• Sonuç bulunamadı

III. Kaynakların Değerlendirilmesi:

1.5. Yoktan Yaratma

2.1.1. Hayatı

Elmalılı M. Hamdi Yazır 1877 yılında Antalya’nın Elmalı kazasında doğmuştur. Babası Burdur’un Gölhisar kazası Yazır köyü halkından Numan efendidir. Babası Küçük yaşta köyünden çıkıp Elmalı’ya gelmiş, orada okumuş ve Şer’iyye Mahkemesi başkâtibi olmuştur. Muhammed Hamdi’nin annesi Elmalı âlimlerinden Mehmet efendinin kızı Fatma hanımdır.190

İlk ve orta öğreniminin yanı sıra hâfızlığını Elmalı’da tamamlayan Muhammed Hamdi, tahsiline devam etmek üzere 1892 yılında dayısı Mustafa Efendi ile birlikte İstanbul’a gitmiş ve Küçük Ayasofya Medresesi’ne yerleşmiştir. Beyazıt Camii’ndeki derslerine devam ettiği Kayserili Mahmud Hamdi Efendi’den icâzet

190 Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Sad: İsmail Karaçam vd. (İstanbul: Zehraveyn Yay., 2012), 1/15.

39 aldığından, hocası Büyük Hamdi, kendisi de Küçük Hamdi diye anılmaya başlandı.

Yazılarında da bu imzayı kullandı. Soyadı kanunu çıkınca babasının köyünün ismini (Yazır) soyadı olarak aldıysa da daha çok doğum yerine nisbetle Elmalılı diye meşhur oldu.191

Tahsili sırasında kendi kendine Riyaziye, Felsefe, Edebiyat tahsil etmiş;

rivayet edildiğine göre, bir iddia üzerine, üç dört ay gibi kısa bir zamanda, Fransızca'yı öğrenmiştir. Kendisinin kaydettirdiğine göre ise, Kanun-u Esâsi ve Mehakim-i Şer'iyye kanunu esbab-ı mücibe mazbatalarını yazarken, Fransızca'yı kendi kendine kırk günde öğrenmiştir.192 Arapçayı anan dili gibi öğrenen Elmalılı bununla yetinmeyip şiir dili Farsçayı da öğrenmiştir.193

1904 yılında girdiği ruûs imtihanını kazandığı sırada devam ettiği Mekteb-i Nüvvâb’ı birincilikle bitirdi. Bir taraftan da kendi gayretiyle edebiyat, felsefe ve mûsiki öğrendi. Ülkeyi çağdaş ilim ve medeniyet seviyesine ulaştırmaya vesile olabileceği ümidiyle meşrutiyet idaresini hararetle savunmaya başladı ve bu görüşü temsil eden İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin ilmiye şubesine üye oldu. Avrupaî tarzda bir meşrutiyet yerine şeriata uygun bir meşrutiyet modeli geliştirmek için çalışmalar yaptı. Beyazıt Medresesi’nde iki yıl süren dersiâmlık görevinden sonra II.

Meşrutiyet’in ilk meclisine Antalya mebusu olarak girdi.194 Burada 1876 Kanun-i Esasi’nin değiştirilmesinde mühim rol oynadı.195

1909 yılında Mülkiye Mektebi’nde ‘Ahkâm-ı Evkaf ve Arâzî’ dersleri ile Mekteb-i Kuzat’ta fıkıh dersleri okutmuştur. Sonraları Şeyhü’l-İslamlığa Bağlı Yüksek Müşavere Heyeti üyeliğine ve bir müddet sonrada başkanlığına tayin edilmiştir. Evkaf Nazırlığı görevi ve Ayan meclis üyeliğinde bulunmuştur.

Cumhuriyetin ilan edildiği sırada Mütehassısın medresesinde mantık müderrisliği yapmaktaydı.196 Millî Mücadele sırasında İstanbul hükümetlerinde görev yaptığı için İstiklâl Mahkemesi’nce gıyabında idama mahkûm edilmesi üzerine Fatih’teki evinden alınarak Ankara’ya götürüldü ve kırk gün tutuklu kaldı. Mahkeme sonunda

191 Yusuf Şevki Yavuz, “Elmalılı Muhammed Hamdi”, DİA (İstanbul: TDV Yay., 1995), 11/57.

192 İsmet Ersöz, “Elmalılı Hamdi Yazır ve Tefsirinin Özellikleri”, Elmalılı M. Hamdi Yazır Sempozyumu (Ankara: TDV Yay., 1993), 170.

