• Sonuç bulunamadı

2.2. Bilinç Sorununa Yaklaşımlar

3.1.2. Çoklu Taslaklar Modeli

Daniel Dennett çoklu taslaklar modelini Max Werthemier tarafından phi (fi) fenomeni olarak adlandırılan olgu üzerinden kurgulamaya başlar. Sıralı resimlerin hızlı sunumunun hareket olarak algılanmasından yola çıkarak görsel açının en fazla 4 derecesi kadar ayrılmış resimler arasında hızlı bir geçişin hareket olarak algılanmasıdır. Fi fenomeni pek çok farklı biçimde çalışır. Ancak bunun en çarpıcı örneği, iki noktanın farklı renkte olması durumunda hareketin devam edip etmeyeceği sorusudur (Dennett, 1991: 114).

Örneğin, birinci nokta yeşil ikinci nokta kırmızı olsun. Denekler tam olarak ne göreceklerdir? Hareket devam edecek midir? Yeşil nokta hareket edip durduğunda kırmızı mı olacak yoksa renk değişimi hareketi tamamen bozup deneklerin yanıp sönen iki noktayı ayrı ayrı görmesini mi sağlayacaktır? Gerçekten de ilginç bir biçimde denekler önce yeşil bir noktanın ortaya çıktığını sonra ilerlemeye başlayıp yolun ortasında kırmızıya dönüşerek devam edip hareketi bitirdiğini söylerler. Peki bu nasıl mümkün olabilir?

Şekil.3.1. Fi Fenomeni

Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/Phi_phenomenon adresinden uyarlanmıştır.

Dennett bu deneyle ilgili öne sürülmüş olan açıklamaların birine Stalinci diğerine Orwellci açıklama adını vermiştir. Orwellci açıklama George Orwell’in 1984 adlı romanında Hakikat Bakanlığının geçmişe erişime izin vermeyerek, yeni durumlara göre geçmişi geriye dönük olarak yeniden yazmasına benzer (Dennett, 1991: 116). Beynin çalışma şekli bu biçimde ise, yeşil ışıktan sonra kırmızının yandığını görülünce, hafızada olay geriye dönük olarak yeniden kurgulanacak ve kişi, olayı yeşil ışığın hareket edip kırmızıya dönüştüğü sonra durduğu şeklinde hatırlayacaktır. "Kartezyen sahne" olan bilinçte bu oyunun anısı kalacaktır.” (Tura, 2007: 184). Stalinci açıklama ise beynin, Stalin döneminde kurgulanıp daha sonra gerçekmiş gibi sahnelenen düzmece mahkemeler gibidir. Beyin her iki ışığı da alıp bilinçsiz ya da bilinç dışı bir yerde başka bir deyişle sahne arkasında birleştirerek kartezyen sahneye yanılsamalı bir senaryo sunar.

Dennett’a göre bu açıklamaların ikisi de kartezyen tiyatroya dayanmaktadır. Dennett günümüzde bilinç hakkında konuşan neredeyse hiç kimsenin artık ruh gibi maddesel olmayan bir varlıktan bahsetmemekle birlikte hala kartezyen bir materyalizmin etkisinde olduklarını iddia etmektedir. Bu gün neredeyse kimse kartezyen bir görüşü benimsediğini kabul etmez ancak yine de bu kötü düşünme biçiminde ısrar etmeyi sürdürür. Oysa Dennett’a göre beynin kendisinin daha “derin karargâhlar” ya da bilinçli deneyim için zorunlu ve yeterli koşul olan “içsel ve kutsal bir mekân” barındırdığına inanmak için bir neden yoktur. Kısacası, beynin içinde oturmuş oradan dışarıya bakan bir ev sahibi, bir gözlemci yoktur. (Dennett, 1991: 106). Beyinde bilinçli deneyimin oluştuğu ya da bilince ulaştığı özel bir merkez fikri, bilinç üzerine düşünme girişimlerini bozan, kötü ve inatçı bir fikirdir (Dennett, 1991: 108). İşte bu kartezyen düşünce tutumuna karşı geliştirdiği yöntem de “Çoklu Taslaklar Modeli”dir. Sanki beyinde

tek bir ileti noktası veya merkezi bulunuyormuş gibi düşünmekten vazgeçilmelidir (Dennett, 1991: 111).

