• Sonuç bulunamadı

II. 3.2. 17-19. YÜZYIL GAZAVÂTNÂMELERİ

III.2. I. ORDU

III.2.1.1. Hazırlık ve Toplanma

Eserlerde sefer için yapılan hazırlıklar, alınan önlemler, iletilen haberler genelde verilir. Orduyu oluşturan unsurların toplanması ve onların görüntüleri ayrıntılarıyla tasvir edilir. Ovaya toplanan askerler rengârenk bir bahçeyi andırır.

486 Göçmen, 2009: 41–42.

487 Tursun Bey, 1977: 200.

488 Firdevsî, 1993 (C.I): 162, 169, 181, 378, 384; 1994 (C.II): 190; 1995 (C.III): 203, 387. Ordunun çıkardığı toza dair anlatımlar için ayrıca bkz.: Firdevsî, 1993 (C.I): 92, 172, 183; 1994 (C.II): 169, 195, 355.

133

Mesela savaşa gitmek için Erzurum ovasında her yönden toplanmaya başlayan Osmanlı ordusunun görüntüsü şöyledir:

“Erzurum’un ovası ol envâ’-i reng otaklardan ve dürlü münakkaş sâyebânlardan ve irili ufaklu çadırlardan şöyle müzeyyen olmuşdu ki güyâ ki nev-baharda deşt ü beyâbânlar ve vâdi-i bî-pâyânlar envâ’-i reng şükûfe ile müzeyyen olmuşdur. Şol kadar ‘asker cem’ oldu ki Erzurum’un ovasında âdemden ve çadırdan, iğne bırakacak yer yok idi.”489

Bütün eserlerde ordunun toplanması ve görüntüsü genelde uzun uzun tasvir edilmiştir. Heft Dastan’da gulamlar, vezirler, sağ bölük ağası, sol bölük ağası, silahdarlar ağası, sipahi oğlanları, sağ ve sol garipler, yeniçeri ağası, yeniçeri ve solaklar gibi ordunun unsurlarının savaş için bir araya gelmesi sayfalarca anlatılır:

“Fi’l-hâl devlet u haşmet birle bir merkeb-i sarsar-ı harekete süvâr oldu ki deryada mâg ve sahrâda zâg pervâz ider gibi tek u pûyına bahr u ber berâber olmuş idi ve ardınca gulâmlar tavîlü’l-kad melîhu’l-had mukassıru’l-a’mâr bir nice nîze-i ef’i-gîrdâr getürdüler ki gûyâ gülistân-ı şecâ’atde her biri bir karanfil-i ra’na ve yâhut bostân-ı mehâbetde hemân lâle-i hamrâ idi…Yir yir vüzerâ-i ulu’l-ârâ ve ümerâ-i sâhib-livâ olan ma’delet-nümâlar dahî bâb-ı hümâyuna gelüp yerlü yerinde karâr kıldılar ve bir tarafdan dahî sâg bölük agası yemîn ü yesâr tîg-ı âteş-bâr ve tîr-i ankâ-ştîr-ikâr şeşper-tîr-i sînîn ve stîr-iper-tîr-i zerrîn tîrkeş-tîr-i ukâb-ı âştîr-iyân ve otâga-tîr-i zer-ntîr-işân ile kendüyü ârâste idüp bölügünde olan dilâverler dahî külâh-ı zerrîn ve pîrâhen-i âhenîn ile kendüleri şöyle tezyîn itmişler idi ki gûyâ âhen içinde âteş ve sehâb arasında güneş idiler. Öyle şîr-feşler idi ki tîr u tîr-keş ile ol sahn-ı dil-keş âşiyâne-i ukâba dönmüş idi. Cümlesi esb-i neheng-veşe süvâr olup bâb-ı hümâyuna geldiler.

Ve bir cânibden dahî sol bölük agası çeb u râst bî-kem u kâst cümle âlât-ı harbi üzerine râst kılup tâc-ı cevher-dâr ve cübbe-i zer-nigâr tîg-ı âteş-izâr ve hancer-i sîne-güzâr ile kendüye bir zînet virdi ki gûyâ pijen-i ma’reke-i Efrâsyâb ve karîn-i rezm-i Sührâb idi. Ve mezkûr bölükde olan merdân-ı neheng-tâb ve gürdân-ı âteş-şitâblar dahî âhenîn haftân ve sîmîn küstüvân tîg u sinân ve siper ü gürz-girân ile şîr-i jeyân gibi gürâzân bâb-ı hümâyun tarafına cevelân idicek… gûyâ deryâ-yı âhen mevc ûrûb cûşa veyâhût bahr-i hûn temevvüc idüp hurûşa geldi.