193 Fatma Paksüt, “Merhum Dayım Hamdi Yazır”, Elmalılı M. Hamdi Yazır Sempozyumu (Ankara:

TDV Yay., 1991), 6.

194 Yavuz, “Elmalılı Muhammed Hamdi”, 11/57.

195 Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, 1/15.

196 Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, 1/15.

40 muhtemelen İttihat ve Terakkî Cemiyeti’ne üye olması sebebiyle suçsuz bulunarak serbest bırakılınca İstanbul’a döndü. Bundan sonra camiye gitme dışında evinden hiç çıkmadı. Bir geliri olmadığından maddî sıkıntı çektiği bu dönemde Metâlib ve Mezâhib adlı tercüme eserini tamamladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Türkçe bir tefsir hazırlatılması kararı alınınca Diyanet İşleri Reisliği’nin teklifini kabul ederek tefsiri yazmaya başladı. Hak Dini Kur’an Dili adını verdiği eserini vefatından önce bitirmeye muvaffak oldu.197

Hak Dini Kur’an Dili eseriyle meşhur olan Hamdi Yazır, iri yarı, siyah saçlı, çok heybetli, orta boylu, geniş göğüslü, beyaz tenli, pırıl pırıl kara gözlü, yakışıklı bir zâttı. Hamdi Yazır, 27 Mayıs 1942 yılında 64 yaşında kalp yetmezliği rahatsızlığından dünyadan ahirette intikal etmiş ve Sahrayı cedid mezarlığına defnedilmiştir.198

Elmalılı’nın yaşadığı Osmanlının son dönemleri hem siyasi hem de fikri anlamda büyük değişim ve dönüşümlerin yaşandığı, Batı medeniyetlerinin etkisinin fazlaca hissedildiği bir dönemdir. Tanzimat ve sonrasında Batının önlenemez yükseliş ve üstünlüğü Osmanlı Devleti’ni sosyal ve siyasal açıdan doğrudan ilgilendirmekteydi. Her kademede hissedilen bu durum aydınların zihinlerini meşgul etmekte, farklı fikirler taşımalarına neden olmaktaydı. Bu bağlamda Osmanlı’nın son döneminde düşünce faaliyetlerini belirleyen en önemli etken, Batılılaşma faaliyetleri olmuştur.199 On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı’nın aydın kesimi, çeşitli alanlarda yoğunlaşan Batılılaşma etkinliklerinin bir sonucu olarak Avrupa felsefesine yönelmişler ve Avrupa'da yürürlükte bulunan pozitivizm, materyalizm ve evrimcilik gibi felsefi öğretileri tanımaya başlamışlardır.200

Osmanlı aydınları içinde bulundukları durumun ve geri kalmışlıklarının müsebbibi olarak bilimden uzak olmalarını görüyor ve pozitif anlamda bir medeniyet kurmanın gerekliliğine inanıyorlardı. Bunun için de en uygun yolun Avrupa’da yükselen pozitivizmden geçtiğini, bu felsefeyi kendi topraklarında yaymak

197 Yavuz, “Elmalılı Muhammed Hamdi”, 11/57.

198 Paksüt, “Merhum Dayım Hamdi Yazır”, 16-17.

199 Eyüp Bekiryazıcı, “Tanzimat’tan Cumhuriyete Osmanlı’da Felsefe Üzerine Bir Değerlendirme”, Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, (Haziran 2003), 249-250.

200 Remzi Demir-Bilal Yurtoğlu, “Unutulmuş Bir Osmanlı Düşünürü Hoca Tahsin Efendi'nin Tarih-i Tekvin Yahud Hilkat Adlı Eseri ve Haeckelci Evrimciligin Türkiye'ye Girişi”, Şarkiyat Araştırmaları Dergisi,1/2 (Yaz, 2001), 167.

