İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin etkileri ile ortaya çıkan davranışçılıktır. Bilinci bilimsel olarak gözlemlenebilir bir olgu olarak inceleme kaygısının ortaya çıkardığı ilk akımdır. Bunu daha sonra özdeşlik teorisi ve ondan sonra da işlevselcilik izlemektedir.

Davranışçılığın yöntembilimsel davranışçılık ve felsefi davranışçılık olmak üzere iki türü vardır. Yöntembilimsel davranışçılık kabaca, sadece gözlemlenebilir olanı gözlemleyebileceğimizden dolayı eğer bilinci gözlemlemek istiyorsak, davranışı incelememiz gerektiği düşüncesidir. Ancak felsefi davranışçılık bu fikri bir adım ileri taşıyarak, “Davranışın gözlemleyebileceğimiz yegane şey olmakla kalmadığını, bilinçteki yegane şey olduğunu iddia eder” (Zeman, 2006: 394). Davranışçılığın duyumlar gibi kavramları açıklayamamasından dolayı ortaya çıkan problemleri gidermek için yeni bir kuram ortaya çıkar ki bu tezin birinci bölümünde zihin-beden problemi çerçevesinde detaylı olarak ele alınan özdeşlik kuramıdır. Bu yaklaşım artık zihinsel halleri davranışlara indirgemek yerine davranışın nedensel kaynağı olarak görür (Sayan, 2012: 45).

Zihin hallerinin beyin hallerine özdeş olduğunu iddia eden bu kuram aslında aşırı katı bir indirgemecilik örneğidir ve bir diğer problemi ise bilinçliliği yalnızca insan beyini ya da onun kadar karmaşık yapıda ve benzer biyolojik özellikler sahip bir beyin ile özdeşleştirmiş olmasıdır. Böyle bir özdeşleştirme beraberinde başka türden karmaşık ancak farklı türde bileşenlerden meydana gelmiş bir yapıda zihinsel süreçlere rastlanamayacağı gibi fazla sert bir çizgi oluşturur. Örneğin; ahtapotların ya da farklı gezegende yaşayan ve zeki bir yaşam formunun zihinsel süreçlere sahip olabileceği düşüncesini kapsamaz. Özdeşlik teorisinin bu eksikliği işlevselcilik ile giderilmiştir diyebiliriz. İşlevselciliğe göre, hangi maddeden yapılmış olursa olsun doğru sistematik yapıya sahip ve doğru girdi ve çıktıları verebilen doğru işlevsel düzenlemeye sahip bir makine de, başka bir organizma da zihinsel bir duruma sahip olabilir.

Dennett’a göre “indirgemecilik”, bu tip tartışmaların, genellikle kötüleme amacı ile kullanılan bir terimdir. İndirgemeciliğin bu türden bir suçlama aracı olarak kullanılmasını yanlış bulan Dennett, ılımlı anlamda indirgemeci olmanın genelde iyi sonuçlar verdiğini savunur. İnatçı ya da “açgözlü” indirgemeciliği, uzlaşmacı indirgemecilikten ayırmak gerekir. “Herkesin ılımlı anlamda indirgemeci olmasında fayda vardır” (Dennett, 2013: 98). Üçüncü bölümde detaylı olarak ele alınacak olan Dennett’ın bilinç kuramı, ılımlı indirgemeci ve işlevselci bir kuramdır.

2.2.3.1. İşlevselcilik ve Yapay Zeka Tartışmaları

20. Yüzyılın sonunda zihinsel etkinliklerin ve süreçlerin, bilişin ne olduğu ve neyi nasıl yapabildiğine ilişkin yapay zeka çalışmaları, psikoloji, nöroloji, felsefe gibi disiplinlerin bir araya gelerek geliştirdikleri disiplinlerarası etkinliğe bilişsel bilimler adı verilmektedir (Adanalı, 2004: 596). Putnam’ın 1967 de Turing’in çalışmalarından da etkilenerek

şekillendirdiği işlevselcilik görüşü daha sonra farklı şekillerde Daniel C. Dennett ve William G. Lycan tarafından da benimsendi. İşlevselcilik, zihinsel durumları yalnızca insan beynindeki sinirsel süreçlerle sınırlandırmayarak zihin –beden sorununa farklı bir çözüm önerisi de sunmuş olur (Adanalı, 2004: 608). Putnam’ın öğrencisi Jerry A. Fodor’un 1975’te ortaya koyduğu hipotez bilişsel bilim kuramının nasıl olması gerektiğini açıklama çabasıdır. Fodor’un bilişsel bilim kuramıyla birçok biçimde uyum içinde olan felsefeci olamayan araştırmacıların felsefece en tanınanları David Marr ile Newell ve Simon’dur. Fodor’a göre düşüncenin, insan diline benzeyen bir yapısı vardır.

Fodor’a göre, biliş, fiziksel bir uyaranın en yalın biçimde algılanmasından, bir sözün dil bilgisi kurallarına uygun olup olmadığına ilişkin en karmaşık yargıya kadar, kafadaki -zihindeki /beyindeki- sözdizimsel -sentaktik- olarak yapılandırılmış sembollerin, yani gösterimin, o söz dizimi yapısıyla uyum içinde işletilmesinden ibarettir. Bu yaklaşımda, kafadaki söz konusu semboller, şeylere işaret edip onlara özellik yüklemleyerek/atfederek, böylece de anlam kazanarak, dünyayı temsil ederler (Adanalı, 2004: 608).

