• Sonuç bulunamadı

Heteredoks Kalkınma Teorileri

2. EKONOMİK KALKINMA VE GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER

2.4. K ALKINMA T EORİLERİ VE S TRATEJİLERİ

2.4.3. Heteredoks Kalkınma Teorileri

Heterodoks kalkınma teorileri başlığı altında, ortodoks ekonominin sınırları dışına çıkan kalkınma iktisatçılarının fikirleri yer almaktadır. Heterodoks iktisatçılara göre kalkınma sermaye oranında artış, yabancı yardımlar gibi küçük değişikliklerle sağlanamamaktadır. Kalkınma için hammadde üreticisi ülkeler arasında birlik sağlanması, pazar oluşturmak için bölgesel işbirlikleri, ithal ikamesi stratejisinin kullanımı, sosyal faktörlerde dönüşüm gibi büyük çaplı değişimlere ihtiyaç vardır. Heterodoks iktisat 1960’lı yılların sonlarında ve 1970’li yılların başlarında popüler durumda olmuştur.

2.4.3.1. Yapısalcı Yaklaşım

Yapısalcılar, iktisadi durgunluğun temelinde yer alan sermaye azlığı konusunun nedenlerini incelemişlerdir. Sermaye azlığının temel nedenlerinden biri, ortodoks kalkınma teorilerinde belirtildiği gibi, iç pazar çapının küçük olmasıdır. İç pazar çapının yetersiz kalmasının nedeni de geleneksel sektörün satın alma gücünün az olmasıdır. Yapısalcılar, ortodoks kalkınma teorilerinden farklı olarak az gelişmiş ülkelerde ücret artışlarını zorunlu olarak görmüşlerdir. Bunun yanında az gelişmiş ülkelerde sanayileşmeyi engelleyen, hem arz hem de kurumsal yönden esnek olmayan bir yapının var olduğunu belirterek, fiyatlara duyarlı bir piyasa yapısının bulunmadığını, sanayileşme ile sonuçlanacak yapısal dönüşüm için devlet müdahalesinin zorunlu olduğunu ileri sürmüşlerdir. (Kaynak, 2014: 153-154)

Yapısalcı yaklaşımın öncüsü Raul Prebisch’e göre serbest ticaretin gerçekleştirdiği uzmanlaşma tüm tarafların yararına olmamakta, çevre ülkelerden merkez ülkelere gelir aktarımı sonucunu doğurmaktadır. Bu gelir aktarımının nedeni dış ticaret hadlerinin az gelişmiş ülkeler aleyhine işlemesidir. Gelişmiş sanayi ülkelerindeki oligopolist pazar yapısı nedeniyle fiyatlar aşağıya doğru esnek değildir. Bu nedenle teknolojik ilerlemeden doğan kazançlar faktör sahiplerinin elinde toplanmaktadır. Buna karşın az gelişmiş ülkelerin ticaretini yaptığı hammadde ürünlerinin fiyat ve gelir esnekliklerinin düşük olması talebin sınırlı kalmasına neden olmuş ayrıca bu ürünlerdeki yüksek rekabetten dolayı, meydana gelen verimlilik artışları fiyatların düşmesine yol açmıştır. Bu suretle çevre ülkelerden merkez ülkelere gelir aktarımı söz konusudur. (Doğan ve Öztürk, 2010: 38) Sanayileşmiş

49

ülkelerdeki güçlü sendikalar, durgunluk dönemlerinde ücretlerin düşmesini engellemekte ve verimlilik artışlarının ise ücretlere yansıtılmasını sağlamaktadır. Bu durum da dış ticaret hadlerini, çevre ülkelerin aleyhine çeviren bir başka özelliktir. (Kaynak, 2014: 155)

Yapısalcı bakış açısına göre başlangıçtaki konumlarının zayıflığı nedeniyle, az gelişmiş ülkeler kendi sermayedarları ile kalkınmayı gerçekleştiremeyecektir. Bu nedenle kıt kaynakların rasyonel kullanılabilmesi için devlet planlamasına ihtiyaç duyulmaktadır. Prebisch de geleneksel dış ticaret kuramını reddederek, kendine yeterli bir ekonominin kurulmasını ve içe dönük ekonomik kalkınmayı savunmaktadır. Ticaret ve ihracat ağırlıklı bir stratejiden ziyade, belli bir miktar korumacılığın tercih edildiği ithal ikamesine dayalı bir kalkınma stratejisi önermiştir. İthal ikamesi süreci başlangıç aşamasında, satın alma gücüyle desteklenen tüketici talebi sayesinde, çeşitli tüketim malı üretiminde sağlanan başarılardan sonra sermaye malı üretiminde yeterli başarı sağlayamamıştır. Koruma duvarları nedeniyle ithal ikamesi sürecinde verimlilik, etkinlik, ürün çeşitlendirmesi sağlanamamış ve uluslararası piyasalarda desteklenmediği takdirde rekabet gücü olmayan bir sanayi yapısı oluşmuştur. Bu nedenle 1980’li yılların başlarında ithal ikamesi politikaları geniş ölçüde terk edilmeye başlanmıştır. (Doğan ve Öztürk, 2010: 38-39)

2.4.3.2. Bağımlılık Yaklaşımı

İkinci dünya savaşından sonra bağımsızlıklarını kazanan ülkelerde hala önceden sömürgesi oldukları ülkenin ekonomik düzeni devam ediyordu. Bağımsızlığını yeni kazanan ülkeler bu ilişki ağının ekonomik kalkınmayı engellediğini düşünerek, köktenci sayılabilecek siyasi eğilimlere yönelmişlerdir. Bağımlılık yaklaşımı; kavramsal araçlarının önemli bir kısmını Marksist kuramdan alan, yapısalcı yaklaşımdan farklı olarak azgelişmişliğin nedenlerini içsel faktörlere değil ülke dışı faktörlere bağlayan bir kuramdır. (Han ve Kaya, 2012: 36-38)

