• Sonuç bulunamadı

Beşeri Sermayenin Önemi ve İçsel Büyüme Teorilerindeki Yeri

2. EKONOMİK KALKINMA VE GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER

2.4. K ALKINMA T EORİLERİ VE S TRATEJİLERİ

2.4.4. Beşeri Sermayenin Önemi ve İçsel Büyüme Teorilerindeki Yeri

Beşeri sermaye kavramı üzerinde oluşmuş ortak bir tanım bulunmamaktadır. Ancak kavram bireylerin, üretim sürecinde sahip oldukları bilgi, beceri, yetenek, tecrübe ve işine karşı bağlılığı ile birlikte zihinsel ve bedensel sağlığı şeklinde tanımlanabilir. (Keskin, 2011: 128)

Günümüzde gelişmiş ülkelerin GSMH rakamlarında önemli bir paya sahip olan; sigortacılık, bankacılık, eğitim, turizm, danışmanlık, medya, yazılım vb. faaliyetler çok büyük oranda insan bilgisine yani beşeri sermayeye dayalı olarak gerçekleşmektedir.

Daha iyi eğitilen, beslenen, sağlıklı ve yetenekli işgücü daha verimli bir beşeri sermaye birikimi oluşturmaktadır. Dolayısıyla eğitim ve sağlığın beşeri sermayenin geliştirilmesi için en önemli iki etken olduğu söylenebilir.

52

Beşeri sermayenin geliştirilmesi için topluma verilecek eğitim iki şekilde gerçekleştirilebilir. Bunlardan ilki örgün ve yaygın eğitim, ikincisi ise hizmet öncesi, hizmet içi ve işbaşı eğitimi kapsayan işyerinde eğitimdir. Doktorluk, öğretmenlik, özel makinelerin kullanımı gibi özel bilgi ve beceri gerektiren mesleklerin kazanılması için eğitim hemen hemen tek çıkar yoldur.

Eğitimli insanlar çevresel faktörleri daha iyi gözlemleyebildikleri için, ekonomideki fırsatlara karşı daha duyarlı davranabilirler. Söz konusu bu duyarlılık, üretim faktörlerinin özellikle de emeğin daha optimal dağılımına imkan tanıyarak üretimi olumlu yönde etkiler. (Taban ve Kar, 2008: 325-332)

Eğitimin üretim üzerindeki farklı etkileri de aşağıdaki şekilde sıralanabilir.

i. Bilimsel araştırma tekniklerinin geliştirilmesi ve öğretilmesi işletmelerde yeni teknolojilerin geliştirilmesine olanak sağlayarak ekonomide verimliliği arttırır.

ii. Eğitim, toplumdaki potansiyel yetenekleri keşfeder ve keşfedilen bu yeteneklerin doğru değerlendirilmesini de sağlar.

iii. Toplum, teknolojideki ve ekonomideki hızlı değişimlere ayak uydurabilir.

iv. Eğitim sayesinde öğretim üyeleri ve öğretmenler de yetiştirildiğinden, üretimde kullanılan bilgiler gelecek nesillere de aktarılabilir. (Kılıç, 2001: 7)

Bir ülkenin kalkınmasında, eğitim alanında yapılan yatırımların önemi kadar sağlık alanında yapılan yatırımlar da önemlidir. Sağlık alanında yapılan yatırımlar neticesinde ortalama ömrün uzaması, eğitim yatırımlarından daha uzun süre yararlanılmasını sağlamaktadır. Böylece hem eğitimin maliyet-getiri ilişkisi pozitif yönde etkilenmekte hem de ülkedeki çalışabilir işgücü miktarı artmaktadır. Bununla birlikte uzun yaşam beklentisi, insanların yaşamları boyunca yatırımlarından elde edecekleri getiri beklentisiyle, özel sermaye birikimi kararlarını da pozitif etkileyecek ve bu durum ekonomik büyümeye olumlu yansıyacaktır.

Sağlık yatırımlarının yeterli beslenme ile birlikte bir başka etkisi de iş hayatında görülmektedir. Toplumda görülen hastalıkların sıklığı ve sürekliliği çalışanların üretkenliklerini azaltmaktadır. Ayrıca yetersiz beslenmenin birçok hastalığa yol açtığı ve kişilerin zayıf düşmesine neden olduğu bilinen gerçeklerdir.

53

Bu durum neticesinde işe yeterince adapte olamama, hastalık ve iş göremezlik nedenleriyle emeğin verimliliği düşmektedir. (Taban ve Kar, 2008: 336-340)

Beşeri sermayeyi etkileyen eğitim ve sağlık dışında başka faktörler de bulunmaktadır. Kişilerin toplumsal aidiyetlerinin sağlıklı bir yapıda olduğunu belirten sosyal sermaye, ülkedeki fiziki sermaye yapısına uygun beşeri sermayenin geliştirilmesi, ücret düzeylerinin yetenekli ve bilgili çalışanları tatmin edecek seviyede olması, çalışanların işleri konusunda yeterli motivasyona sahip olmaları da beşeri sermayeyi etkilemektedir.