489Zeyrek, 2001: 16–17.

134 Şu denlü geydiler Dâvûdî cevşen

Sanasın cûşa geldi bahr-i âhen

Ve bir tarafdan dahî silahdârlar agası feyz u ferah birle müsellah olup kavs-i kuzah misâl kemânın kurbâna salup bir meşrif-i âftâ-ı şeref ile müşerref oldu ki şaşaa ve tâbda mihr-i çarh-ı enver ve demdeme ve tâbda tânîn-i sipihr-i mu’izz idi.

Ve mesfûr bölükde olan delîrân-ı ceng ü harb ve şîrân-ı bîşe-i neberd ü darbler dahî tîg-ı âb-reng ve şimşîr-i âteş henge şöyle müstegrak ve mestûr olmuşlar idi ki… âb u âteş âlemi felek-veş şöyle ihâta itmiş idi ki gûyâ küre-i hâk sath-ı nâr u mâ içinde nâ-peydâ olmuş idi…Ve zîb-i kişver-i şâhî ve nigehbân-ı dergâh-ı şehinşâhî olan sipâhî oglanları zümresi dahî kemâhî ez pâ tâ fark deryâ-yı silâha gark olup nîze vü hançer ile sahn-ı sarâya şöyle revnak virmiş idi ki her biri gûyâ lâle-i sahrâ-yı şecâ’at ve sûsen-i bâg-ı şehâmet idiler. Ve sâg u sol garîb yigitler tâyifesi dahî tarz-ı garîb ve üslûb-ı mehîb üzre silâha tertîb virüp âhen içinde şöyle nâ-bedîd oldular ki anların vasf-ı halleri olmak ba’îd olmaz idi… Ve bir tarafdan dahî zîbende-i sipâh-ı saf-derî ve nevâzende-i ceyş-i dâverî yeniçeri agası ol sabah libâs-ı sultânî ve dîhim-i Osmânî tîg-ı zer-nişân ve hançer-i zer-efşân ile kendüye ol resme veseme virdi ki …

Giyindi her libâsı hüsrevâne Takar kîş ve kemer şîr u jiyâne

Okunu terkeşînin kana yazdı Cihânı kîşine kurbâne yazdı

Ve önünce ejder-sıfât ve hizebr-sîret yeniçeriler dahî tîr-i tîz ve tîg-ı hûnrîz ile bâd-ı sebük-hîz gibi piyâde olup her biri simâk-sûret şihâb-sıfât tanîn-sîret ra’d-ı şehîme berk-ı sîme âb-reng ejder-heng tûfeng ile gûyâ ef’î nevâzlar idi ki tiryâk misâl otların hokka birle götürürler idi… Ve tüfenglerin bundukları tegerg-i sehâbdan tîz ve bâd-ı sahrâdan sebük-hîz idi… Egerçi nat’i ma’rekede piyâdelerdir ammâ ekserinin ruhları şâh-ı Hüsrev-feri mât ideler idi. Ve egerçi bisât-ı rezmde beydak-sıfat adım adım hareket iderler idi. Ammâ kuvvet ü sür’atde her biri pîl harekât idi…

Dir idi seyr iden kavm ü keşânî Kamun var haddi yok bunun oranı

135 Tüfengler ellerinde mâre benzer

Ye hod âhen içinde nâre benzer

Süleymân olmasa şâh-ı güneş-fer Ana râm olmaz idi ceyş-i ejder

Şu denlü toldu zerrîn-borunla hâk Sanasın yire indi necm-i eflâk

Ve solaklar dahî yât u yerâk ve otâga-i berrâk ile kendülerin şöyle ârâste itmişler idi ki gûyâ gürûh-ı hümâ-yı semâ havâdan inüp fütâde olmuş idi. Ve yâhût cumû’-i hüdhüd-i sebâ semâdan gelüp Süleymân önince piyâde olmuş her birinin destinde birer kemân-ı Kehkeşân-nişân var idi ki ejder-i dü-ser gibi kayd u bende çeküp kabza-i tasarrufa götürmüş idi. Veyâhut bir neheng-i üstühân-beden idi ki dâm-ı şaşt ile kendüye râm idüp yanınca bile götürmüşdü.490

Eserlerde orduyu oluşturan birlikler ve askerlerin görüntüleri türlü çiçeklere benzetilerek tasvir edilir. Onlar karanfil, lale, süsen gibi çiçekler ile arslan, timsah, ejder, mar, hüma, hüdhüd gibi hayvanlara benzetilmişlerdir.