• Sonuç bulunamadı

Herakles’in(Herkül) Ulaşmaya Çabaladığı ve Arzu Edilen “Altın Meyve”

AHMET HAMDİ TANPINAR’IN ESERLERİNDE MİTOLOJİK UNSURLAR

3.3. MİTOLOJİK NESNE VE KAVRAMLARIN TANPINAR ESERLERİNDEKİ KARŞILIĞI ESERLERİNDEKİ KARŞILIĞI

3.3.3. Herakles’in(Herkül) Ulaşmaya Çabaladığı ve Arzu Edilen “Altın Meyve”

“Sonra da Alkmene’yi gördüm, Amphitryon’un karısını büyük Zeus’un koynunda yatmış, birleşmişti onunla,

doğurmuştu Herakles’i, o atılgan güçlü, aslan yürekliyi…”200 Herakles’in doğumunun anlatıldığı bu satırlarda Herakles, Zeus’un oğlu olması bakımından güçlü ve atılgan olarak resmedilir. Bütün gücünü kollarından ve yanından hiç ayırmadığı topuzundan alan Herakles, ölümlülerdendir ve yaşadığı süre boyunca tam on iki işle görevlendirilmiştir. Hesperidler Bahçesinin ‘altın meyve’sini almakla görevlendirildiği işi on birinci görevidir. “On birinci iş olarak Herakles, Hera Zeus’la evlenirken Gaia’nın ona vermiş olduğu altın elmaları Eurystheus’a getirecektir. Bu değerli meyveler uzakbatı’da, gizemli bir bahçede, Gece’den doğma Günbatımı Nymphelerince yani Hesperislerce, bunlardan başka Typhonile Ekhidna’nın oğlu olan yüz başlı ölümsüz bir ejderha tarafından korunmaktadır.”201 Meyvesi altın elma olan bu nesnenin himaye altına alınması, ona kutsal bir anlam yüklendiğinin göstergesidir. “Hera’nın Zeus’la evlenirken düğün hediyesi olarak aldığı bu büyülü meyveleri Batı kızlarının bahçesinde nymphalar ve bir ejder korumaktaydı.”202

Akşam yıldızının kızları olan Hesperidler, ağaçların üzerinde her mevsim altın elmalar bulunan ilginç bir bahçede yaşıyorlardı. Herakles, bu bahçeyi nasıl bulacaktı? Altın meyveyi oradan nasıl alacaktı? Gücünü ve aklını bir arada kullanmayı başarabilen Herakles, yola çıktığı süre boyunca karşısına çıktığı nymphalara derdini söyledi. Onu yönlendiren nymphalar, her şeyden haber veren ihtiyar Nereus’u bulmasını söylediler. “Herakles’i korkutmak için Nereus çeşit çeşit şekillere girdi. Aslan oldu kükredi; zehirli yılan oldu çatal dilini uzatarak ıslık çaldı; alev oldu onu yakmak istedi, fakat ne olduysa bir şey yapamadı.”203 Herakles, asla isteğinden vazgeçmedi ve

199 Bahaeddin Ögel, a.g.e,, s. 94.

200 Homeros, Odysseıa, XI, s. 267.

201 Colette Estin, a.g.e., s. 155.

202 Azra Erhat, a.g.e., s. 139.

203 Şefik Can, a.g.e., s. 186.

ihtiyar adamı zorla da olsa konuşturdu. Bu elmalar niçin bu kadar önemliydi sorusuna “bu elmalar, tanrıların ebedi gençliklerinin sırrıydı.”204 cevabı verilebilir. Herakles, hedefine ulaşmak için dünyayı sırtında taşıyan Atlas’a danışır. “Atlas bilirdi elmaların yerini; çünkü Hesperidler’in babasıydı.”205 Doğru da oldu. Atlas, gidip altın elmaları Herakles’e getirebileceğini, ancak dünyayı gelene kadar omuzlarında tutması gerektiğini söyledi. Herakles de bunu kabul etti. Fakat akıllı Atlas, elmaları kendisinin götürebileceğini ima ederek Herakles’e oyun oynayacaktı. Herakles daha uyanık davrandı ve dünyanın yerinden oynadığını biraz yardım ederse düzelebileceğini söyleyerek Atlas’ı eski görevinin başına getirdi ve altın elmaları alarak oradan uzaklaştı. (bkz. 22.resim) Efsanenin bir diğer anlatısına göre; “ Herakles, Afrika’ya gidip Hesperidler bahçesini bekleyen yüz başlı ejderi öldürdü ve o bahçedeki altın elmaları topladı.”206

Herakles’in on iki hedefinden biri olan ‘altın meyve’ avcılığı da diğer maceraları gibi başarıyla sonuçlanmıştır. Aklı, gücü ve yeteneğiyle her zor işin üstesinden gelen kahraman Zeus’un oğlu olduğunu kanıtlamıştır. Hatta “Hesperidler’in elmaları, ölümsüzlüğü simgeliyordu ve bu son görev Herakles’in Olympos’a çıkıp diğer tanrılar arasında yerini alacağına işaret ediyordu.”207

Tanpınar’da adı geçen “meyve, altın meyve, efsanevi meyve, masal meyvesi…” gibi tabirler çoğu zaman bizi Herakles’in aradığı altın elmaya götürmekle beraber; meyve söz konusu olduğunda yenmemesi gerekene meyleden ve sonunda cennetten kovulmayla cezalandırılan “Adem ile Havva” kıssasını hatırlatır.