Beşeri sermaye kavramı, içsel büyüme teorilerinde sıklıkla üzerinde durulan bir konudur. Son yarım yüzyılda üretim nüfustan çok daha hızlı artması nedeniyle geleneksel (Klasik ve Neo-Klasik) büyüme teorileri büyümeyi açıklamada yetersiz kalmaktadır. İçsel büyüme teorilerinde, üretim artışının nasıl bu kadar hızlı olabildiği tartışılmaktadır. Ekonomik büyümenin en önemli itici gücü olarak yukarıda açıklanan “beşeri sermaye” gösterilmektedir. (Keskin, 2011: 126)

Ekonomi literatüründe içsel büyüme teorisinin temellerinin Romer (1986) ve Lucas’ın (1988) çalışmalarına dayandığı genel olarak kabul edilmektedir. Teoriye göre büyüme, ekonomik sistem içindeki unsurların etkileşimi sonucunda içsel olarak meydana gelmektedir. Neo-Klasik büyüme teorisinde, teknolojik gelişme ve nüfus artışı dışsal olarak kabul edilmekte ve beşeri sermayenin oluşturduğu verimlilik artışı dikkate alınmamaktadır. Üretim fonksiyonu için ölçeğe göre sabit getiri, işgücü ve sermaye için ölçeğe göre azalan getiri olduğu varsayılmaktadır. (Ercan, 2002: 130) İçsel büyüme teorisinde ise artan ölçekli üretim fonksiyonunun kullanılması, fiziksel sermaye kadar beşeri sermayenin de dikkate alınması, aksak rekabet piyasalarını önemsemesi açısından Neo-Klasik teorilerinden ayrılmaktadır. (Tunalı ve Yılmaz, 2016: 299)

Neo-Klasik büyüme teorisinin ileri sürdüğü yakınsama hipotezinin aksine, günümüzdeki gelişmeler ve ampirik bulgular, gün geçtikçe gelişmiş ülkeler ile az gelişmiş ülkeler arasındaki gelir uçurumunun arttığını göstermektedir. Gelişmiş ülkelerde üretim fonksiyonunda sıçrama yaptıran temel faktör olarak, teknolojik gelişme ve bu gelişmenin arkasındaki beşeri sermaye dikkat çekmektedir.

54

Bu nedenle Neo-Klasik büyüme teorisine bir alternatif olarak teknolojik gelişmeyi içsel olarak kabul eden, teknolojik gelişme hızındaki artışı ise; beşeri sermayeye, AR-GE harcamalarına, dışa açılmaya, sosyal sermayeye, kamu harcama politikalarına bağlayan içsel büyüme teorileri geliştirilmektedir. (Keskin, 2011: 139- 140)

Örnek olarak Lucas (1988) büyüme üzerinde beşeri sermayenin etkisi üzerinde durarak ve beşeri sermayenin sadece bireyin kendi verimliliğini değil üretim sürecindeki tüm faktörlerin verimliliğini arttırdığını öne sürmektedir. Romer’e (1986) göre ise ekonomik büyüme, kârını maksimum seviyeye çıkarmak isteyen yatırımcıların teknolojik gelişmeye neden olmasıyla sağlanmaktadır. Büyümenin temel kaynağı, teknolojik gelişmenin üretim kaynaklarının verimliliğini arttırmasıdır. (Tunalı ve Yılmaz, 2016: 299) Yine Romer’in 1990 yılında yayınladığı çalışmasında ise AR-GE sektöründe yapılan teknolojik buluşlar büyümenin itici gücünü oluşturur. Grossman ve Helpman’ın (1989,1990) çalışmalarında az gelişmiş ekonomiler, dış ticaretlerini serbestleştirerek tenoloji transferi yoluyla dünya bilgi stokuna erişebilecekler ve zaman içinde dünya ticaretindeki gelişmelerin de etkisiyle, potansiyel olarak serbestleşmeden azami faydayı sağlayacaklardır. Kamu harcamalarının büyüme sürecindeki etkisi inceleyen Barro’nun 1990 ve 1991 yıllarındaki çalışmalarında ise üretkenliği arttıracak kamu mallarının üretiminde özel kesimin yetersiz kalacağı belirtilmektedir. Hükümetler, özel harcanabilir geliri vergilendirerek büyümeyi etkileyen kamu kaynaklı girdileri, özel kesim girdileriyle aynı oranda arttırabilir. Yani hükümetlerin görevi beşeri sermaye stokunu arttırabilmek için, AR-GE çalışmalarını teşvik etmek, eğitim, sağlık ve diğer altyapı yatırımları yapmaktır. (Ercan, 2002: 131-133)

55

3. İNSANİ GELİŞME ENDEKSİ VE ELEKTRİK TÜKETİMİNİN

Benzer Belgeler