Ancak işlem, sembolik bir dizginin semantiği ile ilgili değildir. Başka bir deyişle anlam ile ilgili değildir, yalnızca sözdizimidir. Bu anlayış, söz dizimsel işlemleme içeren bir bilişsel anlayıştır. (Adanalı, 2004: 608).

Putnam, Fodor, Newell ve Simon’ın semboller üzerinde işlem yapmak aracılığı ile girdi ve çıktı durumlarını işleyerek bir görevi başarı ile yürüten ve tamamlayan bir sistemin zeki bir eylem sergilemek için gerekli ve yeterli koşullarını sağladığını düşünür (Adanalı, 2004: 609). Bilgisayarlar girdi ve çıktıların tutarlılığı bakımından “düşünebilir”.

İşlevselci bir yaklaşım türü olan ve güçlü yapay zeka kuramı olarak tanınan bu fikre Searle gibi bazı felsefecilerin ciddi itirazları olmuştur. Searle’e göre bu tarzda sembolik işlemler türemiş yönelmişlik sergileriler. Tüm sentaktik içeriği başarı ile tamamlamış olsa da bilişsel bir içeriğe sahip olamaz (Adanalı, 2004: 610). Searle, sözdizimi ve anlam arasında bir tür indirgeme hatası yapmaktadır. ‘‘Bir zekaya sahip olmak biçimsel ya da sözdizimsel işletime sahip olmaktan çok daha öte bir şeydir’’(Searle, 1996: 43). Aklımız çalıştığında belirli bazı içerikler üretir. Soğuk bir şey içmek istememin aklımda biçimsel bazı özelliklerinin yanında bir içeriği vardır. Başka bir deyişle, düşünce soyut simge kümelerinden çok daha fazla bir şeydir. Akılda sözdiziminden öte bir şeyler vardır. Bu şey de anlamdır (Searle, 1996: 44). Bu nedenle de hiçbir bilgisayar anlam üretemez yalnızca söz dizimi üretir. Searle bunu Çince Odası Deneyi adını verdiği düşünce deneyi ile açık bir biçimde ortaya koyabildiğini ileri sürer. Bu görüş ve eleştirileri tezin üçüncü bölümünde detaylı olarak ele alınacaktır.

2.2.3.2. Evrimci Görüş

Evrimci görüş, Daniel Dennett tarafından savunulan bilincin evrim kuramının, doğal seçilim ilkesi ile açıklanabileceği ve bilincin üçüncü şahıs perspektifinden incelenebileceğini savunan görüştür.

Bilinç akılsız algoritmik süreçler sonucunda en küçük canlıdan evrilerek meydana gelir. Bu görüşün detaylı yarı bilimsel biyolojik açıklamasını yaptığı Darwin’in Tehlikeli Fikri (2013) adlı çalışmasında, doğal seçilimin Darwinci evrim sürecinde bilinçli organizmayı ortaya çıkarışını incelikli ve ayrıntılı bir biçimde inceler. Dennett’a göre (2013) bilinç, doğanın milyonlarca yılda bir Ar-Ge5 çalışması sonucunda meydana getirdiği bir üründür.

Anlama, karşılık verme ve yaratma yeteneği, Darwinci süreçte zihnin gelişmiş bir ürünü olduğu için gerçek ve yapay zeka arasında bir ayrımdan da söz edilemez.

Dennett doğal seçilim sürecinde gerçekleşen, algoritmik, mekanik, akılsız bir işlemler süreci olarak evrim kuramı ile, ayakları yere basan, açıklanamayan boşluklara veya mucizelere bel bağlamayan bir “canlı yaşam” açıklaması sunar. Bunun için “vinçler” benzetmesini kullanır. Evrim açıklaması ayakları yere sağlam basan vinçler gibidir. Oysa bilincin, canlı yaşamın ve anlamların anlaşılamaz mucizevi kavramlar olduğunu ya da bir yaratıcı, bir akıllı tasarım ürünü olduğunu savunan görüşler için ise “uzay kancaları” ifadesine sıklıkla başvurur. Ona göre bu görüşleri savunanlar dünyadaki yaşamı havada hiç bir yere tutunmadan asılı duran uzay kancaları ile açıklamaya çalışmaktadır (Cankoçak, 2014: 6).

Bilincin öznel olduğu ve üçüncü şahıs perspektifinden incelenemeyecek olduğu tartışmasına ise Dennett ilk kez 1991 yılında yayımlanan Consciousness Explained (Bilinç Açıklanıyor) adlı çalışmasında, Heterofenomenoloji adını verdiği yöntemi ile etkileyici bir yanıt verir. Heterofenomenoloji, bilincin birinci şahsın ayrıcalıklı erişimi ile değil, başkasının kendi bilinci hakkında söylediklerini esas alıp bunun üzerinde çalışma esasına dayanan bir yöntemdir. Bu yöntemi Dennett titiz ve sistematik bir biçimde kurar.

Dennett’ın bilinç açıklaması çerçevesinde, Darwinci evrimin ve doğal seçilimin düşünebilen bir organizmayı nasıl meydana getirdiği, en basit maddelerden en karmaşık canlılığa nasıl ulaşıldığı, dil yetisi ve sahip olduğumuz anlamların ne şekilde ortaya çıktığı ve bilincin üçüncü şahış perspektifinde bilimsel bir incelemesinin nasıl yapılabileceği, tezin üçüncü bölümünün konusu olarak detaylı bir biçimde ele alınacaktır.

5 Araştırma-geliştirme