Bağımlılık yaklaşımı ile geleneksel kalkınma iktisadı kuramının iyimser bakış açısı yerini kötümser bir bakış açısına bırakmıştır. Bağımlılık yaklaşımında kapitalizm bir dünya sistemi olarak düşünülmektedir. Kapitalizm geliştikçe ülkeler az gelişmiş ve gelişmiş olarak ayrılmaktadır. Bu yaklaşıma göre kapitalizm, hiyerarşik ve kutuplu bir dünya oluşturan ve bu yapıyı sürekli kılan dinamiklere

50

sahiptir. Hiyerarşik yapının alt kutbunu az gelişmiş ülkeler, üst kutbunu ise gelişmiş ülkeler oluşturmaktadır. (Doğan ve Öztürk, 2010: 40)

Paul Baran’da (1957) az gelişmiş bölgelerde kapitalizmin yıkıcı etkileri üzerinde durmuştur. Baran’ın teorisi ekonomik artık analizine dayanmaktadır. Ekonomik artık; bir toplumun üretiminden gıda, giyinme ve barınma gibi temel ihtiyaçların çıkarılmasından sonra kalan kısımdır. Ekonomik kalkınma için sermaye oluşumunda kullanılması gereken bu artık, lüks ithal tüketim malları için harcanarak kötü kullanılabilmektedir. Bunun yanında uluslararası şirketlerin az gelişmiş ülke ekonomisi üzerindeki hakimiyeti sayesinde oluşan kârlar yurt dışına çıkarılmaktadır.

Baran ekonomik kalkınma için ekonomik artığı arttıran üç gücün önemini vurgulamaktadır. Bunlardan birincisi ulusal çıktının arttırılmasıdır. Baran ithal ikamesi sanayileşme sonucunda belli bir ilerleme sağlandığını ancak ilerleyen safhalarda ekonominin tekelci ve oligopolcü firmaların hakimiyeti altına gireceğini öngörmüştür. Devlet teşvikleriyle güçlenen bu firmalar, tekelci fiyat ve çıktı politikalarıyla üretimlerinin genişlemesini en düşük düzeyde tutarken ayrıca endüstriyel büyümeye karşı bir blok oluşturabilirler. Bu firmalar tarımsal emek fazlasını sanayiye çekemedikleri gibi tarım kesimine ucuz tüketici malı da arz etmemektedirler. Böylece tarım sektörü gizli işsizliğin bulunduğu verimsiz bir yapıda kalmaktadır. Ayrıca yatırımlar için kullanılacak ekonomik artığı büyütecek ulusal çıktı arttırılamamaktadır. (Parasız, 2005: 38-39)

Ekonomik artığı arttıran ikinci gelişim kaynağı yabancı yatırımlarıdır. Ancak Baran potansiyel kalkınmanın kaynağı olabilecek yabancı yatırımın ulusal ekonominin dar ve uzak bir alanı üzerinde etki yapacağını vurgulamaktadır. Bu durumun engellenmesi için sendikalaşma sayesinde yüksek ücretler sağlanarak yabancı şirketler için düşük kâr marjları oluşturulabilir. Devlet gelirlerini arttırmak için yabancı sermayeye daha yüksek vergiler konabilir. Döviz kontrolü yoluyla yurt dışına kârların ve fonların çıkışı zorlaştırılabilir. (Parasız, 2005: 40)

Ekonomik artığı arttıran üçüncü etmen devlettir. Az gelişmişlikten kurtulmak için ekonomiye yapılacak kapsamlı müdahalelerle devlet kontrollü sanayileşme yönünde ilerlemeyi teşvik edilebilir. (Kaynak, 2014:164)

51

2.4.3.3. Kurumsal İktisat Yaklaşımı

Kurumsal iktisat; genel olarak iktidar, kurumlar, teknoloji, işlem ve benzer kavramlar üzerinde durmaktadır. Kurumsal iktisatçılar, sadece kaynak dağılımı açısından değil, bunun yanında yapısal kurumlar ve otoritenin doğurduğu neden- sonuç ilişkileri ile de ekonomik olayları anlamaya çalışmaktadırlar.

Bütün kurumsal iktisatçılar için teknoloji ekonomik performansı belirleyen temel bir güçtür. Veblen-Ayres geleneğini takip edenler açısından ise teknoloji bir mecburiyettir. Teknoloji endüstrileşmenin çekirdeği olduğu kadar, değerlerin kaynağı ve gelişmenin anahtarıdır. (Samuels, 1991: 110-116)

Ancak teknolojinin ekonomiyi ileriye götüren gücü merasimcilik ile sınırlanmaktadır. Geçmişe bağlayıcı bir davranış herhangi bir toplumun teknolojik ilerlemesini engellemektedir. Ayres’e göre toplumun sınıf yapısı, sosyal âdetlerin davranışları etkilemesi, sınıfsal yapıyı destekleyen ideolojiler, mevcut sınıfsal yapıyı toplumun kabullenmesi teknolojik ilerlemeyi engellemektedir.

Ayres’e göre ekonomik kalkınma teknolojinin merasimsel davranışlara galip gelmesi durumunda ortaya çıkmaktadır. Meresimciliğin negatif etkisinden kurtulmak için de eğitimin önemine vurgu yapılmaktadır. (Parasız, 2005: 35)

Benzer Belgeler