41 gerektiğini düşünüyorlardı.201 Bunun ilk adımları 1839 Tanzimat Fermanı ile birlikte başladı ve Osmanlı, Batı medeniyetinin tesirlerine resmen açılmış oldu. Batı’nın siyasî, edebî ve felsefî birikimi, Fransa’ya gönderilen öğrenciler vasıtasıyla tanındı.202 Kısaca olguculuk diye bilinen pozitivizm; Aguste Comte tarafından 1822’de temeline aklı koyduğu ve pozitif bilimleri her şeyin ölçütü kabul ettiği, duyularla hissedilebilir dış dünyanın olaylarıyla yetinmek isteyen ve başka menşe’e sahip olan her bilgiyi değersiz olarak kabule yönelen düşünce sistemidir.203 Comte tarafından metafiziği reddeden, insanı tanrılaştıran bir din şeklinde sunulmuştur.204

Batı’ya ilgi artınca kaçınılmaz olarak materyalizm ile de tanışılmış ve felsefi bir öğreti, siyasi bir anlayış olarak görülmesinin yanı sıra önemli bir medeniyet, eğitim ve bilim meselesi olarak da değerlendirilmiştir.205 Her şeyin ölçütü olarak bilimi ve aklı referans almaya başlayınca canlıların ve özellikle de insanın yaratılışı hakkında da değişik fikirler dikkatleri çekmeye ve bunun getirisi olarak evrim teorisi Osmanlı’da taraftar bulmaya başlamıştır. Bazı düşünürler evrim teorisini maddeciliğin gereği olarak görmüş ve yaratılışa dair dinî kabulleri reddetmiş veya diğer bir ifade ile evrim teorisini kabul etmenin inançlarına zarar vermeyeceği görüşünü savunmuşlardır.206 Mesela Baha Tevfik, Tekâmül Kanunu’nun çok eskiden beri bilindiğini, Satı el-Husrî, “Etnografya” adlı eserinin giriş bölümünde insanlar ve maymunlar arasında benzerlik olduğunu, Suphi Ethem, bugün var olan tüm türlerin en ilkel basit bir organizmadan türediğini, yoksa tarihte anlatıldığı gibi doğanın insana özgü bir aslî şecere yaratmadığını savunmuştur.207

Elmalılı’ya göre İslam milletlerinden görülen gerilemenin asıl nedeni dine karşı hassaslığın azalması, aşk ve şevkin sönmesi, akidelerin donmuş bir hale gelmesindendir. Oysa İslam akidelerinin akla uygunluğu her zaman sabittir. Bu nedenle İslam’a yeniden sımsıkı sarılındığında içinde bulunulan gerilemenin son bulacağına inanmakta ve bunu savunmaktadır.208 Ayrıca İslâm ümmetinin içtimaî vicdanını kaybetmesinin büyük felâketlere sebep olacağını, Müslümanları

201 İlhan Kutluer, “Pozitivizm”, DİA (İstanbul: TDV Yay., 2007), 34/335.

202 İlhan Kutluer, “Batılılaşma”, DİA (İstanbul: TDV Yay., 1992), 5/153.

203 Murtaza Korlaelçi, Pozitivizmin Türkiye’ye Girişi (İstanbul: İnsan Yay., 1986), 16.

204 Korlaelçi, Pozitivizmin Türkiye’ye Girişi, 375.

205 Emel Koç, “Klasik Materyalizm ve Pozitivizmin Türkiye’ye Girişi ve İlk Yansımaları”, T.C. Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1/2 (Kasım 2009), 78.

206 Mehmet Bayrakdar, “Tekamül Nazariyesi” DİA (İstanbul: TDV Yay.,2011), 40/337-339.

207 Ülker Öktem, “Charles Darwin’in Evrim Kuramı’nın Tanzimattaki Etkileri”, Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, 11/1-24 (Bahar 2011), 11-12.

208 Elmalılı M. Hamdi Yazır, Metalib ve Mezahib (İstanbul: Eser Neşriyat, 1978), XLV.

42 Avrupalılaştırmanın bir hata olduğunu ve kurtuluşun Avrupa’yı içimizde eritip kendi değerlerimizi korumakla mümkün olabileceğini belirtmiştir.209 Ona göre Batı’nın değerlerinden değil ilminden faydalanmak gerekir. Çünkü insanlar ancak İslâmî esaslara bağlı kalmakla mutlu olabilirler.210