Dennett’a göre bilinçli deneyimin ortaya çıktığı böyle bir merkez, nöral ağlar ya da kartezyen sahne yoktur. Beynin her tarafına dağılan tüm nöral süreçler bilinçlidir. Çoklu taslaklar modelinde beyin sürekli olarak çevreyle etkileşim halinde yaygın uyaranlara maruz kalmaktadır ve bunları anlamlandırmak için editöryel düzenlemeler yapar, açıklayıcı ve eyleme yönelik taslaklar oluşturur. Mevcut duruma göre bazı taslaklar ön plana çıkarak, hareketlerimize, davranış ve konuşmalarımıza etkide bulunurlar. Hafızada iz bırakırlar. Bilinçli olarak adlandırılan zihin durumları bu eylem ve tutumlarda iz bırakan taslaklardır (Tura, 2007: 185).

Deneyimlenen nesnenin deneysel uzamdaki konumu ile deneyim aracının beyindeki uzamsal konumu yani temsil edilenle temsil edeni, içerikten aracı ayırdığımız zaman ayrımı yapmak daha kolay olur. Temsil edilenler çeşitli görülebilen özelliklerin uzamda düzenlenmesidir (Dennett, 1991: 131). Temsil etmenin zaman ve mekanı ve temsil edenin neyi temsil ettiğinin zaman ve mekanı göndergenin farklı çerçeveleridir (Dennett, 1991: 137). Beyninizdeki büyün olayların belirli bir uzamsal-mekânsal yeri vardır. Ancak ‘uyarıcının tam olarak ne zaman farkında olduğunuzu’ sormak anlamsızdır. Dennett’a göre (1991: 160) bilinçli durumlar beynin etrafında yayılırlar ve hiçbir an teker teker bilinçli olayın olduğu kesin bir an değildir.

Tek ve kesin bir “bilinç akışı” içinde gerçekleşen ve olan bitenin merkezi bir anlam yaratıcının dikkatine sunulmak için bir araya getirildiği merkezi bir karargâh ya da Kartezyen Tiyatro yoktur. Ne kadar geniş olursa olsun böyle bir tek yönlü akış yerine, uzman çevrelerin, paralel bir curcuna içerisinde, işlerini yapıp yol aldıkça Çoklu Taslaklar yarattıkları çoklu kanallar vardır. Öykünün bu parça parça biçimde taslakları, güncel etkinliğin modülasyonunda kısa ömürlü roller oynar fakat bazıları beyinde fiilen var olan bir makinenin faaliyetiyle hızlı bir ardışıklık içinde daha işlevsel rollere yükseltilirler (Dennett, 1991: 253-254).

Tek ve kesin bir bilinç akışı içinde gelişen bir olayın, geriye dönük yanlış hatırlanması (orwellci model) ya da önceden bilinçdışı olarak kurgulanıp sonra kartezyen sahneye çıkarılması (stalinci model) yoktur. Beynin her yeri bilinçlidir. Örneğin; buzdolabının çalışma sesinin veya güçlü bir manuel saatin tik-taklarının ses kesildiği anda farkına varırız. Aslında ilk başta farkında olmadığımız bir şeyi nasıl bu kadar net hatırlayabiliriz? Zaten bilinçli olan bir durumun mevcut duruma göre ön plana çıkan taslağıdır (Dennett, 1991: 137). İnsan, tüm bu beyin ve beden etkinliğine ek olarak kartezyen bir düşünen şey değildir. Her şey bedende ve beyinde gelişmiş olan bir sürü yeterlik arasında bir organizasyondur (Dennett, 1991: 172).