“Şerife hanımın dikkatini en saf hilelerle aldatarak elde edilmiş bir şeydi. Bir çocuk ısrarıyla evin bünyesi içinde bu oda, yıllar boyunca, acayip varlığıyla yavaş yavaş, efsanevi bir meyve gibi, otuz yılın içinde damla damla meydana gelmişti. Kıyıda bucakta neler, neler yoktu…”208 Odanın atmosferinin yıllar geçtikçe değiştiğini bir meyvenin yavaş yavaş olgunlaşmasıyla özdeşleştirmişitr yazar. Herakles ile Adem ve Havva hikayesi ne kadar zıt gibi görünse de meyveye sahip olan birinci kahramanda ölümsüzlük hüviyetini; ikinci kahramanlarda ise ölümlü olma hüviyetini ortaya çıkarmıştır. Bu bize her şeyin

208 Tanpınar, Mahur Beste, Dergah Yayınları, İstanbul, 2005, s. 13.

zıttıyla kaim olduğu gerçeğini gösterir. Ölümlü olanın ölümsüzlüğe ulaşması, ölümsüz olanların ölümü tatmaları gerçeği.

“Sonbahar büyük ve altın bir meyve gibi bütün olgunluğuyla gözlerinin önündeydi. Onu bütün hassalarıyla tadıyor, zamansız zamana mal etmek istiyordu.”209 Ebedi gençlik sırrı olan meyvenin sonbahar gibi cansızlığın ve bir nevi tabiatın ölümünün simgesi olan mevsime teşbih edilmesi manidardır. Sonbaharda yapraklar dökülür, ağaçlar dallarıyla başbaşa kalırlar. Halbuki altın meyve ifadesi mitolojide gençlik sırrı ve ölümsüzlük olarak resmedilmiştir. Sonbahar, ağaçların kendini yenilemeleri ve tabiri caizse tekrar dirilmeleri için bir geçiş sürecidir. Bu mevsimden sonra kökleri yağmur ve kar sularıyla beslenen tabiat unsurları, sanki hiç hazan mevsimini yaşamamışçasına tomurcuklanır ve gençleşir. “Ve Nuran’ın sessiz gülüşünün kendisine uzaktan gösterdiği altın meyveye doğru içinden bir şey kayıyordu.”210 ifadeleri Mümtaz’ın Nuran’a meyilli ruh hallerini özetler. Mümtaz, aşka, varlığa, ulviyete ulaşma hevesindedir.

“Güneş varlığın ârızasını, içimizdeki perişanlığa varıncaya kadar bir altın meyve yapmıştı”211 ifadelerinde yer alan güneş, varlığın eksikliklerini gidermek adına içimizdeki bazı duygu ve düşünceleri bir altın meyve misali olgunlaştırmayı amaçlamaktadır. Ham meyve hem tadı hem de şekli bakımından noksandır. Ama olgunlaştıkça belirli bir merhaleye ulaşan meyvenin tadına doyum olmaz. Mitolojik karşılığı olan ‘altın meyve’ metinde yer alan meyve ile aynı özelliğe sahip olarak kullanılmıştır diyebiliriz. Mitolojik unsur olan ‘altın meyve’ye ulaşma arzusu, onun kusursuz oluşundan ve birçok meziyeti insana kazandırmasından kaynaklanmaktadır.

“Ömrün gecesinde sükun aydınlık / Boşanan bir seldi avuçlarından /Bir masal meyvesi gibi paylaştık /Mehtabı kırılmış dal uçlarından”212 şiirininin bir bölümünde yer alan masal meyvesi tabiri ‘altın’ ibaresi olmadan kullanılmıştır. Bu noktada “Adem ile Havva”

kıssasına da atıfta bulunduğu aşikar olan satırlarda meyve, aşkın ve teslimiyetin

209 Tanpınar, Huzur, s. 241.

210 a.g.e., s. 81.

211 Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler, s. 146.

212 Tanpınar, Bütün Şiirleri, Hatırlama, s. 42.

sembolü çerçevesinde paylaşımı ifade eder. Gecenin bir aydınlık tema içinde resmedilişi, insanın o anda gözünün hiçbir şeyi görmemesindendir. Çünkü orada arzular, heveskâr tavırlar ve teslimiyet duygusu konuşmaktadır. “O, doğrusu istenirse, bütün ömrünce bundan korkmuş, bir gün insanlar ve eşya ile olan münasebetlerinin, ihsasların sathi planından çok daha derin çok başka bir seviyeye çıkmasından, kainatı saran ve ona güzelliğini veren büyük sırrın, ortasından kesilmiş bir meyve gibi birdenbire bütün çıplaklığıyla apaçık görünmesinden, korkunç manzarasıyla onda her nevi yaşama zevkini bir anda, tıpkı bir nefeste söndürülen bir mum gibi söndürmesinden korkmuştu.”213 Abdullah Efendi’nin de aynı gel-git durumunu bu satırlarda yaşadığı sezilir. Gizli olanın ortaya çıkması, saklanılanın fark edilişi… gibi insanı mahcup eden bu haller adeta ortasından kesilmiş bir meyveye benzetilir.

Kesilmiş meyvenin içinde ne olduğu şeffaf olarak görünmekte ve diğer taraftan da insanın mübhem hisleri karşı koyamadığı bazı vaziyetler sonucu açığa çıkmaktadır.

Çözülen insan, artık savunmasız ve biçaredir. Adem’in Havva karşısında çözülüşü ve yasak meyveyi yiyişi gibi. Daha sonra mahcubiyet duygusunu yaşayan ilk insanın bu halleri, yüzyıllar boyunca aynı çizgide fakat farklı formlarda günümüze kadar varlığını sürdürecektir.

“Ve hangi el boş geceden / Uzattı bu altın tası / Sızdıkça bir düşünceden/ Günlerin kızıl meyvesi”214

3.3.4. Asur Kralı Sardanapal’ın Eğlence Anlayışı ve Türk Edebiyatına